LİMANLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ DEVLETİN İNTİHARIDIR-1
Devletin elinde kalan son limanlardan biri olan Derince Limanı, satılığa çıkarıldı. Geçtiğimiz haftalarda bu köşede, limanın önemine dair yazılar okumuştunuz. Liman-İş Sendikası Uzmanı Dr. Emirali Karadoğan, Limanların özelleştirilmesi Devletin İntiharıdır başlıklı önemli bir makale gönderdi. Bugünden başlayarak üç bölüm halinde bu makaleyi okuyacaksınız.
Devletin elinde kalan son limanlardan biri olan Derince Limanı, satılığa çıkarıldı. Geçtiğimiz haftalarda bu köşede, limanın önemine dair yazılar okumuştunuz. Liman-İş Sendikası Uzmanı Dr. Emirali Karadoğan, "Limanların özelleştirilmesi Devletin İntiharıdır" başlıklı önemli bir makale gönderdi. Bugünden başlayarak üç bölüm halinde bu makaleyi okuyacaksınız.
"8 bin 333 km’den fazla kıyı şeridiyle, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin, global taşımacılık faaliyetlerinin büyük bir bölümünün gerçekleştirildiği deniz taşımacılığı alanında, doğal bir avantaja sahiptir.
Dış ticaret yükünün yaklaşık yüzde 87’si denizyolu ile taşındığı düşünüldüğünde, deniz taşımacılığının ve limanların önemi daha da belirginleşmektedir. 18,3 trilyon dolarlık bir hacme sahip dünya ticareti içerisinde denizyolunun payı 11 trilyon dolar ile yaklaşık yüzde 60’tır. Bu gerçeğin devlet yöneticileri tarafından bilinmesine karşın, bu avantajın kamu adına değerlendirilmesi yerine, limanların, sermaye tekellerine özelleştirilerek terk edilmeye çalışılmasını anlamak pek mümkün değildir.
Devlet eliyle işletilmeli Ulaştırma, enerji, iletişim ve madenler, hem iç, hem de dış egemenlik açısından devlet eliyle işletilmeli ve hizmet sunmalıdırlar. Limanlar da kesinlikle devlet eliyle işletilmelidir. Peki özelleştirme nedir? Neden yapılmaktadır? Ergin Yıldızoğlu’nun ifadeleriyle " özelleştirme, geçmişte ulusun ortak servetiyle inşa edilmiş varlıkların özel sektöre satılması, elde edilen gelirin yeniden özel sektöre transferi, geçmişi talan etmek anlamına gelmektedir."
Hatta Yıldırım Koç, dış egemenliğe bir saldırı niteliğinde görmekte ve özelleştirmeyi Türkiye’yi parçalamanın en önemli silahlarından birisi olarak görmektedir. Kısaca, özelleştirmeyi, kamu mallarının ve kamu yararına üretilen artık-değerin ulusal ya da yabancı sermayeye aktarılması olarak tanımlamak mümkündür özelleştirmeler, Kamu İktisadi Teşekkülleri’ni (KİT) atıl durumdan kurtarmak adına, hizmetin kalitesini ve verimliliğini arttırma amacıyla yapılıyor gösterilse de, asıl amaç, tüm kamu mallarının, güçlü ulusal ve ulusötesi sermayeye peşkeş çekilmesidir. Bu yolla da, ulus devletlerin ve yerel toplulukların kendi ekonomik, sosyal ve çevresel gelişmelerini biçimlendirme olanaklarının ellerinden alındığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla kamu hizmetlerinin öncelikleri ve kurumsal özellikleri ticarileştirildikçe, halkın gereksinimleri ekonomik ve sosyal haklar olarak değil, ödeme güçlerine göre tanımlanmaktadır. Bu politikaların destekçileri de doğal olarak neoliberal politikaların yürütücüsü görevini üstlenmiş olan Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu’dur (IMF).
Zarar iddiası gerçekle örtüşmüyor Cumhuriyetin kuruluş yıllarında dış egemenliğin sağlanabilmesinin en önemli unsurları arasında görülen limanların, devletin elinde olmasının önemi çok iyi bilindiğinden limanlarımız, 1920’li yıllarda millileştirilmiş ve 1924 tarih ve 617 Sayılı Limanlar Yasası ile limancılık faaliyetleri kamu hizmeti olarak değerlendirilmiştir. Daha sonraki dönemde TDİ ve TCDD’ye bağlanan ve bu kamu kuruluşları tarafından işletilen bu limanlar, Türkiye’nin iç ve dış ticaretinde önemli bir yer tutmuşlardır. 1970’li yıllarda Türkiye’deki limanların verimlik artışım sağlamak için rehabilite edilmelerini savunan DB, neoliberal politikalarla birlikte bir anda rehabiliteden vazgeçmiş ve limanların özelleştirilmesinden dem vurmaya başlamıştır. Bu anlayış değişikliğinin tesadüf olmadığı açıktır. TCDD limanlarında eski ekipman ve cihazlarla çalışma günümüzde de devam etmekte ve bir nevi zarar ettirilmesi için özellikle çaba harcanmaktadır. Limalara yetersiz yatırım yapılması ve özellikle belli kuruluşların alt birimi olarak görülmesi, bu kuruluşların; örneğin TCDD’nin limanları üvey evlat görmesi ve demiryollarına önem vermesi neticesinde limanların zarar ettirildiğini söylemek pek yanlış olmayacaktır. 2004-2012 döneminde, TCDD’ye bağlı limanların gelirlerinin giderlerini büyük oranda karşıladığı, hatta TCDD’nin diğer işletme faaliyet zararlarım da karşıladığı görülmektedir. Kısaca, limanların zarar ettiği için özelleştirilmesi gerektiği savı, gerçekle örtüşmemektedir. özelükle dünyamn sayılı limanlarından olan Mersin limanı bunun en büyük kanıtıdır; özelleştiği dönemde bile geliri giderinin neredeyse iki buçuk katıdır (Yüzde 241)." (DEVAMI YARIN)