Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
19 Eylül 2022
ÖZELLEŞTİRME KONUSUNDA TÜRK-İŞ’İN AÇIKLAMALARI (1989-1997 DÖNEMİ)

Özelleştirme sürecinin başladığı ve hızlandığı dönemde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçilerin çok büyük bölümü Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlüydü.

ÖZELLEŞTİRME KONUSUNDA TÜRK-İŞ’İN AÇIKLAMALARI  (1989-1997 DÖNEMİ)

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Türk-İş’in yetkili organları ve genel başkanları, özellikle 1990’lı yıllarda önem kazanan ve 2003 yılından itibaren çok büyük boyutlara ulaşan özelleştirme politika ve uygulamalarına karşı çeşitli açıklamalarda bulundular. Bu açıklamalar, özellikle koalisyon hükümetlerinin görev yaptığı 1992-2002 döneminde daha fazlaydı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında özelleştirmelerin çok daha büyük boyutlara erişmesine karşın, Türk-İş’in açıklamaları ve tepkileri geçmişle kıyaslandığında çok daha hafif oldu. Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların özelleştirmeleri engellemek amacıyla verdikleri mücadele, genellikle hak ettiği desteği Türk-İş’ten alamadı.

Türk-İş’in özelleştirme karşıtı açıklamaları genellikle kamu kurum ve kuruluşlarının satılmasıyla sınırlı kaldı. Sosyal güvenlik sisteminin yaşlılık aylığı ayağının özelleştirilmesine karşı da tavır alındı. Özelleştirmenin bir biçimi olan taşeronlaşmaya karşı da açıklamalar yapıldı. Ancak sağlık hizmetlerinin ve eğitimin özelleştirilmesi konusunda önemli bir tepki gösterilmedi.

Türk-İş yetkili organları özelleştirme konusunda çeşitli kararlar aldı. 1989-1997 döneminde alınan kararların bir bölümü aşağıda sunulmaktadır:

1989-1992 DÖNEMİ AÇIKLAMALARI

Türk-İş, özelleştirmeye 1989 yılında da karşı çıkıyordu. Genel Başkan Şevket Yılmaz 21 Eylül 1989 günü düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“KİT’lerin özelleştirilmesi girişimlerinin ülke ekonomisi ve çalışanlar açısından getireceği sakıncaları değerlendiren Konfederasyonumuz başlangıcından itibaren bu politikaya karşı çıkmıştır.

“Ülkemizi, uyguladığı ekonomik politikalarla dış borç batağına sokan siyasal iktidar bunun diyetini Türkiye’nin en verimli işletmelerini yabancılara satarak ödemektedir…

“Siyasal iktidar, KİT’lerin satışı ile elde edeceği kaynağı yatırımlarda kullanmak yerine finansman açığının kapanması için kullanma eğilimindedir…

“Geleceğimize ipotek koyabilecek bu girişime, ülke ve toplum yararı bakımından karşı olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyorum. Sorumlu olan her kesimi de çok yönlü tehlike ve çöküntü yaratabilecek KİT’lerin özelleştirilmesi konusunda ortak bir tavır almaya ve gereken tepkiyi göstermeye davet ediyorum.”

15.GENEL KURUL (1989)

Türk-İş’in 11-17 Aralık 1989 günleri toplanan 15. Genel Kurulu’nda da özelleştirme karşısında şu açık tavır oybirliğiyle kabul edildi: “Türk-İş, üretim araçlarının özel mülkiyetinin artırılması, kapitalizmin daha da yapılanması, çalışanların hak ve çıkarlarının daha geriletilmesi olan kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı çıkar. Özelleştirmenin, daha uygulama öncesi durumda yaygın eylemler gerçekleştirir, karşı kampanyalar açar.”

16.GENEL KURUL (1992)

Türk-İş’in 7-13 Aralık 1992 günleri gerçekleştirilen 16. Olağan Genel Kurulu’nda yönetim değişti. Bu genel kurulda kabul edilen “Mevzuat ve Kararlar Komisyonu Raporu”nda özelleştirme konusunda aşağıdaki talepler yer alıyordu:

“Sermayedar sınıf sendikacılık hareketinin, Türk-İş’in ve bağlı sendikaların başarılı mücadelesi karşısında yeni bir saldırı başlatmıştır. Bu saldırının unsurları şöyle sıralanabilir:

“Özelleştirme sürdürülmektedir. Taşeronlaştırma hızlandırılmıştır. Kaçak işçi çalıştırma yaygınlaştırılmaktadır. Ülkemizde turist pasaportuyla gelen yabancı işçiler kaçak olarak köle gibi istihdam edilmektedir. İmzalanan her toplu iş sözleşmesinin ardından işçi çıkarılmaktadır. Sendikaya üye olan işçiler işten atılmaktadır. Toplu iş sözleşmelerindeki kapsam dışı personel artırılmaktadır. İşyerleri, sendikasızlaştırma amacıyla kapatılmakta, taşınmakta veya bölünmektedir. Götürü iş, eve iş verme, geçici işçilik, kısmi zamanlı işçilik ve işçi kiralama uygulamaları sistemli bir biçimde yaygınlaştırılmaktadır.

“İşsizliğin azaltılması için istihdam yaratıcı kamu yatırımları artırılmalıdır. Özelleştirme uygulamaları durdurulmalıdır.”

