GERİ DÖNEN KİMLİK; EMEK
Serbest piyasaya uyumsuz ve geçimsiz kimlik ´emek´, kamusal mecradaki yerini Ankara´da buldu.
Serbest piyasaya uyumsuz ve geçimsiz kimlik ’emek’, kamusal mecradaki yerini Ankara’da buldu.
Tekel çadırı, yeni dünya düzeninin tarih dışı ilan ettiği ’emeğin’ yaşam alanı oldu.
İnsan karşıtı ‘sözde’ gelişmeci ekonomik modelin emeğin onuruna yaptığı saldırılara ‘dur’ komutu naylon çadırlardan geldi.
Serbest piyasa ekonomisine geçişin stratejik adımı, emek ve örgütlenmesini geri dönmeyecek biçimde tarih sahnesinden kazımaktı.
Nitekim 1984’teki İngiltere’deki maden direnişini acımasızca medya makineleriyle çökerten Neo-liberalizmin anası Thatcher, ‘toplum yoktur, birey vardır’ düsturuyla toplumsal dinamizmin bittiğini ve emek hareketinin tarihe karıştığını bildirmişti.
Madenci direnişinde uygulanan baskıcı şiddet yöntemleriyle ’emek’, piyasa ekonomisinin ihtiyacı ‘işsizler ordusuna’ dönüştürüldü.
Sermaye himayesindeki liberal hayalperestlerin bugün gördükleri ‘kabusun’ düğmesine de basılmış oldu.
Ne ‘tarihin’ ne de ’emeğin’ sonuna gelinmişti ama Thatcher’i tarih yutacaktı.
Ve bugünlere vardık, işsizliği normalleştiren, kolektif kimlikleri eriterek kamu kazanımlarını harcayıp öğüten ‘ekonomik akıl’ girdiği ‘akıl yetmezliğiyle’ iki yıldır dünyayı sallayıp duruyor.
Sistemin gevşeyen ve bir türlü sabitlenemeyen vidaları ‘piyasaya biatın’ miadının bittiğinin müjdesi.
Şimdilerde Ankara’daki Tekel çadırlarından ’emek ve hakkaniyet’ dilimize ve zihnimize geri çağrılıyor.
4-C’ye sıkışan çapsız tartışmaların geri planında gündelik hayatı istila eden ‘ideolojik istilayı’ sorgulamak imkanı büyüyor.
Jenerik ismi ‘Küreselleşme’ olan politik projenin silip süpürdüğü ‘örgütlü toplum’ naylon çadırlardan bize ‘ruhumuzu’ üflüyor.
Özelleştirme, finansal serbestlik, rekabet gücü, risk alma, teşvik, serbest kur, esnek istihdamdan mürekkep ideolojik lügate karşılık hak, kamu, sosyal devlet, eşit yurttaş, emek ve örgütlenmeyi içeren başka bir dil yükseliyor.
Piyasa model devlet üretemediği kamusal değerle yüzleşmek yerine kıdem tazminatınızı faize yatırın deyip ‘çadır tasfiyesine’ girişti.
Buyurgan diliyle ezemediği ’emek hareketine’ artan öfkesiyle ‘alacaklı’ kaçırtıcı yollar deniyor.
Ankara Valiliği, ‘çadırlar dolayısıyla bölgede olası yangın tehlikesine ve yangın durumunda risk bulunduğunu’ tebligatla duyurdu.
Başbakan’ın ay sonuna kadar ‘müsaade!’ ettiği direniş mekanı ‘çadırlarla’ sınırlı zannedildi.
İktidar için ‘yükselen değer’ kaygı ’emek kimliğinin’ ülke çapındaki kapsayıcı kolektif kabulü.
Üretilen ekonomik eşitsizliğin yaygınlığı yakında ülkeyi çadır kent haline getirecek gibi.
Hala ‘ekonominin gereği’ diye başlayan insansız, piyasa kollayan ifadelerle ‘insanı incitmek’ sürüyor.
Hükümet, Tekel işçilerine karşı kampanyasını hazırlattığı 100 bin kitapçıkla aşmayı planlıyor.
Jurnallenen sendikacılar, 4-C’ye geçen işçi rakamlarının dünya borsalarıyla eşzamanlı bildirilmesi, işçilerin ailelerine açılan telefonlarla yapılan baskı, ay sonunda işsiz kalacaklarını sık sık bildirerek direnişi söndürme uğraşında.
Ama direnenler şimdi kültürel gruplarının piyasaya zararsız ama toplumsallığı yıkan kimliklerine değil emeğin kimliğine sığınıyorlar.
Neoliberalizmin olmazsa olmazı yani çatışmacı kimlik pazarının kanlı bıçaklı kimlikleri, Tekel çadırında aynı çatıda, aynı dilde, aynı hak arayışında birleşti.
Aynı mahallenin sakinleri olarak el ele ve omuz omuzalar…