15 Mayıs 2014
SOMA’NIN İYİ İNSANI
Saatlerdir yastayız, saatlerdir yayındayız. Yazdım yazdım sildim bu yazıyı… Olmuyor, olamıyor. Hayır, “söz bittiği”nden değil… Aksine yeni başlıyor.
Saatlerdir yastayız, saatlerdir yayındayız. Yazdım yazdım sildim bu yazıyı… Olmuyor, olamıyor. Hayır, “söz bittiği”nden değil… Aksine yeni başlıyor.
Acı acı üstüne geliyor; yara yara üstüne… Değil iyileşmek; kabuk bağlamadan oyuyorlar yaralarımızı yeniden. Bir ölümün yasını tutamadan; yeni kara haber geliyor. Ruhumuz yaralanıyor, beynimiz iğdiş ediliyor. “Uzlaşma”dan “üç dakikalık” sözde eylemlere uzanıyor ihanet (bu yazı yazıldıktan sonra Türk-İş yönetimi kararını revize ederek bir günlük iş bırakma eylemi yapacağını açıkladı). Madencinin kömür karası yüzünde iz bırakan gözyaşıyla ağlıyoruz.
“Ey mutsuzlar! Kardeşlerinizi boğazlıyorlar, göz yumuyorsunuz. Çığlıklar duyuluyor, ama siz susuyorsunuz. Aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki, Sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz. B.k yiyorsunuz!” diyor ya hani “Sezuan’ın İyi İnsanı”nda Bertolt Brecht. Shen Te’nin bu isyanıyla karışık öfkemiz.
Bizim için de devam ediyor oyunun ana karakteri Shen Te; “Ne tuhaf yer burası, sizler nasıl insanlarsınız! Haksızlık varsa bir yerde eğer ayaklanmalı insan. Ayaklanma olmuyorsa batsın o şehir yerin dibine. Yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan!”
İnsanlıktan, vicdandan sınava girmişiz sanki; sonucu ağır bir test bu. “Alçaklığın bile bir yüksekliği vardır, siz çukursunuz” dedirtecek laflar, sözler, açıklamalar duyuyoruz. Epeydir duyuyoruz; Roboskî’de, Reyhanlı’da, Gezi’de… Can pazarı nerede yaşanıyorsa orada…
Ve insanı görüyoruz. Her türlüsünü. Cehennemin orta yerinden çıkıp, ambulans sedyesinin beyazı ile kendi karası arasında “çelişki” gören o işçi gibi mesela… Sedye kirlenmesin diye kömür karası çizmesini koyacak yer bulamayan o madenci gibi…
Madenden üstü başı yüzü göze kömür karası bir madenci çıkıyor; öylece bakıyor “Bakan”. Ne bir duygu kırıntısı, ne bir “Geçmiş olsun” dileği… Sarıl be adam işte; moral ver. Donuk bir ifadeyle izliyor; kim bilir belki kirlenmemek için! Oysa onu kirleten, biraz önce yaptığı telefon görüşmesi. Patron ile görüşmüş, “O da sıkıntılanmış” diyor gazetecilere… Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, hani o madeni törenle açan Taner Yıldız bu!
“AK” ile “kara” arasındaki tarihsel karşıtlık değişti işte… “Kara” bizim tarafta artık. “Bütün renkler hızla kirlenirken”, birinciliği kimseye kaptırmıyor adı AK olanlar…
Anlayamıyoruz, anlatamıyoruz, tenin kiriyle, yüreğin kiri arasındaki çelişkiyi. “İstifa etmesi gereken”in, “hapiste olması gereken” ile yaptığı telefon görüşmesini gönül rahatlığıyla anlatabildiği günlerdeyiz.
14 Mayıs’ta 13 Mayıs için “yas” kararı alan bir Başbakanlık var. Başbakanın kamerayla türlü şovlar yapıp gülüp eğlendiği görüntüleri ne yapacağız peki? Saatlerce “şirketin ne kadar masum olduğu” üzerine verilen söylevleri? Nereye koyacağız “Karbonmonoksit ölümü tatlı ölümdür” diyenleri?
“Sedye kirlenmesin” diyen işçi, “Soma’nın İyi İnsanı”dır… Bütün kirlerden, çıkar ilişkilerinden, maliyet hesaplarından, siyasi tüccarlıklardan, tüccar siyasetten azade; alınteri temizliğinde bir “iyi insan”. Teni kömür karası, yüreği ana sütü beyazlığı…
Brecht’in dediği gibi, “Batmıyorsa bu ülke yerin dibine…” o iyi insanların yüzü suyu hürmetinedir, emin olun… Duyar duymaz madene koşanın, ülkenin dört bir yanında madencinin acısını acısı belleyenin, yüreğinin öfkesiyle dişlerini sıkanın… Gözü dolanın, gözyaşı sel olup akanın yüzü suyu hürmetine…
Gayrı oturulan koltukların, adların önündeki sıfatların zerrece kıymeti yoktur; bu sürgit acılar ikliminde. Kömürün karasına kurban olasıca ihanetin de, vicdanının karası sözündeki nefrete yansıyanın da gayrı yatacak yeri yok. Bazı kirler vardır, yedi kat zemzemle yıkansan çıkmaz. Nice vicdan tümörleri vardır, n’etsen n’eylesen iyileşmez.
Çöken burjuva siyasetin, çöken burjuva medyanın; bu kahrolası düzenin üniversitesinin, sendikal bürokrasisinin hali pür mealidir bu. Evet her gün her gün bizim ruhumuzda onulması güç yaralar açılıyor evet; ama onların vicdanında bu geçmez kir.
Küçücük çocukların kanıyla kirlenen bir vicdan. “15 yaşında sokakta ne işi var?” diye soran; “15 yaşında madende ne işi var?” demediği için yıkılacak.
Zor evet, ama Soma’dan gelen fotoğraflara bakın, videolara bakın… Binlerce işçi yakını çaresiz beklerken, megafonla ölenlerin adları yankılanıyor. Hangi yürek dayanır? Daha ne kadar alçaltabilir kendini insan? Biz yaşıyoruz utancı; müsebbibi umursamıyor bile.
Soma’nın, Türkiye’nin “iyi insanı” kim varsa; gün bugün. Yolağzındayız; ya insanlaşmak, ya barbarlaşmak. Kardeşlerimizi boğazlıyorlar ve susmayacağız.
Uzat sen ayağını madenci; kara bulaşsın her yere. Tutma gözyaşını; kömür tozuna karışsın. Acılar ne kadar büyükse; çığlık o kadar gür olsun. Karanlıklar basmadan…
Yoksa çıldıracağız…