1 MAYIS 1993

Türk-İş, tarihinde ilk kez, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı İstanbul’da Abidei Hürriyet Meydanı’nda bir mitingle kutladı. 1 Mayıs vesilesiyle yayımlanan Türk-İş Yönetim ve Başkanlar Kurulu Bildirisi’nde özelleştirme ve taşeronlaştırmaya da şu şekilde karşı çıkılıyordu:

“12 Eylül, çalışma hayatında ve hayatın hemen her alanındaki etkisini sürdürmektedir. Sermayenin baskı ve sömürüsü tüm şiddetiyle devam etmektedir Sermaye, işçileri sendikalarından mahrum etmek ve insanlık dışı çalışma ve yaşama şartlarını kabule zorlamak için, özellikle son yıllarda yoğun bir saldırı başlatmıştır. İşten çıkarmalar, özelleştirme, taşeronlaştırma, geçici işçilik ve benzeri birçok yoldan, sendikacılık hareketi yokedilmek, işçi sınıfı zayıflatılmak istenmektedir. Hükümetler değişirken, sermayenin iktidarı aynen sürmektedir.”

TÜRK-İŞ’TEN KAPSAMLI ÖZELLEŞTİRME KARŞITI KARAR

Türk-İş Başkanlar Kurulu, 9 Temmuz 1993 günü yaptığı toplantısında, kapsamlı bir özelleştirme karşıtı karar kabul etti. Bu kararın bağlı sendikalar ve bu sendikalara üye işçiler tarafından ne kadar dikkate alındığı tartışılabilirse de, böyle bir kararın 1993 yılında kabul edilmiş olması son derece önemlidir.

Karar aşağıda sunulmaktadır:

“7-8 Temmuz 1993 tarihinde toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu, ülkemizde yıllardır tartışılan, sınırlı uygulamaları görülen ve İkinci Koalisyon Hükümeti Programında büyük ağırlıklı bir yer alan özelleştirme konusunda, geçmişten beri bu konuda sürdürdüğü çizgi ve üye Sendikalarımızın yazılı olarak bildirdikleri görüşler ışığında, aşağıdaki kararı almıştır.

“Özelleştirme, 1982 Anayasası’nın da öngördüğü “sosyal devlet” anlayışı ile bağlantılı bir uygulamadır.

“Özelleştirme, yalnızca sendikalı işçiler değil, sendikasız işçiler, memurlar, sözleşmeli personel, emekliler, işsizler, diğer bir deyişle, işçi sınıfının bütünü üzerindeki etkileri çerçevesinde ele alınmalıdır.

“Özelleştirme, esnaf ve sanatkarları ve küçük üretici köylüleri de kapsayan tüm çalışanlar üzerindeki etkileri göz önüne alınarak incelenmelidir.

“Özelleştirme, ülkemizin bağımsızlığı ve halkımızın mutluluğu üzerindeki etkileri açısından değerlendirilmelidir.

“Özelleştirme, yalnızca kamu iktisadi teşebbüslerinin satılmasından ibaret değildir. Özelleştirme, “sosyal devlet” anlayışının sona erdirilmesidir.

“Devlet, vergisini ödeyen ve gerektiğinde vatanı için canını vermeye hazır milyonlarca çalışana karşı “sosyal devlet” olma yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Dar ve sabit gelirlilerin çeşitli sübvansiyonlarla desteklenmesi uygulaması kaldırılmamalı,  aksine bu uygulama daha da  geliştirilerek, son derece adaletsiz olan gelir dağılımını düzeltmede bir araç olarak kullanılmalıdır. Yoksulu koruyacak sübvansiyonları kaldırmayı amaçlayan bir özelleştirme, tüm halkımızın ve ülkemizin çıkarlarına ters düşmektedir.

“Taşeronlaşma biçimindeki özelleştirmenin amacı, işçileri insanlıkdışı şartlarda sendikasız olarak çalıştırmaktır. Taşeronlaştırma, sendikaları yok etmenin en etkili aracıdır. Taşeronlaşma biçimindeki özelleştirme, işçi sınıfının çıkarlarına ters düşmektedir.

“Kamu kesimindeki büyük üretim kapasitesi ile yapılabilecek üretimin ihale yoluyla müteahhitlere veya başka fabrikalara aktarılması veya ithalat yoluyla karşılanması, kamu kaynaklarında büyük bir israfa yol açmakta ve ayrıca işsizliğe ve sendikasızlaşmaya neden olmaktadır. Bu uygulamalar biçimindeki özelleştirme, işçi sınıfının, tüm çalışanların ve ülkemizin çıkarlarına ters düşmektedir.

“Kamu işletmelerinde gerekli yatırımı yapmayarak ve çağdaş teknolojileri geliştirmeyerek, kamu kuruluşlarını çağdışı bırakan ve daha sonra bunları kapatmayı veya tasfiye etmeyi savunan bir özelleştirme anlayışı, ülkemizin ve tüm halkımızın çıkarlarına ters düşmektedir.

“Kamu kurumlarının dışarıdan alacakları mallarda üretici diğer kamu kuruluşlarına öncelik tanınmaması veya engel olunmasıyla gerçekleştirilen özelleştirme, kamu kesiminde zaten kıt olan kaynakların israfı anlamına gelmektedir ve ülkemizin ve tüm halkımızın çıkarlarına ters düşmektedir.

“Devletin piyasayı tümüyle serbest bırakması ve piyasada fiyatların oluşumuna tanzim satışları yoluyla veya başka kanallardan müdahale etmemesi, enflasyonu daha da körükleyecek, yoksulun daha da yoksullaştırılarak, zenginlerin daha da zenginleşmesine yol açacaktır. Devletin piyasadan çekilmesi biçimindeki bir özelleştirme, tüm çalışanların çıkarlarına ters düşmektedir.

“Devlet, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleştirilen üretimde ve üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında, “sosyal devlet” anlayışıyla hareket etmek zorundadır. Devletin bu amacını kenara koyarak, tek amacı kârını azamileştirmek olan bir işveren gibi hareket  etmesi,  dünyanın en adaletsiz gelir dağılımına sahip ülkelerden biri olan Türkiye’de bu sorunları daha da artıracaktır. Devletin, kârını azamileştirmeyi ana amaç kabul eden bir patron gibi davranmaya başlaması biçimindeki bir özelleştirme, tüm çalışanların çıkarlarına ters düşmektedir.

