KIRILMA NOKTASI / CUMHURİYET GAZETESİ – ŞÜKRAN SONER
Ankara’nın ayazında geceyi sokakta taburelerin üzerinde geçirmiş binlerce kadın-erkek işçinin arasındayım. Farklı kültürlerin anlamı kalmamış ekmek kavgasında. Ayaza yenik düşmemek için kol kola yürüyorlar. Büyük madenci direnişinin kokusunu, havasını alıyorum. Özalizmi kıran dönemeç taşları… Erdoğanizm için de bir dönemeç, kırılma noktası mı?
Ankara’nın ayazında geceyi sokakta taburelerin üzerinde geçirmiş binlerce kadın-erkek işçinin arasındayım. Farklı kültürlerin anlamı kalmamış ekmek kavgasında. Ayaza yenik düşmemek için kol kola yürüyorlar. Büyük madenci direnişinin kokusunu, havasını alıyorum. Özalizmi kıran dönemeç taşları… Erdoğanizm için de bir dönemeç, kırılma noktası mı?
İŞÇİ MİTİNGİNDEN İZLENİMLER/ŞÜKRAN SONER
İşte Ankara’nın ayazında bütün bir geceyi sokakta taburelerin üzerinde geçirmiş binlerce kadın-erkek işçinin arasındayım. Tek tek yüz anlatımlarına, gözlerine bakarak birkaç kelimeyle ifade ettikleri, “direnişlerini kararlılıkla sürdüreceklerinin, geri dönmeyeceklerinin” ötesinde bir şeyler okumak istiyorum.
On yıllar öncesinde kalmış, benim için çok tanıdık, inatçı, amacına odaklanmış, büyük direnişleri, toplumsal kırılma noktalarını yaratmış işçilerin heykel gibi sabitlenmiş yüz anlatımları…
Geldikleri şehirler, daha doğrusu fabrikalara göre yan yana gruplar oluşturmuşlar. Farklı kültürlerin anlamı kalmamış, ekmek kavgasında diz dize, ayaza yenik düşmemek için arada kol kola yürüyorlar…
Dayanışma için gelen sanatçılar, gençler, sivil toplum örgütleri, siyasetçileri aynı sıcak alkışlarla karşılıyor, coşkulu sloganlar ve horonlarla hem moral buluyor, hem de enerji topluyorlar…
Türk-İş’in binasından ana caddeye, lokantalara doğru ara sokaklara çok çabuk uyum sağlamışlar. Uzun soluklu kalmaya, dayanmaya yönelik pratik çözümler üretiyorlar. Başlarının üstünü pazaryerleri brandalarına benzer yöntemle naylonla örtüyorlar. Polis, ateş yakmaya uygun malzemenin sokulmasına izin vermiyor. Esnaf, karton ayakkabı kutularını, ambalaj malzemelerini bağışlıyor. Yer yer en çok geceleri onların alevinde moral sıcaklık topluyorlar.
Aralarında dolaşmaya en fazla 1-2 saat dayanabiliyorum. İliklerime kadar donmuş olarak soluğu Türk-İş Başkanı’nın odasında alıyorum. Sıcak çay-otlar.. titremem ancak 1-2 saatte geçiyor. Tekrar aralarına dönüyorum. Onlarsa gece-gündüz saflarını koruyorlar, ancak tuvalet ihtiyacı için tek tek terk ediyorlar. Bir tek konuklarla gösteri turları yapar, slogan atarken, horon oynarken can topluyorlar.
Nasıl mı dayanıyorlar? Siz işçi sınıfının gazaba gelmesi hallerine, kaybedecek bir şeylerinin kalmadığını anladıkları noktada, amaçlarına kitlenmelerine hiç tanıklık ettiniz mi? Aralarında durmadan hastaneye kaldırılanlar çıkıyor. Benim yanımda hiç değilse kadınlarla çocukları evlerine götürmek isteyen ne kadar da gönüllü çıktı. Şiddetle reddediyorlar. Ankara’daki akrabalarına 1-2 saatliğine gitmeyi kabul etmiyorlar.
Dayanışma için gelen akla-kara kadar birbirlerinin karşıtı sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcileri arasında ayrım yapılmıyor. Onlar da uzun bir aradan sonra ilk kez işçi sınıfı ile dayanışmanın hazzını yakalıyorlar. Irksal-dinsel-örgütsel kimlik farklılıkları gündeme gelemiyor. Yanlarında getirmişlerse, ayrımcı kimlik taşıyan afiş, flama, pankartlarını saklamak gereğini duyuyorlar.
Gelecek toplumsal öngörüler yapan ukalalardan olmak istemem. Yine de en son bahar-yaz direnişleri, büyük madenci direnişinin bir başka kokusunu, havasını alıyorum. Özalizmi kıran dönemeç taşları… Erdoğanizm için de bir dönemeç, kırılma noktası mı?..