GELİR BÖLÜŞÜMÜNDE YALANCI BAHAR
TÜİK tarafından açıklanan büyüme verilerinde sınıfsal gelir bölüşümünde ilk bakışta emek lehine bir ‘iyileşme’ gözüküyor. Ancak bunun kalıcı ve gerçek olmadığı, özellikle emeklilik nedeniyle yapılan ödemeler ve emeklilerin çalışmasından kaynaklandığı görülüyor.

TÜİK Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) (IV. Çeyrek: Ekim-Aralık, 2024) verilerini açıkladı. Bu veriler ülkenin ekonomik büyümesi yanında bu büyümenin nasıl bölüşüldüğünü göstermesi açısından da önem taşıyor. Son TÜİK verileri fonksiyonel (sınıfsal) gelir bölüşümüne ilişkin bilgiler de içeriyor. TÜİK’e göre sınıfsal gelir bölüşümde ciddi bir “iyileşme” var!
TÜİK GSYH verilerinde işgücü ödemelerinin Gayrisafi Katma Değer (GSKD) içindeki payını da açıklıyor. İşte bu işgücü ödemelerinin payından hareketle ana hatlarıyla bölüşüm ilişkilerinin seyrini izlemek mümkün. “Ana hatlarıyla” diyorum çünkü işgücü için yapılan ödemeler brüt, giydirilmiş ve toplam ödemeler. Diğer bir ifadeyle ücretli ve maaşlı çalışanın elline geçen miktarı değil işgücü için işveren tarafından yapılan tüm harcamaları içeriyor.
Öte yandan işgücü ödemelerinin payı kişi başına artışı değil toplam artışı ifade ediyor. Şöyle ki ücretli çalışanların istihdamdaki payı daha hızlı büyüdüğü için diğer toplumsal kesimlere göre işgücü ödemelerinin artması doğaldır. Ancak TÜİK işgücü ödemeleri bu ayrıntıya yer vermiyor. Örneğin 20 yıl önce ücretli ve maaşlı çalışanlar istihdamda yüzde 50 paya sahipken 20 yıl sonra payları yüzde 70’e ulaşırsa doğal olarak toplam katma değer içindeki payları oransal olarak yükselecektir. Bu nedenle TÜİK’in işgücü ödemelerinden hareketle sınıfsal gelir bölüşümüne bakarken dikkatli olmak gerekir.
GELİR BÖLÜŞÜMÜNDE MUCİZE Mİ?
Nitekim TÜİK’e göre işgücü ödemelerinin Gayrisafi Katma Değer (GSKD) içindeki payı 2021’de yüzde 30,2 iken, 2022’de yüzde 26,3 düşmüş ve 2023 yılında yüzde 32,5’ye, 2024 yılında ise yüzde ise 37,9 yükselmiş. Diğer bir ifadeyle son iki yıl içinde işgücü ödemelerinin payı yüzde 26,3’ten yüzde 37,9’a yükselmiş ve sınıfsal gelir bölüşümünde 11,6 puanlık bir iyileşme yaşanmış. Dahası TÜİK’e göre işgücü ödemeleri 2023 yılında yüzde 116, 2024 yılında ise yüzde 90 oranında artmış. Bu oranların resmi enflasyon oranlarının çok üstünde olduğu görülüyor. 2023 yıl sonu resmi enflasyonu yüzde 64,8, 2024 yılı ise yüzde 44,4 olarak açıklanmıştı.
Gelirin bölüşümünde son iki yılda ücretliler yaklaşık 12 puanlık bir iyileşme ve resmi enflasyonun neredeyse iki katına yakın bir işgücü ödemesi artışı mucizevi bir durumdur. Bu durumda çalışanlarda ciddi bir refah artışı olması gerekir. Bunun böyle olmadığı biliniyor. Hayatın olağan akışı buna işaret etmiyor. Çalışanlar büyük bir geçim sıkıntısı yaşıyor.
O halde ne oluyor? Bu artışın kerameti ne? Fonksiyonel (sınıfsal) gelir dağılımı düzeliyor mu? Patronlar son iki yılda kesenin ağzı açtı mı? Bu kadar yüksek enflasyon ve pahalılık koşullarında bu “iyileşme” nasıl mümkün oldu? İki yılda yaklaşık 12 puanlık “iyileşme” eşyanın tabiatına aykırı değil mi? Bu yazıda bu soruların ve bu tuhaflığın yanıtlarını aramaya çalışacağım.
