POLONEZ İŞÇİLERİNİN ETİ SERTTİR, YİYEMEZSİNİZ SİNYORA!
“Siniora Food Industries”, 1920’de, Filistin’in Kudüs kentinde kuruldu. Şirket Müslüman Araplara helal et üretiyor ve satıyordu. Büyüdü, serpildi, kendisine sınır aşırı ortaklar buldu, çok uluslu bir şirkete dönüştü.
Artık Filistin’in dışında, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’de de tesisleri vardı. 1996 yılında Filistin ve Ürdün’deki tesisler APIC tarafından satın alındı. APIC’in açılımı Arap Filistin Yatırım Şirketi’dir.
Artık çok uluslu olan Siniora Food Industries, Türkiye’de faaliyet gösteren şarküteri şirketi Polonez’in yüzde 77 hissesini 28,3 milyon dolara devraldı. Orada ürettiklerini Ortadoğu’daki büyük marketlere dağıttı, büyük kârlar elde etti. Sinyora’nın sahibi APIC Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Tarek Aggad şirketin 2023 yılı toplam gelirinin bir önceki yıla göre yüzde 3,85 artışla 1,21 milyar ABD doları olarak gerçekleştiğini duyurdu yakın zamanda. Bizim küçük ölçekli Polonez’in sahibi işte böyle bir Sinyora’dır.
APIC Başkanı Tarek Aggad, tam adıyla Tarek Omar Abdul Fattah Aggad Suudi bir patron. Babası Omar Aggad tarafından kurulan “Aggad Yatırım Şirketi”nin, AICO, genel müdürü ve Arap Filistin Yatırım Şirketi’nin başkanı. Aggad, 1971 yılında Lübnan’da doğdu ve Suudi Arabistan’ın Riyad kentinde büyüdü. ABD’deki Harvard Üniversitesi’nden Ekonomi alanında lisans derecesine sahip. Aggad, Aggad Yatırım Şirketi, Filistin Elektrik Üretim Şirketi, Filistin Bankası, Kral Hüseyin Kanser Vakfı, Kral Akademisi ve Filistin, Ürdün ve Suudi Arabistan’daki diğer şirketler de dahil olmak üzere çok sayıda yönetim kurulunda yönetici olarak görev yaptı veya yapıyor.
Babasının Filistin ile yakın bağları vardı. 2019 yılında oğul Aggad, babasının adına Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’tan Filistin nişanı “Liyakat Yıldızı” aldı. Aynı zamanda yıldızlı bir Filistinlidir.
Ailenin Filistin bağına gelince; Baba Omar Aggad 1927’de Filistin’in Mandater Bölgesi’ndeki Yafa kentinde doğdu ve Kudüs’teki “Alrashidieh Koleji”ne gitti. Daha sonra, İngiltere’deki Manchester Üniversitesi’ne gitmek için burs aldı ve burada elektrik ve makine mühendisliği dereceleriyle mezun oldu. Birkaç yıl İngiltere’de çalıştıktan sonra 1950’de Suudi Arabistan’a taşındı ve büyük şirketlerde yöneticilik yaptı. 1975’te kendi şirketini kurdu. Sonra işlerini büyüttü. Suudi Arabistan’da 40’tan fazla endüstriyel ve ticari girişimi var ve çoğu faaliyetine devam ediyor. Oğul Tareq’in yönettiği AICO babasından kalan mirastır.
Oslo sürecinden sonra ve Filistin’e tarihsel olarak destek veren Omar Aggad, doğduğu vatana da yatırım yapmaya karar verdi ve böylece Arap Filistin Yatırım Şirketi, APIC, doğdu. APIC artık Filistin’deki en büyük şirketlerden biri. Üç binden fazla çalışanı var. Aynı zamanda Philip Morris, Procter & Gamble, Kellogg’s, Hyundai, Chrysler, Dodge, Jeep, Alfa Romeo, Fiat, Fiat Professional, XL Energy, Abbott, B. Braun, Eli Lilly, GlaxoSmithKline, Sanofi Aventis ve Nivea gibi çok sayıda uluslararası tekelin dağıtım haklarını elinde tutuyor.
