KAMU KESİMİ İŞVEREN SENDİKACILIĞI (12 EYLÜL 1980 ÖNCESİ)
Günümüzde kamu işverenlerinin büyük bölümü Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası’na (TÜHİS) üyedir. TÜHİS günümüzde TİSK’in üyesidir. Ayrıca Mahalli İdareler İşveren Sendikası (MİS) gibi kuruluşlar da vardır.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Kamu işveren sendikalarının geçmişi ve TİSK’in bu örgütleri kendisine üye yapma çabaları 1960’lı yıllara kadar gitmektedir. Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin bu raporunda 1960’lı ve 1970’li yıllarda kamu kesimi işveren sendikalarının durumu ve bu konudaki tartışmalar özetlenmektedir.
TİSK’İN KAMU İŞVERENLERİYLE BİRLİKTE ÖRGÜTLENME ÇABALARI
TİSK 1960’lı yılların başlarından itibaren kamu işveren sendikalarının TİSK’e üye olması için çalışmalar yürüttü. Bu talebin birkaç nedeni vardı.
Bir neden, kamu kesimi işverenlerinin sendikalarına düzenli olarak ödedikleri sendika aidatıdır. İkinci neden, bu yolla kamu işverenlerinin bağıtladıkları toplu iş sözleşmelerinde özel sektörü sıkıntıya sokabilecek ücret, yan ödeme ve diğer haklar vermelerinin önlenmesi isteğidir. Ayrıca, kamu kesimiyle yakın ilişkilerin başka yararları da olabilir.
Türkiye’nin önde gelen aydınlarından Doğan Avcıoğlu 1963-1965 döneminde Türk-İş’te araştırma biriminde çalışmaktaydı. Doğan Avcıoğlu, 1965 yılında, Türk-İş Dergisi’nde TİSK’in kamu işveren sendikalarını kendisine üye yapma girişimlerini eleştiren üç yazı yayımladı.
Doğan Avcıoğlu önce Türk-İş Dergisi’nin Temmuz 1965 sayısında TİSK’in İşveren Dergisi’nde yer alan bir yazıyı, “İşverenlerin Garip İddiası” başlıklı yazısıyla eleştirdi. TİSK’in İşveren Dergisi’nde de D.Avcıoğlu’nun yazısının eleştirilmesi üzerine, Türk-İş Dergisi’nin Eylül 1965 tarihli sayısında Doğan Avcıoğlu’nun “İşverenlerin Talihsizliği” yazısı yayımlandı. Doğan Avcıoğlu, kamu işverenlerinin TİSK’e bağlı sendikalara girmeleri üzerine de, Türk-İş Dergisi’nin Aralık 1965 tarihli sayısında “İşveren Sendikalarında Kamu Teşebbüsleri” yazısını yayımladı. Bu yazısında şunları belirtti:
“Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, uzun süredir devlet teşebbüslerini, işveren sendikalarına üye yapmak için çaba göstermektedir. İşveren Konfederasyonu bu teşebbüsünde başarı da sağlamıştır. Nitekim Makine Kimya Endüstrisi’nden sonra, Karabük Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü de, Türkiye Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası’na üye olmuştur. (…)
“Bu nedenler, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun, işçiler aleyhine büyük bir komplo hazırladıklarını ortaya koymaya yeterlidir. (…) Türkiye’de İşveren Konfederasyonu’nun becerikliliği ve kamu teşebbüsünün görevlerinden habersiz politikacılar ve yöneticilerin gafleti yüzünden, dünyada rastlanmaya çok tehlikeli bir çığır açılmaktadır.
“Tutulan yol, devlet anlayışına da, kamu teşebbüslerinin varlık nedenlerine de tamamen aykırıdır.
