Aslında üretimde işçinin canının, sağlığının korunması önlemlerinin kuşkusuz parasal karşılığı olsa da işçinin haklarının verilmesinin, sağlık, can güvenliğinin kollanmasının işletmelerin verimliliğini, kârlılığını düşürdüğü doğru değildir. İşçinin örgütlü, insanca yaşam, çalışma koşullarında çalıştırılmasının verimliliği de artırdığını kanıtlayan ulusal ve uluslararası bilimsel çalışma sonuçları söz konusudur. Sorun üretimin, sanayileşmenin, kârlılığın insanca yaşam, çalışma koşullarının geçerli olduğu hukuk devleti, demokrasi, insan hakları evrensel değerlerinin sınırları içinde kabul edilip edilmemesindedir.
Türkiye’nin iş kazalarında dünyada birinci, meslek hastalıklarında çok görülmesinin tek açıklaması, işçinin canının ve sağlığının yok sayılmasıdır… İşletme kârlarının, rant, yağma, vurgun, yolsuzluk, rüşvet, çevre katliamı.. aklınıza gelebilecek ne kadar kirlilik, haksızlık, ağır emek sömürüsü varsa; “serbest piyasa, rekabet” olarak kutsanan kavramların işte bu kirli değerler, hukuksuzluklar üzerine oturtulmasıdır… Soma’da 301 madenci, İstanbul’un en iddialı inşaatlarından birinde 10 işçi birden asansörün düşmesiyle ölünce.. ağzı olan, isyanını dile getiren bir şeyler söylüyor.. “Suçlulardan, sorumlulardan hesap sorulsun, gerekli yasalar çıkarılıp uygulansın, Türkiye’ye bu tablo yakışmıyor, işçiler örgütlensin, haklarını arasın..” önerileri elbet uzmanlık kurumlarının gerçekleri açıklayan verileri ile birlikte kamuoyunda tartışılıp duruluyor… Derken acının, utancın yarası kabuk bağlıyor; bir diğer, ölümlü çarpıcı cinayetle birlikte yeniden kanıyor…
Ülkemizde iktidarlarının 12 yılında şişirilen zenginleşme, ekonomik büyümenin gerçekleri sorgulanamadığından, iktidarlarının yarattığı kâr damarlarının aslında işçilerin ucuz emek, ağır sömürüsü üzerine, umursanmaz sağlık ve canlarının kayıplarının bilimsel karşılığı, açıklaması olduğu atlanıyor. Yaşamın her alanına dönük gerçek üretimin, sanayileşmenin, yatırımların çok ciddi yüzdelerle düştüğü, söz konusu 12 yılda ekonomide rakamlara göre var görülen büyümenin karşılığında işsizlik azalmamışsa baştan ciddi bir sorgulama gerekmez miydi? Yapmadık, yapamadık, üzerine İstanbul odaklı, kentlerin kanser hücresi gibi çarpık büyümelerini, gökdelenleri, betonlaşmayı, haksız, suç nitelikli rant yaratmayı, ihale vurgunlarını kan damarlarından beslenen kâr damarlarını başarı gibi alkışlamasak da olanlara göz yumduk…
***
Anlamlı sayılarda çok seçmenler, İslamcı kimlikle ezilmişlikten kurtarıldıkları, kayırıldıkları inancı içinde, İslam dininin ilkelerine, Kuran’a göre günah yollardan; vurgun düzeninin her boyutuyla, haram düzeninde zenginleşmelerden, kanla beslenen kâr damarlarından, sadaka ölçeğinde paycıklar alsalar da… Her seçim sürecine yönelik patlatılan mucize projeleri alkışlayıp oy vermediler mi? Şimdi İstanbul’da 53 AVM varken nasıl 333 oldu? Zengin kuzeyin üç başkenti Londra, Paris, Berlin toplamını geçti? Son 8 ayda 1270 işçinin öldüğü bir ayıbı nasıl sırtımızda taşıyacağız? Ülkemizin yüz karası dünya rekoru iş kazalarının toplamında yüzde 34 payı olan, sürekli işgöremezlikte yüzde 10, ölümlü kazalarda yüzde 25’e varan inşaat sektöründeki insanlık suçlarını, işçi katliamlarını nasıl durduracağız ..sorgulaması ile neyi değiştirebileceğiz?
Dürüst olalım Özal’ın ithal kömürle kapatmak istediği Zonguldak madenlerinde, TKİ işletmelerinde Erdoğan iktidarları eksiği ile değil, fazlası ile isteneni gerçekleştirdi. 1990’da direnen maden işçilerinin sendikasında önce günahkâr sendikacılardan arınma adına hocalarla, dualarla deterjanlı temizlik yapıldı. Sonra TKİ üretimi, işçi sayısı dibe vurdurulup TKİ’nin kalan cılız üretiminin içine bile kamuda taşaron işçi sokuldu. İlk büyük Zonguldak ölümlü kazası öyle oldu. Soma’da en kârlı özel işletmenin rekabet, kâr edebilme koşullarının, kârının her aşaması, evrensel çalışma koşulları, üretim ilişkileri hukuku üzerinden değil de “kâr damarı, işçi emeği, canı, sağlığı sömürüsü üzerine oturtulmuş olduğunda” olanlar oldu.
Asansörün düşmesi ile İstanbul’un göbeğinde ölen 10 işçinin çalıştığı gökdelen dev inşaatı, sahi kent merkezinin tek depremden kaçışında kullanılacak yeşil alan değil miydi? Çok ileri teknoloji ile çok acele, çok kârlı koşuşturmacanın içinde, arada birçok yasal güvenlik önlemi atlanmış ya da pişkin kültürümüze göre aksilikler görmezlikten gelinip taşaron eliyle çalıştırılan ucuzdan da ucuz işçilerin sağlıklı üretim yapabilme, canlarını koruyabilme önlemleri hafife alınış. İşveren sözcülerinin acımasızca basın toplantısında söyledikleri sözler iftira değil ya.. “İşçiler de işin gereği riskleri gözetip canlarını kollasaydılar ya?..”
Hele de bizim medyanın iyi niyetli(!) ukala ukala uzmanlık görüşleri var ya… “Canlarını korumak için bilinçlenip sendikalarda örgütlenip haklarını arasınlar…” Medya çalışanlarının, gazetecilerin sendikası bile dibe vurmuş. Bir zamanlar en örgütlü kamu işletmelerinde, madenlerde iktidarları eski sendikaların işini bitirmekle kalmamışlar, yandaş imanlı sendikalar kurdurmuşlar. Ağızları var, dilleri yok… Kâr damarı, can damarı yapılmışsa…