KIDEM TAZMİNATI NASIL SAVUNULACAK ?
Hükümetin mesajı belli; ya düzenlemeye evet dersiniz ya da işkolu barajı altında yetkisiz kalırsınız. Yani işiniz biter!
Hükümetin mesajı belli; ya düzenlemeye evet dersiniz ya da işkolu barajı altında yetkisiz kalırsınız. Yani işiniz biter!
AKP hükümeti çalışanın kıdem tazminatını iç etmek için bir kez daha düğmeye bastı. Radikal’in haberine göre işin rengini iyice belli eden son taslak kıdem tazminatını fona devrederken mevcut uygulamada var olan bazı önemli kazanımları da ortadan kaldırıyor. Taslağa göre işten atılan işçi, artık kıdem tazminatı alamayacak. İşçi yeniden iş buluncaya kadar geçen sürede kullandığı gelirden mahrum kalacak ama daha önemlisi işyerlerinde işçi alma ve atma serbestisi isteyen işverenlerin dileği yerine gelmiş olacak. Dolayısıyla kıdem tazminatının iş güvencesine yaptığı katkı da elimine edilecek. Hakeza askere giden erkek işçinin de, evlenen kadın işçinin de kıdem tazminatını alma hakkı ortadan kaldırılıyor. Şu anda gelir vergisinden muaf olan kıdem tazminatından, taslak yasalaşırsa vergi kesintisi de yapılacak.
Kıdem tazminatında işverenin yükünü olabildiğince aşağı çekmek için işverenlerin ödemesi öngörülen yüzde 4’lük primin bir buçuğu da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. Tasarı “İnşaat ya Resulallah” diyenleri de unutmamış; işçiler ev almak koşuluyla fonda biriken parasının yarısını alabilecek. Çalışandan başka herkesin menfaatini gözeten bir düzenleme gündemde. Ancak ne kadar parlatılırsa parlatılsın çalışanların, bu parasal hak gaspına evet demesi mümkün değil.
Buna rağmen böyle bir taslağın hazırlanması ve ortaya atılması büyük ölçüde hükümetin, elindeki “koz”a güveniyor olmasından kaynaklanıyor. Hükümetin, çalışanların tamamen aleyhine olan bu düzenlemeyi gündeme taşırken sendikaların elini kolunu bağlayacağını düşündüğü kozu şu: Sendikaların toplu iş sözleşmesi imzalama hakkını elde etmesi için gereken koşullardan biri Çalışma Bakanlığı tarafından yayımlanan işkolu istatistikleridir. Bu istatistiklerde faaliyet gösterdikleri işkolunda yüzde 10 barajını aşabilen sendikalar toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisine sahip olabiliyorlar. Sendikaların üye sayıları bakımından gerçeği yansıtmayan istatistikler 2009 Temmuz ayından bu yana yayımlanmıyor.
ANTİ DEMOKRATİK KOZ
İşkolu barajını aşağı çeken düzenleme de bir türlü çıkarılmadı. Bu nedenle 1 Ocak’tan beri sendikalar süresi biten toplu iş sözleşmeleri için yetki alıp masaya oturamıyorlar. Hükümet anti-demokratik yüzde 10 barajını kaldırmak yerine bunu koz olarak kullanıp sendikaları yapılan düzenlemeye “evet” demeye zorluyor. Hükümetin mesajı belli; ya kıdem tazminatında benim dediğime evet dersiniz ya da işkolu barajı altında yetkisiz kalırsınız. Yani işiniz biter! Ya kıdem tazminatı ya sendikalarınız…
Bu yaklaşımın sendikalar üzerinde etkili olmaması gerekir. Çünkü, en büyük işçi örgütü ve bu şantajın en büyük muhatabı Türk-İş 21. Genel Kurulu oybirliği ile aldığı kararda kıdem tazminatının hiçbir biçimde tartışma konusu yapılamayacağı ve her türlü tasfiye girişimine genel grevle yanıt verileceğini vurguladı. Karar başka türlü davranma ihtimalini ortadan kaldırarak açık bir şekilde şöyle diyor: “Kıdem Tazminatı, Türkiye işçi sınıfının ve Türk-İş’in kırmızı çizgisidir. Türk-İş Genel Kurulu; bugün çalışanlar ve gelecekte çalışacak olanlar için, kıdem tazminatının mevcut haliyle korunmasından yanadır. Kıdem tazminatının fona devredilmesi, süresinin azaltılması gibi bu hakkın tasfiyesine ya da zayıflatılmasına yönelik her türlü girişim karşında Türk-İş’in cevabı, genel grev olacaktır.”
