İŞÇİ SINIFI NASIL ETKİLİ OLABİLİR?
Sendikalar bugün izledikleri çizgiyle yüz binleri meydanlarda toplayamıyor; işyerlerinde işi durduramıyor; işçi sınıfının üretimden gelen gücü nü hâkim sınıflann karşısına çıkaramıyor. Yapılan yasal grevler de hükümeti etkileyemiyor. Buna karşılık, sendikalann maddi olanaklanndan yoksun yapılar, Kadıköy´de Gazadam Festivalinde akıl almaz bir kitleyi toplayabiliyor.
Kapitalist düzende çalışma koşullarının belirlenmesinde üç unsur etkilidir: (1) İşçi sınıfı ile hâkim sınıflar arasındaki güç dengesi; (2) hâkim sınıflann elindeki kaynaklar; (3) devletin ve hâkim sınıf lann tehdit algılamalan. İşçi sınıfının gücünün göstergelerinden biri, örgütlülük düzeyidir, işçilerin kaçıncı kuşak işçi olduğu; ücretleri dışındaki yan gelirleri; işletmelerin ortalama işçi sayısı; sınıf-içi katmanlaşma; işçilerin bilgi ve bilinç düzeyi önemli etmenlerdir.
Sınıfın devraldığı mücadele mirası ve geleneği de önemlidir. Bu temelde ele alındığında, (1) eylemler, (2) siyasal güç ve (3) tüketici olarak güç ön plana çıkar. Eylemler çeşit çeşittir. 1960’lı yıllann başlarında et fiyatları arttığında kasaplara karşı et almama kampanyalan düzenlenmişti. Bu dönemde sakal bırakma da bir protesto yöntemiydi.
O tarihlerde bu tür eylemler basında yer alıyor; bazı ufak tefek taleplerin yerine getirilmesinde etkili de olabiliyordu. Bugün sakal bırakma bir eylem olmaktan çıktı. 1968-1970 döneminde fabrika işgalleri oldu, işgaller birbirinden kopuktu; ancak yeni bir eylem türüydü. Basında yer aldı.
Günümüzde tek tek fabrikalardaki işgal eylemleri etkili olmaktan çıktı. Fabrika işgalleri ancak eylem sırasında çatışma çıkarsa haber olabiliyor. 1989 Bahar Eylemleri arasında çok ilginç eylem türleri geliştirildi. Yalınayak yürüyen işçiler, ilk sayfada haber oldu. "Ücretlerimiz yetmiyor, boşanıyoruz" diyerek mahkemeye başvuranlar haberdi.
Saçının ve bıyığının yarısını keserek "eylem" yapanlar bile gazetelerde yer aldı. Fabrikalardaki işçilerin tümünün vizite kâğıdı alarak SSK hastanesine yürüdüğü vizite eylemleri ise önemli haberlerdi. Bugün artık "ilginç eylemler" dönemi kapandı. Kimse bıyığının yarısını keseni haber yapmıyor.
Birbirinden kopuk fabrika işçilerinin hastaneye yürüyüşü de etkisini kaybetti. KESK’in kurulma sürecinde 17-18 Haziran 1995 günleri yaklaşık 120 bin kamu görevlisi Kızılay Meydanı’nı iki gün işgal etmişti. Bugün KESK’in yasal mitinglerine bile katlan kamu çalışanı sayısı ancak birkaç binle ölçülüyor.
Emek Platformu 14 Temmuz 1999 günü kuruldu ve 24 Temmuz 1999 günü Ankara’da Kzılay Meydanından yaklaşık 350 bin kişinin katıldığı bir miting düzenledi. Bu miting, Meclis’teki sosyal güvenlikle ilgili yasa tasansının ("Mezarda Emeklilik Tasansı") görüşmelerini durdurdu. Ancak daha sonraki yıllarda, bırakın 350 bin kişilik mitingleri, 35 bin kişilik mitingler bile yapılamadı.
Sendikalar bugün izledikleri çizgiyle yüz binleri meydanlarda toplayamıyor; işyerlerinde işi durduramıyor; işçi sınıfının "üretimden gelen gücü" nü hâkim sınıflann karşısına çıkaramıyor. Yapılan yasal grevler de hükümeti etkileyemiyor. Buna karşılık, sendikalann maddi olanaklanndan yoksun yapılar, Kadıköy’de Gazadam Festivalinde akıl almaz bir kitleyi toplayabiliyor.
Aradaki fark, siyasettir. Sendikalar anti-emperyalist siyasetin dışında kalmaya çalıştıkça, zayıflayacak, güdükleşecek, çarpıklaşacaktır. Sendikalann eylemlerine daha geniş ve etkili katılımlar sağlamanın yolu, sendikalann siyasal alanda tavır almasından, emperyalizme ve AKP’ye karşı açık mücadeleye girme cesaretini göstermesinden geçmektedir.
Meydanları dolduran milyonlar ücret artışı istemiyor; AKP’nin iktidardan indirilmesini, Türk bayrağı ve Atatürk’ün temsil ettiği milli demokratik devrimimizin kazanımlarının emek temelli bir çizgide daha da geliştirilerek korunmasını istiyor. Eylemlerin güçlenmesinin yolu siyasallaşmadan geçmektedir.