‘İSÇİ SENDİKAYI TÜRK-İŞ İŞÇİYİ TANIMIYOR’
Bugün sayfamızda İstanbul İkitelli Organize Sanayi’de işçi olarak çalışan Türkan Sayın’ın mektubuna yer veriyoruz.
Bugün sayfamızda İstanbul İkitelli Organize Sanayi’de işçi olarak çalışan Türkan Sayın’ın mektubuna yer veriyoruz. Sendikaların, işçilerin çalışma hayatında karşılaştığı sorunlara neden sessiz kaldığını, işçi havzalarında köle gibi çalıştırılan emekçilerin yanında neden olmadığını, bir işçinin kaleminden okuyacaksınız. İşte o mektup: “15 ay bir plastik fabrikasında taşeronda, 9 ay da çorap fabrikasında eleman olarak çalıştım. 24 ay üretimde işçi idim. Maaş asgari ücret. Bu işlerle 40 yaşından sonra tanıştım. Fabrika işçiliği zor. Ağır iş. Gençlik ister, güç ister.
Bu dünyanın kendine has kuralları var, ona göre yaşamayı bilmek lazım. Tekdüzelikten sıkılmayacaksın. Hep aynı tür mallara, seri üretime alışacaksın ve yapacaksın. Mal makinede ve masada birikmeyecek. Birikirse vay haline! İşte o zaman işçi olduğunu anlarsın. Bağırıp çağıracaklar. Cevap vermeyeceksin, tartışmayacaksın. Yoksa vay haline! Cezalar başlar, en zor işlere verilirsin. İki kişilik işi tek başına yapman beklenir. Müdüre şikâyete gidersin. ‘İşine gelirse çalış’ denir. Ustaların öyle davranmasını kendileri istemiştir. Anlayacağınız danışıklı dövüş. İşçiyi daha da sindirmek için hepsi. İşçi bilir, susar. İşe mecbur çünkü. Susmazsa işi bırakır ya da bıraktırılır.
Kuralsızlığın kuralları Mecburiyetler, sahipsizlik, bir insanı beşeri duygularından o kadar uzaklaştırır ki, orada kalabilmek için kuralsız kuralların her türlüsüne katlanmak zorundasın. İnsan olmayı unutur, makineleşirsin. Duyguların yok olur. Düşünemezsin, düşünmek de yasaktır. Haksızlıklara karşı konuşamazsın, dilini de kafanı da keserler. Tek bir gerçek vardır. Bir adamın fabrikası ve kuralsızlığın kuralları. Sendikalar… İşçilere elini uzatması gerekenler. Renkli sendikalar. ‘Bilmem hangi sendikanın işçileri, bilmem hangi renk sendikaya geçirilmiş’ diye duyarsınız. Kökleşmiş işçiler gibi çalışırken, fikrimizin bile sorulmadığı oluşumlardan, haklarımızı korumasını, savunmasını isteyeceğiz, bekleyeceğiz, öyle mi? Hiç inandırıcı değil. Özel sektörde sendikanın kelimesi bile yok. Konuşulamıyor ki…
Organize Sanayi bölgelerine bir bakın. Hani nerede sendikalar? Adı var, kendi yok İşçi iş kazası geçirdi, organlarını kaybetti, haklarını alamadı; nerede sendika? İşçi, ‘gözünün üstünde kaşın var’ diye işten atıldı; nerede sendika? İşçi işyerinde hastalandı, doktora gönderilmedi; hani nerede sendika? Türk-İş… En büyük işçi örgütü. Ama büyüklüğü kendine olan, işçiye hayrı olmayan. Adı var, kendi yok. Bu sahipsizler dünyası, Türk-İş’ten kurtuluş bekliyor. El uzatılmasını, birleştirilmesini ve örgütlenmesini bekliyor. Oysa yüz binlerce işçinin köle gibi çalıştığı bu işçi havzalarında, Türk-İş’in adı bile yok. Yıllar, yıllar boyu bu böyle.
Yazıklar olsun böyle sendikacılığa. isçilere sahip çıkın Sendikalar ve onların başında oturmaya heveslenenler, o koltukları devletten ve patronlardan sonra işçiyi ve emeğini soymak amacı ile haksız zenginlik aracı olarak kullanmaktan vazgeçer, asli görevlerini yerine getirerek, işçilerin tekrar güvenlerini kazanmadığı sürece, ister eski tabela sendikaları, ister yenileri, fark etmez. Kaybeden yine işçi olur. Tek bir çözüm var. Gerçekten işçileri sahiplenin, onlara değer verin ve bunu tüm işçilere ispatlayın. Yoksa işçinin, denize düşenin yılana sarıldığı gibi, işçinin, kişiliğini kaybedip patron yalakası bir adam olarak yaşamayı kendisine bir kurtuluş saymasından kurtaramazsınız. Bu insanları da örgütleyemezsiniz.
Aydınlık, Türk-İş’i işçinin tartışmasına açmış. Türkİş yöneticileri, koltuklarından kalksın, işçinin içine girsin hele. Neler duyacaklar, ne acılara tanık olacaklar, ne kahırlar işitecekler. Benimki deryada bir damla. İşçi bekliyor onları.”I Tartışmaya devam
1- Hükümetin saldırısıyla, işçi sınıfı kazanılmış haklarını kaybediyor ve köleleştirişken, sendikacılar neden susuyor?
2- Hükümet yandaşı olan sendikacının işçiye daha iyi sahip çıkacağı ya da çıktığı doğru mudur?
3- İşçilikten gelen kimi sendika başkanları, milyonlarca dolara, onlarca arsa ve taşınmaz sahibi olmaları, sizce nasıl mümkün olabilir?
4- Sendika yöneticilerinin hükümetlerin avucuna düşmesi, sendikada yapılan yolsuzluklar yüzünden midir?
5- Türk-İş, hükümetlerin arka bahçesi olmaktan nasıl kurtulur? İşçi sınıfını savunan bir örgüt haline nasıl getirilir?
6- Sendika Genel Kurullarında işçinin etkili olabilmesinin yolu nedir?
7- Türk-İş’in ve bağlı sendikaların, işçi sınıfını ve vatanı savunan örgütler yapılması, tabanın söz ve karar sahibi olacağı sendikalar haline gelmesi nasıl sağlanır?