Önce TÜİK’e göre işgücü ödemelerinin kapsamına bakalım. GSYH ve işgücü ödeme verileri ankete değil idari kayıtlara, yani SGK ile Hazine ve Maliye Bakanlığı kayıtları başta olmak üzere resmi evraklara dayanıyor. TÜİK’e göre işgücü ödemeleri muhasebe dönemi boyunca, girişim [şirket, işveren] tarafından çalışanın yaptığı iş karşılığında, ayni ve nakdi olarak ödenen toplam karşılıklar olarak tanımlanmaktadır. Nakdi ya da ayni olarak ödenen maaş-ücretler ile işverenler tarafından çalışanlar adına ödenen sosyal güvenlik katkılarından oluşmaktadır. Dolayısıyla işgücü ödemeleri bir yıl boyunca işveren tarafından yapılan ve işgücü maliyeti olarak görülen her türlü ödemeyi kapsamaktadır. İşgücü ödemelerinin içinde çalışanlara ödenen net ücretler yanında vergiler, SGK primleri, yol-yemek bedeli, kıdem tazminat vb. her türlü ödeme de vardır.
PATRONLAR KESENİN AĞZINI AÇTI MI?
Bu yüzden işgücü ödemelerini ücret ve maaş artışları yanında işgücü için yapılan diğer ödemelerin de (kıdem tazminatı gibi) artırması mümkündür. O halde önce 2022 ve 2023 yıllarında ücret-maaş düzeyindeki artışa bakalım. Ücret genel düzeyindeki artışı asgari ücret artışından, SGK kazanç istatistiklerinden ve memur maaş artışlarından izlemek mümkün.
2002 yılında asgari ücret artışı (yüzde 60,4) resmi enflasyonun (64,3) altında kalmıştı. Bu nedenle 2022 yılında işgücü ödemelerinin GSKD içindeki payının yüzde 26,5’e gerilemesi anlaşılır bir durum. Ancak 2023 ve 2024 yıllarında seçimlerin de etkisiyle brüt asgari ücret ve memur maaşlarında göreli olarak önemli artışlar olduğu görülüyor. 2023 yılında brüt asgari ücret yıllık ortalama olarak yüzde 104, memur maaşları da -ilave ödemenin etkisiyle- yüzde 105 oranında arttı. Bu artışın işgücü ödemelerinin payında bir artışa yol açması beklenir bir durumdur. Ancak işgücü ödemelerindeki artışın artışın asgari ücret ve memur maaş artışından yüksek olması mümkün değildir. Ortalama ücretlerin asgari ücrete doğru yakınsaması nedeniyle toplam ücret ve maaş ödemlerindeki artış oranının asgari ücret artış oranından daha düşük olması beklenir.
Aynı durum 2024 yılı için de geçerlidir. 2024’te de asgari ücret ve memur maaşlarının yıllık ortalama ağırlıklı artışı yüzde 83 olmuştur. Toplam ücret ve maaş artışının bundan az olması beklenir çünkü özel sektördeki ücret artışlarının resmi enflasyon olan yüzde 44,4’ün iki katı olması beklenemez. Diğer bir ifadeyle asgari ücret ve memur maaşları siyasi saikle artmış olsa da piyasadaki ortalama ücret artışının bunun üzerinde olması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Ancak gerek 2023 ve gerekse 2024 yılında TÜİK işgücü ödemeleri artış oranı (sırasıyla yüzde 116,7 ve yüzde 90) hem asgari ücret ile ortalama memur maaş artış oranının hem de yıl sonu resmi enflasyonunun çok üzerinde gerçekleşmiştir. Bu işte bir tuhaflık olmalı.
Patronlar resmi enflasyonun iki katı ücret artışı yapmış olabilir mi? Bu mümkün görünmüyor. Asgari ücret enflasyonun üzerinde artsa da patronların diğer ücretleri daha az artırarak bunu dengelemeye çalıştıklarını biliyoruz. Nitekim TÜİK işgücü girdi endekslerine göre 2023 ve 2024 yıllarında saatlik işgücü maliyeti artışı TÜİK işgücü ödemeleri artışının çok altında kalmış.
