MALİYE POLİTİKALARINDA ‘SARP KAYALIKLAR’
Türkiye ekonomisi metaforlarla yönetiliyor. Bir yanda “Sisli yolda giderken frene basmak gerekli”; diğer yanda “Ayağınızı frende çok tutarsanız, hareket etmek hiç mümkün olmaz; balatalar eskir” türü sözcükler basın organlarımızı süslemekte.
Türkiye ekonomisi metaforlarla yönetiliyor. Bir yanda “Sisli yolda giderken frene basmak gerekli”; diğer yanda “Ayağınızı frende çok tutarsanız, hareket etmek hiç mümkün olmaz; balatalar eskir” türü sözcükler basın organlarımızı süslemekte.
Çıplak gerçek şudur: Türkiye ekonomisinde 2012’ye ilişkin resmi makro ekonomik öngörüler büyük ölçüde şaşmıştır. Öngörülen büyüme hızı geriledikçe, kamu maliyesinin dolaylı vergilere dayalı yapısı nedeniyle vergi gelirleri de azalmakta ve bütçe açığı genişlemektedir. Bütçe açığının öngörülenin üstünde genişlemesi üzerine maliye idaresi paniğe kapılarak büyük oranlı zamlar yoluyla gelirlerini arttırma yoluna gitmek zorunda kalmıştır.
Oysa, Başbakan’ın ilk yorumlarında “Kriz Türkiye’yi geçen sefer teğet geçmiş idi, bu sefer teğet dahi olmayacak; Türkiye büyümeye devam edecek” şeklinde vurguladığı siyasi mesaj, giderek ekonomi idaresinin resmi hedefi haline dönüşmüş ve 2012’nin Türkiye ekonomisi için bir “ayrışma” yılı olacağı ilan edilmiş idi. Küresel gerçekler giderek belirginleştikçe inişin “yavaş” mı; “sert” mi olacağı tartışmalarının ardından bu sefer de ekonominin öngörülenin altında büyüyeceği gerçeği kabul edilmek zorunda kalındı.
Bu koşullar altında bütçe açığının hızla küçültülmesi gereği, dış yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisinin sürdürülmesi ve dış finans kaynaklarının canlı tutulması nedeniyle bir zorunluluk olarak dile getirilmektedir. Bütçe dengelerinin kötüleşmesi ve mali kırılganlığın artması sonucu Türkiye “güvenilir bir liman” olarak değerlendirilmez ise Türkiye’ye gelmekte olan yabancı sermaye girişleri yavaşlayabilir, hatta yön değiştirebilir. Bu da cari işlemler açığının finanse edilememesine; dolayısıyla dış dengelerinin daha da bozulmasına ve üretim ve yatırımlar için gerekli ara malı ve teçhizatın ithal edilememesine neden olabilir.
Sonuç olarak, Türkiye üretim, yatırım ve ihracatını sürdürebilmek için yurtdışından gerekli ithalat finansmanını sağlamak zorundadır. Bu da, ancak ve ancak yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan “ilgisinin” canlı tutulmasını gerektirmektedir. Yani Türkiye bütçe açığını kapatmalı ve daraltıcı maliye politikaları izlemelidir. Bu olgu, aslında iç tasarruflarına dayandırılmayan ve sürdürülebilir olmayan bir spekülatif büyüme süreci yaşayan Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığının doğrudan bir sonucudur. Nitekim böylesi ekonomilerde bu tür politikalar bir sözcük oyunuyla “genişleyici daraltıcı mali politikalar” diye anılmaktadır.
Öte yandan, kapitalizmin merkez ekonomisi ABD’de ise durum çok farklı gözüküyor. ABD’de eski başkan George Bush döneminde beş seneliğine getirilmiş olan canlandırma paketindeki vergi indirimleri ve mali teşvikler 2013’te sona eriyor. Dolayısıyla, başkanlık seçimi sonrasında Amerikan ekonomisinde kamu maliyesinde 800 milyar dolarlık bir daralmanın söz konusu olacağı öngörülüyor. Kongre Bütçe Dairesi’nin tahminlerine göre bu daralmanın 100 milyar doları kamu harcamalarındaki kesintilerden, 500 milyar doları vergi gelirleri üzerindeki artışlardan, gerisi de federal hükümetlerin kısıntılarından kaynaklanacak.
Tahminlere göre, ABD kamu maliyesindeki söz konusu daralma Amerikan milli gelirinin yüzde 3.8’ine ulaşarak, işsizlik oranının yüzde 9’un üstüne çıkmasına ve Amerikan ekonomisinde yeni bir resesyon tehlikesinin derinlemesine neden olacak.
Avrupa Birliği ise, aynı Türkiye benzeri bir konumda, kendi ekonomilerinde güven sağlayabilmek için daraltıcı maliye politikaları ile ekonomik durgunluğun aşılmasını sağlayacak ara reçeteler arayışı içerisinde gözüküyor.
Küresel ekonomide durgunluğu aşabilmek için kapitalizmin merkez ekonomisinde genişleyici; fakat diğer bölgelerde daraltıcı maliye politikalara duyulan gereksinim kapitalizmin anarşik yapısının doğal bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Küresel ekonomiyi bir bütün olarak koordineli bir biçimde canlandırabilecek bir topyekûn canlandırma paketinin uygulanamaması, süregelen büyük durgunluğun giderek derinleşerek kalıcı bir yapı kazanmasına neden olmaktadır. Bu olgu ise iktisat yazınına yeni giren bir başka metafor ile, “sarp mali kayalıklar” (fiscal cliff) olarak anılmakta.
Türkiye benzeri dışa bağımlı, gelişmekte olan piyasa ekonomilerini en iyi anlatan sözcük belki de zaten bu: Sanal dünyanın metafor ekonomisi.