PARTİLERÜSTÜ POLİTİKA VE TÜRK-İŞ’İN 24 İLKESİ
Türk-İş tarihinin önemli belgelerinden biri, örgütün 1968 yılında toplanan 7. Genel Kurulu’nda kabul edilen 23 ilke ve 1970 yılında toplanan 8. Genel Kurulu’nda buna eklenen 24. ilkedir.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Türk-İş, 1964 yılında Bursa’da toplanan 5. Genel Kurulu’nda kabul edilen “partilerüstü politika”nın politikasızlık anlamına gelmediğini kanıtlamak çabasıyla, Türkiye’nin çeşitli ekonomik ve toplumsal sorunlarına ilişkin öneri ve talepler üzerinde çalışmaya başladı. Bu çalışmalar, 7. Genel Kurul’da kabul edilen 23 ilkede özetlendi.
Türk-İş’in 7-14 Mart 1966 tarihlerinde gerçekleştirilen 6. Genel Kurulu’na sunulan çalışma raporunun 13-41. sayfaları, Türkiye’nin “temel sosyal ve ekonomik” sorunlarına ayrılmıştı.
TÜRK-İŞ’İN 6. GENEL KURULUNA SUNULAN ÇALIŞMA RAPORU
Çalışma Raporu’nda, temel toplumsal ve ekonomik sorunların öne çıkarılmana yol açan partilerüstü politika tartışmaları konusunda aşağıdaki görüşler ifade ediliyordu:
“Sayın arkadaşlar,
“Bazı çevreler de bu vesile ile, Türk-İş’in partilerüstü politikasını ağır bir dille tenkide yöneltmişlerdir. Bunlara göre, Türk-İş bir siyasi teşekkül etrafında işçileri toplamalı ya da işçilerin hak ve menfaatlerini savunan bir partiyi bütün gücüyle desteklemelidir. Aslında bu ikinci görüşü savunanların, Türk sendikacılık hareketinin yapısını göz önünde tutmadıkları ve işçi menfaatlerinden çok şahsi çıkarlarını düşündükleri anlaşılmakta, bilinmektedir. Her şeyden evvel ilgililer ve siyasi kuruluşlar şunu iyi bilmelidirler ki, Türk-İş’in partilerüstü politika takip etmesi bir iki Türk-İş yöneticisi tarafından tesbit edilmemiştir. Bu görüş 1964 yılında Bursa’da yapılan Türk-İş Genel Kurulunda işçi liderlerince enine boyuna incelenmiş ve varılan sonuç Türk-İş Tüzüğüne dahil edilmiştir.
“Tüzüğümüzün ‘Temel Amaçlar ve İlkeler’le ilgili 3’üncü maddesinin 2nci bendinde şöyle denilmektedir: ‘Türk-İş, İcra ve Yönetim Kurulu ile, Türk-İş’e bağlı teşekküllerin yetkili birer temsilcilerinin iştiraki ile meydana gelecek kurulun ortak kararı olmadıkça, siyasi partilere ve onlara bağlı teşekküllere karşı mutlak bağımsızlığını korumayı ve partilerüstü bir politika gütmeyi amaç bilir.’
“Bugün, Türk-İş’i herhangi bir siyasi teşekkülle seçimlerde iş birliği yapmasının, süratle gelişmekte olan işçi hareketinin bu güçlenmesini yavaşlatacağı ve hatta, aşılmış merhalelerin mevcudiyetini dahi tehlikeye düşüreceği ortadadır. Kaldı ki, Türk-İş, bugüne kadar güttüğü partilerüstü politika ile, Türk işçi hareketini, süratle gelişme yoluna sokmuş, yeni haklar sağlamış ve yurt sorunları hakkında kanaatine her an için müracaat edilir hale getirmiştir. Bundan 4 – 5 yıl önceyi hatırlayanlar ve iyi niyetle düşünenler, sendikacılığımızda kaydedilen gelişmeyi önemli kabul edeceklerdir. Bu da, Türk-İş’in bugüne kadar uyguladığı politikanın doğru olduğunun en açık delili olarak nitelenmek ve kabul edilmek gerekir. Bunun aksi düşünülseydi, yani Türk-İş, herhangi bir siyasi teşekkülü desteklemiş olsaydı, bugün toplumumuzda mümtaz bir mevkie sahip bulunan sendikacılığımız tam bir dayanışma içinde, böylesine güçlenme yoluna girmiş olur muydu?
“Türk-İş’in bu politikası, son olarak 19 Mart 1965 günü toplanan Türk işçi hareketinin liderleri tarafından da tasvip görmüş ve toplantı sonunda yayınlanan bildiride ‘Türk-İş’in gücünü kendi çıkarları için en büyük engel sayanlar, işçi hareketini, politik gayelerine hizmet olarak kullanamayacaklardır. Hangi siyasi teşekkül olursa olsun, hangi istikametten gelirse gelsin, Türk-İş bünyesi içine siyasi gayeler sokulmayacaktır,’ denilmiştir.” (Türk-İş, 6’ncı Genel Kurul İcra ve Yönetim Kurulları Çalışma Raporu, 7-14 Mart 1966, Türk-İş Yayınları No.48, Ankara, 1966; 130-131)
Çalışma Raporu’nun son bölümünde yer alan “Yönetim Kurulu Çalışma Raporu”nda da, partilerüstü politika konusunda aşağıdaki değerlendirme yer alıyordu:
“Yönetim Kurulu, Türk-İş’in bugüne kadar uyguladığı partiler üstü politikayı bütün ayrıntılarıyla görüşmüş ve oybirliği ile tasvip etmiştir.
“Hangi siyasi kuruluş olursa olsun, nereden gelirse gelsin, Türk-İş bünyesine siyasi gayeler sokulmamasında ittifak halinde olan Yönetim Kurulu, Türk işçi hareketinin hedefinin demokratik, toplumcu ve Atatürk ilkelerine bağlı ileri Türkiye yaratılması olduğunu bir kere daha belirtmiştir.
