ÖLÜM DEĞİL KORKUTAN, ÇOCUKLARIN GELECEĞİ…
Hamdullah Uysal kimdir bilir misiniz? Muhtemelen adını hiç duymadınız…
Biri 12 yaşında engelli, diğeri dokuz yaşında iki çocuğun babası…
Amasya Gümüşhacıköy’ünden bir Tekel işçisidir… Daha doğrusu öyleydi…
Kızılay’da alkollü bir cipin sürücüsü ona çarptı ve Hamdullah Uysal olay yerinde son nefesini verdi. 70 gündür direndiği çadıra birkaç yüz metre mesafede… Sabaha karşı.
Hamdullah Uysal kimdir bilir misiniz? Muhtemelen adını hiç duymadınız…
Biri 12 yaşında engelli, diğeri dokuz yaşında iki çocuğun babası…
Amasya Gümüşhacıköy’ünden bir
Tekel işçisidir…
Daha doğrusu öyleydi…
Kızılay’da alkollü bir cipin sürücüsü ona çarptı ve Hamdullah Uysal olay yerinde son nefesini verdi.
70 gündür direndiği çadıra birkaç yüz metre mesafede… Sabaha karşı.
“Ankara’nın soğuk betonunda neden yatar bu insanlar?” diye defalarca sordum bu köşeden.
Bu ölüm o kadar sarsıcı oldu ki…
Soruyu bir bıçak gibi zihinlerimize saplıyor. Tüm yanıtlar beyhude.
O soğuk betona bir Tekel işçisinin sıcak kanı aktı…
Neden? Ne uğruna? Şimdi o iki çocuğa bunu kim nasıl izah edecek?
Samsun’dan bir direnişçi ölümünden sonra Uysal’a mektup yazmış.
Bakın ve bu metanetli duruşu anlayın…
“Sevgili Dostum,
Açlık grevinde giydiğin kefenin üzerine “ölüm değil beni korkutan, çocuklarımın geleceğidir” yazmıştın ya hani!
Oldu mu şimdi? Çocuklarımızın geleceğini, güzel günlerimizi ve kazanımlarımızı görmeden gitmek var mıydı?
Ben Ankara’da kalırım, hiç gitmem artık derken bunu mu haber veriyordun? “Her ölüm erken ölümdür” de, senin ki çok erken oldu be kardeşim.
İçinden fırtınalar gelip geçerdi de, yalnızca gözündeki hüznü görürdük. Acı tebessümünü neredeyse tüm fotoğraflarında fark ederdik etmesine de elimizden bir şey gelmezdi.
“Ölmek var dönmek yok” direnişimizin temel sloganıydı! Kararlılığımızı haykırmak içindi. Senin bunu böyle ciddiye alman gerekmezdi!
Can Dostum,
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Seni kaybetmenin acısıyla mücadelemiz bambaşka bir boyutta şimdi. Senin için de kazanmalıyız artık. Bize büyük bir sorumluluk yükledin.
Kardeşim Hamdullah,
Tekel direnişinin ilk gününden beri kendine ve bize tekrarladığın sözcükleri geri sardığımızda; sanki olacakları biliyordun. İşte bu yüzden acımız daha fazla… Daha derin…
Türk-İş’ in tam karşısında, Karacaoğlu’nun önündeki direkte (kısa boyu nedeniyle) en alttaki imzayı atan “küçük dev adam” seni büyük bir özlemle anıyoruz. Direği terk ederkenki kızgınlığın. Çadırların düzenini sağlamaktaki kararlılığın. Davetsiz ziyaretçilere (!) yönelik tavrın. Hangi birini anlatacağız.
Olacaksan bir şey… İşçi Sınıfı Kahramanı Ol!
Olacaksan bir şey… Hamdullah Uysal Ol!
“Sözler akşam üstleri insanı ısıran tatarcıktan başka bir şey değildir. Sözler insana tatarcıklar gibi eziyet eder, mezarına değin kovalarlar onu! Ama mezardan öteye de gidemezler…”
Şimdi sözlerin seni incitemeyeceği yere geçtin Hamdullah!
Kardeşim Hamdullah,
Seninle şakalaşmalarımızda, senin kendini medyada gösterme merakında olduğunu söyler, seni kızdırırdık ya hani! Seninle ilgili o acı haberi tüm televizyonlar verdi vermesine de, bu şaka değildi ki. Kocaman dramatik bir ironiydi. Keşke bu kadar ünlenmeseydin be kardeşim!”
AKP iktidarının Tekel işçisine verdiği süre yarın son buluyor…
Yarın bu direnişin sembolü o çadırlar sökülüp atılabilir.
Bu direniş tükenebilir…
Ama bu cinayet unutulmayacak.
Ne unutulacak ne affedilecek.