MUSTAFA TÜRKEL: KÖLELİK DÜZENİNE KARŞI DİRENİYORUZ
Tekgıda-İş Başkanı ve Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel ile TEKEL işçilerinin 57 gündür önünde çadırlar kurarak bekledikleri Türk-İş Genel Merkezi’nde görüştük. Görüşme sırasında işçilerin bazıları Türk-İş Genel Merkezi içinde açlık grevindeyken, diğerleri dışarıda soğuğa ve Başbakan’ın ‘polisi üstlerine salarız’ tehditlerine aldırmadan direniyorlardı.
Tekgıda-İş Başkanı ve Türk-İş Genel SEKRETERİ Mustafa Türkel ile TEKEL işçilerinin 57 gündür önünde çadırlar kurarak bekledikleri Türk-İş Genel Merkezi’nde görüştük. Görüşme sırasında işçilerin bazıları Türk-İş Genel Merkezi içinde açlık grevindeyken, diğerleri dışarıda soğuğa ve Başbakan’ın ‘polisi üstlerine salarız’ tehditlerine aldırmadan direniyorlardı. Açlık grevinde olanlardan biri fenalaştığında dışarıda ‘Katil AKP, Katil Tayyip’ sloganları artan hırsla yükseliyordu.
Türkel’le gelinen noktayı ve bundan sonra işçilerin ve sendikanın atacağı adımları konuştuk. “Bu direnişle gerekli olan sınıf ve eylem bilinci kitlelerin zihnine kazındı” diyen Türkel, direnişin aynı zamanda işçiler arasındaki önyargıları da kırdığını belirtiyor. Türkel, “Başbakana kalsa, TEKEL işçileri, eczacılar, kamu emekçileri, esnaf halk değil, Sadece çıkarları için bütün toplumun karşısında durmayı göze alabiliyor. Omuz omuza mücadelemizle bu oyunu bozacağız. Emekten yana kesimler olarak, Başbakan ve hükümetin çalışan kesimlere saldırısını bertaraf edeceğiz” diyor.
»Başbakan sürekli provokatör sol grupların burada olduğundan bahsediyor ve TEKEL işçilerinin burada verdikleri ekmek mücadelesinin toplumun gözünde başka bir şekilde görünmesi için çabalıyor. Burada gerçekten provokatörler mi var?
Başbakan’ın yapmış olduğu tanımlamayı kabul etmemiz mümkün değil. Bugün burada ÖDP’den TKP’ye kadar birçok siyasi parti, birçok demokratik kitle örgütü ve meslek örgütleri var. Biz burada 55 gündür dayanabiliyorsak, onların yardımları ve destekleri sayesindedir.
Başbakan’ın gerektiğinde evlerini bizlere açan, çorbalarını bizim için kaynatan emek dostlarını provokatör olarak yansıtmaya çalışması, buradaki mücadelenin büyümesinden korkmasından kaynaklanıyor.Çadırlarda dolaşırken, en muhafazakâr kentlerden biri olan Tokat’tan gelen işçilerin bile, “Başkan, solcuları bize yanlış anlatmışlar. Bunlar ne kadar iyi insanlar. Hep yanımızdalar” dedikleri oluyor. Hatta Adıyamanlı bir işçi, “Beş vakit namaz kılan bir komünistim artık” bile dedi. Burada emek eksenli bütünlüklü bir mücadele var.
Buradaki mücadele işçilerin arasında da, toplumsal kaynaşmayı sağlıyor ve dayanışmayı artırıyor. Trabzon’dan gelen işçiler, geçmişte Kürt işçilere önyargı ile bakarken, şimdi çadırlarda omuz omuza ısınıp, sırt sırta uyuyorlar. “Kanlı bıçaklı olabilecekken, şimdi kardeş olduk” diyorlar.
Başbakan’ın buradaki dayanışmadan çekinmesi, ürkmesi normal. Bu mücadele TEKEL işçisini çoktan aştı. Burada insanlar ücret pazarlığı yapmıyorlar. Bu direniş gerekli olan sınıf ve eylem bilincini kitlelerin zihnine kazıdı.
»4 Şubat’ta yapılan ve hukuki olarak ‘çalışmama hakkını kullanma eylemi’ şeklinde adlandırılan; ancak fiili olarak ‘genel grev’ olan eylemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Etki yaratabildiniz mi?
Genel grev iyi sonuçlar yarattı, ancak daha iyisi olabilirdi. Genel grev ciddi bir meseledir, toplumsal muhalefetin yoğunlaştığı bir dönemde fırıncısından, otobüs şoförüne kadar her meslekten insanı dahil edebilirseniz bir etkisi olabilir. TEKEL işçilerinin kıdem tazminatı haklarını alma mücadelesi ister istemez yerel bir mesele olarak algılanıyor.
Dolayısıyla da etkisi sınırlı kalıyor. Yine de, bu eylem grev sözcüğünün hatırlanması ve fiilen hayata geçirilmesi açısından önemliydi. Tekgıda-İş olarak, örgütlü olduğumuz özel sektöre ait işyerleri de dahil yüzde 95 katılımla bu grevi gerçekleştirdik. Denizli’de, Samsun’da, İzmir’de çoban ateşi gibi yanan eylemler gerçekleşti, adeta hayat durdu.
Önceden eylemlere katılmayan erkek TEKEL işçilerinin eşleri, çocukları alanlara çıkarak destek oldular. Samsun’da Erdoğan’ın maketi yakıldı. Tabii genel grevin etkisini azaltan başka faktörler de var. Belediye otobüsleri, banliyö trenleri hep taşeron firmaların elinde. Sendikaların buralarda etkili olması zor. Grevi kırmaya çalışanlar da oldu. Uçak pilotları uçuşa çıkmamak için ikna edildi, ancak yerlerine başka pilotlar yerleştirildi. Kamu-Sen’e bağlı makinistler, trenleri hareket ettirmezken, Memur-Sen’e bağlı makinistler onların yerlerine geçirilerek trenler hareket ettirildi.