“Türk-İş, her çeşit diktaya, sınıf hakimiyetine ve insanın insanı istismarına dayanan sistemlerle ve bu görüşleri yerleştirme çabasıyla mücadeleyi, var oluş sebeplerinden biri saymaktadır.” (Türk-İş, 1966/a;211)
TÜRK-İŞ’İN 6. GENEL KURULUNDA YAPILAN TARTIŞMALAR
Türk-İş’in 6. Genel Kurulu’nda delegeler partilerüstü politika konusunda görüşlerini dile getirdiler:
Metal-İş Federasyonu Başkanı Kaya Özdemiroğlu, yaptığı konuşmada “geçen genel kurul toplantısından bu yana Türk-İş’in özellikle partilerüstü politika gütmede gösterdiği aşırı titizliği” övdü. (Türk-İş, 6’ncı Genel Kurul Çalışmaları, 7-14 Mart 1966, Türk-İş Yay.No.50, Ankara, 1966;105)
1967 yılı Şubat ayında Türk-İş’ten ayrılıp 13 Şubat 1967 tarihinde DİSK’in kurucuları arasında yer alacak olan Maden-İş Sendikası Delegesi Kemal Türkler’in konuşması konusunda tutanaklarda aşağıdaki bölüm yer almaktadır: “Maden-İş delegesi daha sonra temel sorunlarımızın halli için parlamento üzerindeki Türk-İş baskısının artması gerektiğine işaret etmiş, bazı sendikacıların ve çevrelerin sendikaların siyasetle uğraşmalarının yasak olduğu yolundaki iddialarını cevaplandırarak, Türk sendikacılığı için siyaset yasağının Anayasa ve Sendikalar Kanunu hükümlerine göre kalkmış olduğunu belirtmiştir. Kemal Türkler’in bu görüşü de salonda protestolara sebebiyet vermiştir.” (Türk-İş,1966/b;118)
Genel Kurul tutanağının Basın-İş Delegesi Naci Gelendost’un konuşmasıyla ilgili bölümü aşağıda sunulmaktadır: “Gelendost, daha sonra Türk-İş’in partilerüstü politikasına değinmiş ve bu prensibin, çeşitli konularda siyasi partilerle yapılan temaslarda teminat olduğunu söylemiş ve demiştir ki: ‘Türk-iş’in tek bir partiyi destekleme politikasından uzak kalışı ise, temsil ettiği kitlenin görüşlerini çok yakından izlemesinden ileri gelmiştir.’ “ (Türk-İş,1966/b;128)
Ges-İş Delegesi Niyazi Memiş’in konuşması da şöyleydi: “Niyazi Memiş Türk-İş’in işçi milletvekili adaylarını ayrı ayrı siyasi partilerden göstermesini yerinde bulmadığını belirtmiş, bunun Türk-İş içindeki değişik siyasi görüşleri su yüzüne çıkarabileceğinden bahisle, ‘Türk-İş partiler üstü kalmalı, parti heveslilerinin Konfederasyon ile ilişiği kesilmelidir’ demiştir.” (Türk-İş,1966/b;132)
Türk-İş Genel Başkanı Seyfi Demirsoy genel kurulun sonunda yaptığı konuşmada Türk-İş Genel Kurulu’ndaki tartışmaları şöyle değerlendirdi:
“Arkadaşlarım, bizim için bütün siyasi partiler birdir. Ben bunu muhtelif beyanlarımda belirttim. Halk partisine ihtar çektik; dergimizde var. Neden? Sendika işlerine karıştıkları için. Karışmak istedikleri için. Biz Türkiye İşçi Partisi’ne de ihtar çektik, mücadelemiz oldu onunla da. Doğrudur Şaban Erik’in dediği. İşte Kemal Türkler’le birleştiğimiz husus; burada Kemal Türkler’in en iyi sözlerinden birisi de şu oldu: ‘Sendikalar partilerin patenti altına girmemelidir.’ Evet, arkadaşlar, hangi parti olursa olsun, sendikaları patenti altına almak, ocağı altına getirmek istedikleri takdirde karşılarında, başta evvela beni, sonra sizleri bulacaktır. (bravo sesleri, alkışlar).” (Türk-İş,1966/b;176-177)
“Konuşulan mevzulardan birisi de Türk-İş’in politika yapıp yapmadığıdır. Hayır, arkadaşlar, biz politika yapıyoruz. Dış ticaretin devletleştirilmesi politika değil midir? Enflasyona hükümet gitmesin diyoruz. Bu ekonomi politikası değil midir? Bizim harici meselelere dahi müdahale ettiğimiz vaki olmuştur. Biz Parti politikası yapmıyoruz. Partilerin patenti altına girmek istemeyiz. Bazı arkadaşlarımız Türk-İş’i ve sendikaları partileri içine itmek istiyorlar. Eski arkadaşlarım bilirler. Parti politikası, parti çatısı altına girildiği anda çok şeyler kaybederiz. Sendikalar partilerin esiri olmayacaklardır. Politikanın içindeyiz. Meclis’i de izliyoruz. Bursa kongresinde partilere kontenjan verilmesinde karar da alınmıştı. Eve, arkadaşlar, biz partilerin kapısını daha çalmadan partiler kapımızı çalmışlardır. Partilere adaylarımızı da verdik; bir partimiz muvaffak oldu, diğer partimiz muvaffak olamadı, seçtiremedi arkadaşlarımızı.
“Arkadaşlarım, seçtirmeme kampanyasında arkadaşlarımız ileri gitmek itiyorlar. Bizden çok daha fazla şeyler bekliyorlar. Bu bir zaman meselesidir, eğitim meselesidir. Sıfırdan aldık bu hale getirdik hep beraber. Daha fazla yük yüklemeyin üzerimize. Ne diyor bir arkadaşım, partileri karşımıza alamıyoruz. O güçte değiliz. Bir kongrede konuşurken müdahale ettiler: ‘Sendika sendikacılığın için seviyoruz; bizi partimizden ayırmak istediğin takdirde senin karşındayız.’ Daha siz işçiyi partilerden kendi saflarınıza çekebildiniz mi? Veya bir seçimde Türk-İş başkanı olarak deseniz ki; ‘Ey işçiler şu partiyi destekleyiniz.’ Aksini yaparlarsa ne olur senin sözün itibarın. Sayın Asutay daha o kuvvete gelmediğimizi lütfen kabul et. Dokuz milletvekilini seçtirmeme kampanyasında muvaffak olduk. Üçü Meclis’e girdi. Sıfatına büyük itibarımız var ama, Ahmet Bilgin de girdi Meclis’e, ne yapalım. Bu yüzden de mahkemelere verildik. Sonunda beraat kararı aldık. Ve şimdi çok daha muhkem şekilde kendimizi hissediyoruz; memleket meselelerine eğilmeyen insanlarla mücadele edeceğiz. Belki ilerde dostlarımızı seçtirmek isteyeceğiz.
“AFL-CIO’nun, Kemal Türkler’in de bahsettiği gibi, George Meany’nin şu sözlerini hatırlatmak isterim: ‘Kimi eyalette Cumhuriyetçiyiz, kimi eyalette Demokratız. Fakat bu Demokrat Parti’nin içinde öyle despotlar vardır ki, artık onu seçtirmemek lazım gelir.’ Türk-İş İcra Heyeti sizden alacağı yetkiye güvenerek ilerde bu kabil hareketlerde bulunacaktır. Bazı arkadaşlarımızın liste başlarına geçmesi için uğraşmışızdır. Ve muvaffak da olmuşuzdur. Biz bunu beyan etmedik. Belki günün birinde partileri de karşımıza alacağız. Fakat bugün için partileri karşımıza almak cesaretini gösteremiyoruz. Bu da sendikacılığımızın o kıvama gelmediğini, hepiniz de kabul ettiğinize göre normaldir.” (Türk-İş,1966/b;184-185)
Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç’un genel kurulun sonundaki konuşması da şöyleydi:
“Bir arkadaşımız, ‘sendikaların hiç dediği olmuyor, sendikalar bir siyasi çatı altında birleşmediği müddetçe de hiç dedikleri olmayacaktır’ dedi. Arkadaşlar, insafınıza sığınırım, teker teker misallerini vermeyeceğim. Sendikaların bu memlekette dediklerinin birçoğu oluyor ve bundan sonra olacaktır. Bu oluşun, bu tesirin yegâne sebebi, canı gönülden inanıyorum, Türk-İş’in politika yapmakla beraber partilerüstü politika yapması ve partilerin uydusu haline gelmemesidir. Daha çok seneler Türkiye’de bu böyle devam edecektir; fakat katı bir görüşle de Türkiye’de hiçbir zaman işçiler bir siyasi parti etrafında toplanmayacaktır, demiyorum. Fakat Türkiye’nin şartları, sendikaları partilerüstü bir politika takip etmeye zorlamaktadır.” (Türk-İş,1966/b;198)
TÜRK-İŞ’İN 7. GENEL KURULUNA SUNULAN ÇALIŞMA RAPORU
Türk-İş’in 15-22 Nisan 1968 günleri gerçekleştirilen 7. Genel Kurulu, 13 Şubat 1967 tarihinde Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’in kuruluşunun etkilerini taşıyordu.
1967 yılı başlarında Türk-İş’ten ayrılan Maden-İş, Basın-İş ve Lastik-İş Sendikaları, bağımsız Gıda-İş ve Türk Maden-İş sendikalarıyla birlikte, 13 Şubat 1967 günü DİSK’i kurdu. TİP’in özellikle 1965 genel seçimlerinde gösterdiği başarı ve DİSK’e verdiği destek, Türk-İş’in siyasi alandaki gücünü ve çabasını artırma eğilimlerini güçlendirdi. Türk-İş’in 15-22 Nisan 1968 günleri toplanan 7. Genel Kurul’u bu açıdan son derece önemlidir.
Genel Kurul’a sunulan çalışma raporunda partilerüstü politika aşağıdaki biçimde değerlendiriliyordu:
“Geçtiğimiz iki yıllık dönemde en çok tartışılan konulardan biri de Türk Sendikacılık Hareketinin izlediği partilerüstü politika olmuştur. Bugüne kadar ülkemizde işçi haklarının korunması ve geliştirilmesi için tek çare olarak görülen ve bu yoldaki mücadelenin en güzel örneklerini vermiş olan sendikaların, bu fonksiyonları yanında, güçlerini bir de siyasi parti etrafında birleştirmeleri görüşü ortaya çıkmıştır. Hatta mesele, gelişme safhasına göre sendikacılığımızın geleceği bakımından da bir esasa bağlanması gereken acil konulardan biri olmuştur.