“Sosyal sigorta yerine özel sigortanın teşvik edilmesi, dar ve sabit gelirlilerin sorunlarını daha da artıracaktır. Devletin, “sosyal devlet” anlayışı çerçevesinde sosyal güvenliğin finansmanına katılması gereğinin reddedilmesi ve özel sigortacılığa ağırlık kazandırılması biçimindeki bir özelleştirme, tüm çalışanların çıkarlarına ters düşmektedir.

“Devlet, “sosyal devlet” anlayışı çerçevesinde, tüm vatandaşlara parasız eğitim imkanları sağlama yükümlülüğünü üstlenmiştir. Bu yükümlülüğün reddedilerek, yalnızca parası olanların iyi bir eğitim görebilecekleri biçimde  eğitimin özelleştirilmesi ve kamu kaynaklarının eğitimin özelleştirilmesi için harcanması, tüm halkımızın çıkarlarına ters düşmektedir.

“Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesislerine karşılıksız olarak el konulması ve bunların özel sektöre kiralanması biçimindeki bir özelleştirme uygulaması, tüm sigortalıların çıkarlarına ters düşmektedir.

“Devletin, ücretli çalışanları koruyacak biçimde müdahalelerde bulunması, kaçak işçiliği önlemesi, işçi sağlığı denetimlerini yapması, sendikal hakların özgürce kullanılmasını sağlaması, ”sosyal devlet” anlayışının ve demokrasinin doğal bir sonucudur. Bu uygulamaların terkedilmesi biçimindeki bir özelleştirme, tüm çalışanların çıkarlarına ters düşmektedir.

“Kamu kurum ve kuruluşları, sermayeye kaynak aktarmanın aracı ve iktidardaki siyasi partinin yandaşları için arpalık olarak kullanılmamalıdır. Özellikle kamu iktisadi teşebbüsleri, işçilerin etkin yönetime katılması aracılığıyla, verimli bir biçimde yönetilmelidir. Özel sektörü teşvik etmek amacıyla özel sektör işletmelerinde   devletin sahip olduğu azınlık hisseleri, gerçek değeri üzerinden satılabilir.

“Bazı kamu iktisadi teşebbüslerinin üretiminin durdurulması veya kamu mülkiyetinden çıkarılması, demokratik bir biçimde kamuoyunda tartışıldıktan sonra ülkemizin çıkarları açısından zorunlu görülürse, çalışanların bundan zarar görmemesi sağlanmalı ve bu sürece sendikalar aktif bir biçimde  atılmalıdır. Ülkemiz açısından stratejik işkolları böyle bir özelleştirmenin bile kesinlikle kapsamı dışında tutulmalıdır.

“Kamu açıklarını kapatmak veya borç ödemek gibi amaçlarla özelleştirmeye gidilmesinde, ülkemizin ve tüm çalışanların büyük zararı vardır.

“Bugüne kadarki özelleştirme uygulamaları işçi çıkartmalarla ve kamu mallarının değerlerinin altında fiyatlarla satılması biçiminde ve sendikalarla hiçbir biçimde görüşme yapılmaksızın gerçekleşmiştir. Ülkemizin, tüm çalışanların ve işçi sınıfının çıkarları açısından, böyle bir uygulamayı onaylamak mümkün değildir.

“Türk-İş, enflasyonun sebebi olarak kamu açıklarını, kamu açıklarının sebebi olarak KİT’lerin zararını, KİT’lerin zararının sebebi olarak KİT’lerde çalışan işçilerin ücretlerini göstererek, halkımızı sendikalı işçilere ve sendikalara karşı kışkırtmayı amaçlayan anlayış ve uygulamaları protesto etmektedir.

“Türk-İş, bu ilkelerine ters düşen, diğer bir deyişle, sendikalara, işçi sınıfına, tüm çalışanlara, halkımıza ve ülkemize zarar verecek, ülkemizin önemli sorunlarla karşı karşıya bulunduğu ve birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde yeni bir huzursuzluk kaynağı oluşturacak bir özelleştirme girişimi karşısında, sorumluluklarını meşru ve demokratik yollardan yerine getirecektir.”

20 TEMMUZ 1993 EYLEMLERİ

Türk-İş 20 Temmuz 1993 günü ülke çapında toplu vizite eylemleri örgütledi. Bu eylemler öncesinde Türk-İş’e bağlı sendikaların üyelerine dağıtılan bildiride, temel talepler arasında özelleştirmenin durdurulması şu şekilde yer alıyordu: “Ülkemize, tüm çalışanlara  ve işçilere zarar verecek, sosyal devlet anlayışını ortadan kaldıracak ve sendikaların katılımı olmaksızın gerçekleştirilecek bir özelleştirmenin durdurulması.”

BÖLGE TOPLANTILARI

Türk-İş 1993 yılının sonlarında çeşitli bölgelerde, Türk-İş’e bağlı sendikaların şube yönetici ve üyeleriyle geniş katılımlı toplantılar yaptı. Bu toplantılarda ele alınan konulardan biri, özelleştirme ve onun bir biçimi olan taşeronlaşmanın yol açtığı sorunlar ve bu uygulamaların sona erdirilmesi talebiydi.

9 Kasım 1993 günü Adana’da yapılan bölge toplantısında onaylanan Başkanlar Kurulu açıklamasında şu talepler yer alıyordu:

“Koalisyon Hükümeti, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun talep ettiği yaygın ve kapsamlı özelleştirmeyi ve kitle halinde işçi ve memur tasfiyesini, Türk-İş’in  ve genel olarak kamuoyunun  bu konudaki talepleri nedeniyle yapamamıştır. Terör bahane edilerek gündeme getirilecek bir  sıkıyönetimin ana görevi, özelleştirme ve işçi-memur tasfiyesinin gerçekleştirebileceği şartları yaratmak olacaktır. Türk-İş, terörle, hukuk devleti anlayışıyla ve demokrasiye zarar verilmeden mücadele edilmesini talep etmektedir.

