Siyasal yönetim anlayışında ve uygulamasında tutarsızlık, değişgenlik ve demokrasi anlayışından sapmalar o ülkeyi yönetenleri hem seçmenler karşısında hem de uluslararası arenada çok zor durumda bırakır ve itibar, saygınlık kaybına uğratır.
Bir ülkede iktidarın iç ve dış siyasetinde tutarlı olması çok önemlidir. Siyasal yönetim anlayışında ve uygulamasında tutarsızlık, değişgenlik ve demokrasi anlayışından sapmalar o ülkeyi yönetenleri hem seçmenler karşısında hem de uluslararası arenada çok zor durumda bırakır ve itibar, saygınlık kaybına uğratır. Bir ülkenin iç ve dış siyasetindeki tutarsızlığa siyasal istikrar yokluğu adı verilmektedir. Siyaseten düzenli olan ve siyasetinde sapmalar sergilemeyen ülkeler iç ve dış barışın güzelliğini yaşar. Bunda başarılı olamazsa güven kaybına uğrar ve yerkürenin yalnız ülkelerinden biri olur.
SİYASİ SAPMALAR EKONOMİYİ BOZAR
Ülkelerin ekonomik yapıları ve göstergeleri siyasal istikrar ile doğrudan orantılıdır. Ekonomi başarılı olabilmek için tutarlı ve düzenli siyasete muhtaçtır. Siyasal çalkantılar, hükümet bunalımları, hükümetin tutarsız kararları ekonomiyi olumsuz olarak etkiler. Sermaye sahipleri siyasal geleceği belirsiz bir ekonomik yapıya yatırım yapmak istemez. Siyasetin geleceğini göremeyen ve siyasi iktidarların devamlılığına inanamayan sermaye, yatırım yapmaktan vazgeçip fabrikalarını bir başka ülkeye bile taşımayı düşünerek siyasi istikrarsızlığın ekonomiyi bir dar boğaza sokmasının çok önemli ve olumsuz sosyo-ekonomik sorunları beraberinde getirmesi kaçınılmazdı.
SİYASETİMİZ BİR KISIR DÖNGÜDE
2002’de iktidar olan AKP kadrolarının devlet yönetme deneyimleri yoktu. Partinin önde gelen isimlerinin çoğunluğu belediye yönetmenin dışında kamusal bir sorumluluk almamıştı. Kurmak istedikleri din esasına dayalı bir devletti ve bunun da Osmanlı örneğinde olduğu gibi tek adama dayalı bir yönetim anlayışını gündeme getirmesi kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu. Demokratik laik bir Cumhuriyette bu sonucu elde etmek elbette kolay değildi ama amaçlarına engel olabilecek kurumların içeriğini ve işlevini değiştirmekte son derece başarılı oldular ve ülkenin hızla demokrasiden uzaklaşmasını sağladılar. Ülke fakirleşti, kamuya ait tüm işletmeler satıldı, devlet 650 milyar dolara yakın bir borç altına sokuldu ve ülke “biat edenler” ülkesine dönüştürüldü. Laik demokratik düzen yerine din eksenli bir yönetim anlayışı egemen kılındı; bunu sağlamak için de insan hakları ve demokratik kurumlar askıya alındı. İnsan hakları konusunda çok duyarlı olan Batı ülkelerinin Türkiye ile aralarına mesafe koymaları gecikmedi ve ardından yabancı sermaye bu ülkeye gelmez oldu.
TÜSİAD YAKINIYOR İŞÇİ BEDEL ÖDÜYOR
Demokratik düzenin ve ekonominin ucunda ışık görülmeyen bir tünele sokulmasına en önemli tepki Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yöneticilerinden geldi. Parlâmenter düzeni askıya alan OHAL uygulamasına derhal son verilmesini ve demokrasiye işlerlik kazandırılmasını istedi. Birçok işyerinin kapandığını, iflasların yaşandığını ve siyasal istikrarsızlık nedeni ile yabancı sermayenin gelmediğini vurguladı. İstikrarsızlıktan dolayı doların önlenemez artışı ile dolarla kredi kullanmış işverenlerin nefes alamaz duruma geldiğinin altının çizildiği günlerde geleceğin belirsizliği fevkalâde umut kırıcı olmaktadır. Sadece işverenler değil işçiler de siyasal istikrasızlık nedeni ile zor günler yaşamaktadır. Her şeyden önce işyerlerinin hızla kapanması işsizler ordusuna yeni eklemeler yapmaktadır. İşyeri kapanmaları, işyerlerinde çalışanların sayısının azaltılması, yeni yatırımların yapılmaması gibi nedenlerle işsizlik 2017’de yüzde 12’ye yükselmiş. İŞKUR’a iş aramak için başvuranların dışındakilerle beraber ülkemizde işsiz sayısı 6 milyon gibi ürkütücü bir düzeye ulaşmıştır. Ekonomin yaşadığı bu karmaşa içinde toplu iş sözleşmeleri düzeninde çok ciddi sıkıntıların yaşanması kaçınılmazdır. İşverenler toplusözleşme masalarında sendikaların istedikleri ücret zammı oranlarına asla yanaşmayacak ve grevler kaçınılmaz olacaktır ama işçi sevdalısı olmayan hükümet bu grevleri ertelemek için ekonomide yaşanan sıkıntıyı ulusal güvenlik nedeni sayarak grevleri ertelemek için rahatlıkla kullanabilecektir. AKP yarattığı bunca siyasal ve ekonomik sıkıntı içinde bu yıl veya gelecek yıl seçime giderse kaybedeceğini çok iyi bilmektedir. Bunu önlemek için siyasilerin bir dış tehlike yaratmak ve dikkatleri oraya çevirmek sık başvurdukları bir oyundur. Sınıflar arasında derin gelir farklılıkları yaratan, demokrasiyi bir adamın ihtirasına kurban eden bir hükümetin ‘Afrin kahramanı’ yaratarak seçimlere girmesi ve iktidarda kalmaya çalışması anlaşılabilir bir gelişmedir.