“Bilindiği gibi, Türk-İş Ana tüzüğü bu konuyu bir esasa bağlamıştır. Buna göre, ‘Türk-İş, İcra ve Yönetim Kurulu ile Türk-İş’e bağlı teşekküllerin yetkili birer temsilcilerinin iştiraki ile meydana gelecek kurulun ortak kararı olmadıkça, siyasi partilere ve onlara bağlı teşekküllere karşı mutlak bağımsızlığını korumayı ve partilerüstü bir politika gütmeyi amaç bilen’ bir politika izleyecektir. Nitekim bugüne kadar, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, adı ne olursa olsun, siyasi partiler karşısında tam bir tarafsızlık ve muhtariyet ilkeleri içinde çalışmış, ancak işçi hakları bahis konusu olduğu zaman, partileri konuların muhatabı olarak görmüştür. Konfederasyon yöneticileri dahil olmak üzere, Türk-İş bünyesinde bulunan sendika yöneticilerinin siyasal davranış ve kanaatleri sadece şahıslarını ilgilendirmiş, bunun ötesinde, şahısların sendikaları herhangi bir partinin organı haline sokma eğilimlerine, Türk-İş Ana Tüzüğü gereğince, karşı koyma yolunda gayret gösterilmiştir.” (Türk-İş, Türk-İş 7nci Genel Kurulu Çalışma Raporları, 15-22 Nisan 1968, Ankara, Türk-İş Yayınları No.60, Ankara, 1968, 57-58)
“Türk-İş’in ve Türk Sendikacılık Hareketinin bugünkü gücüne erişme yolunda çabalar sarfettiği sıralarda işçi liderlerini en fazla meşgul eden soruların başında ‘işçi hareketinin partilerle ilişkisi ne olmalıdır’ problemi yer almaktaydı.
“Bu konuda, yani işçi hareketiyle siyasi partilerin ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda genel olarak iki görüş ileri sürülüyordu. Birinci görüşe göre, işçiler Parlamentoda temsil edilmedikleri ürece istedikleri haklara kavuşamazlar, bu bakımdan sendikal hareket, ya fiilen bir siyasi parti kurarak, ya da kurulmuş olan partilerden kendisine en yakın olanını destekleyerek Parlamentoda sandalye sahibi olmaya bakmalıdır.
“Diğer görüşe göre ise, işçi hareketi temsil ettiği büyük kitlenin gücüyle, hükümetler ve Parlamento üzerinde baskı yaparak işçi haklarının en iyi şekilde savunulmasına, memleket sorunlarının sendikaların benimsediği ilkelere uygun şekilde çözümlenmesine çalışmalıdır.
“Aslında her iki görüşün de savunulacak ve tenkit edilecek tarafları vardır. Bu konuda bir karara varmak için meseleyi bütün yönleriyle incelemek, bir yandan dünyadaki uygulamaya bakarken, bir yandan Türkiye’nin kültürel ve sosyal yapısını dikkate almak ve geçmiş acı tecrübeleri de gözden uzak tutmamak gerekti.
“Bu konu Türk-İş’in 1964 yılında Bursa’da yapılan 5 inci Genel Kurulunda görüşülmüş ve yukarda da belirtildiği gibi Türk-İş Ana Tüzüğüne geçmiştir.
“Partilerüstü politika ilkesi ve bu ilkenin uygulanması 1966 Mart ayında yapılan Türk-İş 6 ıncı Genel Kurulunda da gözden geçirilmiş ve oybirliği ile onanmıştır. Önceleri uzun uzadıya görüşmelere ve tartışmalara sebep olan tereddütle verilen kararın isabeti zaman geçtikçe ortaya belirli olarak çıkmış ve Türk-İş’i bugün ulaştığı noktaya getiren sebeplerden biri, hatta belki de birincisinin partilerüstü politika ilkesi olduğu ortaya çıkmıştır.” (Türk-İş,1968/a;59-60)
“Büyük çoğunluğuyla ilim adamlarımız ve Türk kamuoyu Türk İşçi Hareketinin partilerüstü politikasının isabetine inanmakta ve bu konuda Türk-İş’i desteklemektedir. Bunun ötesinde Türk İşçi Hareketi demokrasi ilkeleri içinde, Türk işçisinin şerefini attırmak, ülkemizde sosyal adalet ve sosyal güvenliğin bütün gerekleriyle kurulmasına çalışmak ve bu çalışmalar içerisinde Türk işçisinin emeğini gerçekten değerlendirerek, yurdumuzun kalkınmasında ve ulusumuzun batı uygarlığı düzeyine yükselmesinde Türk-İş’in kendisine düşün görevleri, partilerüstü politika güderek daha iyi yapacağına inanmakta ve bu politikayı terk etmeme kanaatini taşımaktadır. Türk İşçi Hareketi bunların üstünde bugünkü birlik ve beraberliğini bu ilkenin sağladığı kanaatindedir.
“Bu konu Genel Kurulumuzda mutlaka enine boyuna tartışılacak ve bir sonuca bağlanacaktır. Bu sonuç bundan böyle, herhangi bir teşkilatın veya herhangi bir kişinin partilerüstü politika ilkesini istediği şekilde yorumuna yer vermeyecek açıklıkta olacaktır. Ve bundan böyle, bu ilkeden sapmalara Türk İşçi Hareketi asla rıza göstermeyecektir.” (Türk-İş,1968/a;73)
TÜRK-İŞ’İN 7. GENEL KURULUNDA YAPILAN TARTIŞMALAR
Türk-İş’in 7. Genel Kurulu’nda çeşitli delegelerin partilerüstü politika konusunda yaptığı konuşmaların önemli bölümleri, genel kurul tutanağında yer aldığı biçimiyle, aşağıda sunulmaktadır.
