KURUMLAR GÜVENİLİRLİKLERİNİ KAYBEDİYOR
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK genel başkanları ve birçok ekonomist öteden beri TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının gerçekçi olmadığını vurguluyor.
Kime sorsanız vatandaş da açıklanan oranların üzerinde hayat pahalılığı yaşadığını söylüyor. Gerçekte sadece TÜİK değil diğer kamu kurumlarında da ciddi kurumsal yönetim sorunu, diğer bir ifadeyle güvenilirlik sorunu oluşmuş görünüyor. Devlete ait kurumsal yapıların; şeffaf olma, hesap verilebilir ve sorumlu olma, hukuka uygun davranma, liyakati esas alma, adil, denetlenebilir ve kapsayıcı olma gibi özellikleri, her alandaki yetkinin Saray tarafından kullanıldığı, Türkiye’ye özgü cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde iyice zayıflamış görünüyor.
Eylül ayında açıklanan orta vadeli programda (OVP) öngörülen hedefler şimdiden anlamlarını yitirmeye başladı. Merkez Bankası’nın Ekim Ayı Piyasa Katılımcıları Anketi’nde, 2024 sonu enflasyon tahmini yüzde 44.11 çıktı. Oysa daha bir ay önce açıklanan OVP’de 2024 sonu enflasyon tahmini yüzde 41.5 idi. Nasıl enflasyonla mücadele ise seçimden bu yana sadece benzin ve mazota gelen zamların oranı yüzde 100’ü geçmiş bulunuyor. Ayrıca umarım, Ortadoğu’daki savaş petrolde ciddi fiyat artışlarına sebep olacak boyuta ulaşmadan son bulur. Aksi halde Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi hayal olur.
SANAYİ KÜÇÜLÜYOR
TÜİK, Sanayi Üretim Endeksi’nin, ağustos ayında takvim etkisinden arındırılmış olarak yıllık bazda yüzde 5.3 oranında, bir önceki aya göre ise yüzde 1.6 oranında küçüldüğünü açıkladı. Mevsimsel etkilerden arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi 102.9 seviyesi ile son 18 ayın en düşük değerine gerilemiş bulunuyor. Nitekim 2024 yılı ikinci çeyreğinde yüzde 2.5 artan GSYH’de sanayi sektörünün yüzde 1.8 oranında negatif etkisi olduğunu görüyoruz. Sanayi sektörü, üçüncü çeyreğin ilk iki ayında da geçen yılın aynı dönemine göre yıllık değişimi yüzde 2.1 ile daralma eğilimini sürdürüyor. Ayrıca, eylül ayında ihracat, elektrik tüketimi, ara malı ithalatı, PMI, kapasite ve RKGE gibi öncü göstergeler de sanayi sektöründe güç kaybının devam ettiğini gösteriyor. Sanayide işlerin iyi gitmiyor olması; istihdam, dış ticaret, teknolojik dönüşüm, büyüme ve kalkınma, hatta eğitim süreçlerinin de iyi gitmediği anlamına gelir.
Küresel ekonomide, yılın ikinci yarısında ortaya çıkan yavaşlama belirtileri, Türkiye’nin büyümesine dış talep tarafından gelecek katkının azalacağını gösteriyor. Ayrıca yurtiçinde parasal sıkılaştırma ve faiz artışı nedeniyle krediye ulaşımın zorlaşması birlikte iç talebin de büyümeye katkısının azalacağını anlıyoruz. Dolayısıyla her ne kadar OVP’de, 2024 yılı büyümesi yüzde 3.5 olarak öngörülmüşse de biz bunun yüzde 3’te kalacağını tahmin ediyoruz. Hatta çeyreklik dönemler itibarıyla teknik olarak resesyona girme ihtimali bile bulunuyor.
EKONOMİ DARALIRKEN İŞSİZLİK NASIL AZALIYOR?
TÜİK geçen hafta ağustos ayında mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranının 0.3 puan azalarak yüzde 8.5 seviyesine indiğini açıkladı. Ağustos ayında istihdamda artışa karşılık işgücüne katılımda azalış görülmesinden dolayı manşet işsizlik oranı düşmüş oldu. Türkiye’de işgücüne katılım oranı yüzde 54.3 seviyesinde, buna karşın OECD ülkelerinde işgücüne katılım oranı ortalaması yüzde 70’in üzerinde bulunuyor. Bir de geniş işsizlik oranı dediğimiz atıl işsizlik oranı var. Eksik zamanlı çalışanlar, iş bulma umudunu kaybeden potansiyel çalışacaklar ve işsizlerden oluşan geniş tanımlı işsizlerin oranı yüzde 27.2’yi ve 11 milyon kişiyi aşmış bulunuyor. Diğer bir ifadeyle bizdeki dar tanımlı işsizlik gerçek anlamda işsizliği tarif etmiyor. Geniş anlamda işsizlerin yüzde 36’sı kadınlardan, yüzde 21’i erkeklerden oluşuyor ve gençlerde de işsizlik oranı artıyor.
Aman ne kolay, düşür işgücüne katılım oranını, İŞKUR’a başvurmayanları da işsiz sayma, düşsün dar tanımlı işsizlik, bu bir maharet olsa gerek, ekonomi daralıyor ama işsizlik artmıyor. İstihdamın kalitesi tarihi dip seviyelerde. Kalifiye elemanların çoğu soluğu yurtdışında alıyor. Eğitim sistemi; Türkiye’de inovasyonu, bilimi, Ar-Ge kapasitesini, sanayinin ve dijital dönüşümün ihtiyaçlarını karşılamaktan iyice uzaklaşmış görünüyor.
Bununla birlikte, işsizlerin, emeklilerin ve çalışanların önemli bir bölümü açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Enflasyonist ortamda en ağır bedeli bu kesimler ödüyor. Emekçiler hakları için mücadele ederken demokrasi, hukuk ve kapsayıcı kurumlar için de mücadele etmek zorundadır. Çünkü ancak demokratik hukuk devletlerinde emekçiler haklarını alabilirler.