TEKGIDA-İş Sendikası, örgütlenmeye çalıştığı işyerinde işten çıkarmalarla karşılaşınca konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı. AİHM 2. Daire’nin verdiği karar, Türkiye’deki sendikal örgütlenmenin önünü açar nitelikte.
Tekgıda-İş Sendikası, 2003 yılında örgütlenmeye başladığı Tukaş Gıda’da 2004 yılında Çalışma Bakanlığı’ndan yetki tespiti belgesini aldı. İşveren ise yetki belgesine itiraz etti. İzmir 3. İş Mahkemesi, bilirkişi raporuna dayanarak sendika aleyhine karar verdi. Karan temyize taşıyan sendikanın bu başvurusu da reddedildi. Öte yandan bu süreç içerisinde Tukaş işvereni işçilerden sendikadan istifa etmelerini istedi, aksi takdirde işten çıkarılacakları yönünde tehditte bulundu. Bazı işçiler işsiz kalma korkusuyla sendikadan istifa etti ancak 40 işçi işverenin baskısına boyun eğmeyince işten çıkarıldı. İşe iade davası açan işçileri mahkeme haklı buldu ve sendikal nedenden işten çıkarıldıklarını tespit etti. Mahkemenin işe iadelerine karar vermesine rağmen işveren, işçileri işe geri almayarak onun yerine hükmedilen tazminatları ödemeyi tercih etti.
HÜKÜMET TAZMİNATA MAHKUM EDİLDİ
İşverenin, işyerinde sendikal örgütlenme amacıyla bu girişimde bulunduğu iddiasıyla yola çıkan ve iç hukuk yollarını tüketen Tekgıda-İş Sendikası, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM 2. Daire’de görülen dava sendika lehine sonuçlanırken, heyet, AKP Hükümeti’ni de ‘işverenin sendikaya üye işçileri kötü niyetli işten çıkartmasına engel olmaya yönelik pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle’ sendikaya 10 bin avro manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, 4 Nisan 2017’de sonuçlanan davadan çıkan kararla ilgili "Tukaş örneği Türkiye’de çalışma hayatının ilk örneği" dedi. İç hukukumuzda yeri olmayan ancak çalışma hayatına ilişkin altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerdeki hakların önemine vurgu yapan Mustafa Türkel, şu değerlendirmeyi yaptı:
"(Kararla) Geçmişte Anayasamızın 90. ve 91. maddelerinde yapılan değişikliklerle birlikte kabul edilen, altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerin, iç hukukumuzda karşılığı olmayan durumlar karşısında, geçerliliği kabul edilmiştir. Bu çok önemli bir değişiklik aslında sendikalarımız ve yargımız da bunu kullanmalı. Ama maalesef iç hukukumuzda bu kullanılmadı."
Türkel, şunları söyledi: "İşyerine sendika temsilcisi atamak için bizim iç hukukumuzda, ‘işyerinde kesin yetkili olan sendika’ ifadesi kullanılmış. Oysa yine bizim hukukumuza göre işyerinde çoğunluk tespiti almış ise işveren iç hukukumuz gereği buna itiraz edebiliyor. Bu yargıda 3 yıla bazen 5 yıla kadar uzayabiliyor. O zaman oradaki işçilerimiz sahipsiz kalıyor. Tam burada biz bir iddiada bulunduk. Dedik ki yıllarca yargıya ‘bizim işyerinde çoğunluğumuz var olduğundan itibaren biz işyerine sendika temsilcisi atarız’. Nitekim biz bunu Kafkas Şekerleme’de de yaptık. İşveren de buna itiraz etti, ‘siz yetkili sendika değilsiniz, sendika temsilcisi atayamazsınız’ diye. Ama yargı bu konuda bizim lehimize karar verdi. Anayasamızda yapılan değişiklikten kaynaklı bu karan verdi mahkeme.