Ges-İş Delegesi Hamdi Turan: “Ges-İş delegesi daha sonra ‘partiler üstü politika’ kavramının açıklığa kavuşturulmaya muhtaç olduğunu söylemiş, kavramdan ne anlaşılmak gerektiğini, Teşkilatı adına şu sözlerle belirtmiştir: ‘Hiçbir siyasi örgütün organı olmadan bembeyaz kalmak.’ Hamdi Turan, hiçbir siyasi örgütün organı olmamanın, Türk-İş ilkelerinin gerçekleştirilmesi için realist bir politika izlenmesine engel teşkil etmemek gerektiğine işaretle; ‘partilerüstü politika kavramından savunduğumuz ilkeleri gerçekleştirebilecek bir siyasi partiyi desteklemek, onu kendimize angaje etmek anlaşılmalıdır,’ demiştir. Aksi tutumun, (partiler üstü politika değil, politikasızlık’ olduğunu öne süren Hamdi Turan, (…)” (Türk-İş, Türk-İş 7nci Genel Kurul Çalışmaları, Ankara, 15 Nisan 1968, Türk-İş Yay.No.62, Ankara, 1968, s.34-35)
Kristal-İş Delegesi Mehmet Şişmanoğlu: “Kristal-İş delegesi daha sonra Türk-İş’in partilerüstü politika ilkesinin sınırlarının kesinlikle belirlenmesi gerektiğini de sözlerine eklemiş, aksi takdirde temel işçi ilkelerinin gerçekleştirilemeyeceğini iddia etmiştir.” (Türk-İş,1968/b;38)
Toleyis Delegesi Nusret Aydın: “Cevabı beklenen bir diğer sorunun da ‘Türk-İş’in partilerüstü politika ilkesi’ olduğunu belirten Nusret Aydın, partiler üstü politika ilkesinin ‘dünya görüşünden mahrum olmak demek olmadığını’ öne sürmüştür. Aydın konuşmasına şöyle devam etmiştir: “Altıncı Kongreye sunulan çalışma raporu ile Yedinci Kongreye sunulan arasında büyük bir benzerlik var. Temel ilkeler biraz yuvarlatılarak bu yıl da tekrarlanmış. Bunları benimsiyor, destekliyoruz. Ancak işçi arasında olsun, halk arasında olsun, bazı sendikacı arkadaşlarımız; bazı işçi milletvekili arkadaşlarımız bu ilkelerin aksini savunuyor. Bir insan ya A’dır, ya da B. Bunun ikisini birden olmak mümkün değildir.’ Toleyis delegesi daha sonra, Türk-İş’in görüşünün bir siyasi parti tarafından benimsenmesi halinde, bu siyasi kuruluşun desteklenmek gerektiğini, aksi takdirde Türk-İş Çalışma Raporunda yer alan ilkelerin gerçekleştirilmesinin mümkün olamayacağını iddia etmiştir. Bu sırada bazı delegeler, Nusret Aydın’dan söz konusu siyasi partinin ismini vermesini istemişler, Toleyis delegesi de, ‘Muhterem Genel Kurul, bu siyasi kuruluşu belirlemelidir; bu siyasi kuruluş Türkiye İşçi Partisi dışında herhangi bir parti olabilir,’ demiştir.” (Türk-İş,1968/b;39)
DYF-İŞ Delegesi Şerafettin Akova: “Akova daha sonra ‘partilerüstü – partileriçi politika tartışmalarına değinerek, olayların paravananın arkasındaki yönünü bırakarak, zahiri görüntülere dayanarak hüküm vermenin faydalı olmayacağına inanıyorum’ demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: ‘CHP kuruluşundan bu yana, özellikle 1961-1963 döneminde çeşitli faaliyetleri ile işçilere yararlı olmuştur. Ancak, işçi büroları kurmak suretiyle işçilere çok büyük zarar vermiştir. Bir taraftan özgür sendikacılıktan bahsederiz, bir taraftan partilerin bize müdahalesine göz yumarız. Bu davranışın ikinci belirtisini AP’de de görmekteyiz. Kim temin eder ki, yarın CKMP, YTP, MP de aynı şekilde hareket etmeyeceklerdir.’ Akova, sendikacının elbet politika yapacağını, ama herhangi bir siyasi partinin emellerine hizmet etmemesi gerektiğini belirterek sözlerine devam etmiş ve ‘siyasal görüş farklılığını ortadan kaldırarak, çalışalım. İşçi bunu istiyor. Elele çalışmazsak maşeri vicdan bizi mahkum edecektir,’ demiştir.” (Türk-İş,1968/b;44)
Genel-İş Delegesi Ertan Andaş: “Bundan sonra Genel-İş delegesi Ertan Andaş kürsüye gelmiş ve ‘Türk-İş çatısı altında bir ayrılık ve dalgalanma asla bahis konusu değildir. Biz bu inançtayız’ diyerek sözlerine başlamış, rapor üzerinde görüşlerini açıklamıştır. Andaş, toprak reformu, vergi reformu konularında durmuş, sözü partilerüstü politikaya getirerek, ‘sendikalar parti ocakları haline gelmemelidir. Biz meselelerimizin halli için partileri kullanmalıyız, ama partilerin bizi kullanmalarına müsaade etmeyeceğiz,’ demiştir. Andaş, bu arada bazı sendikacıların, sendika kongrelerinde partilerine mensup kişileri seçtirmek için çalışmalar yaptıklarını, bunların üstelik Türk-İş Yönetim Kurulu üyeleri olduklarını söylemiştir.” (Türk-İş,1968/b;46)
Teksif Delegesi Tevfik Erdem: “Partilerüstü politika uygulamasının Türk-İş’i bugünkü güçlü durumuna getirdiğini söyleyen Erdem, siyasi partiler temsilcilerinin hep işçi haklarından yana olduklarını, işçileri haklı bulduklarını ama iktidara geldiklerinde uygulamalarının sözlerine uymadığını söylemiştir. Konuşmacı Türk-İş’in bugünkü güçlü durumuna gelmesinin asıl sebebinin partilerüstü politikanın uygulanması olduğunu söylemiş, ‘temsil ettiğimiz kişilere asıl faydayı bu yolla sağlamaktayız,’ demiştir. Tevfik Erdem, ‘partilerüstü faaliyet gösterirken, bazı arkadaşların partiler içi faaliyetleri vardır,’ demiş, sözlerine ‘siyasi partilerin iyi ve kötü taraflarını burada ortaya koyarsak, partilerüstü politikayı uygularsak en büyük hizmeti yapmış oluruz’ diye devam etmiştir. Konuşmacı Türk-İş yöneticilerinden bahsederek, ‘bize onların siyasi kanaatleri değil, işçiye hizmetleri lazımdır. Onların Türk işçisine hizmet ettiklerini gördüğüm sürece, yerlerinde kalmaları için çalışacağım,’ demiştir.” (Türk-İş,1968/b;51)
Genel-İş Delegesi Selahattin Dal: “Selahattin Dal, partilerüstü politika konusundaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: ‘Partilerüstü politika hiçbir siyasi partiyle irtibat kurmamaktır. Sendika başkanlığı ile milletvekilliği bir arada yürütülemez. Politikaya özenen liderler varsa, çekilsinler, politikacı olsunlar yok işçiye hizmet etmek istiyorlarsa saflarımızda yer alsınlar, omuz omuza çalışalım.’ “(Türk-İş,1968/b;52-53)
Likat-İş Delegesi Muhittin Gezer: “Milletvekili olmak isteyen sendikacıların siyasi partilere girmektense, bağımsız olarak seçimlere katılmalarını, Türk-İş’in desteklemesi halinde bu yolla 100 kadar milletvekilinin Parlamentoya sokulabileceğini söyleyen Likat-İş delegesi, Türk-İş Çalışma Raporunu son derece yararlı bulduğunu bildirmiş, ‘Rapor 50 yıl ilerisini gösterecek şekilde tanzim edilmiş, şükranlarımı sunarım,’ demiştir.” (Türk-İş,1968/b;57)
DYF-İŞ Delegesi Adnan Başaran: “Adnan Başaran işçi hareketinin dayanışması konusuna değinerek, bunun önemini belirtmiş, ‘Türk-İş ve ona bağlı kuruluşların dışında hiçbir teşekkülün işçi komitesi, işçi bürosu gibi organlar kurmasını tasvip etmiyoruz,’ demiştir. Konuşmacı partilerüstü politika konusuna değinerek, bir teklif bulunacağını, bu teklifin kabulü halinde tartışmaların büyük ölçüde hal yoluna gireceğini söylemiş ve teklifini şu şekilde sıralamıştır: (1) CHP de, AP de işçi bürolarını lağvetmelidir. (2) İhtiyaç vara, Türk-İş Parlamento ile ilişkileri düzenleyecek bir büro kurulmalıdır. (3) Türk-İş raporunun sağ kanada sivri gelen tarafları varsa, bunlar törpülenmeli, karşı tarafça eksik bulunan yerler tamamlanmalı; bu suretle her iki tarafın üzerinde tereddütsüz birleşeceği uygulayacağı bir görüş elde edilmelidir.” (Türk-İş,1968/b;59)