Türk-İş Genel Kurul Kararı sadece Türk-İş için değil, emek hareketinin bütünü için önemli bir yol haritası niteliğinde. Karar kıdem tazminatının ancak genel grev eylemiyle savunulabileceğine işaret ediyor. Ne var ki, kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmak için girişimlerine devam eden hükümetin bu kararı da, bu karara sık sık atıfta bulunan sendikacıları da ciddiye almadığı besbelli. Çünkü geride bırakılan dönemde işçi hakları ortadan kaldırılırken ne etkili bir sendikal muhalefet çizgisi izlendi ne de hakkını vere vere dört başı mamur bir genel grev uygulandı. Daha çok adına genel grev denen ama ne genel ne de grev özelliği taşıyan göstermelik eylemlerle zevahir kurtarılmaya çalışıldı.
Türkiye ’de uygulanan genel grevler “Oflunun Şeytan taşlaması”na benziyor. Oflu ile Şeytan arasındaki çekişme malum. Oflu günün birinde Mekke’ye gidiyor, Şeytan taşlıyor. Bir yandan taş atarken bir yandan da yüzünü kapatıyormuş, Şeytan onu görüp tanımasın diye… Fakat Şeytan bu, tanımış ve sormuş “Sen de mi Oflu?” Oflu biraz mahcup bir edayla yanıtlamış “Vallahi ben vurmaya atmıyorum.”
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
Sendikal hareketin uygulamaya koyduğu “genel grev”, “genel eylem” kararları -taşıdığı sorumluluğun bilincinde olan ve onun gereğini yerine getirmeye çalışan bazı emek örgütlerini işin dışında tutarsak- aynen yukarıdaki fıkradaki gibi cereyan etti. Yani bazı emek örgütleri, atıyormuş gibi yaptılar ama vurmaya atmadılar. Hükümeti kızdırmadan, tabanı yatıştırmanın orta yolu buydu. Majestelerinin sendikası olmayı emek örgütü kimliğine tercih eden bazı örgütler ise vurmak gibi bir niyet taşımadıklarını daha başından ilan ettiler. İşçi örgütleri vurmaya atmadıkça AKP cesaretlendi. Hükümet, karşısında kayıtsız, daha kolay başa çıkabilir bir güç gördükçe elini işçinin haklarına daha fazla uzatmaya başladı.
Şimdi sıra geldi kıdem tazminatına. Bu kale de düştüğünde geride pek bir şey kalmayacak. Çalışanların önemli bir hakkı tasfiye edilirken, emek örgütleri de varlıklarını temellendiren bir dayanaktan daha yoksun hale gelecekler. Bu kritik eşikte, hükümeti gasp girişiminden vazgeçirecek tek eylem genel grevdir. İşçi sınıfının örgütlü gücü ve en etkili eylemi devreye sokularak kıdem tazminatı korunabilir. Fakat yaşanmış örnekler nedeniyle şu soruyu sormak zorunlu hale geliyor; gerçekten genel grev yapılacak mı yoksa yine “mış” gibi mi yapılacak? Sendikacılar genel grevin sorumluluğunu alacak mı, yoksa sorumluluk almanın üstlendikleri görevin gereği olduğunu unutarak “sorumluluğu kim alacak” diye ortaya soru sormaya devam mı edecekler? Güçlü olduğu halde sahip olduğu gücü kullanmamanın, etkili bir genel grev yapma imkânına sahipken, bundan kaçınmanın, yapmadan yapmış gibi yapmanın sendikaları nasıl zayıflattığı, nasıl inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya bıraktığı gün gibi ortada. Sendikalar “Oflu” gibi vurmamaya atmak yerine hedef gözeterek doğrudan vurmak için atmalı. Vurmak için atıldığında görülecektir ki emek örgütleri, kıdem tazminatını koruyabilecekleri gibi, kendilerini yeniden ciddiye alınır, prestijli bir güç haline de getireceklerdir. Genel grev, kıdem tazminatı için de sendikalar için de köprüden önceki son çıkıştır.