“İşçi ve işveren zıt çıkarlara sahip oldukları için, ayrı sendikalarda, çıkarlarını korumak amacıyla teşkilatlanmışlardır. Devletin görevi ise, zıt çıkarlar karşısında tarafsız kalmaktır. Kamu sektörü işverenleri, özel sektör işverenleriyle aynı sendikalar etrafında toplandıkları takdirde, bu tarafsızlık ortadan kalkmış ve devlet, özel sektör ile birlikte, işçi sendikalarına karşı ortak bir cephe kurmuş olacaktır. Özel sektör böylece, kendi çıkarlarını korumak için, devlet teşebbüsünün geniş imkanlarından işçiler aleyhine olarak yararlanacaktır. Demek ki, kamu teşebbüsünün özel işveren sendikasında toplanması, devletin işverenleri, işçilere karşı çok açık olarak desteklemesi anlamına gelmektedir. Böyle bir durumun, sosyal devlet kurma amacını güden Anayasamızla bağdaştırılmasına imkân yoktur. Makine Kimya Endüstrisi ve Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü, işveren sendikasına girerek, Anayasayı çiğnemişlerdir. Yetkililerin bu konuda dikkati çekilmelidir. (…)
“Meseleyi neresinden ele alırsanız alınız, kamu teşebbüsünün özel işveren sendikasına girmesi, hukuk anlayışına, sosyal devlet anlayışına tamamen aykırı ve son derece tehlikeli bir saçmalıktır. Başta Türk-İş olmak üzere sendikalar, işçiler aleyhine girişilen bu komployu önlemek için, vakit geçirmeden, her türlü tedbire başvurmalıdırlar.” (Türk-İş Dergisi, Aralık 1965, s.19)
Ancak, Doğan Avcıoğlu’nun bu uyarısına karşın, Türk-İş ve bağlı sendikaların yetkililerinin, kamu işverenlerinin TİSK’e bağlı işveren sendikalarına üyeliklerinin önlenmesi için ciddi bir girişimleri olmadı.
12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra, Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner 1972 yılı Ocak ayında TİSK’i ziyaret ederek TİSK Başkanı Halil Kaya ile görüştü. “Açıklandığına göre, Çalışma Bakanı ile Konfederasyon yetkilileri özellikle, kamu ve özel sektör ayırımı yapılmaksızın işveren kesiminin de örgütlenmesi, böylece toplu iş sözleşmelerinde ahengin sağlanabilmesi konusu üzerinde önemle durulmuş ve bu konuda fikir birliğine varılmıştır.” (Akşam, 5.1.1972)
TİSK’in 1972 yılında toplanan 9. Olağan Genel Kuruluna Sunulan Çalışma Raporu’nda bu konuda şu değerlendirme yer almaktadır:
“Sendikacılıkta aslolan işkolunun şartlarına uygun sözleşmeler yapmak olduğuna göre, tırmanma veya sıçrama politikasını önleyebilmek için işverenlerin de işçi kesiminde olduğu gibi tek bir kuruluş bünyesinde toplanması ve böylelikle işkolları bünyesinde ücret ve çalışma şartları yönünden yeknesaklığın sağlanması gerekmektedir. Kamu ve özel sektörün birlikte teşkilatlanması, ayrıca, gerekli haberleşme ve işbirliğine zemin hazırlayacak, araştırma ve dokümantasyon gibi alanlarda duplikasyonu önleyecektir.