Ancak TÜİK işgücü maliyet endekslerinde özellikle 2023 yılında bir tuhaflık söz konusu özellikle ilk çeyrekte inanılmaz bir sıçrama söz konusudur. 2023 yılında işgücü ödemelerinde ve işgücü ödemelerinin payında da bir sıçrama söz konusu. Bu sıçramada ücret ve maaş artışlarının rolünün olduğu açık ancak ücret ve maaşlardaki ortalama artışın çok üzerindeki bu artışın sebebi izaha muhtaç.
EMEKLİLİK ÖDEMELERİNİN GEÇİCİ ETKİSİ
Bunun ilk sebebinin EYT uygulaması nedeniyle emekli olan çalışanlara yapılan kıdem tazminatı ve emekli ikramiyesi ödemelerinin olduğunu düşünüyorum. EYT ödemeleri işgücü ödemesi kapsamında olmalarına rağmen ücret ve maaş artışı anlamına gelmiyor. Bu ödemeler belirli bir dönemde sınırlı bir kesimin gelirinin artması anlamına geliyor. Nitekim 2023 yılı öncesinde işçi statüsünde yaşlılık aylığı alanların sayısı yıllık ortalama 300 binin çok altında artarken 2023 yılında EYT nedeniyle bu artış 1,9 milyona yaklaşmıştır. 2024 yılında da EYT’nin artçı etkileri ve 2024 yılında emekli olmanın sağladığı avantaj nedeniyle 600 bine yaklaşmıştır.
Dolayısıyla 2023 yılında emekli sayısındaki hızlı ve atipik artıştan kaynaklı ödemeler nedeniyle işgücü ödemeleri yıllık ortalama ücret ve maaş artış oranları üzerinde artmıştır. 2023 yılında gerek yıllık işgücü ödemelerinin artışında gerekse işgücü ödemelerinin Gayrisafi Katma Değer içindeki payının artışında EYT nedeniyle yapılan ücret ve maaş dışı ödemelerinin belirleyici payı vardır.
2024 yılında da emekli olanların sayısı EYT öncesi yıllara göre yüksek seyretmeye devam etmiştir. 2022 yılında emekli olan işçi sayısı 266 bin ilen bu sayı 2023’te 1,9 milyon 2024 yılında ise 558 bin olmuştur. Gerek EYT’nin artçı etkisi ve gerekse 2024 yılında emekli olmanın 2025’e göre avantajları nedeniyle emeklilikte tekrar bir yığılma olmuştur. Bunun da ücret ve maaş dışı işgücü ödemelerini artırdığı açıktır.
İşgücü ödemelerinin miktarında ve payındaki atipik artışın bir diğer nedeni emekli olup tekrar Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeyerek çalışmaya devam edenlerin sayısındaki büyük sıçramadır. 2022 yılında 945 bin olan SGDP ile çalışan sayısı 2023 yılında 919 bin kişi artarak 1,9 milyona, 2024 yılında 240 bin artarak 2,1 milyona yükseldi. Böylece sadece iki yılda SGDP ile çalışanların sayısı 1,2 milyon artmış oldu. Bunun anlamı ne?
Olağan şartlarda emekli olanlar tekrar çalışmaya devam etmeseler sadece yaşlılık aylığı alacaklardı. Oysa bu kişiler zorunlu sigortalılar arasında sayılmadıkları halde ücret almaya devam ediyorlar. Bir diğer ifadeyle işgücü ödemeleri kapsamında sayılıyorlar. SGDP kapsamında çalışanlar için işverenler nispeten daha fazla ödeme yapıyor. SGDP ile çalışanların sayısındaki artış eski-kıdemli ve yüksek ücretli çalışan sirkülasyonunu yavaşlatıyor. Bu durum işgücü ödemelerinin görece yüksek seyretmesine yol açıyor. Nitekim 2023 yılında zorunlu sigortalı sayısı yaklaşık 900 bin azaldı. Ancak buna rağmen toplam işgücü ödemeleri ciddi biçimde arttı. Çünkü SGDP ile çalışanlar ciddi biçimde arttı.