“Türk-İş, kamu açıklarının finansmanı amacıyla; iç ve dış borçların ödenebilmesi için; zenginlerden vergi almak yerine; kâr eden KİT’lerin satılmasına karşıdır. Türk-İş, stratejik alanlardaki KİT’lerin satılmasına karşıdır. Türk-İş, KİT’lerin sermayedarları desteklemek ve siyasi partilere destek sağlamak amacıyla zarar ettirilmesine karşıdır. Türk-İş uluslararası ve yerli tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda, yangından mal kaçırırcasına KİT satılmasına karşıdır. Türk-İş iş güvencesi ve işsizlik sigortası yasaları çıkarılmadan, ileri toplumlardaki sosyal güvenceler sağlanmadan yapılacak bir özelleştirmeye karşıdır.

“KİT’lerin tasfiyesi veya satışına, kamuoyunda demokratik bir biçimde tartışıldıktan, özelleştirmenin ülkemiz ve halkımız için doğuracağı sonuçlar konusunda bir mutabakat sağlandıktan, çalışanların geleceği güvence altına alındıktan, iş güvencesi ve işsizlik sigortası yasaları çıkarıldıktan sonra ve sendikalarla görüşülerek karar verilmelidir. Türk-İş, ülkemizin ve halkımızın yararına olacak her adımı atmaya hazırdır.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu 22 Mart 1994 günü yaptığı toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada da özelleştirme ve onun bir biçimi olan taşeronlaşmaya ilişkin tavrını açıkladı:

“Türk-İş Başkanlar Kurulu, iş güvencesinin yasalarla sağlanmadığı ve işsizlik sigortasının bulunmadığı koşullarda, ülkemizin ve halkımızın aleyhinde ve uluslararası ve yerli tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda uygulanan bir özelleştirmeye ve taşeronlaşmaya karşı çıkmaktadır. Bu şartlarda yapılan özelleştirme, ülkemizin ve tüm çalışanların en büyük sorunu olan işsizliği her geçen gün daha da artırmaktadır. Başkanlar Kurulumuz, Türkiye’de bugüne kadar uygulanan özelleştirmenin, kârlı KİT’lerin kamu açıklarının kapatılması için, buralarda çalışanların güvenceleri ve çıkarları gözönüne alınmadan ve ilgili sendikalarla görüşülmeden gerçekleştirildiğine ve kamu kaynaklarının bazı çevrelere peşkeş çekildiğine işaret etmektedir. Başkanlar Kurulumuz, Türkiye’de özel sektör madenciliğinin çökmekte olduğu günümüzde endüstri ve enerji sektörlerimizin ana ve temel girdilerini sağlayan   madenlerimizin ve özellikle de kömür madenciliğimizin tasfiyesiyle ve Türkiye’nin dışa bağımlılığının ve döviz ihtiyacının daha da artmasıyla sonuçlanacak özelleştirme ve kapatma girişimlerine de kesinlikle karşı çıkmaktadır.

“Türk-İş Başkanlar Kurulu, KİT’lerin ve kamunun sorunlarının tartışılmasına ve çözüm yollarının aranmasına her türlü katkıda bulunmaya hazırdır. Ancak ülkemiz ekonomisinin, kamu kesiminin ve özle olarak KİT’lerin sorunlarının çözüm yolu özelleştirme değildir.”

TÜRK-İŞ’İN 1994 YEREL SEÇİMLERİ ÖNCESİNDEKİ KİTAPÇIĞI

Türkiye’de 27 Mart 1994 tarihinde yerel yönetim seçimleri yapıldı. Türk-İş, bu seçimler öncesinde Siyasi Partilerden Hesap Sor isimli bir kitapçık yayımladı. Bu kitapçıkta özelleştirme konusunda önce şu değerlendirme yapılıyordu: “Özelleştirme, taşeronlaştırma, yaygın işten çıkarmalar, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, eve-iş-verme, fason üretim, işyerlerinin sendikasızlaştırma amacıyla küçültülmesi gibi uygulamalara karşı başarılı bir mücadele, ancak siyasi alandaki bağımsız gücümüzle hayata geçirilebilir.”

Kitapçıkta, daha sonra, “Siyasi Partilerin Hepsinin Programlarını, Uygulamalarını ve Çabalarını Sorgulayacağız” başlığı altında şu soruların sorulması isteniyordu:

“Türkiye’de tüm çalışanlar, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen bir özelleştirmeden büyük zarar görmektedir. Özelleştirme, sendikasızlaştırma ve daha fazla işsizlik demektir. Partinizin özelleştirmeye karşı tavrı nedir?

“Özelleştirmenin bir biçimi olan taşeronlaştırma, işçi ve sendikacılık hareketine büyük darbe indirmektedir. Özellikle belediyelerde taşeronluk yaygınlaşmaktadır. Taşeronlaşma, işçilerin sendikasızlaştırılması ve köleleştirilmesi demektir. Partinizin taşeronluğa karşı tavrı nedir? Partinizin yönetimde olduğu belediyelerde taşeron var mıdır? Yerel yönetim seçimlerinde işbaşına gelirseniz taşeronlara karşı tavrınız ne olacaktır?

“Geçen yıllarda SSK sağlık tesislerine, Devletin tazminatsız olarak el koymasını ve bunları özel sektöre kiralamasına ilişkin yasa tasarıları hazırlandı. Partinizin bu konudaki tavrı ne oldu?”

ÇEŞİTLİ TOPLANTILARDA ALINAN KARARLAR

1 Mayıs 1994 kutlamaları için Türk-İş Yönetim Kurulu ve Başkanlar Kurulu tarafından kabul edilen bildiride dile getirilen taleplerden biri de özelleştirmeye ilişkindi: “Özelleştirme, taşeronlaştırma, işten atmalar, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, işyerlerini bölme, geçici işçi çalıştırma ve benzeri uygulamalar hızla yaygınlaşıyor.”