“İşverenleri tek ses ve tek güç olabilmeleri ve bunu temsil edildikleri her yerde hissettirebilmeleri birlikte teşkilatlanmaları ile mümkün olabilir. Esasen bugünkü teşkilatlanma modelimiz kamu ve özel ayrımı düşünülmeden geliştirilmiş ve gerçekleştirilmiştir.” (TİSK, 9. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, Nisan 1972, Ankara, 1972;67)
“Bünyelerinde kamu iktisadi kuruluşları nedeniyle işveren durumunda olan bakanlıkların tutumuna da kısaca değinmek yerinde olacaktır. Ülkemizin karma ekonomi düzeni içinde, sanayi kuruluşlarımızın en az yarısına sahip bulunan ve bu itibarla büyük bir işçi kütlesi istihdam eden söz konusu Bakanlıkların teşkilatlanma ve beraber hareket etme ihtiyacını beklenen ölçüde duymamaları, bu yolda giriştiğimiz bazı teşebbüslerde yapılan vaatlerin henüz gerçekleştirilmemesi, çalışma hayatının üst işveren kuruluşu olan Konfederasyonumuzu gayretlerinde bir bakıma güçsüz ve yalnız bırakmaktadır. İşveren durumunda olan söz konusu bakanlıklar sendikal alanda teşkilatlanarak camia içinde kendilerini bekleyen yeri aldıklarında, çalışma sorunları bakımından gerek Meclis’e sunulan tasarılar üzerinde ve gerekse Çalışma Bakanlığı’nın faaliyetleri hakkında uyarıcı ve yön verici Konfederasyon faaliyetlerine şüphesiz güç katacaklar ve dolayısıyla sosyal ve ekonomik hayatımıza olumlu katkılar sağlayabileceklerdir.” (TİSK,1972;72-73)
Çalışma Genel Müdürlüğü’nün 14.11.1972 gün ve 10266 sayı ile DPT’ye gönderdiği yazıda belirtildiğine göre, bu tarih itibariyle Türkiye’deki kamu kesimi işveren sendikaları ve bunların üyeleri aşağıda sunulmaktadır:
Çimento Sanayii İşverenleri Sendikası (13 üye)
Türkiye Maden İşletmeleri İşverenleri Sendikası (9 üye)
Türkiye Maden İşverenleri Sendikası (9 üye)
Çimento Müstahsilleri İşverenleri Sendikası (9 üye)
Türkiye Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası (6 üye)
Türkiye Kömür Madenleri İşletmeleri İşverenleri Sendikası (4 üye)
Türkiye Petrol İşverenleri Sendikası (4 üye)
Türkiye Enerji Sanayii İşverenleri Sendikası (7 üye)
Türk Taşıt İşverenleri Sendikası (5 üye)
Sümerbank Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası (25 üye)
Türkiye Belediye İşverenleri Sendikası (16 üye)
Türkiye Cam Sanayii İşverenleri Sendikası (10 üye)
TİSK’in 1974 yılı Nisan ayında gerçekleştirilen 10. Olağan Genel Kurulu’na sunulan Çalışma Raporu’nda da bu konu aşağıdaki biçimde ele alındı:
“Kalkınma planlarınca benimsenmiş olan karma ekonomi ilkesine paralel olarak Konfederasyonumuz da kuruluşundan bu yana, kamu ve özel sektör tefriki yapmaksızın teşkilatlanma faaliyetlerini sürdürmektedir. Konfederasyonumuz, işkolları itibariyle ücret, sosyal yardımlar ve çalışma şartlarında yeknesaklığın sağlanmasına yardımcı olmak, haberleşmeyi, bilgi ve araştırma teatisini temin ederek işverenlerin bir örnek hareket etmelerini gerçekleştirmek ve işçi kuruluşlarını paralel bir şekilde dengelemek gibi amaçlarla kamu ve özel sektörün birlikte teşkilatlanmaları gereğini prensip olarak kabul etmiştir. Bu prensip gereğine bugüne kadar bir taraftan kamu ve özel sektördeki işyerleri sendikalarımızca üye kaydedilmiş, diğer taraftan Konfederasyona kamu sektörü işveren sendikaları dahil edilmiştir. Ancak belirli bir düzeye erişilmesine rağmen Konfederasyon ve üye sendikalarımız bünyesi dışında kalan teşkilatlanmış veya teşkilatlanmamış bazı kamu ve özel kuruluşlar mevcut bulunmaktadır. Bunların topluluğumuza dahil edilmeleri suretiyle teşkilatlanmanın tamamlanması yolunda gayret sarf edilecektir.” (TİSK, 10. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, Nisan 1974, Ankara, 1974;125)
