NE AĞASINIZ,NE PAŞA!
NE AĞASINIZ,NE PAŞA!
![NE AĞASINIZ,NE PAŞA!](https://www.tekgida.org.tr/wp-content/uploads/2020/12/UMURTALU_1419.jpg)
NEREYE kaçacaksın ki!
Sığınacağımız yer vicdanımız.
Ne “Aktolgalı Beylerbeyi”, ne Erdoğan, ne Başbuğ… aynı selefleri gibi, buyurabilir.
Tamam fiilen buyurabilir; patron, yönetmen arayabilir, çağırabilir, telefonda azarlayabilir, eline liste verebilir…
“Şunu sustur, buna yazdırma, onu kov” diyebilir.
Sonuçta sel gider… onlar da gider, kum kalır. Kum özgür vicdan, bağımsız duruş; kum, sakınmadan edilmiş söz, yazılmış yazı; kum, ister sahibi ol, ister yöneten, yazar, muhabir ol, gazetene, gazeteciliğe saygın, verdiğin (ve aldığın) itibardır.
Kumdur, belki ufalanmıştır, ama yok olmaz. Kalır!
Bugün 28 Şubat. Bin türlü manası var elbet.
Benim şahsi, ki neresi şahsi, tarihimde 28 Şubat damga üstüne damga. Baskı üstüne baskı, askeri ya da sivil, “sustur, kov, yazdırma” günleri. 28 Şubat sürecinde “askeri müdahaleci” Karadayı, Bir, Özkasnak Genelkurmayı, sanki makam “babalarının malı”, kara listeler hazırlamıştı.
Emre boyun eğmiş nice meslektaş şimdi itibarlı caka satıyor ama tarihin vicdani çöplüğünde yatıyor! Başı derde giren, hedef gösterilen oldu; benim gibi çok kişinin kovulması için patronlara baskı oldu.
O gün, gazetemin sahibi, kim bilir kaç Genelkurmay daveti, telefonu, brifingine (bu da tarihe geçti) dik durdu. (Ne ki, sadece ilk göz ağrısı, listenin giderek kabardığı Milliyet’te. Yoksa Hürriyet tam tetikçi olmuş, Radikal yazar kovmuştu!)
Zaman geçti, askeri sel çekildi; sivil seller sular götürdü. Ecevit zamanı kara listeleri çıktı. “Yandaş medyalık” bugüne has değildi. “Askeri 28 Şubat”ta direnmiş “patron”, “sivil 28 Şubat 2001”de, tam o tarihte bizi kovdu! Vicdanla, bağımsızlığa titizlikle, elbet haktan, hakikatten yana olmak şartıyla yazınca fincancı katırlarını ürkütüyordu; merkepleri de!
Şimdi bir 28 Şubat zamanı: Bir yanıyla “demokrasi, özgürlük, hukuk… Sanatçı bir adım öne çıksın, cesur olsun, söylenmeyeni söylesin” çağrısı yapan Başbakan, bir yanıyla Tekel işçisine bugün için tehdit salmış, medya patronlarına 26 Şubat muhtırası buyuruyor:
“Yazarın maaşını sen veriyorsun, gerekirse kov!”
Demokratın cırtı buraya kadar! Fermuarı çekersin, bir yerde sıkışır!
Elimi koyarım şakağıma, bakarım manzaraya:
“Başbakan’a darbe tasavvuru” gerekçesiyle tutuklu “cumhuriyetçiler”in hazırladığı söylenen “tutuklanacak” listesinde adım var. Kendimi listeden dışarı atıp az nefes alacağım; “demokrat Başbakan” bağırıyor: “Kovun, kovun!”
İnsan başbakan da olsa, gergin de olsa; az insaf, izanın tam gerektiği anda: Baskıcı 28 Şubat yıldönümü, darbe iddiasıyla tutuklama zamanı!.. Onlara dönüşüyor! Yargıyı da her şeyi de baskı diliyle gölgeliyor! 28 Şubatçının tutuklandığı 28 Şubat’ta bir nevi 28 Şubat oluyor!
Tabii müstahak mı, müstahak bize.
Herkesin kendi cephesinde “sözde etik” sallayıp “tetik”e dönüştüğü ortam bu.
Patronların yıllardır bir öteki tökezlesin, batsın diye kuyu kazdığı medya bu.
Gazetecilerin birbirine öldüresiye olduğu, köşe köşe kusmuk akan sefillik bu.
Genelkurmay veya hükümetler sinyaliyle, yazar, muhabir kazınan “ananevi rezalet” hali bu. Başbakan’a veya Genelkurmay başkanlarına en hafif, hem cumhuriyetçi, hem demokrat söz belki şu:
Sizin de maaşınızı millet veriyor! Milletin efendisi değil, hizmetkârısınız! Ne ağasınız, ne paşa, tamam mı!
Kaynak: Habertürk-UMUR TALU