KRİZ KAPIDA MI?
Bizi borsada para yitirecek yatırımcılardan çok, olası bir krizde işini yitirecek, borçlarını ödeyemeyecek sade insan ilgilendiriyor. Belki şok ucuz atlatılır, belki de 2008 gibi küresel krizin ilk aşaması olur. Bekleyip göreceğiz.
Dünya piyasaları yeni haftaya şok düşüşlerle başladı. Aslında cuma günü patlak veren hisse senedi piyasalarındaki sert satışlar, pazartesi yerini panik havasına bıraktı. Zaman zaman, kapitalizmin doğasından gelen durgunluk/kriz eğilimleri kendisini finansal piyasalarda daha keskin çalkantılarla gösterir. Bazen risk algısını güçlendiren küçük bir gelişme, eli kulağında bekleyen satış eğilimini tetikler. 2024’te de Muhteşem Yedili diye kodlanan aralarında Apple, Amazon, Microsoft, Nvidia’nın bulunduğu teknoloji hisselerinin öncülüğünde borsalarda bayram havası esiyor, gelişmiş ülke ekonomilerindeki yavaş büyüme temposuna/durgunluk eğilimine rağmen borsa endeksleri yeni rekorlar kırıyordu.
Şimdilik artık bu tatlı rüyadan uyanıldığını, borsalara yapılan yatırımların yüksek getiri sağlayacağı varsayımının boşa çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıntılara geçmeden önce, son satış dalgasının ABD’deki zayıf istihdam verilerinden, Japonya’nın yıllar sonra faizleri artırmasından ve Üçüncü Dünya Savaşı korkularına kadar uzanan jeopolitik endişelerden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
KRİZ JAPONYA’DAN TETİKLENDİ
Endişeleri artıran ilk gelişme 2 Ağustos günü Tokyo borsalarının açılışıyla yaşandı. Japon Merkez Bankası’nın yenin hızlı değer kaybının enflasyon riski yarattığı kaygısıyla politika faizini artırması sonucu döviz piyasaları dalgalanmaya başladı. Birkaç hafta öncesine kadar 1 dolar 160 yen ederken, pazartesi dolar/yen paritesi 142’ye kadar düştü. Bu gelişme Japon şirketleri için hem ihracatta rekabet gücünün zayıflaması, hem de faiz maliyetlerinin artması anlamına geliyordu.
Böylelikle cuma günü başlayan düşüş dün hızlandı, Nikkei 225 endeksi bir günde yüzde 13 çakıldı. Bu Kara Pazartesi diye hatırlanan Ekim 1987 Wall Street’teki panik dönemindekinden daha ağır bir hasar anlamına geliyor. Japonya’nın daha fazla sayıda hisseyi kapsayan Topix endeksindeki temmuz ayındaki geri çekilme yüzde 20’yi geçti. Genel olarak küresel piyasalarda iyimser havalar eserken, dünyada yapay zeka ve yarı iletkenler gibi “çığır açan” temalar geçerliyken Japon piyasalarının da bu iklime hava uydurduğu kabul edilir. Canlı turizm, deflasyon korkusunun geride kalması gibi gelişmeler de Tokyo borsasına ek momentum sağlamıştı. Faiz artışıyla bir anda hava tersine dönüverdi.
Beklendiği üzere Tokyo’daki ‘katliam’ diğer Asya borsalarına da yansıdı. Güney Kore Kospi endeksi yüzde 9’luk bir vurgun yerken, Samsung hisseleri yüzde 10,3 düştükten sonra günü yüzde 8,8 aşağıda kapadı. Tayvan Taiex endeksi yüzde 8,4 değer kaybederken, dünyanın en büyük yonga üreticisi TSMC yüzde 9,8 kayıpla karamsarlık psikolojisinden nasibini aldı. Kayıplar Hong Kong ve Avustralya borsalarında yüzde 2,2 ve yüzde 3,7 ile sınırlı kaldı.
Avrupa piyasaları da Almanya DAX endeksinin yüzde 2,5, Paris CAC 40’ın yüzde 2,4, Londra FTSE 100’ün yüzde 2 aşağıda açılışıyla haftaya başladı. Daha geniş temsil gücü bulunan Stoxx 600 endeksi de yüzde 2,54 aşağıda bulunuyordu.
ÇALKANTININ ANA ÜSSÜ WALL STREET
Henüz Wall Street’te borsa açılmadan Sand P Futures, yani vadeli piyasanın yüzde 3.1, Dow Jones Sanayi Endeksi’nin ise yüzde 2,1 ,Nasdaq vadeli sözleşmelerinin yüzde 4,7 düşüş sergilediği görüldü. ABD’de en büyük endişe, FED’in faiz indiriminde geç kaldığı, yüzde 5-5.25 arasındaki politika faizinin hem yatırımları erteletecek, hem de tüketimi caydıracak ölçüde yüksek düzeyde bulunduğu noktasında yoğunlaşıyor. FED’in faiz indirim hamlesini zamanında yapamamasının durgunluğu tetikleme riski var. Çünkü eylüldeki olası bir 50 puan faiz indiriminin bile sonuç vermesinin zaman alacağı biliniyor. 2023 sonundan başlayarak işsizliğin yavaşça da olsa yükselişinin, takibe düşen kredi kartlarının sayısının artışının “yumuşak iniş” senaryosunu, yani ekonominin durgunluğa yol açmadan yavaşlaması beklentisini zedelemeyeceği varsayılıyordu.