Ancak Alpaslan Işıklı, 1974 yılında Yeni Ortam’da ve ardından DİSK Dergisi’nde yayımlanan yazısında bu uygulamayı eleştirdi:
“İşveren sendikalarının kamu kesimini de içerecek bir gelişim göstermiş olmaları, son yılların iktidarlarının temel iktisadi ve sosyal felsefelerine uygun bir uygulamadır. Bu yolla özel teşebbüsün denetim ve yönetim alanı, kamu kesiminin sınırları içinde de genişlemiştir. Yeni iktidarın, kamu kesimini gerçekten devlete ait olmak çıkaran bu duruma son vermesi, yasaların gereğine uygun olduğu gibi, altı oktan biri olan devletçilik ilkesinin doğrultusunda bir uygulama teşkil edeceği için beklenebilir.” (Alpaslan Işıklı, “Kamu Kesimi ve İşveren Sendikaları,” Yeni Ortam, 26.4.1974; bu yazı DİSK Dergisi’nin Temmuz 1974 tarihli 11. sayısında da yayımlandı, s.12-14)
TÜTİS TÜRK TAŞIT KAMU İŞVERENLERİ SENDİKASI
TCDD, THY, USAŞ, Denizcilik Bankası, D.B.Deniz Nakliyatı T.A.Ş., TCDD Eskişehir Lokomotif ve Motor Sanayi Müessesesi’nin bağlı olduğu TÜTİS Türk Taşıt Kamu İşverenleri Sendikası, 1978 yılında yayımladığı kitapta (TÜTİS, Kamu İşverenlerinin Sendikalar Kurarak Örgütlenme Zorunluluğu ve Başarılı Bir Kamu İşveren Sendikası Örneği, TÜTİS, Ankara, 1978) kamu işveren sendikacılığına ilişkin aşağıdaki değerlendirmeleri yapıyordu:
“Tüm toplu sözleşme zamları devlet bütçesinden sağlandığı halde, eşit işe farklı ücret uygulanarak sosyal adalet zedelenmektedir.
“Toplu sözleşmelerde tüm kamu sektörü için ortak kıstaslar saptanmadığı, ilmi araştırmalar yapılmadığı için; yapılan zamlar keyfi olmakta, devlet bütçesi kaldıramayacağı yükler altına sokulmaktadır.
“Birbirinden habersiz kamu işverenlerinin çeşitli nedenlerle işçi ücretlerini yüksek seviyede tutma eğilimleri enflasyonu kamçılamakta, bundan işçiler de zarar görmektedirler.
“Kamu kuruluşlarının zarar etmelerine rağmen; kamu işverenlerince bağıtlanan toplu sözleşmelerin hemen her zaman özel sektörün çok üstünde olması; bu sektörde de sağlıksız sözleşmelere neden olmakta; sonunda tüketiciye aktarılan zamlar ekonomik istikrarı olumsuz etkilemektedir.
“Toplu sözleşme düzeninin başlangıcında işçi sendikalarının haklı karşılanan çok yüksek talepleri, sonradan da aynı hızla devam edince; kamu işverenlerinin aşırı taleplere direnememeleri bugünkü sağlıksız aşamaya gelmenin nedenlerinden biri olmuştur.
“Kamu işverenleri kesiminde bugün görülen keyfiliğin en büyük sakıncalarından biri işçi-memur ayırımında belirmiş; devlet, kamu sektöründe çalışan bu iki emekçi grubunun ücretleri arasında hiçbir yaklaşım getirememiş; araştırmaya ve ilmi verilere dayanmayan toplu sözleşme zamları büyük adaletsizliklere neden olmuştur.
“Batı demokrasilerinde olduğu gibi, Devlet işveren olduğuna göre, yukarıda açıklanan sakıncaların giderilmesi için kaçınılmaz olan ve bir an evvel gerçekleşmesi zorunlu bulunan husus, tüm kamu sektöründe işveren sendikalarını derhal kurmak, bunları bir üst örgüttü bir araya getirmektir. Kurulacak en üst düzeydeki örgüt tüm devlette çalışanlara uygulanacak ve toplu sözleşmelere konulacak prensipleri bir hükümet politikası doğrultusunda saptayacaktır.” (s.5-7)
“Başarılı bir kamu işveren sendikası örneği, TÜTİS.
