SOKAKLARA İNSAN ARZI
Demokrasiyle kapitalizm arasında var olduğu iddia edilen tarihsel ilişki, bütün sahtekarlığıyla memleketimizin sokaklarından bize doğru yansıyor.
Demokrasiyle kapitalizm arasında var olduğu iddia edilen tarihsel ilişki, bütün sahtekarlığıyla memleketimizin sokaklarından bize doğru yansıyor. Bir yandan işletmeler pervasızca kış ortasında yüzlerce işçiyi işten çıkartıp sokağa atarken, diğer yandan devletin sokağa çıkan vatandaşı "kalabalık" oluşturduğu için toplaması, bu talihsiz ilişkiyi faş eden manzaralar.
Yani "piyasalara müdahale edilmez" şiarıyla oluk oluk çalışa, hakları gasp edilip kapıya konulurken, diğer yandan otoriter devletin "vay sen sokağa mı çıktın terörist misin" deyip bu fazla nüfusu kontrol etmesi tam da çarkın asli işleyişini gösteriyor.
Elbette kenar süsü köksüz demokratik kurumlarımız ve artık kendilerini bile göstermekten aciz, göstermelik hakları kullananlar şiddetle dışlanırken "ekonomik gelişmemiz" de öyle bürokratik devleti falan yıkmadığı gibi aksine asayişçi devleti yere göğe yaydı.
Hal böyle olunca açıkçası devlet bu kadar "otoriterleşince" karda kışta yüzlerce işçiyi tık diye kapının önüne koymak ne işletme "itibarına" ne de demokrasi algısına en küçük halel getirmiyor.
Mesela Türkiye’nin en büyük konfeksiyon üreticisi HEY Tekstil, 420 işçisini dört aylık maaşlarını ve kıdem tazminatlarını ödemeden işten çıkardı.
2010 yılı TBMM Üstün Hizmet Ödülüne layık görülen şirket patronunun göz kamaştırıcı "girişimciliğine" kış ortasında 420 kişiyi aileleri dahil ücretsiz, tazminatsız sokağa atması da dahil olmalıydı.
Türkiye’nin en büyük konfeksiyon üreticisi olmakla övünen şirketin 3 ila 15 yıl arası çalışmış, engelli ve hamile işçilerin de aralarında olduğu 420 işçisinin ödenmeyen hakları da bu ulusal üretim başarısının içine sıkışmıştı.
Şirketin geçmişe dair ücret ve kıdem tazminatlarına el koyduğu fabrika önünde direnen işçilere, kıdem tazminatını fona aktaran devletin de katkısının herhalde hukukun gücüyle değil güvenlik gücüyle olacağı kesindi.
Çünkü aylardır ücret alamayan işçilerin iş mahkemesine gidip kişi başı 600-1000 TL toplam 400 bin TL yatırıp şirketi dava edecek "durumları" yok.
HEY Tekstil’in Bağcılar’daki fabrikasındaki malzemeler yangından mal kaçırır gibi boşaltılırken sokağa bir başka türlü insan arzı da iki ay önce CHP’li Maltepe Belediyesi’ne bağlı taşeron firmanın işçileri sokağa atmasıyla gerçekleşti.
Tabii ki işten çıkarılma nedenleri "örgütlenmeleri" olan yani "anayasal hak kullanımı" olan işçiler, Ankara’ya yürüyüşe geçtiler.
Maltepe Belediyesi ben üst işverenim, işçiler taşeron firmanın deyip yan çizse de taşeron işçi sorumluluğundan kurtulamadı…
Liberal demokrasinin biricik varlığı "bireyi" kiralık insan gibi devşirerek emeğini pazarlayan taşeronlaştırma, kangren gibi ülkemizde devlet kurumlarında başlayıp belediyeleri sarmıştı.
İstanbul Üniversitesi Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinde geçen hafta 51 taşeron işçi çıkartıldı ve sırada "istihdam fazlalığı" gerekçesiyle işlerine son verilecek 400 kişi var.
Çapa Hastanesi’nin önünde çadır kuran işçiler "daimi işçi" olmak istiyorlar.
Eğer taşeronsanız çalıştığınız yerde aynı işi yaptığınız kadrolu çalışanlara göre az ücretli, sosyal güvencesiz olmanız bir yana, kadrolular tarafından devamlı "ayrımcılığa" uğramanız veya aşağılanmanız da kâr arsızı sistemin dayanışma kırıcı dehasından gelmektedir.
Bu dehanın daha da geliştirilmiş akıllı tasarımlarını ulusal istihdam programında 2012 model ucuz maliyetli çalışma biçimleri başlığında bulabilirsiniz…