HAK-HUKUK GASPI
Evet, Tekel işçilerinin emek, insanlık tarihinde örneği olmayan büyük pasif direnişinin odağındaki 4-C, Erdoğan hükümetinin işçilerin hak-hukukunu tanımamasının belgesi. 4 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı, iyileştirilmiş hükümleri ile de, dayandığı 3 Mayıs 2004 tarihli kararnameyle birlikte, işçi-memur çalıştırma ile ilgili yürürlükteki yasaları çiğniyor, iktidarın kölelik düzeninde, keyfi hak-hukuk dışı çalıştırmasına, yasalara karşı hile yolu ile kılıf hazırlıyor.
Evet, Tekel işçilerinin emek, insanlık tarihinde örneği olmayan büyük pasif direnişinin odağındaki 4-C, Erdoğan hükümetinin işçilerin hak-hukukunu tanımamasının belgesi. 4 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı, iyileştirilmiş hükümleri ile de, dayandığı 3 Mayıs 2004 tarihli kararnameyle birlikte, işçi-memur çalıştırma ile ilgili yürürlükteki yasaları çiğniyor, iktidarın kölelik düzeninde, keyfi hak-hukuk dışı çalıştırmasına, yasalara karşı hile yolu ile kılıf hazırlıyor.
Bakanlar Kurulu, sonuç olarak çok net bir biçimde özelleştirme uygulamalarında işsiz kalan işçilere, bu yıl için 11 ayı geçmemek üzere geçici sözleşme yapılmasını öngörüyor. Başbakan Erdoğan, Tekel işçilerini bu sözleşmeyi kabul etmek için kandırmaya çalışan AKP sözcüleri, tam kadro; “tanınan kıdem tazminatı hakkı ile birlikte bu işçilerin bir ayı işsiz olarak 12 aylık ücret alacakları, sonra da sözleşmelerinin emeklilik haklarını kazanmalarına kadar yenileneceği..” sözünü verirken aslında yalan söylüyor; gerek Bakanlar Kurulu kararı, gerekse dayanak yapılan kararname hükümleri böyle bir güvenceye yer vermiyor. Adı üzerinde eskisi on aylık, yenisi 11 aylık süreli sözleşmeler yaşanılan yılı kapsıyor.
Hukuken bu yıl için 36 bin olarak öngörülmüş geçici işçi çalıştırma kadrosu gelecek yıl sıfırlara indirgenebilir. Ortada hükümetin lütuf, sadaka anlayışına bağlanmış bir yeniden işe alınma iradesi için yasal güvence olmaması bir yana, Başbakan Erdoğan’dan sorumlu herkese verilen sözlü sözün anlamı ise yasalara karşı hile, hukuk ihlallerinin ta kendisi oluyor. Daha açık anlatımla, bir özel sektör patronu bile geçici süreli sözleşmelerle sürekli işçi çalıştırmaya kalkarsa yasal suç işlediği için yargı kararları ile cezalandırılır.
***
Geçici süreli iş akdi ile geçici işçi çalıştırılmasının koşulları da adı üzerinde ancak özel hallerde, geçici işler için geçerlidir. Erdoğan hükümeti özelleştirilen işyerlerinde çalışan işçilerin kazanılmış yasal hakları ile özelleştirilen işletmelere devrini öngörmemişse, kamuda başka işlere yerleştirme sorumluluğunu üstlenmişse bunun icat edilen 4-C ile hukuksal nitelik kazanması olanaksız. İşçilerin kazanılmış özlük haklarının önemli bölümleri geriye alınarak, emeklilik haklarını kazanana kadar kamu işletmelerinde çalıştırma öngörülüyorsa, bunu, 4-C olarak bilinen Bakanlar Kurulu kararnamesi ve hakları sözde genişleten karar hükümleri çerçevesinde yapmaya kalkışmak, hak ve hukukun çiğnenmesi, yasalara karşı hile suçunun işlenmesi oluyor.
Öncelikle sadece işçi-memur haklarını düzenleyen yasaların değil, Türkiye’nin imzalamış olduğu bütün uluslararası sözleşmelerin de ihlali suçları işlenirken, ortada hukuken var olmayan bir söz gündemde kalıyor. Söz konusu hükümet kararnamesi ile kararının, yasalara, işçilerin çalışma hakları-hukukuna aykırı düzenlenmiş olmaları işin sadece bir boyutu. Erdoğan ve arkadaşlarının verdikleri sözün yasal, hukuksal dayanağı ortada yok. Ortada 11 ay geçerli olacak sözleşme koşulları var. Gelecek yıllar için bu sözleşme koşullarının istenildiği gibi değiştirilebilmesi, üzerinde oynanması lüksü, çalışanların baştan hükümete gebe kalmaları, kölelik duygusu içinde çalışmak zorunda olmaları cabası.
Gelecek yılın sonunda artık sendikalı, Tekel’de, Tek Gıda-İş Sendikası üyesi olarak değil de, listede sayılmış 17 ayrı bakanlık, 6 ayrı kamu kurumu, işletmesine dağıtılmış olarak geçici işçi olarak çalıştırılmış olanların, bu işletmeler ya da başka kamu işletmelerinde işten çıkarılmış olarak yeniden işe alınmaları iyi niyeti gösterilecekse de, nereye, hangi koşullarda, hangi süreli, hangi ücretlerle, hangi tip sözleşme ile alınacaklarına ilişkin hiçbir bağlayıcı hukuk hükmü bulunmuyor.
İşte ortalıkta dolaşan ekonomi, gazeteci otoritelerinin bol keseden atıp tuttukları gibi bir güvence söz konusu değil. Erdoğan hükümetinin sözle verdiği söz ise hukuken yasalara karşı hile yolunu uyguladığının sözlü kanıtı olduğu anlamına ancak geliyor. İşçilerin özlük hakları alınmış olarak, emekliliğe kadar daha düşük ücretli bir iş sahibi olmalarının yasal güvencesinin tek yolu, söz konusu işletmelere, iş akdi ile İş Yasası kapsamında alınmaları. Bugünün işçilik diliyle işçi olarak kamu işletmelerine yerleştirilmeleri ile ancak söz konusu olabilir. “Sonuna kadar ölümüne direniş” sloganı ile sürdürülen eylemin de amacı bu…
İŞÇİNİN EVRENİNDEN / ŞÜKRAN SONER soner@cumhuriyet.com.tr