Stratejik yer altı kaynaklarından su, geçmişte de önemli olmakla birlikte özellikle son yıllarda hassasiyet gösteren bir konu olarak ortaya çıkmıştır. Küresel iklim değişikliği ülkemizi kitlesel göç tehdidiyle karşı karşıya bırakabilir.
Küresel iklim değişikliği, istikrarsızlık kaynağı olabilir
Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak su güvenliği, gıda güvenliği, enerji güvenliği, yaşam alanı güvenliği konuları önem kazanacak, ülkeler bir diğerinin aleyhine yaşam şartlarını düzeltme çabası göstereceklerdir. Bu durum, mevcut istikrarsızlıkları artırabilecek, gerilimleri ve çatışmaları tetikleyebilecek, güvenlik konusu gittikçe artan bir şekilde ön plana çıkabilecektir.
Kullanılan ve kişi başına düşen su miktarı bakımından dünya ortalamaları ile kıyaslandığında Türkiye, düşünüldüğü gibi zengin değil, sınırlı su kaynaklarına sahip ülkeler arasındadır. Türkiye, yağışın azalması ve sıcaklıkların artması, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarındaki suyun azalması sonucunu ortaya çıkaracak ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalabilecektir. Tarım zarar görecek, gıda güvenliği sorunu ortaya çıkacaktır.
Ayrıca hidroelektrik enerji üretiminde azalma olacak, bu durum gittikçe artan enerji ihtiyacını da olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun doğal bir sonucu olarak sanayi ve ekonomi alanlarında da olumsuzluklar yaşanabilecektir.
Türkiye diğer ülkelere kıyasla biraz avantajlı
Türkiye, diğer ülkeler gibi küresel iklim değişikliğinden etkilenecek ve bunun sıkıntılarını çekecek bir ülke olmakla beraber, bilinen olumsuzluklarla, diğer ülkelere kıyasla daha geç ve nispeten daha az karşı karşıya kalabilecektir.
Yaşam alanı kısıtlamalarının Kuzey Kutbu’ndan başlayıp, İskandinav ülkelerine, İngiltere’ye, Batı Avrupa ve oradan da Doğu Avrupa’ya doğru yayılacağı dikkate alınarak, göçlerin de bu bölgelerden, nispeten yaşam alanı daha elverişli olan Türkiye’nin de dahil olduğu Akdeniz ülkelerine doğru olacağı beklenmektedir. Dolayısıyla Türkiye başta olmak üzere Akdeniz ülkelerinin, çatışma ve istikrarsızlığın daha çok görülebileceği bölgeler olacağı düşünülmektedir.
Su kaynaklarımız üzerindeki hükümranlığımız muhafaza edilmeli
Su açısından sınırlı kaynaklara sahip ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin, diğer Orta Doğu ülkelerine nazaran daha iyi imkânlara sahip olduğu, hatta sınır aşan suların kaynağının kendisinde olması nedeniyle bu konuda inisiyatif sahibi olduğu bilinmektedir.
Sınır Aşan Sular statüsünde olan Dicle ve Fırat, uluslararası su konumuna sokulmak istenmektedir. Gelecekte bu sularda azalma oldukça ve kuraklık arttıkça, taleplerin karşılanması için her çareye başvurulabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Diğer taraftan Avrupa Birliği’nin (AB) su kaynaklarının kullanılması konusundaki tutumunun da dikkate alınmasında fayda görülmektedir. AB, diğer ülkeler ve organizasyonlar tarafından talep edilen su kaynaklarımız üzerindeki kontrol ve olası kısıtlamalar, bizi hem kendi kaynaklarımıza hükmedemememiz, hem de büyük bir özenle koruduğumuz egemenliğimizin paylaşılması sonucunu ortaya çıkaracaktır.
Bu nedenle, AB müzakere dosyalarından "Çevre" başlığı kapsamındaki su kaynaklarının kontrolü konusuna özel dikkat sarf edilmesi gerekmektedir.
Kitlesel göç, güvenlik sorunu yaratabilir
Bütün bunların yanında elverişli yaşam alanı arama durumunda kalacak olan özellikle Avrupa ülkelerinin, Türkiye’ye yapmaları muhtemel kitlesel göçün yaratacağı sıkıntıların yanında, siyasi ve askeri olarak da Türkiye’yi etkilemeye çalışacakları beklenmelidir.
Türkiye’nin küresel iklim değişikliğinden her yönden etkilenebilecektir. Ancak diğer taraftan da hem su kaynakları, hem de yaşam alanı cazibesi nedeniyle, güvenliği olumsuz yönde etkilenecek ülkelerin de başında geleceği değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin bu kapsamda gerekli önlemleri ortaya koyabilmesi ve tedbirlerde ön alabilmesi için söz konusu konularda güvenlik senaryoları üzerinde çalışılmasında fayda görülmektedir.