4-6 Mayıs 1994 tarihlerinde 84 kadın sendika yöneticisi, sendikaların kadın komitesi üyesi ve kadın işyeri sendika temsilcisi Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi’nde toplanarak “Kadın İşçiler ve Özelleştirme” konulu seminere katıldı. Seminer sonunda kabul edilen sonuç bildirgesinde özelleştirmeye ilişkin bölümler aşağıda sunulmaktadır:

“Özelleştirmenin işçiler üzerinde ve toplumun bütün kesimleri üzerinde çok yıkıcı etkileri olmaktadır ve olacaktır.

“Özelleştirmenin ilk sonucu işsizliktir. İşten çıkarmalara karşı bir güvencenin olmadığı ve işsizlik sigortasının da bulunmadığı ülkemizde işsizlik korkusu bile çalışanları büyük bir moral çöküntüye ve verimsizliğe itmektedir. Hergün acaba yarın işe gelebilecek miyim kaygısıyla yaşayan işçiler  psikolojik olarak yıkım içindedir. Özelleştirme gerçek ücretlerin hızla düşürülmesi ve sendikasızlaşmaya yol açmaktadır.

“Bağımsız bir devletin sahip olması gereken ve stratejik özelliği olan kuruluşların özelleştirme kapsamına alınması bu ülkeye ir ihanettir. KİT’lerin çokuluslu tekellere peşkeş çekilmesi, bugünü kurtarmanın dışında başka bir işe yaramayacak, ilerde ülkemize telafi edilmez zararlar getirecektir.

“Özelleştirme sonucunda, kamu tarafından üretilen mal ve hizmetlerin fiyatları artacak, istikrar paketiyle birlikte uygulanan iç talebin kısılması politikası ile birleştirilen bir özelleştirme uygulaması yalnızca işçilerin değil, küçük esnaf ve sanatkarların da çöküşüne yol açacaktır. Devletin yapması gereken hizmetlerin ve yatırımların özel sektöre devri ile kalkınmada öncelikli yöreler tümüyle yatırımsız kalacaktır.

“Özelleştirmenin kadın ve çocuklar üzerinde ise etkisi çok ağırdır.

“Özelleştirme sonucunda ilk işten çıkartılanlar kadın işçiler olacaktır.

“Yeniden işe girmede özel sektörün kadın işçilere öncelik vermediğini ve kadın işçilerin düşük ücretli, kısmi çalışmalı, sigortasız işlere alındığını hepimiz biliyoruz. Özelleştirme sonucunda gelirin düşmesi ile ailede çocuklar beslenme, eğitim ve sağlık açısından olumsuz etkileneceklerdir. Ücretli işini kaybeden kadın sosyal anlamda da toplumda daha geri yerlere itilecektir. Özelleştirme soncu yaşanan gelir düşüklüğü ile işsizlik toplum ahlakının bozulması ve suç oranının artmasına da yol açacaktır. Özel sektöre devredilen ve artık parayla satın alınması gereken sosyal hizmetleri kadın yüklenmek zorunda kalacaktır. Çocukların, hastaların, yaşlıların bakımını toplumsal olarak sağlamayan bir devlet bu işleri kadının omuzlarına yıkıyor demektir. Bugün artan fiyatlar ve düşen gelir karşısında ekmek kuyruklarında bekleyen, daha az paraya tencere kaynatmanın stresini çeken kadındır.

“Biz kadın işçiler olarak bugün uygulanan özelleştirmeden vazgeçilmesini istiyoruz.”

17.GENEL KURUL KARARLARI (1995)

Türk-İş’in 1995 yılında toplanan 17. Genel Kurulu’nda çok kapsamlı bir talepler bildirgesi kabul edildi. Bu önemli ve yeterince değerlendirilmeyen metnin özelleştirmeye ilişkin tespit ve talepleri aşağıda sunulmaktadır:

“34- Çeşitli dönemlerde iktidardaki siyasal partilerin çıkarları doğrultusunda yönetilen, birer arpalık olarak kullanılan ve sermayeyi desteklemek amacıyla kurulup işletilen kamu kurum ve kuruluşları, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturularak, halkımıza hizmet eder hale getirilmelidir.  KİT’lerin yönetimi demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve çalışanların Yönetim Kurulu üyeliği dahil, yönetime etkin şekilde katılımı sağlanmalıdır.

“35- KİT’lere yeni kaynaklar aktarılarak, bu işletmelerin gelişkin teknolojili, verimli ve etken kuruluşlar haline gelmeleri sağlanmalıdır.

“39- Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığının ana dayanaklarından olan kamu iktisadi teşebbüsleri, özelleştirme adı altında değerlerinin çok altında fiyatlarla yerli ve yabancı kişi ve kuruluşlara yağmalatılmamalı, sendikasızlaştırmanın ve işçileri köleleştirmenin bir aracı olan özelleştirme durdurulmalıdır. Yanlış siyasi kararlar nedeniyle veya sermayeyi desteklemek amacıyla uygun olmayan yerlerde ve geri teknolojiyle kurulan ve yeni teknoloji kullanılmasını sağlayacak yatırımlarla rasyonel hale getirilmesi olanaklı olmadığı, demokratik yapılı bir ekonomik ve sosyal konseyde görüşülüp karara bağlanarak tespit edilecek kamu işletmeleri, bir süreç içinde elden çıkarılmalı veya tasfiye edilmelidir. Bu işyerlerindeki işçiler başka kamu işyerlerine yerleştirilmelidir. Bu kararda yalnızca sözkonusu işletmenin karı veya zararı değil, bu işletmenin ülke ekonomisine, yöre ekonomisine ve toplumsal hayata doğrudan ve dolaylı olumlu etkileri de gözönünde bulundurulmalıdır.