İÇ HUKUKUMUZDA YOKSA SÖZLEŞMELERDE VAR
Anayasamızda yapılan o düzenlemeyle birlikte sendikaların iş hukukumuzda karşılığı olmayan temsilci atama yetkisi konusunda BM İnsan Haklan Beyannamesi, Avrupa Sosyal Şartı gibi bizim tarafımızdan kabul edilmiş ve ülkemiz için de geçerli olan sözleşmelerde der ki ‘Sendika çalışanları adına işyerine temsilci atar. Yani bunu bir koşula bağlamamıştır. Dolayısıyla biz bunu deneyince gördük ki yargı da bizim dediğimiz doğrultuda karar veriyor. Şimdi biz bir yol açtık. Biz işyerlerinde örgütlenme yapıp çoğunluk tespiti için Çalışma Bakanlığı’na başvuruda bulunduğumuz andan itibaren ya da Çalışma Bakanlığı’nın tespiti bize gelir gelmez hemen işyeri sendika temsilcisi atamalarımızı yapıyoruz. Çünkü işveren örgütlenmeden haberdar olur olmaz öncüleri işten çıkarıyor. Oysa temsilci ataması yaptığımız andan itibaren bu öncü arkadaşlarımızı bir güvenceye kavuşturmuş oluyoruz."
ÖNCEDEN ENGEL NOTERDİ ŞİMDİ YARGI SÜRECİ
Kafkas Şekerleme’de atadıkları işyeri temsilcilerinin işveren tarafından işten çıkarıldığını ancak yargının temsilcileri çalışıyormuş gibi kabul ederek boşta geçen sürelerin bütün ücret ve sosyal haklarına hükmettiğini anlatan Türkel, "Bu yaklaşık olarak kişibaşı 300 bin liraya karşılık geliyor ve faizi de işliyor hâlâ. Yani bu çok büyük bir külfet getirdi işverene; işyeri temsilcilerinin iş akdini feshederek yanlış yaptı" ifadelerini kullandı.
Türkel, AİHM kararına ilişkin değerlendirmesine de şöyle devam etti: "Bunu şunun için paylaşıyorum; bizim iç hukukumuzda bu düzenlemeler öncesinde Tukaş’ta gerçekleşen bir örgütlenme vardı ve o zaman Ordu Yardımlaşma Kurumu’na (OYAK) ait bir kurumdu. Bu 2000’lerin başında gerçekleştirdiğimiz bir örgütlenme mücadelesiydi. Burada örgütlenmemizi gerçekleştirdik, çoğunluğumuzu aldık. Çalışma Bakanlığı yetki tespitimizi verdi. İşveren bu bildirimi aldığı an işçi çıkarmaya başladı. Tabii bu süreç yargıya taşındı doğal olarak. İç hukukumuzda bütün yollar tüketildi. Peşinden biz bunu AİHM’e taşıdık. Uzun soluklu bir mücadele oldu bu. Aradan geçen 14 yıl sonra yargı sizi haklı bulsa bile hangi derdinize çözüm üretebilir ki? O yüzden örgütlenmenin önündeki en büyük engel ne diye sorulursa; geçmişte noter zorunluluğuydu, şimdi de yargı sürecidir; sistemin kendisidir."
Çalışma Hayatımız için çok önemli bir karar
AİHM 2. Daire’nin kararıyla kazanılan Tukaş davasının Türkiye’de çalışma hayatının ilk örneği olduğuna dikkat çeken Türkel, şunlara vurgu yaptı: "Kamunun, sendikal hakların kullanılmasında hukukun ve bireyin hukukunun korunmasında doğru yerde durmadığı için kamunun tazminata mahkum edilmesi çok önemli bir karar. Bu konuda sendika adına bir tazminata hükmediyor olması bizim için çok sevindirici bir olay. Aslında iç hukukumuz açısından Türkiye çalışma hayatında çok önemli bir karar. Bu karar umuyorum ki çalışma hayatı hukukçuları ve yargı kademeleri tarafından tartışılır ve bilimsel toplantılarda değerlendirilir. Bu karar sonuçları itibarıyla çalışma hayatımızın hukuk mücadelesinde önemli bir yer edinecek bir karar."