Ömer Aggad 2018’de Kanada’da 90 yaşında öldü. Mirası oğlu Tareq’e kaldı. Tareq şimdi hem AICO’nun hem de APIC’ın büyük patronu. Yani bizim Polonez’in patronları aynı zamanda Filistin’in de patronları.
Bir önemli bilgi notu daha; APIC, Eylül 1994’te, Britanya Virjin Adaları’nda tescil edildi. Bu notun önemi şurada; Virjin Adaları Britanya İmparatorluğuna bağlı vergi cennetlerinden biri. Ayrıca yasaların elinin uzanamadığı bu tür bölgelerde gizli ortaklıklar kurulduğunu ve pek çok gizli hesap açıldığını biliyoruz. Vergi cennetleri yasadışı kazançlar için de birer güvenli barınaktır.
O tür bölgelerin en bilinenlerinden biri Panama. Panama’nın müşterileri ile ilgili bir sızıntı oldu yakın zamanda hatırlayacaksınız. “Panama papers” adıyla ünlenen bu sızıntı vesilesiyle dünyanın bütün patronlarının, politikacılarının, futbolcularının, yani parası olanların tamamının Panama’da toplandığını öğrenmiş olduk. “Zenginler korsan adasında görüntülenmişlerdir” diye özetleyebiliriz durumu.
Dönelim bizim Sinyora’ya. Sinyora’nın bağlı olduğu APIC’in yöneticileri arasında bir “Tareq” veya “Tarık” daha var. Bu ikinci Tarık, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın oğlu Tarık Abbas. Oğul Abbas 2011 yılında APIC yönetim kuruluna atanmış. Çünkü şirketin yaklaşık bir milyon dolarlık hissesini elinde tutuyormuş. Nereden biliyoruz? Panama Belgelerinden. Belgeler aracılığıyla ikinci Tarık’ın mal varlığı ile ilgili de bilgilendiriliyoruz. Ürdün’ün başkenti Amman’da ve Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta villalara sahip olduğunu öğreniyoruz. Belgeler yayınlanınca gazeteciler izini takip etti ve Londra’da Merchant Square East’te 1,5 milyon dolar değerinde lüks bir dairenin yasal sahibi olduğunu ortaya çıkardı. Diyeceksiniz ki, babası zengin, oradan kalmıştır. Ama başkanın hayatta olan en büyük oğlu Yasser de servetini, işgal altındaki topraklarda ABD yapımı sigaraların tekel satışından elde etti.
ABD ve İsrail’in desteği olmadan bölgede zenginliğin sürdürülemeyeceğini aklınızda tutun. Bunlar zenginleri korurken, çalmalarına yol verirken yoksul Filistinlileri öldürmeye, parçalamaya devam ediyor. Hırsızlar her yerde ve koşulda çalmayı sürdürüyor. Filistin Yönetimi’nin 1994’teki kuruluşundan bu yana yönetimin yolsuzluğa battığını gösteren pek çok rapor yayınlandı. Panama Belgelerinde de önde gelen Filistin Yönetimi üyeleri vardı. O hırsızların bizim Polonez’in gizli sahipleri arasında olması büyük ihtimal. Bakarız, öğreniriz.
Şimdilik öğrendiklerimiz yeterlidir. APIC’in sitesinde yönetim kurulu listeleniyor. Tarek Ömer El Aggad Başkan olarak ilk sırada. Tarek Mahmud Reda Abbas Yönetim Kurulu Üyeleri arasında. Birlikte yönettikleri şirketler çok çeşitli. Ürdün’deki Arap Filistin Yatırım Şirketi, Filistin Otomobil Şirketi, Al Arabia Leasing, APIC Körfez Şirketi, Tıbbi Malzeme ve Hizmetler Şirketi, Unipal Genel Ticaret Şirketi, Jericho Sağlıklı ve Mineralli Su Fabrikası, Arap Filistin Yedek Parça ve Araç Hizmetleri Şirketi, Ulusal Alüminyum ve Profil A.Ş., Siniora Gıda Endüstrileri, Capital Tobacco Co., Arap Filistin Depolama ve Soğutma Şirketi, Arabian Tile Ltd., Filistin Elektrik Üretim A.Ş…
Allahları mutluluklarını arttırsın, helal etleri çoğalsın ama bu çok uluslu şirket bizde mutsuzluk, polis copu, gazı, toması şeklinde tezahür etti. Sahibi oldukları Polonez’de, 19 Temmuz’da, Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olan 13 işçi işten çıkarıldı; geride kalan işçiler arkadaşlarına destek olmak için fabrikada üretimi durdurunca patronlar onlarca işçiyi daha yüz kızartıcı suç işlediklerini öne sürerek işten çıkardı. Böylece işten çıkarılanların sayısı 135’e ulaştı.