HAK-İŞ VE MEMUR-SEN İKTİDARIN TAŞERONU
»Hak-İş ve Memur-Sen bir anlamda grev kırıcılık yaptı, diyebilir miyiz?
Baştan beri Hak-İş ve Memur-Sen’in bu sürece dahil edilmesine karşıydım. Ancak, diğer konfederasyonlar, ‘Davet edelim, onlar gelmesin’ dedi. Ben de kabul ettim. Memur-Sen ve Hak-İş bu direnişi bozmak için sürece dahil olmak istedi. Bir TV programında, Memur-Sen Başkanı, “Başbakan’a yaptığımız yoğun baskılar sonucunda, 4/C’de iyileştirme yapıldı” dedi. Bunu hep yapıyorlar. Sürecin kazanımlarını kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Memur-Sen ve Hak-İş’in yapmaya çalıştıkları tek şey bu süreci sulandırmak. Hak-İş ve Memur-Sen iktidarın taşeronu.
»4 Şubat’ta gerçekleştirilen genel grevin ardından, 5 Şubat’ta yapılan değerlendirme toplantısında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan randevu talep edilmesi kararı çıktı ve 12 Şubat’ta değerlendirme yapmak için konfederasyonların bir araya gelmesi kararlaştırıldı. Bu süreçte nasıl bir karar alınmasını bekliyorsunuz?
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan randevu istenmesi talebini önemsiyorum. Bu süreçte, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın konfederasyon başkanlarını muhatap alıp almayacağını göreceğiz. Konfederasyonlar muhatap olarak alınmazsa, 12 Şubat’ta hayatı durduracak kararlar almak zorundalar. Sendika olarak önümüzdeki hafta salı gününden sonra hareketliliği artıracağız. Sakarya Caddesi’ndeki bekleyişimizi sürdürürken, işçilerin moral ve motivasyonlarını artıracak eylemler de yapacağız.
»Başbakan, “Ayın sonuna kadar hukuki olmayan bu eylemi bitirsinler, yoksa biz hukuki olanı yaparız” diyerek işçileri tehdit etti. Siz bir polis müdahalesi bekliyor musunuz?
Hükümet buradaki direnişe müdahale için, bahane arıyor. Abdi İpekçi Parkı’ndaki müdahale için de ‘canlı bomba ihbarı aldık’ bahanesini uydurmuşlardı. Oradaki işçileri içeri öyle bir ablukaya almışlardı ki, sendika başkanı olarak o ablukayı aşarak zor girdim. Buradaki eylemi dağıtmak için kılıf arıyorlar. Mesela, Türk-İş’in önüne yerleştiğimiz ikinci gün de, ‘canlı bomba’ ihbarı aldıklarını söylediler. Ciddiye almadık. Savcılık, bu eylemin hukuki olmadığı gerekçesiyle soruşturma başlattı, ancak Başbakan bize ay sonuna kadar süre tanıyarak açılan soruşturmayı boşa düşürdü. Valilik, ‘izinsiz eylem yapıyorsunuz’ diyor, ancak demokratik haklarımızın dayanağı ulusal hukuk değil; ulusal mevzuatın üzerinde olan ILO ve AİHM kararları. Gerek ILO sözleşmeleri gerekse AİHS, Anayasa’nın AKP tarafından değiştirilen 90. maddesi gereği Anayasa’nın da yasaların da üzerindedir.
DİRENİŞ BİTERSE KÖLELİK DÜZENİ GELİR
»4/C’de iyileştirme yapan Bakanlar Kurulu Kararnamesi yürürlüğe girdi. Nasıl yorumluyorsunuz?
4/C’yi kabul etmemiz mümkün değil. Burada 4/C’ye karşı direnen bir işçi kalsa bile, yanında ikinci olarak ben kalacağım. Ok yaydan çıktı, biz artık 4/C’yi kabul edemeyeceğimizi söyledik. Biz 4/C’yi kabul edersek, sırada sağlıkçılar, diğer işçiler ve ataması yapılmayan öğretmenler var. Direnişi sonlandırırsak, 4/C kölelik düzeni ülkeye yerleştirilmiş olacak. Sırf bu yüzden bile 4/C’yi kabul edemeyiz. Bizden sonraki nesillere ve diğer emekçilere çalışma yaşamında kölelik düzenini reva gören hükümete karşı en güçlü direnişi sergileyeceğiz. Sendika olarak 4/C’ye evet dersek, 4/C belasını meşrulaştırmış oluruz. Bunu yapamayız.
»Başbakan, “AKP’yi TEKEL işçileri seçmedi, halk seçti” demişti. Bu durumda siz tüm halkı AKP tehdidine karşı uyarmış oluyorsunuz, değil mi?
Kesinlikle öyle. Başbakana kalsa, TEKEL işçileri halk değil. Eczacılar halk değil. Esnaf halk değil. Başbakan için halk kavramı, sadece kendine yakın cemaatleri ve tarikatları kapsıyor. Sadece onların çıkarları için bütün toplumun karşısında durmayı göze alabiliyor. Biz omuz omuza mücadelemizle bu oyunu bozacağız. Emekten yana kesimlerle dayanışma içerisinde, Başbakan ve hükümetin çalışan kesimlere saldırısını bertaraf edeceğiz.
İNAN MUTLU