Ancak bazı uzmanlar 2024 ikinci çeyrekteki yüzde 2,8 yıllık büyümenin hükümet harcamalarının artışı ve kamuda işe almaların hızlanmasından kaynaklandığı uyarısında bulunuyordu. Tüketicilerin gelir artışının harcamaların gerisinde kalması, pandemi dönemi tasarruflarının suyunu çektiğini gösteriyordu. Harcamaların büyük ölçüde kira, faturalar, gıda ve sağlık gibi zorunlu harcamalara sıkışması dikkat çekiyordu.
ISM imalat siparişleri endeksinin daralma bölgesine geçmesi, işsizlik başvurularının 11 ayın zirvesine tırmanması da kuşkuları artırıyordu. ABD’de en yakından izlenen bir veri, tarım dışı istihdamın Temmuz’da sadece 114 bin arttığı haberi tuzu biberi oldu ve finansal piyasalarda satışlar hızlandı.
ABD’de yatırım gurusu bilinen Warren Buffet’ın Apple hisselerinin yarısını boşaltması, 277 milyar dolar düzeyinde nakde geçmesi de borsayı olumsuz etkiledi.
Küresel depremden kripto borsası da nasibini aldı. Bitcoin yüzde 17 irtifa kaybıyla 52 bin dolara inerken, ether ise aynı oranda değer yitirerek 2200 dolara geriledi.
Finansallaşmış kapitalizmin yükseliş döneminde dinamizm sağlayan unsurları; kaldıraçlı işlemler, yani borçlanarak yatırım yapmanın olanaklı olması; vadeli piyasalar yani küçük bir teminatla büyük paralar kazanma şansının bulunması cazibeyi artırıyor, lakin dünkü gibi bir düşüş döneminde zembereğin aniden boşalmasına kapı aralıyor. İşte küresel piyasalarda böyle kasvetli bir ortamda herkes nefesini tutmuş gelişmeleri izliyor, pozisyonunu en az zararla boşaltmak için fırsat kolluyor.
Bizleri de borsada para yitirecek yatırımcılardan çok, olası bir kriz durumunda işini yitirecek, yaşam standardı düşecek, borçlarını ödemede zorluk yaşayacak sade insanlar ilgilendiriyor. Yarın belki faizler indirilir, likidite bollaştırılır, düşen hisseleri dipten almak için koşuşturma başlar ve şok ucuz atlatılır. Belki de 2007-2008 gibi bir Küresel Finansal Krizin ilk aşaması olur. Bekleyip göreceğiz…
BİZDE BEKLENEN DURGUNLUK HIZLANABİLİR
BIST 100 endeksi de 11.250’yi gördükten sonra geçtiğimiz hafta bir geri çekilme içerisindeydi. Küresel satış dalgası Cuma gününden başlayarak İstanbul Borsası’nı da etkisine aldı. Öncelikle son aylarda “carry trade”den, yani düşük faizli paralarla borçlanan yatırımcıların Türkiye’deki yüksek faizlere itibar etmesinden söz ediyoruz. Japonya’nın faizleri artırmasının bu dalganın geri çekilmesine yol açması beklenmeli. İkincisi, küresel geri çekilme risk algısının artmasına, Türkiye gibi oynak piyasaların cazibesinin azalmasına, paranın ABD hazine bonoları gibi güvenli limanlara, İsviçre Frank’ı gibi sağlam paralara çekilmesine neden olur.
Ama tüm bunların ötesinde, yüzde 50’de demir atan Merkez Bankası politika faizinin durgunluğa kapı aralaması tehlikesi söz konusuydu. En son veriler ihtiyaç kredilerinde yüzde 74,3, ticari kredilerde yüzde 59,2 gibi öngörülen enflasyonun çok üzerinde faiz oranlarına işaret ediyordu. Protestolu senet ve karşılıksız çeklerde de hızlı bir artış gözleniyordu. Bireysel kredi kartlarında takibe giren alacak oranı da 26 Temmuz’da bir hafta içerisinde yüzde 2,0’den yüzde 2,4’e sıçramıştı. Zaten kredi ile büyüyen bir ekonomide aylık genişlemenin TL kredilerinde yüzde 2, yabancı kredilerde yüzde 1,5 ile sınırlanmasının, örneğin Temmuz tüketici enflasyonunun yüzde 3,23 açıklandığı bir ortamda ekonomiye fren yaptırmaması sürpriz olurdu.
Geçen hafta açıklanan tüm makro veriler de bir durgunluk tehlikesine dikkat çekti. İSO imalat PMİ 50 eşiğinin altında 47,2’ye indi. Kapasite kullanım oranı temmuzda 75,9’a geriledi. Sanayi üretimi mayısta yüzde 0,1 daraldı. Haziran ayında ihracat dış pazarların durgunluğunun da etkisiyle yüzde 8,3 düşerken; ithalatın tüketim malları hala yüzde 5,0 artarken ara mallarındaki yüzde 6,4 zayıflamanın etkisiyle yüzde 4,4 daralması durgunluk kokusu yaydı. Çünkü ara malları ithalatının azalışı önümüzdeki aylarda imalat sanayi üretiminin daralmasının en açık belirtisi sayılıyor.
Özetle, küresel piyasalardaki hengâme İstanbul borsasına da pazartesi günü yüzde 5’in üzerinde düşüş olarak yansıdı. İki kez devre kesiciler tetiklendi. Bu uluslararası çalkalanma Türkiye ekonomisinde giderek yaklaşan kara bulutların iyice yoğunlaşmasını getirebilir. Mehmet Şimşek’in ekonomik durgunluğa davetiye çıkaran politikalarının suçu da korkarım ki, dış gelişmelere, kendi dışımızdaki faktörlere atılır. Asgari ücretin sabit tutulması, emekli maaşlarının düzeltilmemesi nedeniyle zaten zor günlerden geçen halk kesimlerinin yaşamı daha da çekilmez bir hal alır.