Petrol-İş Delegesi İsmail Topkar: “Sözlerine, ‘iktidar olsun, ortanın solundaki partiler olsun, raporu takdirde karşılamışlardır. Sözcülerinin konuşmalarını birlikte dinledik. Bunun nedeni Türk-İş’in partilerüstü politika ilkesinin başarılı olmasıdır’ diyerek devam eden Topkar, Türk sendikacılığının tehlikeli bir virajda olduğunu, bu tehlikeyi kardeşçe, el ele vererek atlatmak gerektiğini öne sürmüştür. Partilerüstü politikayı, ‘hiçbir siyasi partinin patenti altına girmemek’ şeklinde tanımlayan Petrol-İş Başkanı, daha sonra DİSK’ten söz etmiş, ‘madalyona baktığımız zaman bir yüzünde TİP’i, diğerinde DİSK’i görüyoruz. Şurası muhakkaktır ki, partilerüstü politika izlemeseydik, bugün burada bir arada olmamıza imkan yoktu’ demiştir.” (Türk-İş,1968/b;60-61)
Şeker-İş Delegesi Haydar Özöğretmen: “Sözü partilerüstü politikaya getirerek şöyle demiştir: ‘İşçi konseyleri kurulmuştur. Bunların birinin içinde ben de varım. Ancak burada kesinlikle söylüyorum, bu sendikalar için doğru bir yol değildir. Karşımızdakiler konseyi lağvetsinler, biz de lağvederiz.’ “(Türk-İş,1968/b;64)
Teksif Delegesi Ali Haydar Mutaf: “Partilerüstü politika demek işçinin siyasi görüşü olmayacak demek değildir. Sendikaların, siyasi partilerin uydusu olmaması, partilerin, kendi meselelerini halletmede tesirli olmaları demektir. Bugün sendikalar arasında siyasi rekabet başlamıştır. Bu da kurulan İşçi Konseyleri yüzündendir. Sendikacılık particilik yapsınlar ama, particiliği sendikaların içine sokmasınlar, teşkilatlar arası rekabeti yaratmasınlar.” (Türk-İş,1968/b;71)
Tes-İş Delegesi Faruk Barut: “Bazı sosyalist kalemlerin yazılarından örnekler veren ve ‘Türkiye’de sosyalizm perdesi altında çeşitli oyunlar oynandığını’ söyleyen konuşmacı, partilerüstü politika ilkesi konusunda şöyle konuşmuştur: ‘Her insanın bir siyasi kanaati vardır. Vatan ve millet için tehlikeli olmadığı sürece bu kanaatlerin hepsi makbuldür. Partiler içi politika Türk işçisine felaket getirir. Sendikacı politikayla ilgilenecektir. Karşı olduğumuz, sendika yöneticisinin kendi siyasi kanaatlerini, temsil ettiği kitlelere empoze etmeye çalışmasıdır.’ “(Türk-İş,1968/b;72-73)
Petrol-İş Delegesi Özkal Yici: “Petrol-İş delegesi Özkal Yici partilerüstü politikaya değinerek, ‘bu kürsüden şimdiye kadar konuşan hatipler kadar, partilerüstü politikanın çeşitlerini işittik. Bir noktada birleşme olmadı. Çelişik fikirler arasında konu vuzuha erişmedi,’ demiş, Türk-İş olarak bir fikir etrafında toplanmanın imkansız olduğunu söylemiş, ortak felsefenin yurt ive işçi sorunlarında birleşme olması gerektiğini ileri sürmüştür.” (Türk-İş,1968/b;75)
Tes-İş Delegesi Nazmi Ergül: “Ergül’ün ‘partilerüstü politika’ konusuna değineceğini bildirmesi üzerine, arka sıralarda ayağa kalkan bir delege, kongrenin beş gündür bu konuyla işgal edildiğini, bundan böyle partiler üstü politika hakkında konuşmalar yapılmamasını istemiştir. Teklifi oya sunan Kongre Başkan Yardımcısı Ahmet Çatakçinler Genel Kurul kararını şu sözlerle açıklamıştır: ‘Bundan böyle partiler üstü ya da partiler içi politika konusunda konuşulmayacaktır.’ “(Türk-İş,1968/b;78)
“Genel-İş Başkanının partiler üstü-içi konusuna değineceğini bildirmesi üzerine Kongre Başkanı müdahale etmiş, bu konunun görüşülmeyeceğine ilişkin Genel Kurul kararı olduğunu açıklamıştır.” (Türk-İş,1968/b;79)
“Ges-İş delegesi Erol Aykaç, partilerüstü politika hakkında konuşmak istemiş, ancak Genel Kurulun bu konuda yeterliği kabul etmesi yüzünden Çalışma Raporunun diğer bölümleri üzerinde durmuştur.” (Türk-İş,1968/b;80)
Genel kurulda gündeme gelen ilginç tartışmalardan biri de, siyasi partilerden bağımsızlık konusunun, sendikacıların siyasi partilerin işçi komitelerinden ayrılmasını da kapsaması gerektiği konusundaki bir önergeyle ilgiliydi. Bu öneri, aşağıdaki tartışmalardan sonra, reddedildi. Bu konu, genel kurul tutanaklarında aşağıdaki biçimde yer almaktadır:
“Siyasi partilerin işçi büro ve komiteleri ile ilgili bir teklif üzerine tartışmalar olmuş, sendikacıların bu bürolardan ayrılmaları yolundaki teklif reddedilmiştir.
“Maden-İş Federasyonu Başkanı Kemal Özer ve Teksif Başkanı Şevket Yılmaz tarafından verilen ve siyasi partiler bünyelerinde kurulu işçi bürolarında çalışmakta olan sendikacıların bu bürolardan ayrılmasını öngören teklif Kongre Başkanı tarafından kongreye sunulmuştur. Teklif üzerinde yapılacak konuşmaların beş dakika ile sınırlandırılması kararlaştırıldıktan sonra ilk sözü Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk almıştır.
“Genel-İş Başkanı, siyasi partilerin işçi komitelerinden çekilmeleri teklifini benimsediğini söyleyerek konuşmasına başlamış ve şöyle devam etmiştir: ‘Ancak siyaset komitelerle başlamaz. Geçen seçimlerde, dört sendikacı milletvekili seçilmiştir. Bu milletvekilleri bir siyasi teşekkülün siyasetine hizmet edecekler, sonra siyasi komitelerde görev almış sendikacılar istifa etsin denecek. Ben bu teklifi, Türk-İş olsun, ona bağlı kuruluşlardan olsun hiçbir sendikacının siyasi partilerden milletvekili olmaması, halen milletvekili olan dört arkadaşımızın da istifa etmesi şartıyla kabul ediyorum.’
“Abdullah Baştürk’ten sonra, Teksif delegesi Tevfik Erdem kürsüye gelmiş ve ‘hepimiz siyasi partilerde görev almış kimseleriz’ diyerek konuşmasına başlamış ve şöyle devam etmiştir: ‘Ama görülmüştür ki, siyasi partiler bünyesinde görev alınması işçiye zarar vermektedir. 1946-1950 yılları arasında DP ileri gelenleri işçiye grev hakkı, toplu sözleşme hakkı verileceğini bağırarak söylerlerdi. O zamanın iktidar partisi CHP, grev hakkını isteyen bizden değil derler, sendika liderlerini Ankara’ya çağırır, poz poz resimler çektirirlerdi. DP 1960’a kadar bu hakkı verilmedi. Görülüyor ki, siyasi partiler bünyesinde yer alınması aslında işçiye hiçbir fayda sağlamamaktadır.’
“Erdem, ‘eğer gaye işçiye hizmetse, siyasi partiler bünyesinde yer almayacağız’ demiş, önergenin yerinde olduğunu, işçinin bunu beklediğini söylemiştir.
“Tevfik Erdem’in konuşmasından sonra Besin-İş Başkanı Demirhan Tuncay oturduğu yerden Başkanlığa bazı sorular yöneltmiştir. Tuncay’ı takiben Teksif delegesi, İstanbul Milletvekili Mustafa Ertuğrul, sendikacıların milletvekili olmalarıyla ilgili olarak şu soruları sormuştur: ‘İşçi milletvekilleri, partilerine kendileri mi müracaat etmiş, yoksa bunların isimlerini Türk-İş mi vermiştir, başka partilere de isim verilmiş midir?’
“Kongre Başkanı Vahap Güvenç bu soruların konuşmalar sırasında cevaplandırılacağını söyleyerek, teklif aleyhinde konuşmak üzere söz isteyen Toleyis Başkanı İsmail Aras’ı kürsüye çağırmıştır.
“Aras, ‘vatandaşın vatandaşlık hakkını tartışacaksak, onu tartışalım. Partilerüstü politika uygulamak başka şey, yurttaşın siyasi faaliyette bulunması başka şeydir,’ demiş, sendikacıların siyasi partilere girmesinin en tabii yurttaşlık hakkı olduğunu söylemiş ve konuşmasına şöyle devam etmiştir: ‘Biz burada karar alacağız. Ama karar tutacak mı? Mesele sendikacılığı particiliğe alet etmemektir.’ Aras, teklifin reddedilmesini isteyerek konuşmasını bitirmiştir.
