ÖRGÜTSÜZ SENDİKALARLA YOLUN SONU
Gezi Parkı´nda birkaç ağaca sahip çıkılması ile başlayıp Türkiye´nin vicdanını ayağa kaldıran Haziran Direnişi´nde, sendikaların yaptıkları değil, yapamadıkları konuşuldu.
Gezi Parkı’nda birkaç ağaca sahip çıkılması ile başlayıp Türkiye’nin vicdanını ayağa kaldıran Haziran Direnişi’nde, sendikaların yaptıkları değil, yapamadıkları konuşuldu.
Sendikalar, Haziran Direnişi’nin seyrini değiştirecek hamleyi yapamadıkları ve etkili eylemler ilan edip örgütleyemedikleri için kıyasıya eleştirildiler. Sendikalara bu süreçte yapılan çağrıların, sendikal harekette DİSK, KESK ve Türk-iş’in muhalif sendikaları dahil, bir karşılığının olmadığı ve bu sendikaların dahi ideolojik bir seslenme yaratabilecek şekilde tabanlarını asgari de olsa harekete geçiremeyecekleri açıktı. Bu nedenle Haziran Direnişi’nde sıkça yapılan "sendikaların harekete geçirilemediği" tespiti, zaten gerçeklikle bağı kurulamayacak bir saptamadır.
Öncelikle sendikalar tarafından yapılabilenleri sıralayalım. KESK daha önce duyurmuş olduğu 5 Haziran grevini, "İnsanca Yaşam, Güvenceli İş-Güvenli Gelecek, Demokratik Bir Türkiye" başlığıyla öne çekti ve 4-5 Haziran’da greve çıktı. DİSK, 4 Haziran’da işyerlerinde AKP faşizmine ihtar eylemlerine başladı, bu doğrultuda öğle saatlerinde işyerlerinde bildiri okundu, ertesi gün ise iş bırakıldı ve üye sendikalar o gün DİSK Genel Merkezi önünde toplanmaya çağrıldı. Yine 5 Haziran’da Türk-İş’in muhalif sendikalarından oluşan Sendikal Güç Birliği Platformu, işyerlerinde bildiri okuyarak hükümeti uyardı.
17 Haziran’da ise DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB uygulanan baskı ve şiddete karşı iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Bu eylemlerin hiçbirisi, adlı adınca "genel grev" çağrısı ile yapılmadı, ciddi bir iş bırakma eylemi olarak örgütlenmedi, dolayısıyla etkisiz kaldı. Sendikaları bu etkisizliğe mahkum bırakan ise ne tek başına AKP hükümetinin "yandaş sendika" operasyonlarıdır ne de iddia edildiği gibi işçi sendikaları özelinde mavi yakalı işçilerin Gezi Direnişi’ne mesafeli olması… Asıl neden, sendikaların on yıllardır içerisinde bulunduğu krizdir. Bu krizin somut karşılığı, işçi sınıfının, ekonomik çıkarlarını savunmak için örgütlendiği sendikaların giderek zayıflamasıdır.
12 Eylül darbesinin en önemli ayağının işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi ve ekonomik kazanımlarının geri alınması olduğu düşünüldüğünde, sendikal krizin, bu saldırıya cevap verilemeyen 80’li yıllardan itibaren derinleştiği söylenebilir. Sendikal krizin temel göstergelerinden biri, bilindiği üzere, sendikalaşma oranlarının hızlı bir şekilde düşmesidir. Yüzde 20’lerin üzerindeki sendikalaşma oranı, bugün resmi istatistiğe göre yüzde 9,1 ‘e geriledi. Ancak toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı göz önüne alındığında, bu oranın yüzde 5-6 düzeyine düştüğü görülüyor.
Kamu emekçilerinin özellikle AKP’Iİ yıllarda artan sendikalılaşma oranının ise gerçek bir örgütlülüğe işaret etmediği biliniyor. Rakamlar, işçi sınıfının çok büyük bir kısmının örgütlü olmadığını, sendikaların bu kesimlere hiçbir şekilde uzanamadığını gösteriyor. Özellikle Gezi Direnişi’ne katılan, ağırlığı beyaz yakalı olan ve hizmet sektöründe çalışan ücretliler, Türkiye’de sendikal hareketin geleneksel olarak kapsayamadığı kesimler. Son birkaç yılda bu kesimin örgütlenmesi için özgün mücadele pratiklerinin hayata geçirilmesi ve bir deneyim birikiminin oluşması, bu kesimlerin sendikalarla mesafesini kısaltmaya yetmedi. Ama sendikalar açısından daha büyük sorun, örgütleyebildikleri sınırlı emekçi toplamı ile kurdukları ilişkinin zayıflığıdır.
Üye işçilerle örgütsel bir bağ yaratılamamaktadır. Sendikalar, bu anlamıyla örgütsüzdür. Sendikal yönetimler ile taban arasında duygusal bağlar zayıflamış, güven sorunu had safhaya ulaşmıştır. Haziran Direnişi’nde taban, yönetimlere baskı uygulamak yerine, Gezi Parkı ile yaratıcı dayanışma biçimlerini, fabrikalarda aldıkları kararlarla kendisi örgütlemiştir. Sendikasından eylem çağrısını beklemeden sokağa çıkmıştır. Sendikalarda örgütlü olan işçiler ve kamu emekçileri, sendikalı kimlikleriyle değil, birer çapulcu olarak hareket etmişlerdir. Haziran Direnişi’yle örgütlü hareket etmenin önemi bir kez daha ortaya çıkarken, örgütlenemeyen ve örgütsüzleşen sendikaların, yolun sonuna geldiği de görülmektedir.