Türk Taşıt İşverenleri Sendikası “TÜTİS, 1968 yılında Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı kamu kuruluşlarının -T.C.Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Denizcilik Bankası T.A.O. Genel Müdürlüğü, D.B.Deniz Nakliyatı T.A.Ş.Genel Müdürlüğü, Türk Hava Yolları A.O. Genel Müdürlüğü, Uçak Servisi A.Ş. Genel Müdürlüğü’nün- kurduğu bir kamu işverenleri sendikasıdır. (..)
“TÜTİS; az sayıdaki iktisatçı ve hukukçudan oluşan kadrosu ile yaklaşık 60 bin işçi üyesi bulunan işçi sendikaları ile pazarlık masasına oturmuş ve bugüne kadar üyelerini kapsayan işyerleri için 10 adet işkolu ve 125 adet işyeri sözleşmesi akdetmeyi başarmıştır. (…) Kamu sektöründe bir kamu işveren sendikası olarak TÜTİS deneyi, tüm kamu sektörünün sendikalaşmasında yararlanılacak bir örnek niteliğini bugün de korumaktadır.” (s.9-10)
TOPLUMSAL ANLAŞMA VE ETKİLERİ
20 Temmuz 1978 günü Hükümet adına Başbakan Bülent Ecevit ile Türk-İş adına Genel Başkan Halil Tunç arasında “Toplumsal Anlaşma” imzalandı. Bu anlaşmanın bir maddesi, kamu işletmelerinin özel sektörün örgütlendiği işveren örgütlerinden ayrılmasını öngörüyordu: “Kamu kesimindeki kuruluşlar toplu sözleşmelerini bağlamada karşılaştıkları, özellikle bilgi akımını içeren sorunları çözmeye yönelik ortak bir birim kuracaklar ve bugüne değin bu amaçla ilişkide bulundukları özel kuruluşlarla ilişkilerini keseceklerdir.”
Toplumsal Anlaşma’nın bu hükmü, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda politika olarak belirtildi: “Kamu kesimindeki kuruluşlar, toplu sözleşmelerini bağlamada karşılaştıkları sorunları çözmeye yönelik ortak bir birim kuracaklar, şimdiye değin ilişkide bulundukları özel kuruluşlarla ilişkilerini keseceklerdir.” (4. 5YKP, Paragraf 937)
1979 yılı İcra Planı’nda da 195 sayılı tedbir şu şekildeydi: “KİT’lerin işveren sendikalarına üyeliğine son verilecek, kendi ortak örgütlerini oluşturmaları için gerekli önlemler program dönemi içinde alınacaktır.”
Bu kararlar doğrultusunda önemli adımlar atıldı.
Azot Sanayii, T.Kimya Sanayii İşverenleri Sendikası ile, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu da, T.Kimya İşverenleri Sendikası ve Türkiye Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası ile 1 Ekim 1978 tarihinde ilişkilerini kesti.
Sadece Etibank ve bağlı müesseselerin üyesi bulunduğu Türkiye Maden İşletmeleri İşverenleri Sendikası 15 Eylül 1978 tarihinde TİSK’ten istifa yoluyla ayrıldı.
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun üyesi bulunduğu Türkiye Kömür Madenleri İşletmeleri İşverenleri Sendikası, 1979 yılı başında TİSK üyeliğinden çıktı.
Türkiye Petrol İşverenleri Sendikası ve Türkiye Çimento Sanayii İşverenleri Sendikası 1978 yılında TİSK Genel Kurulu’nda üye gözükürken, 1980 yılı genel kurulunda yoktu.