“İsmail Aras’dan sonra kürsüye gelen Şeker-İş delegesi Haydar Özöğretmen, Meclis’te işçi milletvekillerinin bulunmasının faydalarından bahsetmiş, partilerin işçi komitelerindeki sendikacıların bu görevlerden çekilmelerinin faydalı olacağını söylemiş, ‘ancak bu çekilme ciddi olmalıdır’ demiştir.
“Başkan teklif üzerinde dört kişinin konuştuğunu, ancak Ziya Hepbir’in konuşmak için ısrar ettiğini belirterek, Hepbir’in konuşup konuşmamasını oya sunmuştur.
“Oylama sonucu Hepbir’in konuşması kabul edilmiştir.
“Hepbir, ‘sendikacılığımızın geçmişine bakmak lazım,’ demiş, 1960 yılına kadar, sendikacıların partilerde çalıştıklarını anlatmış ve şöyle devam etmiştir: ‘Burada Genel Kurul, sendikacıların siyasi partilerin işçi bürolarından çekilmeleri için karar verirse, siz bunu uygulatmağa muktedir misiniz? CHP’liler, AP’ye, AP’liler CHP’ye oy verir mi? İşçi komitelerindeki üyeler buralardan ayrılır mı?’ Hepbir önergenin reddini isteyerek kürsüden inmiştir.
“Daha sonra önerge sahiplerinden Maden-İş Federasyonu Başkanı Kemal Özer, önergesini izah etmek üzere kürsüye gelmiştir. Özer şunları söylemiştir: ‘Kongrenin havasını üzülerek takip ediyoruz. Bu havaya iki partinin işçi komiteleri sebep olmuştur. Önergemiz yanlış anlaşıldı. Biz kimsenin partisinden istifa etmesini istemiyoruz. Bizim istediğimiz, işçi komitelerinde görev alan arkadaşlarımızın bu görevlerinden ayrılmalarıdır. Partilerin il teşkilatlarında, ilçe teşkilatlarında görev alan arkadaşlar bu görevlerinde kalabilir. İşçi komiteleri, işçi büroları bu partilerin tüzüğünde yoktur. Bu komiteleri dağıtmazsak çekişmeler devam edecek, 8’inci Genel Kurulda patlamalar olacaktır. Önergemize göre, milletvekillerinin istifası gerekmez. Keşke öbür partiler de milletvekili çıkarsa da Meclis’te 15-20 sendikacı bulunsa.’ “
“Önergenin diğer sahibi Teksif Başkanı Şevket Yılmaz kürsüye gelerek, kongrenin ilk günü bütün siyasi partilere söz verildiğini, buna karşı işçi ismini kullanan partiye söz verilmediğini belirterek, bunun nedenini bu partinin işçi hareketini parçalamak istemesi olarak göstermiştir. Şevket Yılmaz işçi komitelerinin de teşkilatları parçalayabileceğini ileri sürmüştür. Yılmaz sözlerine şöyle devam etmiştir: ‘İşçi ismini Türkiye’deki Türk-İş temsil eder. Hiçbir partinin, komiteler, bürolar kurarak, işçi ismini kullanmalarına müsamaha ile karşılayamayız. Eğer, işçi komitelerindeki üyeler bunlardan ayrılacak diye karar alırsak ve buralardaki sendikacılar bu karara uymazlarsa, zaten onlara sendikacı demek doğru değildir.’
“Yılmaz’ın konuşmasından sonra Kongre Başkanı, işçi milletvekilleri adına Ankara milletvekili Çimse-İş Sendikası Başkanı Hasan Türkay’a söz vereceğini belirtmiştir.
“Hasan Türkay, ‘eğer bu bürolar işçi hareketine zarar verecekse biz istifaya hazırız’ diyerek konuşmasına başlamış, ‘1950’de de işçi milletvekillerinin seçildiğini, o zaman da bu milletvekillerine karşı bir alerji olduğunu’ söylemiş, ‘o zaman başlayan alerji hâlâ devam ediyor’ demiştir. Türk-İş’in Beşinci Genel Kurulunda alınan karar uyarınca Türk-İş’in siyasi partilere aday göstermiş olduğunu, partilerden birinin işçi milletvekili çıkaramadığını, diğerinin ise dört milletvekili çıkardığını belirten Hasan Türkay, ‘bu dört milletvekili Türk-İş’in ilkelerine aykırı hareket etmiş midir?’ diye sormuş, ‘hiç kimse beni mensup olduğum partiden ayıramaz,’ demiştir.
“Türkay, Meclis’e ne kadar çok milletvekili gönderilirse meselelerin o ölçüde kolay halledilebileceğini söyleyerek konuşmasını bitirmiştir.
“Hasan Türkay’dan sonra İcra Kurulu adına Seyfi Demirsoy söz alarak kürsüye gelmiş, ‘polemiğe müsait bir konuda çok laf edilebilir’ diyerek sözlerine başlamış ve şöyle devam etmiştir: ‘Sendikacı gücünü, teşkilatından ve kendisinden alır. Gücünü partisinden alan sendikacı, üzerindeki gölge kalkarsa, bütün gücünü kaybeder, sudan çıkmış balığa döner.’
“Demirsoy Beşinci Genel Kurulda alınan karar uyarınca, Türk-İş’e müracaat edenlerin isimlerinin 1965 seçimleri arifesinde siyasi partilere verildiğini, bu isimlerden dördünün seçildiğini belirtmiş, Kurucu Meclis’e de altı sendikacının verilmiş olduğunu, bugünkü Anayasanın sosyal haklarının kabulünde bu sendikacıların büyük rol oynadığını söylemiştir. Seyfi Demirsoy, seçimler arifesinde bu tartışmaların her zaman kızıştığını, seçimlerden sonra tekrar durulduğunu söylemiş, önergenin öngördüğü hususların uygulama imkanının olup olmadığının en önemli soru olduğunu belirttikten sonra şunları söylemiştir: ‘Ciddiyet takip ettiğimiz husus, bu komitelerin sendikalarımızı parçalayıcı çalışmalar yapıp yapmadıklarıdır. Yapıyorlarsa yakalarından tutup size getireceğiz.’ Seyfi Demirsoy kararın tatbik kabiliyeti olmadığını belirterek, reddedilmesini istemiştir.
“Kongre Başkanı daha sonra önerge sahiplerine, önergelerin ısrar edip etmediklerini sormuştur. Yılmaz ve Özer’in tekliflerinde ısrar ettiklerini belirtmeleri üzerine önerge oya sunulmuş ve oy çokluğuyla reddedilmiştir.” (Türk-İş,1968/b;65-69)
Türk-İş Genel Başkanı Seyfi Demirsoy, genel kurulun kapanış konuşmasında partilerüstü politika konusundaki kararlılığı bir kez daha ifade etti:
“Arkadaşlar, partilerüstü politikayı Bursa Kongresinde benimsedik, ana tüzüğü koyduk. Prensipler sık sık değişmez, ama son iki sene içerisinde nedense arkadaşlarımızın damarlarına partizanlık girdi. Partizanlıktan sakınmanızı istiyorum. Partilerüstü politika konusunda imalı-imasız konuşmalar oldu. Arkadaşlar, partilerüstü politikadan vaz geçildiği anda bilin ki Türk-İş yoktur. Kamplar vardır, işçiyi birbirine düşman hale getireceğiz. Birleştiniz, ittifak ettiniz, partiler üstü politikayı hudutlarıyla birlikte seçilecek Yönetim Kurulu ve İcra Heyeti sizlerin de belirttiğiniz fikirlerden ilham alarak hudutlarını çizecektir. Sizleri bu prensipte sadakat gösterdiğiniz için yürekten tebrik ederim.” (Türk-İş,1968/b;117)
Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç’un kapanış konuşması uzundu ve partilerüstü politikaya yönelik eleştirilere de yanıt niteliğindeydi:
“Arkadaşlar, sırası gelmişken bir konuya temas edeceğim: Siyasi kanaatler, partilerüstü politika, siyasi düşünceler. Bazı arkadaşlar dedi ki, ‘beni siyasi kanaatimden kimse ayıramaz.’ Hürmetim var, gayet tabii. Fakat sendikacı bu peşin yargıya varamaz beyler. Yarın bir siyasi iktidar çıkar senin haklarını ortadan kaldırırsa, senin bir hakkını elinden almak isterse, sen o siyasi kanaatini değiştirip o siyasi partinin karşısına çıkmayacak mısın? (Bravo sesleri ve alkışlar) Bir sendikacının anlayışı böyle olamaz. Sendikacı katı değildir, eğer ki sendikacılık prensiplerine inanıyorsa. Hangi siyasi parti olursa olsun işçi haklarını ortadan kaldırıcı bir davranışın içine girdiği gün benim siyasi kanaatlerim ikinci planda kalır. Ben onun karşısına çıkarım beyler! (Bravo sesleri ve sürekli alkışlar)
“Arkadaşlarım, Türkiye’de siyasi partiler programlarını kamuoyuna açıklarlar ve iktidara gelirler. Fakat şurası bir gerçektir ki Türkiye’de henüz siyasi parti programlarını benimsediği için halk, o siyasi partiyi iktidara getirmez. Halk birçok siyasi partilerin programlarından dahi habersizdir. Kaldı ki siyasi partiler daha programlarının öngördüğü hususları uzun seneler iktidarda kalmaları pahasına tahakkuk ettirememişlerdir. Türkiye’nin şartları bu, yapamazlar. Kimse alınmasın, gayet realist konuşuyorum ve herhangi bir siyasi partiyi kınayıp, herhangi bir siyasi partiyi övecek değilim. Bir misal vereceğim.
