TARIMDA BÜYÜK TEHLİKE
6 Haziran’da Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından, 2024 yılı hububat alım fiyatları; buğdayda ekmeklik 9.25 TL, makarnalık 10 ve arpada ise 7 TL olarak açıklanmıştı.
2023 yılı için belirlenen fiyatlara göre; kiloya buğdayda 1, arpada 0.25 TL artış yapılmış oldu. Bu durumda yıllık artış oranı buğdayda yüzde 11-12, arpada ise yüzde 3.6’ya denk geldi. Çavdar, yulaf ve tritikale için bu yıl alım fiyatının açıklanmamış olması, çiftçiyi sahipsiz bırakmakla eşanlamlıdır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği 1 kg buğdayın üretim maliyetini 10.87 TL olarak açıkladı. Alım ödemelerinin ve desteklerin geç yapılması, ürün türüne göre yapılan uygulama hataları da hesaba katılırsa; açıkça çiftçiye “üretme” denilmiş oluyor. Enflasyon ve faiz oranları, akaryakıt, gübre ve tarım ilaçlarına gelen zamlarla birlikte bugünün ekonomik koşullarında zaten üretime devam etmenin olanağı yoktur.
‘AMİRAL GEMİSİ’ BATIYOR
TMO verileri incelendiğinde, buğday üretiminde ilk kez 20 milyon ton rakamının yakalandığı 1988 yılından başlayarak 1988’de 20.5, 2000’de 21, 2010’da 19.6, 2020’de 20.5, 2021’de 17.6, 2022’de 19.7, 2023’de 22 milyon ton şeklinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu tablodan çıkan sonuç; 36 yıllık süre zarfında üretim miktarında dikkate değer bir değişim sağlayamamış, adeta yerimizde saymışız. Aynı 36 yılda, 52 milyondan 85 milyona ulaşan nüfusa ve artan gereksinime karşılık gelen üretimi gerçekleştirememiş olmanın adı; gerilemedir. Yıllara göre üretim rakamlarını göstererek seviyemizi koruyoruz demek, büyük bir kandırmacadır.
Çiftçiyi; tarım ilaçları, kimyasal gübreler ve şirket tohumlarına bağımlı kılan, yerli ve yabancı şirketler tarafından ürünlerin ucuza alınıp tüketiciye pahalıya satılması üzerine kurulan endüstriyel tarım sistemi, üreticinin kârını elinden almaya devam ediyor. Son yıllarda TL’nin aşırı değer kaybı ve çoğu ithal tarımsal girdi fiyatlarındaki hızlı artış, bir diğer önemli sorundur.
İyi yönetilen bütün ülkeler, milli çıkarları gereği en stratejik alanların başında gelen gıdada üretimin devamlılığını sağlamak için, üreticinin tüm zararını sübvanse etmenin yanında, kârlılığı artıracak özel politikalar da geliştirmektedirler.
HAYVANCILIKTA YIKIM
Tahıl üretimi düşerse, hayvancılık yıkım yaşar.
Tarım ve hayvancılık iç içedir, karşılıklı bir birini besleyerek ayakta tutarlar. Bitkisel veya hayvansal üretimin birbirinden ayrı, yani tek olarak sürdürülebilmesi olanaksızdır. Hayvancılıkta toplam maliyetin yüzde 70’ini yem giderleri oluşturuyorken bu tabloda yetiştiricileri nelerin beklediğini öngörmek hiç de zor değil. Hayvancılığın içinde bulunduğu durumu görmek için uzağa gitmeye gerek yok; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, yumurta ve diğer hayvansal gıda fiyatları ile zaten ortada.
DOMİNO ETKİSİ
Söz konusu nedenlerle üretimdeki düşüşün hızlanması ve domino etkisi yaratarak ilerlemesi durumunda, tüm alanları içine alarak büyüyen bir gıda krizine yol açması kaçınılmaz olacaktır. Buğdayın doğduğu, tarım ve hayvancılıkta binlerce yıllık üretim alışkanlıklarına ve dünyanın en verimli topraklarına sahip bir ülkeye bu tabloyu yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Basına yansıyan haberlere göre; “Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından, hayvan yemine yüzde 10, gübreye ise yüzde 20 KDV getirilmesinin planladığını” duyuyoruz. Bunu kimse aklından bile geçirmesin.
Samanın ithal edildiği, çobanın bulunamadığı ve kentte yaşamanın popüler olduğu bir zamanda, tek bir insanın bile tarımsal üretimi bırakmamasını planlamaların yapılması zorunludur. Bu çerçevede, yetkilileri bitkisel ve hayvansal ürünlerde; özellikle de buğday ve sütte alım fiyatları konusunda daha dikkatli olmaya davet ediyoruz.