SIRADAN GÖRÜNÜRKEN KRİTİK HALE GELEN ENFLASYON
Eğer bugün hoş bir sürprizle karşılaşmazsak İstanbul Ticaret Odası’ndan sonra TÜİK’ten de sevimsiz bir enflasyon verisi gelecek.
Hani bir dönem “Doğan görünümlü Şahin” diye bir kavram vardı ya… Otomobille ilgilenenler iyi bilir. Nisan enflasyonu da işte önemsenme anlamında biraz bu benzetme gibi oldu.
Aylık enflasyonun giderek önemini yitireceği beklenirken birden önceki aylardan daha fazla konuşulacak bir nisan enflasyonuyla karşı karşıya kaldık.
Oysa her ne kadar mayısta yıllık enflasyonda zirve görüleceğini biliyorsak da son zamanlarda aylık seyrin pek fena gitmeyeceği gibi bir umut doğmuştu.
Gerçi Merkez Bankası aylık gidişatın hiç de iyi olmadığı konusunda peş peşe sinyaller veriyor, uyarılarda bulunuyor ve adeta “Aman dikkat” diyordu ama kabul edelim ki onlar da bunun gereğini yerine getirmiyordu.
Enflasyonda gidişat pek iyi değilse bunun gereğini yapacak olan bir başka kurum muydu ki? Gidişat iyi değildi ama Merkez Bankası “parasal sıkılaştırmanın etkileri geç görülür” tezine sarılmıştı ve beklemeyi tercih ediyordu ya da etmek zorunda kalmıştı.
Para Politikası Kurulu’nun geçen haftaki toplantısından sonra yapılan açıklamayı okuyunca yazıma “Faizi artırmak iyi olurdu da, anlayın işte” başlığını zaten bu yüzden uygun görmüştüm.
Merkez Bankası tehlikenin farkında
Bazı değerlendirmeleri ve İstanbul Ticaret Odası’nın önceki gün açıkladığı nisan ayı artışını yan yana getirince görüyoruz ki aslında Merkez Bankası uzunca bir süredir gidişattan rahatsız. Gelin sırayla gidelim…
Merkez Bankası son aylardaki PPK açıklamalarında ısrarla politika faizinin öyle kısa vadede düşürülemeyeceğine vurgu yapıyor. Merkez Bankası sanki peşin peşin mesaj veriyor, “Faiz indirimini uzunca bir süre aklınıza bile getirmeyin” diye.
Faizi indirilmemesi gerektiğini söyleyen Merkez Bankası, her an yeni artışlara da hazır olunması gerektiğinin altını çiziyor. “Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.” Ama işte bu yaklaşım en azından son ay sözde kaldı. Dün de hatırlattım; Merkez Bankası geçen ayki PPK toplantısına ilişkin açıklamasında mart ayı enflasyonunun eğilim olarak zayıflamaya işaret ettiğini, ancak bu zayıflamaya rağmen enflasyonun öngörülenden yüksek geldiğini ifade etti. Unutmayalım mart enflasyonu yüzde 3.16 düzeyindeydi. Şimdi, bugünkü oran daha yüksek gelirse ne olacak? Merkez Bankası herhalde nisanda marttakinden daha yüksek bir oran beklemiyor. Ama ya öyle olursa? Yüzde 3.16’ya bile “düşme eğiliminde ama yüksek” diyen Merkez Bankası, 3.16’dan daha yüksek bir oran karşısında yine “parasal sıkılaştırmanın etkileri geç görülür” tezine mi sarılacak. Merkez Bankası köşeye sıkışıyor!
Çok muhtemeldir ki Merkez Bankası birkaç aydır aylık enflasyonun nasıl seyredeceğini görüyor. Seçimden önce martta politika faizinin 5 puan artırıldığını unutmayalım. Gerçi o artış enflasyonla mücadeleden çok döviz kurundaki hızlı artışı tutmak içindi ama enflasyonla mücadele yönü de tabii ki vardı. Nisanda kur talebi kırılmıştı, Merkez Bankası enflasyondaki tehlikeyi gördüğü ve yukarıda belirttiğim gibi PPK metninde bu tehlikeyi açıkça belirttiği halde faize dokunmadı, belki daha doğrusu dokunmasına izin verilmedi.
Mezarlıktan geçerken ıslık çalıyorduk ki İstanbul Ticaret Odası’nın yüzde 4.89’luk oranı geldi. Hep söylüyorum; İTO’nun oranı ile TÜİK’in oranı bire bir aynı olmaz, zaten bu beklenmez bile, iki endeks birçok yönden birbirine benzemez ama yine de İTO’nun oranı bir öncü göstergedir. Özellikle gıda başta olmak üzere bazı gruplarda birbirine yakın oranlar beklenir. Dolayısıyla İTO’nun oranıyla birlikte TÜİK’ten bugün görece düşük oran bekleyenler bir anda tahminlerini revize etmek durumunda kaldı.
Nisan oranı her türlü tartışılacak
TÜİK’in bugün açıklayacağı oran, mutlaka ama mutlaka bir takım tartışmaları beraberinde getirecek.
Çok düşük bir oran açıklarsa TÜİK biraz daha güven kaybedecek. TÜİK öyle bir duruma sürüklendi ki, aylık yüzde 9’lar civarında enflasyon açıkladığı geçen yılın temmuz ve ağustosunda bile eleştirildi. TÜİK, enflasyon hesaplayan tüm kurumlardan yüksek oran açıkladığında da eleştirilerden kurtulamadı.
Bu eleştirilerde haklılık payı büyük, bazı eleştiriler ise anlamsız.
Ama burada TÜİK’e ve bağlı olduğu siyasilere de büyük görev düşüyor. Hiç kimsenin aklına herhalde “Vatandaşın bu güvensizliğini tümüyle gideremeyiz ama hiç olmazsa azaltmak için bir çalışma yürütelim, bir çalışma yapalım, şu kurumu kamuoyuna tanıtmak için bir çaba gösterelim” düşüncesi gelmiyor. Ya da daha kötüsü böyle bir düşünce akıllara geliyorsa bile kamuoyu tepkisi önemsenmediği için bu konuda adım atılmıyor.
TÜİK yüksek sayılabilecek bir oran açıklasa eleştirilerden yine kurtulamayacak da bu sefer başka boyutta bir tartışma başlayacak. Böyle bir durumda Merkez Bankası’nın para politikası tartışma konusu olacak ve 23 Mayıs’taki PPK toplantısında faizin artırılması gerekliliği daha yüksek sesle dile getirilecek. Tabii ki nisanın faiz artırılmadan geçilmiş olmasına dönük eleştiriler de artacak.