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin belirli umdeleri vardır. Bir devletçilik umdesi vardır, halkçılık umdesi vardır, inkılapçılık umdesi vardır. Ve umdeler ta senelerce önce konmuş umdelerdir. CHP bu umdeleri yerine getirebildi mi? Misal vereceğim. Devletçi bir parti, ama hani parlamentoda bir işçi? Halkçı bir parti, hangi parlamentoda bir köylü? Gerçek bir köylü? İnkılapçı bir parti, hani parlamentoda bir kadın milletvekilinden başka bir milletvekili? Demek ki her siyasi partinin programına giren ilke hemen tatbik kabiliyeti bulamaz.
“Gelelim Adalet Partisi’ne. Arkadaşlar, Adalet Partisi liberal ekonomiyi benimseyen bir parti. Diyor ki Türkiye’nin kalkınması özel sektöre bağlı. Bunu tahakkuk ettirebildi mi? Tahakkuk ettiremez beyler. Tabi ettiremez, çünkü Türkiye’nin şartları Adalet Partisi’nin programını tatbik mevkiine konmasına bugün müsait değil de ondan. Neden değil. Daha özel sektör devlet fabrikalarının seviyesine çıkamamış. Devlet fabrikalarını satamaz. Neden satamaz? Çünkü devlet fabrikalarında asgari iş güvenliği vardır. Çünkü Devlet fabrikalarında asgari ücret güvenliği vardır. Çünkü Devlet fabrikalarında sosyal adalet kısmen vardır.
“Arkadaşlar, biraz evvel söylediğim gibi sendikacı katı görüşlü olamaz. Burada Devlet kötü bir patrondur, diyenlere sesleniyorum. Kendisi gitsin bir makine kimya fabrikasına, bir çelik fabrikasına, bir tütün fabrikasına ve işçiler arasında referandum yapsın, arkadaşlar özel sektöre geçmek ister mi diye. Yüzde yüz hayır alacaktır. Yalnız madende değil beyler, bütün kamu sektöründe çalışan işçiye bugün gitsinler, çimento fabrikası, mensucat fabrikasına, hangisine isterlerse gitsinler, hayır geçmeyiz, diyeceklerdir. Ama bir özel sektör fabrikasına gidiniz, devlet fabrikasındaki sosyal emniyeti, ücret emniyetini bulamazsınız. Buna rağmen sırf siyasi görüşleri ve bağlı olduğu partinin görüşüne uymak için özel sektörü müdafaa eden sendikacının ben sendikacılığından şüphe ederim.
“Bir siyasi partinin umdesini hemen tatbik mevkiine koyması kolay değildir. Yalnız Türkiye değil, bugün İngiltere’de de böyledir. İşçi Partisi iktidardadır ve İşçi Partisi’nin bayrağında sosyalizmin umdesi hâlâ dalgalanır. Ama İşçi Partisi o umdeyi tatbik mevkiine koyacak gücü kendisinde görememiştir. Veyahut da İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısı İşçi Partisi’nin bayrağında dalgalanan o sosyalizm umdesini tatbik edecek kıvama gelmemiştir.” (Türk-İş,1968/b;138-140)
“Sendikalar şu gerçeği de akıldan çıkarmamalıdırlar: Demokratik düzende hükümetler gelip geçici, sendikalar ise daimidir. İşçi haklarını koruma çabasında, işçi hareketi tutumunu öyle ayarlamalıdır ki, hangi hükümet iş başında olursa olsun, muhalefet yapma hakkını muhafaza etmek kaydıyla, onunla birlikte çalışabilsin. Yani demek istiyor ki, hangi hükümet iktidarda olursa olsun sen ona muhalefet yapmak icap ettiği zaman muhalefet yapacaksın, iş birliği yapmak lazım geldiği zaman işbirliği yapacaksın.” (Türk-İş,1968/b;148)
TÜRK-İŞ’İN 24 İLKESİ
Türk-İş’in 7. Genel Kurulu 21 Nisan 1968 günü oybirliğiyle 23 ilke kabul edildi. “Türk-İş Yedinci Genel Kurulu bir karar tasarısının uygulanmak üzere Yönetim ve İcra Kurullarına havalesini oybirliğiyle kabul etmiştir.” (Türk-İş,1968/b;101;23 ilke, Türk-İş,1968/b;101-105)
23 ilkeye, Türk-İş’in 1970 yılında toplanan 8. Genel Kurulu da bu listeye 24. maddeyi ekledi. Böylece, Türk-İş genel kurullarında onaylanmış temel talepler bildirgesi ortaya çıktı. Bu önemli metin aşağıda sunulmaktadır:
1. Türk-İş Türk milletinin ekonomik ve sosyal sorunlarını bir bütün olarak görür. Türkiye’nin hızlı, dengeli ve adil kalkınmasını işçilerin refah, huzur ve güvenliği için şart sayar. Kalkınmanın gerçekleşmesi için bütün toplum sorunları ile yakından ilgilenmeyi görev ve amaç bilir.
2. Anayasanın sosyal ve iktisadi haklar ve ödevler bölümünde yer alan hükümlerin mümkün mertebe kısa zamanda tam olarak uygulanması, Anayasa hükümlerinin yerine getirilmesi ve Anayasada öngörülen bütün hususların işler duruma getirilmesini gerekli sayar. Türk-İş bu hususun yerine getirilmesi için bütün gücüyle çalışmayı, iktidar ve muhalefet partilerini bu yolda çalışmaya yöneltme için etki gücünü kullanmayı ödev bilir.
3. Anayasada öngörülen prensiplerin gerçekleşmesi için göstereceği çabaların yanı sıra, Anayasa dışı sosyal ve ekonomik bir düzen kurulması, devletin şeklinin değiştirilmesi, Atatürk devrimlerinin ve demokrasinin tahribi amacına yönelen her türlü akıma karşı bütün gücüyle mücadele etmek Türk-İş’in temel görevlerinin başında gelir.
4. İşçilerin ve geniş halk topluluklarının sosyal, ekonomik ve siyasal haklarının tam bir özgürlük içinde tamam olarak uygulanması için Türk-İş yaygın ve yoğun bir eğitim seferberliğine girişecektir. Türk-İş cehaletle mücadeleyi ve halkın kültür seviyesini yükseltmeye yardımcı olmayı görevleri arasında sayar.
