MODUS VİVENDİ* DÖNEMİ SONA ERDİ
Tüm dünyada anaakım medyada -Türkiye´de olduğu gibi- ekonomi sayfalarının hükümetler ve sermaye arasındaki ilişkileri kapsayan haberlerle dolu olduğunu, bu ilişkilerin yeni gelişmelere gebe olduğunu görüp dururuz.
Tüm dünyada anaakım medyada -Türkiye’de olduğu gibi- ekonomi sayfalarının hükümetler ve sermaye arasındaki ilişkileri kapsayan haberlerle dolu olduğunu, bu ilişkilerin yeni gelişmelere gebe olduğunu görüp dururuz.
Ekonominin iyi gittiği dönemlerde karşılıklı övgülerin, kötüye döndüğü dönemlerde ise karşılıklı beklentilerin bu haberlerde iyice arttığına tanık oluruz. İşçinin, emekçinin sesi yoktur. Oysaki dünya ekonomisinin içinde bulunduğu krizin altıncı yılını dolduruyoruz.
Dolayısıyla böylesi bir süreçte perdenin diğer tarafındaki kalabalık açısından nasıl bir haleti ruhiye var sorusu önem kazanıyor. Konuya ilişkin New Left Revievv’un Haziran sayısında Kapitalizm Nasıl Sona Erecek yazısıyla VVolfgang Streeck, önemli ipuçlarını bizlere sunuyor.
OECD ülkeleri üzerinden durumu inceleyen Streeck, "İstikrarlı büyüme, sağlam para ve bir nebze sosyal eşitlik, sermayeyi elinde bulundurmayan kesim için de bir müddet fayda dağıttı ve bu kapitalist ekonomi politikalarının kendini yeniden üretmesi için ihtiyaç olan meşruiyeti sağladı" dediği yazısında, bugün istikrar kelimesinin tarihe gömüldüğünü, bir dönemin yıldızlarını içinde barındıran OECD ekonomilerinde büyümenin hızla düşüşte olduğunu, gelir adaletsizliğinin uçurumlaştığını ve ardında daha da yoksullaşmış, uzun süre işsizliğe mahkum edilmiş, kendisinden sisteme sürekli bir şeyler vermesi istenen öfkeli kalabalıkların oluştuğunu ifade ediyor.
Yazıda ilgi çekici bir nokta olarak; kapitalizmin geldiği son aşamada, 2008’den bu yana içinde bulunduğu krizi aşma stratejileri itibariyle, bunu bir devlet politikasına dönüştüren iktidarlara ve temsil ettikleri ideolojilere karşı geniş halk yığınlarının gelişen davranışlarına yer veriliyor. Düzene ilişkin hoşnutsuzlukları sahiplenebilecek, bunu itiraz edilen düzenin dışında bir siyasi seçeneğe dönüştürebilecek alternatiflerin henüz bulunmadığına da işaret ediyor.
Bu alternatifin henüz yaratılmamasının ise bir sonucunun seçimlere katılım oranlarındaki düşüşle birlikte izlenebileceğini iletiyor. Dünya genelinde hükümetler için bir data tabanı oluşturan IDEA’nın verileri bu görüşü destekler nitelikte. Buradaki verileri incelediğimizde Streeck’in ne dediğini daha iyi anlayabiliyoruz. Verilerde göze ilk çarpan elbette ki kapitalizmin bir dönem zenginlik ve demokrasi vaatlerini benimsemiş, bugün ise tüm bu vaatlerin aksine sistemin yüzde ı’lik bir kesimi beslemek için işlediğine inanan Avrupa oluyor. Avrupa’da krizin başladığı 2008’den bugüne gerçekleştirilen seçimlerde yaklaşık 190 milyon seçmen sandığa gitmeyi tercih etmemiş.
ABD’de keza 2008 kriziyle birlikte aynı eğilim gözleniyor. 316 milyon nüfuslu ABD’de bu dönemde 100 milyonu geçkin vatandaş sandığa gitmiyor. Türkiye’de ise süregiden AKP’li neoliberal düzenin 2008’den bu yana hızla meşruiyetini kaybettiği gözleniyor. Bugün sermaye birikiminin toplumsal refaha katkı sağlamayan alanlarda yoğunlaşması, yüksek finansallaşma ile yoğun bir yağma ve talanın bu alana meta olarak akıtılması, emeğin kazanımlarına ilişkin saldırılar ve sonuç olarak artan yoksulluk ve eşitsizliğin artık "yönetilememesi" gerçeği, sistemin geniş kitlelerde kökünden sorgulanmasına yol açıyor. Bu, bir yandan sistemin kendini yeniden üretmeye dönük içinde bulunduğu krizi, emekçi sınıflara daha saldırganlaşarak aşmaya çalışmasının bir sonucu; diğer bir yandan da buna bağlı olarak kapitalizmin savunucularının bugüne kadar düzeni meşrulaştırmak adına kullandıkları "refah" ve "demokrasi" kavramlarının artık geniş bir kesim açısından inandırıcı olmadığının göstergesi.
*Geçici uzlaşma