“77- Yaşlılık aylığına hak kazanma koşulları, sigorta tekniği gözönünde bulundurularak, Sosyal Sigortalar Kurumu’na prim ödeyenlerin temsilcileri tarafından demokratik biçimde belirlenmelidir. Sosyal sigorta primlerinin işverenlerce zamanında yatırılmasını sağlayacak yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. SSK alacaklarının faizleri affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır.  SSK genel kurulları her yıl toplanmalı ve önemli konularda karar ve ibra yetkisi tanınarak, danışma organı olmaktan çıkarılmalıdır. Sosyal güvenlikteki finansman açığının kapatılması için SSK gayrimenkullerinin satışı yoluna gidilmemelidir.  SSK sağlık tesislerinin sağlık işletmesi haline getirilerek özelleştirilmesi girişimlerine son verilmelidir.  Özel sigorta programları devlet tarafından sıkı bir biçimde denetlenmelidir.”

ÇEŞİTLİ TOPLANTILARDA ÖZELLEŞTİRME KONUSUNDA ALINAN KARARLAR

Türk-İş’in 1996 yılında yayımladığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Bildirisi’nde özelleştirme konusunda aşağıdaki talep yer alıyordu:

“Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın dayattığı istikrar programlarının temel hedefi, devleti küçültmek, kamu harcamalarını kısmak, KİT’leri satmak, işçiyi mezarda emekliliğe mahkum etmek, gerçek  ücretleri  düşürmek, her türlü sosyal hakkı yok etmek ve bütün  kaynakları mali sermayenin  borç faizlerine transfer etmek için kullanmak  olduğuna göre bu politikaları  güden hükümetler,  kadından yanayım, kadın haklarından yanayım  diyemezler. Bu politikalar en başta kadın işçilerin yükünü arttıran ve onları aile sorumluluklarını taşıma açısından daha da mağdur duruma düşüren uygulamalardır. Dünya’da bu politikaların uygulandığı bütün ülkelerde kadının düzenli işgücünün yeri, toplumsal, sendikal ve siyasal konumu zayıflamaktadır.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu 15 Ağustos 1996 tarihinde Ankara’da toplandı. Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral Başkanlar Kurulu toplantısının açılışında yaptığı konuşmada özelleştirme konusuna da aşağıdaki biçimde değindi:

“Diğer taraftan, kaynak paketinin ana unsurlarından olan özelleştirme de ülkemiz ve halkımız açısından önemli sorunlar yaratmaktadır. Özelleştirme ile sağlanacak kaynaklarla yatırım yapılacağından ve yeni iş olanaklarının yaratılacağından söz edilmiştir. Ancak bugüne kadar yapılan özelleştirmeyle elde edilen gelir, bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılmış ve bazı kesimlere düşük faizli kredi olarak aktarılmıştır. Özelleştirmeyle, ülkemizin fabrikaları kapatılmış, binlerce işçi sokağa atılmış, açık kalan fabrikalardan da önemli sayıda işçi çıkarılmıştır. Böylece, işsizler ordusuna yeni işsizlik eklenmiştir. Kaynakları yıllardır yağmalanan kamu bankalarının geleceğiyle ilgili olarak ise hiçbir ciddi adım atılmamıştır. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde ve İç Anadolu Bölgesi’nin bazı illerinde istihdam yaratıcı yatırımları yapan, yalnızca devletimizdir. Bu bölgelerde hiçbir özel sektör kuruluşu yatırım yapma niyetinde değildir. Hükümet, sosyal devlet olma yükümlülüğünün gereklerini yerine getirmeli, özellikle bu bölgelerdeki yatırımlara öncülük etmelidir. Göçün ve terörün durdurulmasının en insancıl, etkili ve ucuz yolu budur.”

Türk-İş tarafından 21 Aralık 1996 günü İstanbul’da düzenlenen “Türkiye’ye Sahip Çık” Yönetici ve Temsilciler Toplantısı Sonuç Bildirgesinde bu konu şu şekilde ele alındı: “Başta enerji, haberleşme, madencilik ve limanlar gibi stratejik işletmeler olmak üzere, tam bir yağma biçiminde sürdürülen, işçileri sendikasızlaştırmada ve köleleştirmede bir araç olarak kullanılan özelleştirme durdurulmalıdır. Taşeronlaşma önlenmelidir.”

“TÜRK-İŞ, eğitim ve sağlık hizmetlerinde sosyal devlet anlayışının hakim kılınmasını, eğitimde katkı payının kaldırılmasını istemektedir.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 10 Mart 1997 günlü toplantısı sonrasında alınan ve kamuoyuna açıklanan kararda özelleştirmeye aşağıdaki biçimde karşı çıkıldı:

“Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin ayakta durmasını sağlayan kurum ve kuruluşlar yağmalatılarak bütçe açıkları küçültülmeye çalışılmaktadır. Özellikle stratejik işkollarında ulusal ekonomimizi ve savunmamızı ciddi biçimde tehlikeye sokan özelleştirme, geleceğimizi tehdit etmektedir. Türk-İş, Hükümetin izlediği özelleştirme politikasına karşıdır ve bu politikanın Ülkemiz ve Halkımız yararına değiştirilmesi için meşru ve demokratik çizgide mücadelesini sürdürecektir…

“Başkanlar Kurulumuz, Sendikalarımızın işçi hak ve özgürlüklerini korumak, Türkiye’ye sahip çıkmak için ve yağma biçiminde sürdürülen özelleştirmeye karşı gerçekleştirdikleri mücadeleyi ve eylemleri (…) yürekten desteklemektedir.”