Türkiye Elektrik Kurumu, Devlet Su İşleri, Elektrik İşleri Etüd İdaresi, İller Bankası ve Simel ile özel kesim hissesinin çoğunlukta olduğu Çukurova Elektrik A.Ş.’nin üye bulunduğu Türkiye Enerji Sanayii İşverenleri Sendikası bu karma niteliğini sürdürdü. Ancak Sendika, 1976 yılında yapılan TİSK genel kurulunda üye gözükürken, 1978 ve 1980 genel kurullarında üye gözükmemektedir.
Diğer taraftan, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ.’nin ve bağlı şeker şirketlerinin tek üye bulunduğu Türkiye Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası, TİSK üyeliğini sürdürdü.
Bu gelişmeler TİSK’in 1980 yılı Nisan ayında toplanan genel kuruluna sunulan Çalışma Raporu’nda şu şekilde ele alındı:
“Denilebilir ki, Toplumsal Anlaşma’nın uyulan tek hükmü işçi kesimi ile ilgisi olmayan ve işveren sendikalarını zayıflatmayı amaçlayan kamu kuruluşlarının Konfederasyonumuz bünyesinden çıkartılması ile ilgili hükmü olmuştur. Toplumsal Anlaşma, bu anlaşmaya taraf olmayan Konfederasyonumuzun hukukunu düzenleme gayretini göstermiş, bu cümleden olarak kamu sektörü işveren sendikalarının Konfederasyonumuz bünyesinden çıkartılması hükmünü sanki bu anlaşmanın tarafı imişiz gibi metne dahil etmiştir. Bu şekilde Konfederasyonumuzun işçi kesimi karşısında temsil yönüyle ve manevi açıdan zayıflatılması düşünülmüştür.
“Kamu iktisadi teşebbüsleri gerek kuruluş kanunları, gerek 440 sayılı Kanun tarafından özerk kabul edilen, ayrı yönetim kurulları bulunan ve üstelik ‘müdebbir bir tüccar’ gibi davranmak mecburiyetinde olan kurum ve kuruluşlardır. Hükümetin ve hükümet adına Başbakan’ın bu kuruluşların sendikal alanda teşkilatlanmalarına müdahale anlamı taşıyan böyle bir hükmü kabul etmeleri, Anayasamızdaki sendikalaşma hürriyetine aykırı bir davranıştır. Bu müdahalenin teknik olmaktan çok politik bir anlam taşıdığı izaha lüzum göstermeyecek kadar açıktır. Diğer bir ifade ile, yapılan müdahale sonucu politikadan uzak tutulması gereken çalışma hayatı siyasetin bir vasıtası haline getirilmiştir.” (TİSK, TİSK’in 13. Olağan Genel Kurulu Çalışma Raporu, Ankara, Nisan 1980, Yay.No.54, Ankara, 1980; 16)
Prof.Dr.Cahit Talas, Toplumsal Anlaşma ve kamu işverenlerinin işveren sendikalarına üyeliği konusunda aşağıdaki yorumu yaptı:
“Devlet ve Özel Kesim İşveren Sendikacılığı – Toplumsal Anlaşma, bir süreden beri tartışma konusu olup çözülmemiş bulunan ve KİT’lerin, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu içinde yer almasına ve bu konfederasyona üye olarak katılmış olmalarına ilişkin önemli bir ilkeyi de içermektedir. Buna göre, ‘kamu kesimindeki kuruluşlar toplu sözleşmelerini bağlamada karşılaştıkları özellikle bilgi akımını içeren sorunları çözmeğe yönelik ortak bir birim kuracaklar ve bugüne değin bu amaçla ilişkide bulundukları özel kuruluşlarla ilişkilerini keseceklerdir.’
“Görüldüğü üzere, kamu kesiminde kamu kesimi işverenleri, bilgi akımını ve bu yoldan eşgüdümü sağlamak amacı ile örgütlenecekler, bir birlik ya da sendika kuracaklardır. Bunu yaptıktan sonra da özel kuruluşlarla, açık deyimi ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ile ilişkilerini keseceklerdir.