İYİLEŞME YOK, KÖPÜK VAR
Hem EYT kapsamında ödenen kıdem tazminatı ve emekli ikramiyeleri hem de SGDP ile çalışan sayısının artışı işgücü ödemelerini atipik biçimde artırmıştır. Bu nedenle işgücü ödemelerinin payında “mucizevi” bir artış görünmektedir. Bu durum yanıltıcıdır ve kalıcı değildir. İşgücü ödemelerinin payındaki artış bu iki faktörden arındırıldığında çok daha sınırlı kalmaktadır. Diğer bir ifadeyle ücret ve maaşların payındaki artışın çok daha sınırlı olduğunu söylemek mümkündür.
İşgücü ödemelerindeki makul/olağan artışın üst sınırının asgari ücret ve memur maaş artışı olacağını varsayıyorum. Gerek asgari ücret ve memur maaşları artışının son yıllardaki yıllık resmi enflasyonun üzerinde olması gerekse TÜİK işgücü girdi ve maliyet endekslerine bakıldığında durum böyle olduğu görülüyor. Öte yandan ortalama ücret düzeyinin giderek asgari ücrete yakınsaması da bu iddiamın bir diğer dayanağıdır.
O halde bu varsayımdan hareketle EYT ve SGDP’nin yarattığı etkiyi arındırarak bir hesaplama yapacak olursak işgücü ödemelerinin GSKT içindeki payı hangi düzeyde olur? Karmaşık hesaplamaları ve detaylı metodolojiyi, tabloları ve hesaplamaları bir gazete yazısında yazabilmem mümkün değil. Ancak tahmini hesaplamam 2021 yılındaki toplam işgücü ödemesinin yıllık olarak asgari ücret ve memur maaş artışının ağırlıklandırılmış ortalaması kadar artması durumunda 2022 yılında işgücü ödemeleri payının yüzde 32,5 değil yüzde 28,2, 2024 yılında ise yüzde 37,9 değil yüzde 32,2 olduğunu söyleyebilirim.
Son iki yılda seçimlerin etkisiyle asgari ücret ve memur maaşlarında yaşanan artışın 2021’e göre fonksiyonel gelir bölüşümde nispi bir iyileştirme yarattığı açıktır. Ancak bunun TÜİK tarafından açıklandığı gibi yüzde 37,9 düzeyinde olmadığını yaklaşık 5-6 puanlık bir köpük olduğunu düşünüyorum. Bu köpüğün EYT düzenlemesi ve SGDP ile çalışan sayısının astronomik artışından kaynaklı olduğu kanısındayım.
Elbette EYT’lilere ve SGDP ile çalışanlara yapılan ödemeler onların haklarıdır ve bu ödemeler onların gelirlerinde geçici bir artış yaratmaktadır. Ancak bunun yaygın ve ortalama bir artış olmadığı sadece bu kapsamdaki yaklaşık 2 milyon kişinin durumunu iyileştirdiğinin ve geçici olduğunun altını çizmek lazım.
2016 yılında işgücü ödemelerinin GSKT içindeki payı yüzde 36,3 düzeyindeydi. EYT ve SGDP köpüğü alındığında bu pay 2024 yılında yüzde 32 civarındadır. Dolayısıyla son on yılda sınıfsal gelir bölüşünün iyileştiğini söylemek mümkün değildir. Dahası başta da vurgulandığım gibi işgücü ödemeleri payı ücretlilerine eline geçen kişi başına miktar değil brüt, giydirilmiş ve toplam miktardır. Dolayısıyla asıl önemli olan net ve kişi başına artıştır. Gelir bölüşümü için bakılacak tipik göstergelerden biri asgari ücretin kişi başına GSYH’ye oranıdır. Örneğin 2016-2024 arasında brüt asgari ücretin kişi başına aylık GSYH oranının yüzde 59,7’den yüzde 46,5’e gerilediği görülüyor. Böyle bir gerileme yaşanırken. Sınıfsal gelir bölüşümün iyileşmesi mümkün değildir. Görülen “iyileşme” köpüktür, geçicidir ve sınırlı bir kesime ilişkindir.
Sonuç olarak 2024 TÜİK büyüme verilerinden hareketle Türkiye’de gelirin sınıfsal bölüşümünde bir iyileşme olduğunu söylemek mümkün değil. Tersine verilere dikkatle bakıldığında gelir bölüşümünün kötüleştiği görülüyor. Marx’ın meşhur saptaması ile bitirelim: Görünüş ile öz aynı olsaydı bilime gerek olmazdı!