1977 yılında işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’da, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK ortak bir bildiri yayımladı. “Özgür Emek Demokratik Türkiye” başlıklı bildiride özelleştirme konusunda şu talep yer alıyordu: “Özelleştirme ve taşeronlaştırma durdurulmalı, kaçak işçi çalışma önlenmeli, işten çıkarmalar engellenmeli, iş güvencesi sağlanmalı, işsizlik sigortası getirilmelidir.”

Türk-İş, değişik dönemlerde başbakanlara sunduğu görüş ve taleplerde de özelleştirme konusuna yer verdi.

4 Şubat 1997 günü Başbakan Necmettin Erbakan’a sunulan metinde özelleştirme konusunda şu talep vardı: “Türkiye’nin ulusal  savunmasını, Devletimizin gücünü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını  zedeleyecek alanlardaki özelleştirme girişimleri durdurulmalı, kamu mallarını değerinin çok altında fiyatlarla satarak kamu açıklarını kapatma girişimlerine son verilmelidir. Ülkemiz için stratejik önemde olan enerji,  madencilik ve  liman işkollarındaki özelleştirme  çabaları durdurulmalıdır.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 11 Eylül 1997 günü İstanbul’da yaptığı toplantısının ardından yayımlanan bildiride özelleştirmeye aşağıdaki gerekçelerle karşı çıkıldı:

“Bugüne kadarki özelleştirme uygulamaları, istihdamı azaltmış, üretimde gerilemelere yol açmış, sendikasızlaştırmaya ve bazı durumlarda kuruluşların kapatılmasına neden olmuş, kamu kurum ve kuruluşlarının yağmalanması biçiminde sürdürülmüştür. Kamu açıklarının kapatılmasına yönelik satışlara ve Türkiye ekonomisinin ve ulusal savunmamızın temel dayanaklarının elden çıkarılmasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal devlet niteliğini yerine getirmesini zorlaştıracak veya imkansız kılacak özelleştirmelere engel olunmalıdır.  Anayasa Mahkemesi’nin 8 Ağustos 1997 günlü Resmi Gazete’de yayınlanan kararı uyarınca 27 Kasım 1994’ten bugüne kadar yapılan ve davası sürmekte olan özelleştirme davaları iptal ile sonuçlandıkça, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın sözkonusu mahkeme kararlarını uygulaması sağlanmalıdır.”

Türk-İş yöneticileri 2 Ekim 1997 tarihinde Başbakan Mesut Yılmaz ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmede sunulan görüş ve talepler içinde özelleştirme konusunda aşağıdaki tespit ve istekler yer alıyordu:

“Özelleştirme yağmaya dönüştürülmemelidir.

“Türk-İş, ülkemizde istihdamın, üretimin, verimliliğin ve rekabet gücünün artmasını sağlamak amacıyla, insan unsurunu temel kabul eden, çalışanların iş güvencesini ve sosyal güvenliğini koruyan bir anlayışla, kamu kesiminin yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanmaktadır. Ancak bugüne kadarki uygulamalar, kamu açıklarının kamu mallarının gerçek değerinin çok altında fiyatlarla belirli çevrelere satılması biçiminde gelişmiş, istihdamda daralmaya ve üretimde düşmeye neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal savunmasını, Devletimizin gücünü, sosyal devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını zedeleyecek alanlardaki özelleştirme girişimleri durdurulmalı, kamu mallarını değerinin  çok altında fiyatlarla satarak kamu açıklarını kapatma girişimlerine son  verilmelidir. Özelleştirilen kuruluşları satın alanların sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri etkili bir biçimde denetlenmelidir. KİT’lerin ve özellikle kamu bankalarının kaynaklarının siyasi amaçlarla kullanılmasına engel olunmalıdır.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 2 Aralık 1997 günü Ankara’da yapılan toplantısı sonrasında kamuoyuna açıklanan bildiride de özelleştirme konusuna önemli bir yer verilmişti:

“Ülkemizin, halkımızın ve işçi sınıfımızın çıkarları aleyhindeki mülkiyet devri veya işletme hakkının devri biçimindeki özelleştirme uygulamaları ve özellikle enerji sektöründeki özelleştirme girişimleri derhal durdurulmalı; yağma, talan, işten  çıkarmalar ve sendikasızlaştırmaya engel olunmalı; özelleştirmelerin iptaline ilişkin mahkeme kararları geciktirilmeksizin uygulanmalı;  yargı kararlarını uygulamayanlar hakkında kovuşturma açılmalıdır. Başkanlar Kurulumuz, hukuk devleti anlayışının hayata geçirilmesi için etkili müdahalelerde bulunacaktır. Kamu işletmelerinin geleceğine, sendikalarla görüşülerek karar verilmelidir.”

Türk-İş yöneticileri 3 Aralık 1997 tarihinde Başbakan Mesut Yılmaz ile bir görüşme daha yaptılar ve bu görüşmede özelleştirme konusunda aşağıda belirtilen tespit ve taleplerini ilettiler:

“Bugüne kadarki özelleştirme uygulamaları ülkemiz ve halkımız açısından hiçbir yarar sağlamamış, ciddi toplumsal huzursuzluklar yaratmış, hükümetlere duyulan güveni sarsıcı iddialara neden olmuştur. Ülkemizin ve halkımızın çıkarları aleyhindeki mülkiyet devri veya işletme hakkının devri biçimindeki özelleştirme uygulamaları durdurulmalı; özelleştirmenin iptaline ilişkin mahkeme kararları geciktirilmeksizin uygulanmalı; yargı kararlarını uygulamayanlar hakkında kovuşturma açılmalı; kamu işletmelerinin geleceği, sendikalarla görüşülerek belirlenmelidir.”