“Bilindiği üzere, bugüne değin Devlet İktisadi Teşekküllerinin önemli bir bölümü Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na üye olarak katılmışlardır. Bunun anlamı özel işveren kesimi ile işbirliği yapmak, işçi kuruluşlarına karşı gerekli alanlarda ve konularda ortak bir politika oluşturmak, yardımlaşmak, lokavt fonları kurmak ve üst kuruluş olan TİSK’e aidat ödemektir. Başka bir deyimle, Devlet İktisadi Kuruluşları özel kesimin egemen olduğu bir kuruluşun (TİSK) saptayacağı politikalar çerçevesi içinde işçi sendikaları ile ilişkilerini, toplu sözleşme görüşmelerini ve uyuşmazlıklarını yürütmek durumunda olacaklardır. Bir bakıma özel kesim, Devlet İktisadi Kuruluşlarının bazı kararlarına ve politikalarına yön verecektir.
“Böyle bir yolun çeşitli sakıncaları açıktır. Sırasında özel kesimin daha yüksek kâr isteklerine kamu yararı açısından karşı çıkması gereken, fiyatlara istikrar sağlamak için kendi alanlarında piyasayı, mal sunumunu ve istemini düzenlemekle görevlendirilebilecek Devlet İktisadi Teşekküllerinin, KİT’lerin TİSK tarafından saptanacak politikalara uymaya çalışmaları ortaya bir dizi sorun ve huzursuzluk çıkarır. Her bir birimin kuruluş amaçlarına, karma ekonomik sistemin özüne aykırı düşer. Devletin olanaklarını ve gücünü özel çıkarların buyruğuna vermek anlamına gelir.
“Kaldı ki, yasal olarak sözü edilen ilişki de çok kuşkuludur. Gerçekten, Sendikalar Yasasının 22. maddesinin 2. bendine göre, ‘Genel ve Katma Bütçeli idarelerle mahalli idareler ve bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli müesseseler, sermayesinin tamamı Devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadi teşekkül ve müesseselerle sermayelerinde Devletin iştiraki bulunan bankalar, kamu kurumu niteliğindeki mesleki teşekküller dahil olmak üzere kanunlarla kurulan bankalar ve teşekküller, bu bendde zikredilen idare, teşekkül ve bankalar tarafından ödenmiş sermayesinin en az yarısına katılmak suretile kurulan müesseseler, işbu kanuna göre kurulan mesleki teşekküllere herhangi bir şekilde mali yardım ve bağışta bulunamazlar.’ Kuşkusuz bu bendin önemli ve can alıcı yanı mali yardım ve bağışta bulunamama yasağıdır.
“İktisadi Devlet Kuruluşları, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na üye olarak katılıp belli bir aidat ödemektedirler. Bu aidatın bir hizmet karşılığı olduğu ileri sürülerek bir yardım ve bağış niteliği taşımadığı söylenebilir. Ancak, aslında ve işin kökenine inip aidatın niteliğini araştırdığımızda ve son bir tahlilde bir yardım ve bağış olduğunu kabul etmemiz olasıdır. Çünkü, herhangi bir İktisadi Devlet Kuruluşu, aidat ödediği ve bu aidatın önemli boyutlara ulaştığı durumlarda, üye olarak katılmış olduğu özel kesimin kurup egemen olduğu bir işveren konfederasyonuna bir yardım ya da bağışta bulunmaktadır. Nedeni de bu konfederasyondan çoğu kez ödediği ödenti oranında bir hizmet sağlamamakta ve çoğu kez onun genel kurullarına yalınız katılmakla ve nadiren yürütme organların görev üstlenmekle yetinmektedir. TİSK’nun başkanları çoğu kez özel kesimden gelmekte, yönetim kurulunda da Devlet İktisadi Kuruluşları ya hiç ya da etkinlik sağlayamayacak oranlarda temsil olunmaktadır. Özellikle hizmet akımı hemen hemen olmadığından, ödentiler bir bağış ve yardım niteliği kazanmaktadır.
