İŞSİZDEN FAZLA GÜVENCESİZ…
CHP´nin son kurultayında rotanın genelde sola, özelde emek sınıflarına daha çok döndürüldüğünden söz ediliyor. Doğruluğunu, yaşamadan anlayamayız. CHP, kaybolan onca yılında bunu yapabilmiş olsaydı, Türkiye bugün başka bir yerde olurdu.
CHP’nin son kurultayında rotanın genelde sola, özelde emek sınıflarına daha çok döndürüldüğünden söz ediliyor. Doğruluğunu, yaşamadan anlayamayız. CHP, kaybolan onca yılında bunu yapabilmiş olsaydı, Türkiye bugün başka bir yerde olurdu.
Rota gerçekten de emek sınıflarına doğru belirlendiyse, CHP’nin odaklanacağı öncelikli kesim, sayıları 2.5 milyonu bulan işssizler kadar güvencesizler olmalıdır. İşsizlerin örgütlenemediği ortada. Güvencesizler ve işsiz, güvencesiz bırakılma korkusuyla yaşayan milyonlar, örgütlenmekten uzak durmaktalar. O nedenle işsizler kadar güvencesizlere sahip çıkmak CHP’nin asli işi olmalıdır.
Güvencesiz, yani kaçak çalışan sayısı, açık işsizleri neredeyse 1 milyon aşmaktadır. 15 yaşın üstünde 54 milyon nüfusu olan Türkiye’de, bu nüfustan işgücü olmaya çıkanlar, yarıyı bulmazken (yüzde 49.6), bu kamburu hiç yokmuş gibi unutup sahaya çıkanların sadece yüzde 9’unun yani 2.5 milyonunun işsiz olduğu ile avunuyor, hatta övünüyorlar. AB’de işsizliğin çift rakamlı olduğundan, mesela İspanya’da yüzde 25, hatta Endülüs’te AB rekoru olarak yüzde 30’u bulduğundan dem vurarak, hava bile atan sefiller var. Daha önce 19 Mart tarihli yazımda sayılarla göstermiştim; bizde "ev kadını" diye tasnif edilen 12 milyon kadın, İspanya’daki kadar işgücü pazarına çıksalardı, bizde de işsizlik yüzde 25 görünürdü. Bu gerçek bir yana, işi var görünenlerin hali nedir, ne kadar ücrete talim eder, ondan öte iş güvenceleri ne kadar vardır soruları hep arka planda kalır. Oysa, işi varmış görünenlerin çoğunun yüreği ağzındadır. Güvencesizlik, en az işsizlik kadar yakıcı, insafsız bir uygulamadır emek sınıfının üstünde.
Resmi söylemde "kayıt dışı" olarak tanımlanan sosyal güvenceden yoksunluğun boyutları konusunda tam bir mutabakat da yok. Bu konuda veri üreten iki kurumun sosyal güvencesiz çalışan sayıları arasında büyük farklar var. Bunlardan Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK, aylık hanehalkı işgücü anketlerinde deneklerine, bir sosyal güvenlik kurumu çatısı altında olup olmadığını sorarak oradan "kayıt dışı istihdam" verileri üretiyor. Buna göre, örneğin en son Nisan 2012 TÜİK verileri istihdamın yüzde 38.8’ini "kayıt dışı" olarak belirliyor. Bu da 9.5 milyon çalışan nüfus demek.
TÜİK, kayıt dışı çalışan nüfusun 3.3 milyon kadarının ücretli sınıf olduğunu, kalanının ağırlıkla tarımda kendi hesabına çalışanlar olmak üzere ücretli dışı nüfus olduğunu belirtmekte. O zaman, 2.5 milyon resmi işsize karşılık 3.3 milyon kaçak, yani sosyal güvencesiz, primi, vergisi ödenmeden çalıştırılan bir nüfustan söz ediyoruz demektir. Genel eğilim de, çalışan emek sınıfını daha çok güvencesizleştirmek, "esnek çalışma modelleri" adı altında işverenlerin istedikleri saat, istedikleri koşullarda çalıştırmalarına imkân sağlayacak düzenlemelere gitmektir.
TÜİK’nin kayıtlı istihdamı 15 milyon göstermesine karşılık kısa adı Sosyal Güvenlik Kurumu olan SGK, yaklaşık 18 milyon göstermektedir. SGK’nin prim tahsil ettiği çalışan üstünden bu sayıyı üretmesi daha inandırıcı gelebilir. Ancak burada da şöyle bir çapak vardır. SGK’ye primi ödenen her kişi, çalışan olmayabilmektedir. Pratikten biliniyor ki, sosyal güvenlik olanaklarından erkenden yararlanabilsin diye birçok işveren, eşini, dostunu çalışıyor gösterip primini ödemektedir. Böyle olunca TUIK ile SGK kayıtlı istihdamı arasında 3 milyona yakın fark çıkmaktadır.
Bu çapağın sendikaların 12 Eylül artığı baraj sistemine takılmada kullanılması tehlikesi vardır. Sendikaların toplusözleşme yapabilir duruma gelmesi için konulan barajların hesaplanmasında bu çapaklı SGK verileri kullanılmak istenmekte, bu da sendikaların çoğunu baraj altına atarak işlevsiz kılmaya imkân verecektir.
TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ıyla sermaye tıkanmış durumdadır ve buna söz birliği etmişçesine "Orta Gelir Tuzağı" demekteler. Erinç Yeldan, son iki yazısında anlattı bunun ne anlama geldiğini. Ben kısaca, eşeğin kuyruğu gibi ne uzayıp ne kısalmak, diyorum bu tıkanmaya. Bu durumu aşmak için sermayenin hedefi emeğin sırtına basmak; daha az ücret, daha az güvence, sosyal hak ile birikimi sürdürmek. İşte güvencesizleştirme ve buna kurban seçilen emek sınıflarının örgütlenmesi, politik parti ve hareketlerin de buna öncülük etmesi burada daha çok önem ve anlam kazanıyor. CHP’nin dizlerinin üstüne doğrulması, ancak emek sınıflarıyla bütünleşmesinden geçer. Sorun budur. Gerisi lafügüzaf…