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 2 Aralık 1997 günlü toplantısında, meşru haklarını kullanmak için direnen işçilerle dayanışma içinde olunacağı kararı da alınmıştı. Bu karar uyarınca, 23 Aralık 1997 günü, Yatağan’da Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Ege Bölgesi Şube Başkanları Toplantısı yapılarak, özelleştirme uygulamalarına karşı meşru ve demokratik direnme hakkını kullanan maden ve enerji işçileriyle dayanışma gösterildi. Bu toplantı sonunda kabul edilen bildiride özelleştirmeye şu şekilde karşı çıkılıyordu:

“Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 2 Aralık 1997 günü yaptığı toplantısında alınan karar uyarınca Türk-İş Yönetim Kurulu tarafından 23 Aralık 1997 günü Yatağan’da düzenlenen toplantı, Türk-İş Başkanlar Kurulu, Ege Bölgesi Şube Başkanları ve Yöneticileri ve binlerce enerji ve maden işçisinin katılımıyla gerçekleştirildi.

“Bugüne kadarki uygulamalarla da kanıtlandığı gibi, özelleştirme, işsizliktir, sendikasızlaştırmadır, fabrikaların ve maden ocaklarının kapatılmasıdır, üretimde azalmadır, kamu kurum ve kuruluşlarının  uluslararası ve yerli sermayeye yağmalatılması ve peşkeş çekilmesidir, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kötüleşmesidir, sosyal güvenliğin çökertilmesidir. Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Ege Bölgesi Şube Başkanları Türkiye’nin  halkımızın ve işçi sınıfımızının aleyhindeki bu gelişmelere karşı çıkmakta, bu uygulamaların derhal durdurulmasını talep etmektedir.

“Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Ege Bölgesi Şube Başkanları, başta Yatağan-Yeniköy-Kemerköy bölgesi enerji ve maden işçileri olmak üzere Türkiye’nin bağımsızlığının ve bütünlüğünün  ve sosyal hukuk devletinin dayanağı kamu kurum ve kuruluşlarına sahip çıkan, yağma ve talana “dur” diyen tüm sendikalarımızın ve üyelerimizin  haklı, meşru ve demokratik mücadelesini yürekten desteklemektedir ve desteklemeye devam edecektir. Başkanlar Kurulumuz ve Ege Bölgesi Şube Başkanları,  Türkiye’ye sahip çıkma çizgisini  kararlı bir biçimde sürdürerek, ülkemizin ve halkımızın  çıkarları aleyhindeki özelleştirme uygulamalarının derhal durdurulmasını istemektedir.

“Başkanlar Kurulumuz ve Ege Bölgesi Şube Başkanları, ülkemizin bağımsızlığının ve bütünlüğünün dayanağı ve halkımızın alınterimin ürünü kamu  kurum ve kuruluşlarının, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın talepleri doğrultusunda uluslararası ve yerli tekelci sermayeye yağmalatma ve peşkeş  çekme girişimlerini lanetlemekte ve halkımızın Türkiye’ye daha kararlı bir biçimde sahip çıkmasını istemektedir.

“Başkanlar Kurulumuz ve Ege Bölgesi Şube Başkanları, sosyal devlet anlayışına sahip çıkmakta, “devleti küçültme” adı altında sosyal devleti yoketme çabalarına karşı kararlı mücadelesini  sürdürmektedir. Eğitimin, sağlık hizmetlerinin ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesi, taşeronlaştırma, kamu kurum ve kuruluşlarının yağmalanması ve benzeri uygulamalar, Anayasa’nın ve yasaların açık  bir biçimde ihlalidir. İşçi sınıfımız ve halkımız sosyal devlet anlayışına sahip çıkmayı kararlı bir biçimde sürdürecektir.

“Başkanlar Kurulumuz ve Ege Bölgesi Şube Başkanları, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı uyarınca mahkemelerce verilen  özelleştirme iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarının derhal uygulanmasını, hukuk devleti anlayışının ve yargı kararlarının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Hükümet tarafından ayaklar altına alınmasına izin verilmemesini istemektedir. İşçi sınıfımız ve halkımız, hukuk devletine sahip çıkmayı sürdürecektir.

“Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Ege Bölgesi Şube Başkanları, Yatağan – Yeniköy-Kemerköy enerji ve maden işçilerinin ve Tes-İş ve Türkiye Maden-İş Sendikalarımızın haklı, meşru ve  demokratik mücadelesini kutlamakta, alkışlamakta ve tüm gücüyle desteklemektedir. Türk-İş,  Türkiye’ye, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkılması mücadelesini, tüm halkımızın aktif katılımıyla tüm ülkemizde yaygınlaştıracaktır… Tüm sektörlerdeki özelleştirilecek işyerlerine alıcı firmaların temsilcilerinin sokulmama  tavrı kararlı bir biçimde sürdürülecek ve  Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Şube Yöneticileri tarafından bu tür meşru mücadeleler yerinde desteklenecektir. Haklıyız, kazanacağız, vatanı sattırmayacağız.”

DİĞER HABERLER
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?

Merkez Bankası politika faizini yüzde 50’de sabit tutmakla birlikte Para Politikası Kurulu metninde önceki metinlere göre epeyce bir değişiklik yaptı. Merkez Bankası’nın açıklamasındaki değişiklikler ağırlıklı olarak faiz indirimi için aralık ayına işaret edildiği şeklinde yorumlandı.

LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

20-21 Kasım 2024 tarihlerinde, Fındıklı ve Ardeşen’deki Lipton Çay Üretim Fabrikalarında çalışan üyelerimize yönelik eğitim programı düzenlendi. Programın açılışı, Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz ve Dosan Şube Başkanı Mustafa Yüksel tarafından gerçekleştirildi.

ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?
ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?

Yıl sonuna yaklaştıkça giderek daha çok tartışılan bir konu var. “Ücretler gelecek dönem için öngörülen enflasyona endekslenerek mi belirlense, yoksa geride kalan dönemin enflasyonu dikkate alınarak mı?”

“ASGARİ” İNSANCA OLMALI
“ASGARİ” İNSANCA OLMALI

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş başkanları, emekçilerin temel hak ve taleplerini Meclis’e taşıdı.