“Özel kesim bu yoldan Devletin ekonomik gücünü ve etkinliğini yanına alarak işçi-işveren ilişkilerinde dengeyi haksızca bozmaktadır. Kaldı ki, sendikacılık felsefesi ve anlayışı içinde Devletin bu dengeyi bozmaya, özel kesim işveren sendikacılığını desteklemeye hakkı olmamak gerekir. Bu durum özgür ve bağımsız sendikacılığın temelindeki düşüncelere de aykırıdır. Bu tür yardımlar ya da bağışlar, bir gün ve bir yerde müdahale hakkını da doğurur. Sonunda bu bağış ve yardımı alan sendikacılık zarar görür. Bu nedenle Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun, kural ve alan dışı yardım ve bağışlara kendisinin karşı çıkması gerekir. Bunların ödenti niteliğinde olduklarını ileri sürmek ve yüzeysel bir yorumun arkasına sığınır görüntüsü vermek bağımsız sendikacılık felsefesine da kanımızca aykırıdır.
“Toplumsal Anlaşma yapıldıktan sonra bir iki KİT Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’ndan ayrılma kararı almış, fakat, hareketin arkası kesilmiş ve taraflar bu önemli konunun da üzerinde gereği gibi durmamışlar ve kararlarını, birçok durumlarda ve sorunlarda olduğu gibi, izlememişlerdir; arkasını çabucak bırakmışlardır.” (Cahit Talas, Bir Toplumsal Politika Belgesinin Yorumu, Toplumsal Anlaşma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay.No.488, Ankara, 1982; 33-34)
1980 YILINDA KAMU İŞVERENLERİNİN SENDİKA ÜYELİĞİ
1979 yılında hükümetin değişmesinin ardından, iktisadi devlet teşekküllerinin bazılarının işveren sendikası üyeliğinde değişiklikler yaşandı.
1980 yılı Ağustos ayında kamu kesimi ile işveren sendikaları arasındaki ilişkiler şu şekildeydi:
Hiçbir konfederasyona üye olmayan ve yalnızca kamu iktisadi teşebbüslerinin üye bulunduğu işveren sendikaları ve üyeleri:
Türkiye Petrol İşverenleri Sendikası (Petkim Petrokimya, TPAO, Petrol Ofisi, İpraş)
Çimento Sanayii İşverenleri Sendikası (T.Çimento Sanayii ve dolaylı olarak bağlı şirketler)
Türkiye Kömür Madenleri İşletmeleri İşverenleri Sendikası (TKİ ve müesseseleri)
Türkiye Maden İşletmeleri İşverenleri Sendikası (Etibank ve müesseseleri)
Sümerbank Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası (Sümerbank ve bağlı şirketler)
Sümerbank Çimento, Tuğla ve Seramik Sanayii İşverenleri Sendikası (Sümerbank işyerleri)
T.Demir Çelik Sanayii İşverenleri Sendikası (T.Demir ve Çelik İşletmeleri)
TÜTİS Türk Taşıt Kamu İşverenleri Sendikası (TCDD, THY, USAŞ, Denizcilik Bankası, D.B.Deniz Nakliyatı T.A.Ş., TCDD Eskişehir Lokomotif ve Motor Sanayi Müessesesi)
Türkiye Enerji Sanayii İşverenleri Sendikası’nda, DSİ, TEK, EİEİ, İller Bankası, Simel Ltd.Şti. ve özel sektörün ağırlıkta olduğu Çukurova Elektrik A.Ş. Bu işveren sendikası TİSK üyeliğine geri döndü.
Türkiye Şeker Sanayii İşverenleri Sendikası bu tarihte TİSK üyesiydi.
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ile Ereğli Demir Çelik Fabrikaları A.Ş., MESS üyesiydi.
Et-Balık Kurumu, Türkiye Gıda İşverenleri Sendikası’na üyeydi.
SEKA, T.Zirai Donatım Kurumu, Azot Sanayii, Toprak Mahsulleri Ofisi, Karadeniz Bakır İşletmeleri, Turizm Bankası ve Anadolu Bankası bu tarihte hiçbir işveren sendikasına üye değildi.