KKM İÇİN DOLARIN 18 LİRA OLMASINI NİYE BEKLEDİK?
Hastada zaten kronik sorunlar vardı. Tansiyon 11-12’lerden 14’e doğru giderken çağrılan sağlık ekibi müdahalede geç kaldı.
Hastanın tansiyonu 18’i, 20’yi bulunca müdahale edildi ve şimdi 11-12’lerde stabil bir tansiyon oluştu. Hasta sahibi ailenin bazı fertleri sağlık ekibine “Müdahalede geç kaldınız” diye kızıyor, bazıları ise “Hastamızı kurtardılar” diye minnet ediyor.
Kur Korumalı Mevduat (KKM) ya da diğer adıyla Dövize Endeksli Mevduat (DEM) hesabının nasıl uygulanacağı üstüne kafa yorulurken ve dikkatler uygulamaya yoğunlaşırken bir konu gözlerden kaçıyor.
Madem böyle bir uygulamaya girişecektik, neden dolar 18 lirayı aşana, Euro 20 lirayı bulana kadar bekledik?
Sanıyor muyuz ki kur buralara kadar çıktı, sonra indi; başladığımız yere dönmüş olduk!
Sayısal olarak bir süre öncesine döndük dönmeye de zehir bünyeye girdi bir kere. O zehri atmak kolay mı sanıyorsunuz?
Bünye, üretilen mal; zehir, kur!
En basiti, akaryakıt fiyatları kurun tırmanışa geçmesinden sonra çok arttı değil mi. Kur gerileyince fiyatta düşüş oldu ama bu düşüş pompa fiyatlarına yansımadı. Bünye atamadı o zammı. Devlet, “Benim zaten ÖTV eksiğim vardı, bu düşüşü vatandaşa yansıtmayacağım, vergi olarak bu tutara el koyacağım” dedi.
Şimdi devlet kurdan kaynaklanan indirimi vatandaşa yansıtmazken, özel sektörden fiyat indirimi yapması bekleniyor.
Önceki gün haberlerde izledim. İstanbul’da bir plastik kap üreticisi. Dolar 18 lirayken yüklü miktarda hammadde ithal ettiğini, bu ithalatı ertesi gün yapmış olsaydı 12 milyon lira daha az ödeme yapacağını söylüyordu. Yani üretim mevcut düzeye göre 12 milyon lira daha fazla ödenerek alınan hammaddeyle yapılmaya devam edilecekti ve haliyle satış fiyatı da ona göre belirlenecekti.
Örnekler çok… Yine bir ticaret erbabı küçük bir elektronik parçayı gösteriyor, 1.000 Euro’ya aldığı üründe bir anlamda 5 bin lira zarar ettiğini söylüyordu. 20 bin liraya alınan o parça şimdi nasıl olur da 15 bin liraya satılır.
Dolayısıyla bünyeye giren bu zehir kolay kolay atılamayacak. Vatandaş kendi açısından bakarak “Kur arttığında fiyatlar nasıl yükselmişse, düştüğünde de aynı hızla düşsün” istiyor. Vatandaş ister istemeye de bunu ticaretin göbeğinde yer alan birilerinin dile getirmesi tuhaf kaçıyor.
Maliyetin hangi düzeyde gerçekleştiğine bakmak gerekmiyor mu?
Daha önce de kaç kez vurguladık; çıkış ya da inişte, kur hareketine en çabuk tepki verecek fiyat akaryakıtta oluşuyor. Fiyatlar kurla beraber çıktı çıktı, ama inme zamanı devlet “Ben yokum” deyiverdi.
“Marketler fiyatları indirmiyor” diye sözüm ona boykot çağrısı yapanlar, akaryakıt fiyatları için de bir şeyler söylesenize!
Doğru olsa bile gecikme var
Dövizin hızlı çıkıştan sonra gerilemesi bizi psikolojik olarak çok rahatlattı, düzey olarak da bir ay önceye dönmüş olduk. Ama dedik ya fiyatların bünyesine zehir girdi bir kere ve öyle kolay kolay çıkmayacak.
Merkez Bankası faizi düşürüldüğünde dövizin yükseleceği gün gibi ortadayken bu indirimde ısrar edildiği gibi, kur yükseldiğinde de maliyetlerin tırmanacağı bilindiği halde bu duruma niye göz yumuldu?
