ŞEMSİ Denizer’i hatırlıyor musunuz?
Hani şu 1990’ların başında “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” sloganıyla Turgut Özal’a kafa tutup maden işçilerini Zonguldak’tan Ankara’ya yürüten medyatik sendika başkanını…
Nasıl unutabiliriz ki…
Denizer “bıçkın delikanlı” tavırları, medyatik şovları ve “çalkantılı” hayatıyla 1990’lı yıllarda Türk sendikacılığına damgasını vurdu.
Öyle ki bir anda “yerli Walesa” ilan edildi.
Fakat ne sendikacılık anlayışı ne de sonu
Walesa gibi oldu.
* * *
1999 yılında eski koruması tarafından kurşun yağmuruna tutulurken “Kaç para aldın?” diye bağırıyordu.
Lüks Mercedes’i, karmaşık ilişkileri ve şahsi hesapları sendikacılığının önüne geçti.
Ondan Walesa yaratmak isteyenleri hem sendikacılığı hem de trajik ölümüyle üzdü.
Fakat son nefesine kadar manşetlerden hiç inmedi.
* * *
Şimdi gelelim dün itibariyle milyonlarca işçinin katılımıyla adeta genel greve dönüşen Tekel direnişine. Sorum şu.
Mustafa Türkel’i tanıyor musunuz?
Birçoğunuzun “O da kim?” dediğini duyar gibiyim.
Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Türkel, 1990’dan bu yana çalışan kesimin en örgütlü ve en kapsamlı tepkisini organize eden, yaklaşık iki aydır
Ankara’ya kurduğu çadırla Türkiye’nin gündemine oturan, sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-türbanlı, işçi-işveren demeden her kesimden insanın desteğini kazanan
Tekel direnişinin “gizli” lideri.
O kadar gizli ki aylardır Türk medyası Tekel çalışanlarının destansı direnişini yazıyor ama Türkel hâlâ tam olarak bilinmiyor.
Çünkü o Şemsi Denizer’den farklı olarak ne öne çıkmak ne de birlikte mücadele ettiği işçilerden fazla bilinmek istiyor.
E ne de olsa Denizer’e “Walesa” diyenlerin Türkel içinlakabı “Gandi”.
* * *
Türkel’i tanıyınca ona neden Gandi dediklerini daha iyi anlıyorsunuz.
Çünkü o da tıpkı Gandi gibi her türlü sertlikten uzak.
1 Mayıs’ta vitrinleri taşlayan, laleleri sopalayan göstericiler aklından hiç çıkmamış.
Bu yüzden eylemcilere sık sık, “Arkadaşlar bir çiçeği sapından koparmayacağız, bir cam çatlamayacak, cam çatlayacağına kafamızın kırılmasına izin vereceğiz” diyor. Daha ilk günden kendisine ve başlattığı toplumsal harekete pasif direnişin sembol ismi Gandi’yi örnek göstermiş.
Çünkü Türkel geçmiş sendikal ve toplumsal hareketlerden önemli dersler çıkarmış…
* * *
Mesela Şemsi Denizer tarzı lideri aşırı öne çıkaran sendikacılığı açıktan eleştiriyor.
Kategorik olarak özelleştirmeye değil yapılış şekline karşı.
Tekel için eyleme geçtiği anda bile “Artık kamu sendikacılığı öldü, Avrupa standartlarında özel sektör sendikacılığını geliştirmemiz gerekli” dedi.
Ve bunu bizzat sendikasının bilançosunu üç ayda bir şeffaf bir biçimde yayınlayarak kendisi uyguladı.
Sermaye düşmanlığına da sendika ağalığı ve lider sultasına da şiddetle karşı.
Çünkü işçi ile işverenin aynı gemide olduğuna inanıyor.
* * *
Peki bütün bunlara rağmen neden AK Parti hükümeti ile uzlaşmıyor?
Cevabı basit; hükümetin bu meseleyi iyi yönetemediğini düşünüyor.
Öyle ki önceki gün Erdal Sağlam’a “Murat Başesgioğlu ya da Faruk Çelik Çalışma Bakanlığı koltuğunda oturuyor olsaydı biz bu sorunu çoktan çözerdik” demiş.
Yani kategorik olarak bu hükümetle bir sorunu yok.
4C konusunda hükümetin elinden geleni yaptığını o da kabul ediyor.
Kabul etmediği on bine yakın Tekel çalışanının mevcut statüsünü kaybetmesi.
Yani itirazı ilkesel.
Kamuda daha az maaşa farklı illerde çalışmaya razı, yeter ki kazanılmış haklarına yasal statülerine saygı gösterilsin.
Bütün mesele bu.
* * *
Tekel eylemlerini politik amaçları için kullanmak isteyenler elbette çıkabilir.
Fakat hiç kimse iki Mustafa’nın Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu ve Tekgıda-İş Başkanı Mustafa Türkel’in bu işi politik sebeplerle yaptığını söyleyemez.
Başbakan Tayyip Erdoğan her fırsatta “Artık dünya değişti” diyor.
Çok haklısınız Tayyip Bey, belki inanması zor ama sendikacılık da değişti.
Çakma Walesa’ların yerini Gandi hareketine inananlar aldı.
Acizane önerim değişime inanan bir siyasetçi olarak Türk sendikacılığının değişen yeni yüzünü ciddiye alın.
Kaynak:Hürriyet Gazetesi