İşçiler fabrika kapısında direnişe geçince polis çağırdılar. Kolluk, işçilere çok sert bir şekilde müdahale etti, gaz sıkarak, coplayarak fabrika sınırları dışına doğru sürmeye çalıştı. Birkaç gün önce Sinyora’nın adamları polis barikatları ile küçük bir meydana sıkıştırılan işçilerin gölgesine sığındığı ağaçları sökmeye girişti. İşçileri sürmeye çalışan kolluk bu aşağılık eyleme nezaret etmekle yetiniyordu.
Peki nedir mesele? Bu uluslararası şirketin Polonez işçilerin asgari ücretin altında çalıştırmak istemesi, sendikalaşmalarını engellemeye çalışması. Tablo şu, Arap patron işsiz bıraktığı işçileri darp etmesi için polis çağırıyor, polis patronun çağrısına uyup kapı önünde bekleşen Türk ve Kürt işçileri gaza boğuyor.
Ne diyorduk? İşçiler kardeş, patronlar kalleştir. Tabii öyle olsa bile patronlar da birbirleriyle kardeştir. Sermaye sahibinin Arap mı, Kürt mü, Türk mü olduğuna bakılmaz haliyle. Devletlerin sahibi olanlar paranın efendileridir. İşçisinin kafasına inen copun hikmeti budur. Yoksulsanız yoksulsunuzdur, Allah’ınız da devletiniz de onlarındır!
Polonez işçileri bir aydır direnişte. Çünkü Suudi Polonez patronu asgari ücretin altında çalışmaya rıza göstermeyen ve sendikalaşmak için adım atan işçileri kapı önüne koydu. O sırada Sinyora’nın ortakları arasındaki Suudi Arabistan yoksul Filistinlileri yeryüzünden silmeye ant içmiş Siyonizme destek veriyordu.
Sinyora’nın yöneticilerinden ikinci Tarık’ın babası Mahmud Abbas ise ülkemizdeydi. Artık ne işe yaradığını bizim de bilmediğimiz Meclis kürsüsüne çıktı, konuştu. Soykırımı durduracak büyük planını açıkladı kürsüde, “Gazze”ye gideceğim” dedi. Öyle bir hal ki başkanı olduğu devletin bir iline gitmek bile radikal bir siyasi eylem artık. Bu sonuçta büyük katkıları var. Hayatı boyunca müzakere taraftarı oldu, çok fazla taviz verdi ve sürekli kaybetti. Para babasıdır, adı hep yolsuzluklarla anıldı ve iktidarı bırakmaya yanaşmadığı için islamcı Hamas’ın doğup büyümesine vesile oldu.
Yürümekte ve konuşmakta zorlandığı halde onu buralara taşıyan asıl mücadelenin hikayesi ise yazının yukarıdaki paragraflarında. Sorsan “dava” falan derler ama biz o davanın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Haliyle ezilen Filistin halkı ile ezilen Polonez işçilerini birleştiren bir ağ, bir bağ var, onu da farkındayız. Sloganımız hâlâ güncel. Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin! Kol kola girmeliyiz, anlamsız düşmanlıklara son vermeliyiz, ezilen halklar arasında bir gönül köprüsü kurmalıyız. Birleşmeliyiz. Başka şeylerin yanında, “Polonez işçilerinin eti tıpkı yoksul Filistin işçilerinin eti gibi serttir, yiyemezsiniz Sinyora”, demek için yapmalıyız bunu. Yoksa zenginler yoksul insan eti yiyerek şişmeye devam edecek….