SENDİKALARIN BİTKİSEL YAŞAMI (2)
Tasmalı sendikacılık ne demokrasiye ne de çalışanlara hiçbir aydınlık gelecek sağlayamayacaktır. Sendikacılığımızın bir nehir gibi yerlerde süründüğü yetmeli ve sendikacılarımız artık ayağa kalkmanın zamanı geldiğini anlamalıdır.
Geçen hafta, 4688 sayılı Yasa’da 6289 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklere ve 6356 sayılı Yasa’daki düzenlemelere değinerek ülkemizde kamu çalışanlarının özgür sendikacılık ilkelerinden yararlanamadığına ve işçilerin grev hakkının nasıl yok edilmeye çalışıldığına değinmiştik.
Bu yazımızda grev hakkı ile ilgili çok daha vahim bir konuya değinmek istiyoruz. işçi ve memur sendikacılığının gücü üyelerinin sendikalanna sadakati, bağlılığı ile doğru orantılıdır. İşçiler ve memurlar sendikalanna ne kadar bağlı, sendikalannın ne kadar yanındaysa işçi ve memur sendikalan o kadar güçlü olacaktır.
Türk sendikacılığının dört zayıf halkası vardır. Bunlardan birincisi, özellikle işçi sendikalanmız, sayısal olarak güçsüzdür ve bugüne kadar yaygın bir örgütlenme modelini gerçekleştirememişlerdir. Ülkemizde sanayi ve hizmetlerde çalışan yaklaşık 17 milyon işçinin ancak yaklaşık 900 bini, aidat ödeyen sendika üyesi konumundadır. Bu, çok düşük bir sendikalaşma oranıdır ve bu nedenle ülkemizin işçi sendikalan kitlesel eylemler sergileyebilecek, siyaset karşısında etkili olabilecek güçte değildir.
İkinci olarak, üye-sendika ilişkisi ideolojik, sınıfsal değil parasaldır, işçiler sendikalara ideolojik, sınıfsal, siyasal nedenlerle değil, sadece sendikalar yolu ile ücretlerini artırabilmek umuduyla katılmaktadırlar. Onlar için sendika kendisine parasal çıkarlar sağladığı sürece altında kalınacak bir çatıdır. Sendika yöneticilerimiz bu beklentiyi yok edecek, işçi ile sendikası arasında ideolojik bağlar kuracak, işçilere sınıfsal nitelik verecek bir çalışma yapmaktan ısrarla kaçınmaktadırlar, "işçiye ideolojik, sınıfsal eğitimler vermeye kalkarsak tutucu olan işçiler sendikamızdan ayrılır, renksiz, hükümet ve patron yanlısı sarı sendikalara üye olurlar" söylemi sendika yöneticileri arasında yaygındır. Parasal beklentilere dayalı sendikal bağlılık, çürük bir ip gibidir ve çok çabuk kopabilir.
Üçüncü olarak, işçiler ve sendika üyeleri sendika kavramını gereği gibi anlayamamış ve sendikaların ülke çapında büyük bir güç sahibi olabileceği, ülkedeki sosyal ve siyasal gelişmeleri yönledirebileceği gerçeğine asla inanmamıştır. Onlar için sendikalar birer zam makinesidir ve bu büyük bir yanılgıdır.
Dördüncü olarak, işçiler ve sendikacılar siyaset kartını kullanmaktan korkmaktadır. Yasaların olanak tanımasına rağmen siyaset yapmayı, ülkede bir siyasi güç olmayı, siyasal iktidann bir parçası olmayı asla düşünmemekte ve böylece büyük bir yanılgı içinde şaşkın bir dönem yaşamaktadırlar, iktidara hangi parti, hangi siyasal inanç gelirse gelsin onunla işibirliği yapmak, onun dümen suyunda gitmek kolaylarına gelmektedir.
Zoru deneyip iktidarlar üzerinde etkili olmayı denemeden iktidarlara biat etmeyi daha kolay bulmaktadırlar. Böyle kolaycı sendikacılık anlayışının sonucu sendikalann bu ülkede temel işlevlerini yapmasını beklemek hayaldir ve hele hele işçilerin grev hakkı gibi bir gücü gereği gibi kullanmaları çok zordur. Bunun iki somut örneğini ülkemiz son aylarda bir "sendikal dram" olarak yaşamıştır..
Tek-Gıda İş’in ÇAYKUR’da ve Hava-İş’in THY’de başlattığı grevler hükümetin ve bürokratlarının grev kırıcılığı, işten çıkarma tehditleri nedeniyle başarılı olamamış ve sendika üyeleri inanılmaz bir biçimde greve katılmamışlardır. Bu, Türk sendikacılığı için bir yüzkarasıdır, işçiler sendikalanna sahip çıkma yürekliliğini göstereceklerine siyasi iktidann baskılanna boyun eğmişlerdir.
Ülkede "biat sendikacılığı" yaratmak isteyen siyasi iktidarın bu isteğine teslim olmamış bir avuç sendikadan ikisini hükümet bu grevler nedeni ile teslim almak istemekte, özgür sendikacılığı yok etmek istemektedir. Sendika yöneticilerimiz özgür, bağımsız ama iyi beslenmemiş kurt mu yoksa boynunda tasması olan ama besili bir yaratık mı olmak istiyorlar bunun kararını vermek zorundadırlar.
Tasmalı sendikacılık ne demokrasiye ne de çalışanlara hiçbir aydınlık gelecek sağlayamayacaktır. Sendikacılığımızın bir nehir gibi yerlerde süründüğü yetmeli ve sendikacılarımız artık ayağa kalkmanın zamanı geldiğini anlamalıdır.