5. Türk-İş, sınıf ayrılıklarının derinleşmesine ve sınıf çatışmalarına yol açabilecek sebepleri ortadan kaldırmayı amaç alan ve sınıflar arasında denge, barış ve kaynaşma sağlayıcı bir politika izleyecektir.
6. Devlet kesiminde aşırı merkeziyetçilik ve siyasi müdahalelerin önlenmesi, işçilerin bütün işyerlerinde yönetime etkili olarak katılması, kârdan ve verim artışından pay almalarının sağlanması konusunda güçlüklerin bertaraf edilmesini sağlamayı Türk-İş ilkeleri arasında sayar.
7. Tarım işçilerini kısa zamanda Tarım İş Kanunu’na kavuşturmak, tarım işçilerinin çalışma şartlarının adil esaslara bağlanmasını sağlayıcı tedbirleri almak ve gerçekleştirmek Türk-İş’in başlıca görevleri arasındadır.
8. Mümkün olduğu kadar, bütün işçilerin İş Kanunu kapsamına alınmaları; kıdem tazminatı aynen korunmak ve işverenlerce ödenmeğe devam edilmek şartiyle, işsiz kalacak işçiler için İşsizlik Sigortası kurulması ve bu hususların süratle gerçekleştirilmesi Türk-İş’çe sağlanacaktır.
9. Topraksız, az topraklı veya dar gelirli köylünün yeterli toprağa ve verimli tarım işletmeciliğine kavuşmasını sağlayıcı, toprak dağılımında dengesizlik ve adaletsizliği önleyici, aynı zamanda tarımsal verimliliği arttırıcı bir toprak ve tarım reformu yapılmasını ve bu reformun hızlı sanayileşme ve işsizliği azaltma yönünden taşıdığı önemi göz önünde tutarak, bir an önce gerçekleştirilmesi için siyasi partiler üzerinde bütün etkisini kullanmayı Türk-İş başlıca görev sayar.
10. Orman köylüsünü insan onuruna yaraşır bir yaşama seviyesine ulaştırabilmek üzere Devlet desteğinin sağlanması için gerekli çalışmaları yapmak Türk-İş’in görevleri arasındadır.
11. Yurdumuzun az gelişmiş bölgelerinin kalkınması için plan ve yıllık programlarda bu bölgelere özel yer verilmesini ve bu bölgelerde alt yapı sanayii yatırımlarının artırılmasını sağlama konusunda Türk-İş kendine düşen görevi yapacaktır.
12. Adil bir vergi reformunun süratle yapılması, özellikle yüksek kazançlı büyük çiftçilerden yeterli vergi alınması, yoksul halka yük olan dolaylı vergilerin azaltılması, vergi kaçırma yollarının kapatılması, vergi ve servet açıklamasının devlete karşı yapılması konularında Türk-İş yetkili makamlar nezdinde gerekli ve etkili teşebbüslerde bulunacaktır.
13. Kredi dağılımında köklü değişikliklerin yapılması, dar gelirli topraksız veya tapusuz köylülerin faizcilere muhtaç olmaktan kurtarılması, kredi dağılımında iktisadi verimliliğin esas alınması, kredi kaynaklarının büyük tüccar ve aracılardan çok, üretici köylülere, esnaf ve sanatkarlara, plan amaçlarına uygun yatırım yapan gerçek sanayicilere, ortaklaşa yatırım yapmak isteyen halka açık anonim şirketlere yöneltilmesi Türk-İş’in görevleri arasındadır.
14. Üretici, köylü ve çiftçinin kooperatifleştirilmeleri, bu kooperatiflere devletin müdahalesini veya aracı ve tefecilerin sızmasını kesinlikle önleyici tedbirler alınması, ayrıca üretici kooperatiflere sınai tesisler kurma imkanlarının sağlanması konularında Türk-İş, yetkilileri zamanında uyaracak ve bu konuda gerekli çalışmaları yapacaktır.
15. Dış ticaret düzeninde gerekli değişiklikler yapılarak üretici, köylü ve çiftçilerin, sanayicilerin ve devletin kendi ithalat ve ihracatlarını kendi kuruluşları yoluyla aracısız olarak yürütmeleri için gereken tedbirlerin alınması ve bu konuda gerekli çalışmaların süratle gerçekleştirilmesinin sağlanması için Türk-İş ilgililer nezdinde tüm ağırlığı ile gereken teşebbüsü yapacaktır.
16. Petrollerimizin ve madenlerimizin geniş ölçüde devlet eliyle işletilmesi, bu alanda özel teşebbüse, devlet yatırımlarının verimli olamayacağı küçük madenlerimizin işletilmesi için, devlet kontrolü ve işçilerin yönetime katılmaları, kârdan ve verim artışından pay almaları şartı ile izin verilebilmesini sağlayıcı tedbirlerin alınması konusunda Türk-İş gerekli çalışmaları yapacaktır. Bu alanda, yabancı sermayeye mümkün mertebe yer verilmemesi, yurdumuzun imkanları elverdiği anda yabancı sermayenin bu alanda çalıştırılmaması amaç edinilecek ve Türk-İş bu konuda takipçilik görevini eksiksiz yerine getirecektir.
17. Yerli sermayenin başarabileceği işler için yabancı sermayenin yurda sokulmaması, yabancı sermayenin yurt dışına büyük kâr transferleri yapmasının önlenmesi, yabancı sermaye ile kurulan ortaklıklarda dünya ölçülerine uygun oranda ve milli ortaklıklardan alınanın üstünde Kurumlar vergisi alınması konularında Türk-İş, yetkililer nezdinde gerekli çalışmaları yapacaktır. Yabancı hissedarların Türk devletine gelir vergisi ödememelerinden doğan kayıpların giderilmesi için tedbir alınmasını Türk-İş isteyecek ve bu konuda da gerekli çalışmaları yapacaktır.
18. Özel teşebbüsün Anayasa ve Plan ilke ve amaçlarına ve toplum yararına uygun işlemesi için etkili tedbirler alınmasını, kamu kesimi ile özel kesimde de plan disiplininin sağlanmasını Türk-İş ilgililerden isteyecektir.
19. Kalkınma planlarında, belirli programlarda işsizliği azaltıcı ve lüks tüketim harcamalarını önleyici yatırımlara öncelik tanınması konusunda çalışmak Türk-İş’in görevleri arasındadır.
20. Devletin sosyal konut yapımına daha ok yardımcı olması, kendi evini kendi yapana devletçe daha fazla yardım edilmesi, arsaya para yatırarak spekülatif kazanç yolu bulmanın önlenmesi Türk-İş’in yetkililer nezdinde isteyeceği önemli görevleri arasındadır.
21. Sağlık alanında sosyal güvenliğin süratle bütün halkı kapsar duruma getirilmesi ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınması için çalışmak Türk-İş’in görevidir.
22. Eğitimde adalet ve plan amaçlarına uygunluğun sağlanması, köy çocuklarına parasız mesleki eğitim yollarının açılması, üstün yetenekli bütün dar gelirli aile çocuklarının yüksek öğrenim seviyesine kadar çıkabilmeleri için devletçe gereken yardımın yapılması, varlıklı ailelerin eğitim harcamalarına katılmalarının sağlanması, işçilerin meslek eğitimleri veya yeni teknolojilere intibak edebilmeleri için işyerlerinde sürekli eğitim programlarının uygulanmasının sağlanması Türk-İş’in görevleri arasındadır.
23. Ücrette adalet ve yeknesaklığın sağlanması, devlete ait işyerlerinde çeşitli ücret ödemelerinin yarattığı huzursuzluğun giderilmesi konusunda Türk-İş kendine düşen görevi yapacak ve yetkilileri bu konuda çalışmaya teşvik edecektir.
24. Türk işçisinin emeğini, ordumuzun gücü ile birleştirerek, yurt savunmasında öz kaynaklarımızın kullanılması ve savunma gücümüzün dış yardıma bağlı kalmadan yürütülebilmesi için, Türk-İş ulusal harb sanayiinin kurulması yolunda gerekli bütün çabayı gösterecektir.”
(Türk-İş, 8. Genel Kurul Çalışma Raporu, Erzurum, 11 Mayıs 1970, Türk-İş Yay.No.67, Ankara, 1970, s.30-34)