Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye (Türkşeker) ait 14 fabrikanın satışı için ihale açıldığı Resmi Gazete’de ilan edildi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada Afyon, Alpullu, Bor, Burdur, Çorum , Elbistan, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Muş, Turhal ve Yozgat’taki şeker fabrikalarının özelleştirileceği belirtildi.
“Devlet niye pijama üretsin”, “Devlet halkın sağlığına zararlı olan sigarayı niye üretsin”, “Özelleştirelim güzelleştirelim” gerekçeleri ve sloganlarıyla çıkılan özelleştirme yolunun, hem işçiler hem de üretici köylülük için “yıkım yolu” olduğu görüldü. Buna karşın, bugün de 14 şeker fabrikası bir kalemde özelleştirme pazarına çıkarılıyor.
ÖZELLEŞTİRMECİLERİN YALANLARINA İNANMAMAK İLK ŞART
Ve tabii yine, “Özel firmadan üretim garantisi istenecek” gibi, önceki özelleştirmelerde de “istenen” ama kimsenin umursamadığı fantastik iddialarla, özelleştirmeden işçiler ve köylülerin bir zarara uğramayacağı propaganda ediliyor.
Aynı “üretim garantisi”yle özelleştirilen Sümerbank’ın, TEKEL’in, SEKA’nın, Et ve Balık Kurumunun, on binlerce, hatta yüz binlerce işçinin çalıştığı fabrikalarından bir iz bile kalmadığı; değerli arazilerinde şimdi rezidansların, AVM’lerin, “7 yıldızlı oteller”in yükseldiği herkesin gözleri önündeyken…
Bu yüzden de üretimin süreceğine dair ne kadar güzelleme yapılırsa yapılsın, Sümerbank’ın, SEKA’nın, TEKEL fabrikalarının, Et Balık Kurumu tesislerinin başına gelenler, şeker fabrikalarının da başına gelecektir. Önce üretim, “Ekonomik değil” denilerek durdurulacak, sonra fabrika sökülüp hurda olarak satılacak, arkasından o arazilerde toplu konutlar, rezidanslar, AVM’ler yükselecektir!
Bu yüzden de lafta ne denirse densin, bugün yapılmak istenen sadece bir özelleştirme değil “kapatma”dır. Ki, bu da on binlerce işçinin, milyonlarca pancar üreticisinin açlığa, işsizliğe, topraklarını terk etmeye, sefalete sürüklenmesidir.
İKTİDARA TUTUM ALMADAN ÖZELLEŞTİRME ÖNLENEMEZ
Bunca özelleştirmeden sonra biliyoruz ki; hükümetler özelleştirmeleri yaparken, nasıl bir yıkıma yol açtığını bilmiyor değil. Tersine onlar, bütün bu gerçekleri, hatta daha fazlasını bilerek; devletin mülkiyetindeki fabrikaları, arazileri, kamu mallarını en zenginlerin mülkiyetine geçirmeyi, kendi anlayışlarının, görevlerinin bir gereği olarak yapıyorlar bunu.
Bu yüzden de gerçeklerin, hükümeti ikna etmek için değil,
1) Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin, işçiyi ve köylüyü işsizlik ve yoksulluğa sürükleyerek ata topraklarını terke zorlama politikası olduğunu
gösterecek,
2) Bu politikaların sahibi olan hükümet ve onu destekleyen siyasi çevrelere karşı da tutum alınmasını sağlayacak bir yaklaşımla açıklanması çok önemlidir.
Hele de şeker fabrikalarının bulunduğu illerin önemli bir bölümünün AKP’nin oy deposu illerde bulunduğu dikkate alındığında, iktidara siyasi olarak bir tutum almadan özelleştirme girişiminin püskürtülemeyeceğinin anlatılmasının önemi apaçıktır.
Nitekim bir kaç yüz bin oy için bile kırk takla atan AKP’nin, milyonlarca vatandaşı etkileyecek şeker fabrikalarını özelleştirmeye girişmesinde tek dayanağı, bugüne kadar bu tür girişimlerinin kendisine siyasi bir fatura getirmemiş olmasıdır. AKP, örgütsüz yığınları, biraz şikayet etseler de küçük rüşvetlerle, kendi içlerinde bölerek, eninde sonunda yanında tutmayı başarmıştır.
Kuşkusuz, AKP iktidarı bugün de buna, halkın özelleştirme politikalarıyla oy verdiği parti arasında bağ kurmaktan uzak olmasına güvenmektedir.