Ortalıktaki toz duman dağıldıktan sonra bu soru çok daha sık sorulacaktır.
Biz bu operasyonu dolar 12-13 liradayken, hatta daha da düşükken yapsaydık daha iyi değil miydi?
Daha da önemlisi, böylesine bir operasyona gerek kalmayacak şekilde davranmak çok daha iyi değil miydi? Yani Merkez Bankası faizine dokunmamak…
“Vardır bir bilinen” diyelim ve geldiğimiz duruma bakalım. Şimdi bu son operasyonla dövizi düşürdük düşürmeye ama…
Bir kere fiyatlar düşmedi ve düşmesi de en azından kısa vadede beklenmiyor.
İkincisi bu uygulama çok talep görse, yani yüklü miktarda KKM hesabı açılsa, döviz de önümüzdeki aylarda özellikle dışsal etkenlerle yeniden artışa geçse Hazine’ye hiç hesapta olmayan bir yük binmeyecek mi? Bu durum, sosyal medyadaki benzetmeyle ifade edersek, “Zengin gencin bedelli askerliğe gitmesi sırasında mahalledeki fakir gençlerin askere gidecek olana destek amacıyla yol parası toplamaları” gibi bir durum değil mi?
Vatandaş şimdilik temkinli ve gözlemekle yetiniyor
KKM hesabı açtıran mudi neredeyse hiç yok. Bu konuda herhangi bir açıklama, bilgilendirme de yapılmış değil. Ancak bankalardan edindiğimiz bilgi, hiç hareket olmadığı yönünde.
Şimdi bu sistemden yararlanmak isteyenler bankalara akın etse… Özellikle döviz hesaplarında belirgin bir çözülme olsa, yani döviz arzı artsa… Döviz kurlarındaki bu hızlı gerilemeyi açıklamak çok daha kolay olur.
Ama bunlar söz konusu değilken kur ne oluyor da geriliyor?
İki açıklaması var bunun…
Birincisi vatandaştan kaynaklanan bireysel döviz talebi bir anlamda bıçak gibi kesildi. Kurun daha da artmayacağı ve yönün aşağı doğru olacağı algısıyla talebin kesilmesi artışı önledi.
Bir diğeri ilkiyle bağlantılı olacak şekilde psikolojik etki.
Üçüncüsü ise piyasaya bir şekilde döviz sürüldüğü yolundaki iddialar. Merkez Bankası›nın kamu bankaları eliyle piyasaya dolaylı bir şekilde girip döviz sattığı konuşuluyor. Zaten döviz arzında belirgin bir artış olmasa kurun öyle üçte biri aşan bir oranda aşağı gitmesi pek beklenemezdi.
Tatsız bir iddia daha var
Bu yeni mevduat sistemine geçiş öncesinde dövizin adeta bile isteye yükseltildiği ve açıklama yapılan gün birilerinin çok yüklü miktarda döviz sattığı iddiası da hiç yabana atılacak gibi değil.
Daha önce de yazdık; o gün hangi amaçla olursa olsun döviz alanlar büyük kayba uğradı. Normal bir ekonomide böylesine bir dalgalanma yaşanması görülmüş şey değil!
Örneğin doların 13 Aralık’ta 14 liranın altındayken bir hafta sonra 18 lirayı aşması, sonra dün bir ara olduğu gibi 10.5 liraya kadar gerilemesi…
Bu geri dönüşe alkış tutanların, çıkışın kimin yüzünden olduğu konusu üstüne de biraz kafa yorması gerekmez mi?
Bu yeni mevduat uygulaması, Hazine’ye artı yük bindirebilir, mevduatı olmayandan mevduat sahibine kaynak transferi anlamına gelebilir; tüm bunları geçtik, bunları göz ardı edelim. Ama şu soruyu sormayacak mıyız:
“Bu kur zehri fiyatlara girene, ekonomide dengeler bozulana; tansiyon 11-12’deyken 14’e doğru yol almaya başladığında müdahale edilmeyip 18’lere, 20’lere tırmanana kadar niye beklendi, tedaviye hasta hastanelik olmadan önce niye başlanmadı, bu sürede damarlar tahrip olmadı mı, hasta kötüye giderse bunda müdahalede geç kalan sağlık ekibinin hiç mi sorumluluğu yok?”