Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, gıda enflasyonunu önlemek için, gıda arzını artıracak yapısal önlemler alacaklarını açıkladı.
Gıda fiyatları genel olarak bütün dünyada oynaktır. Türkiye’de hem oynak hem de TÜFE artışından daha yüksektir. Bugüne kadar hükümetin aldığını söylediği kısa vadeli önlemlerin de bir yararı olmadığı açıktır. Söz gelimi son üç yılda Temmuz ayında gıda fiyatlarındaki artış, TÜFE oranından daha yüksek oldu.
Dünyada geçen seneye kadar düşme eğiliminde olan gıda fiyatları da yeniden artmaya başladı.
Gıda fiyatları hava şartlarından etkilenir… Ancak Türkiye’de verimli yıllarda da aynı şekilde gıda fiyatları artıyor.
1- Türkiye’de gıda fiyatlarının artma nedeninin başında, piyasada oligopol yapılar olması, gıda stokçularının kartelleşmesi geliyor. Aracılar stok yaparak, piyasa arzını kontrol ediyor. Bu nedenle üretici malını ucuza satıyor, tüketici ise pahalı yiyor.
2- Girdi fiyatları pahalıdır. Tarımda ithal girdi olan ilaç ve mazot fiyatları kur artışından etkileniyor. Aslında yalnızca etkili kur değil, vergi de mazot fiyatlarını etkiliyor.
3- Siyasi iktidarın tarım politikası bir planlamaya bağlı değildir. Seçim tarihlerine ve günübirlik kararlara dayanıyor. Bilgilendirme ve teknik destek verilmiyor. Bunun için verimlilik düşük kalıyor. Düşük verimlilik ürün fiyatlarına yansıyor.
4- İşlenmiş gıdada en önemli sorun, düşük kapasite oranıdır. Temmuz ayında imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı yüzde 78.8 oldu. Buna karşılık imalat sanayii içinde gıda sektöründe yüzde 72.4 oldu. Sabit maliyetler değişmediği için düşük kapasite oranı üretim maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Bu da zamanla perakende fiyatlara yansıyor.
Neler yapılmalıdır?
1- Girdi fiyatlarına verilen destekler artırılmalıdır. Hükümet her sene bazı kararlar alıyor ve fakat bunu uygulamıyor. Söz gelimi 2017’de mazotun yarı fiyatına verileceği açıklandı ve fakat 2018’e ertelendi.
2- Hangi ekonomide olursa olsun, gıdada stoklama ve spekülasyon oluyor. Bu yolla gıda fiyatları artırılıyor. Ne var ki bu alanda en büyük görev, siyasi iktidarlara düşüyor. İktidarlar ya doğrudan veya dolaylı müdahale ile, stokçuluğun önüne geçebilir.
Söz gelimi Et ve Balık Kurumu’nu özelleştirdik. Et ve Balık Kurumu 1952 yılında kuruldu. 1990 yılında 35 iş yeri vardı. Kurum sayesinde üretici ve köylü malını uygun fiyatla bu kuruma satıyordu. Tüketici de uygun fiyatla et yiyordu. Böylece bazı kötü niyetli aracıların ve stokçuların spekülasyon yapması önleniyordu.
1995 yılından 2004 yılına Et ve Balık Kurumu kadar 19 iş yeri özelleşti. 5 iş yeri devredildi. 3 iş yeri kapatıldı.
Et ve Balık Kurumu, piyasayı tanzim eden kamu altyapı yatırımı niteliğinde idi. Bu ve benzer altyapı kurumlarının özelleştirilmesi, halkın aleyhine oldu.
Mamafih, 2005 yılında da ette fiyat sorunu yaşandı. Et arzında sıkıntı oldu. Hükümet 2006’da bunların bir kısmını yeniden açmak zorunda kaldı. Bugün var olan Et ve Süt Kurumu sayı ve kapasite olarak yetersizdir.
3- Türkiye’nin ithalatı içinde tüketim malları yüzde 13 oranında yer tutuyor. Son yıllarda döviz kurları TL karşısında değer kazandı. Bu, ithal tüketim malları fiyatlarının da aynı oranda artması demektir. Toprakları, iklimi ve doğal şartları itibariyle tarıma elverişli bir ülke olan Türkiye, tarım üretiminde dışa bağımlı olmaktan çıkarılmalıdır.
4- Gıdada, yaş meyve ve sebzede raf ömrü sınırlıdır. Bu alanda Hükümetlerin soğuk havalı, frigorifik taşımacılığı teşvik etmesi ve hatta bu sektöre bir süre için girmesi gerekir. Bunu söylüyor ve fakat yapmıyor.
5- Siyasi iktidar genel olarak planlamayı kaldırdı. Tarımda ve gıda üretiminde de planlama yapılmıyor. Bu alanda hükümetin planlama yaparak özel sektöre yol göstermesi gerekir.
Netice olarak; gıda harcamalarının, işçi ve memurun ve düşük gelirli grupların harcamaları içindeki payı yüksektir. Gıda fiyatlarının enflasyonun üstünde artması fakirin ekmeğinin azalması demektir. Bu bir kader değil, siyasi iktidarın başarısı veya başarısızlığıdır.Kaynak: Fakirin gıdası azaldı.