SINIF ESASINA DAYANMAYAN SENDİKACILIK
Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi üretim araçlarının sahibi olmayan ve geçimlerini emeklerini satarak kazanan işçilerimiz ortak toplumsal değerlerin gerçekleşmesine odaklanmadığı ve Amerikan sendikacılık anlayışının güdümünde bireysel çıkarlar üzerine bir çalışma kültürüne yönlendirildiğinden sınıf olamadıkları sonucuna varmıştık.
Geçen yazımızda belirttiğimiz gibi üretim araçlarının sahibi olmayan ve geçimlerini emeklerini satarak kazanan işçilerimiz ortak toplumsal değerlerin gerçekleşmesine odaklanmadığı ve Amerikan sendikacılık anlayışının güdümünde bireysel çıkarlar üzerine bir çalışma kültürüne yönlendirildiğinden sınıf olamadıkları sonucuna varmıştık.
Bireysel çıkarlarını öne çıkaran insanlann kurduklan sendikaların da sınıf sendikacılığı yapamayacağı ortadadır. Bu bağlamda şu gerçeğin altını çizmemiz gerekir: ülkemizde bir sınıf olma mücadelesi vererek sınıfsal haklarını gerektiğinde kanı pahasına elde etmiş bir işçi sınıfı ve böyle bir sınıfsal mücadelenin ürünü olan işçi sendikaları yoktur. Var olan sendikalann ve Konfederasyonların toplumda köklü değişikler yaparak çalışanlan sömürülmekten ve ezilmekten kurtarmak gibi bir dertleri yoktur. Onların yaptıkları işçinin ekmeğine bir parça tereyağı sürmeyi amaçlayan ücret sendikacılığıdır.
Ücret sendikacılığı ise bugün bir iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan ve sayılan on beş milyona ulaşmış olan işçilerin üretimden gelen büyük gücünün, toplumda sosyal ve siyasal boyutta köklü değişiklikler yapabilecekken boşa harcanmasıdır. Başka bir deyişle işçilerin muhteşem gücü körleştirilmiş ve ücret sendikacılığına kurban edilmiştir. işçi sendikalan zaman içinde toplumsal sorunlara değinen siyasal söylemleri dillendirmiş, bu yolda eylemler sergilemiş ama hiçbir zaman siyasal bir güç olarak toplumun aynasında boy göstermemiş, gösterememiştir. Bunun başlıca sorumlusu da Türkiye İşçi Sendikalan Konfederasyonu olarak bilinen TürkIş’dir. İşçi hareketini amiral gemisi olan Türk-lş en eski Konfederasyondur.
Tüzüğünde başlangıçta partiler üstü politika yapma ilkesi varken sonradan bu kaldırılmış ama Türk-lş buna rağmen işçi hareketini siyasetin dışında tutmayı, siyasal eylem ve söylemlerden kaçınmayı ısrarla sürdürmüştür. Zaman zaman hükümetlerin politikaları sözlü olarak eleştirilmişse de hiçbir hükümet bu söylemleri dikkate almamış ve Türk-lş’in eleştirileri rüzgara yazılan yazılar olarak anılmıştır. Türk-lş üyesi bazı sendikalar kara Avrupası sendikacılığın temeli olan siyasal sendikacılığın ekonomik amaçlı sendikacılıkla birlikte yapılmadığı sürece işçilerin sömürülmekten ve ezilmekten asla kurtulamayacağı gerekçesi ile Türk-lş içinde bir tartışma başlatmış fakat bu tartışmalar bazı sendikaları Türk-lş’den ihracı ile sonuçlanmıştır.
Türk-lş yöneticilerinin çoğunluğunun işçi hareketini ülkede ciddi bir siyasal güç yapacak siyasetten uzak kalma ısrarı başta Maden-lş, LastikIş, Basın Teknisyenleri Sendikası gibi sendikaların Türk-lş’ten ayrılıp 1968 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’i kurmalarına neden oldu. Bu kopmalardan sonra da Türk-lş’de ayni tartışmalar devam etmiştir. Önce dörtler, sonra on ikiler hareketi olarak anılan sosyal demokrat sendikacıların ayni yolda ki istemleri başarılı olamamış ve Türk-lş siyasallaşmayı reddederek işçinin toplum içinde yalnızlaşmasının ve etkisizleşmesinin başlıca mimarı olmuştur.
DİSK’in kurulmasının yanlış olduğunu savunanlar Türk-lş’in bu nedenle katı bir muhafazakâr kimliğe büründüğünü, özel sektörde örgütlenen DİSK’in Türk-lş’i kamu sektörüne hapsettiğini, bu nedenle Türk-lş’i hükümetlerle sıkı bir işbirliği yapmak zorunda bıraktığını dillendirmektedirler . Bunlara göre, herşeye karşın, DİSK’i kuran sendikalar Türk-lş bünyesinde kalmalı ve mücadelelerine devam etmeliydiler. Çok değil DİSK’in kurulmasından iki sene sonra Türk-lş içinde başlayan sosyal demokrat başkaldırı DİSK’i kuranlara büyük destek olacak ve Türk-lş yönetimini ele geçirme olasılığı gerçekleşecekti. DİSK’in sendikacılığımıza yeni ufuklar açtığı yadsınamaz. Ücret sendikacılığı işçilerin tutuculuğunu ve sömürülmesini devam ettirirken, DİSK’in eylemsel sendikacılığı bir sınıf bilincinin ve işçi sınıfının oluşmasını filizlendirirken bu örgüt ve davranış biçimi ülkenin gerici güçlerini çok rahatsız etmiş ve DİSK o kesimden büyük darbeler yemiştir.
Sola karşı gerçekleştirilen iki askeri müdahale işçileri korkutmuş ve DİSK’in gücünden çok şey almıştır. Bugünün üye sayısı yönünden güçsüz DİSK’i etkisini de yitirmiş ve geçmişin mirası ile ayakta kalmaya çalışan bir örgüte dönüşmüştür. Bu gelişmeler karşısında şu soruyu sormak gerekiyor: acaba DİSK’i kuranlar Türk-lş’ten kopmasalar ve mücadelelerine örgüt içinde devam etselerdi Türk-lş bugünkü etkisiz ve içeriksiz konumuna gelir miydi? Bu konuya haftaya devam edeceğiz ve işçi sendikalarımız için çıkış yolları arayacağız.