Bu yüzden de özelleştirmeden doğacak tepkilerin aynı zamanda siyasi bir karşı duruşla birleşmesi belirleyici önemde olacaktır.
ŞEKER ÜRETİMİ ŞEKER ÜRETİMİNDEN FAZLASIDIR
İlk bakışta şeker fabrikalarının özelleştirilmesi dendiğinde; ülkenin şeker pancarı ve şeker üretiminin kısıtlanacağı; nişasta bazlı şeker denilen ve sağlıksız olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış tatlandırıcıların alanının genişletileceği anlaşılmaktadır. Bu da Cargill gibi uluslararası gıda tekellerinin önündeki son engelleri de kaldırmak demektir. Ki, böyle “milli ve yerli”, yeri geldiğinde “antiemperyalist” bir iktidara da bu yakışır!
Ama gerçek bundan ibaret değildir. Çünkü şeker fabrikalarındaki şeker üretiminin yan ürünü olarak ortaya çıkan melas ve küspe, et ve süt üreticileri için en önemli hayvan yemidir. Bu fabrikaların kapanmasıyla Anadolu’nun en önemli et ve süt üretim merkezlerinde hayvancılık da ağır bir darbe yiyecektir.
Yani özelleştirmeler bugüne kadar nasıl ki pek çok alanda tarıma darbe vurmuşsa, şeker fabrikalarının özeleştirilmesi de sadece “yerli ve milli şeker üretimi”ne değil et, süt ve süt ürünleri üretimine de ağır darbe olacaktır.
ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI MÜCADELE İÇİN ZEMİN GENİŞ
Özelleştirmeye karşı mücadele söz konusu olduğunda, kuşkusuz burada en önemli sorunlardan birisi Türk-İş’e bağlı Şeker-İş Sendikasının tutumudur.
Şeker fabrikalarının tümünde örgütlü olan Şeker-İş, 14 fabrikanın birden özelleştirilmesi karşısında hiçbir tepki koymayarak, bundan sonra da gerek özelleştirme gerekse işçilerin hak kayıpları karşısında nasıl sınıf haini bir tutum takınacağını göstermiş olmaktadır.
Ama bu sendikanın gerek Turhal gerekse Yozgat şubelerinin tutumunda görüldüğü gibi yerel düzeyde bir takım tepkilerin ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Dahası fabrikaların kapatılmasının yöreye zararlarını dikkate alan siyasi partiler, çeşitli türden meslek örgütleri, sendika ve emek örgütlerinin şubelerinin özelleştirmeye karşı ortak bir mücadele hattına girmeleri için koşulların uygun olacağından şüphe etmek için neden yok.
Gazetemize de yansıyan haberlerden (Turhal ve Sorgun örneğinde) bunu görüyoruz. AKP ve MHP ilçe yönetimlerinin de ilçedeki özelleştirmeye karşı olduğu, en azından öyle görünmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.
SONUCU İŞÇİLERİN VE ÜRETİCİLERİN ORTAK MÜCADELESİ BELİRLEYECEK
Öte yandan Tekgıda-İş, Gıda-İş ve Tüm Köy Sen’in, doğrudan ilgi alanı olarak, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı mücadelede kendilerine düşen görevi üstlenmeleri, mücadelenin ilerlemesi ve merkezinde işçi ve üretici köylülerin olması için önemlidir.
Kısacası şeker fabrikalarının özelleştirilmesine karşı mücadelenin, hem işçi sınıfı hem de Anadolu’nun pek çok ilinde bir halk mücadelesine dönüşmesi için koşullar çok uygundur. Hele de önümüzde üç seçim olduğu düşünüldüğünde!
Bugüne kadar özelleştirilip de “güzelleşmiş” olan tek bir örnek yoktur.
Bugüne kadar özelleştirilip de üretimini sürdüren tek bir örnek yoktur.
Bugüne kadar özelleştirilip de işçilerin çalışma koşullarının daha ağırlaşmadığı, yoğun işten çıkarmaların yaşanmadığı tek bir örnek yoktur.
Bugüne kadar özelleştirilip de kamu mallarının yağmasına dönüşmemiş tek bir örnek yoktur!
Eğer işçiler, üreticiler kendi taleplerine sahip çıkmazsa ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesini önleyemezlerse aynı sonuçla karşılaşacaklardır.