Birçok satıcı ve alıcının geldiği, sebze ve meyve satılan semt pazarlarında her şey herkesin gözü önünde olmaktadır ve “serbest piyasa” bu imajdan güç almaktadır. Serbest piyasa bütün dünyayı bir pazar yapma iddiasındadır.
Birçok satıcı ve alıcının geldiği, sebze ve meyve satılan semt pazarlarında her şey herkesin gözü önünde olmaktadır ve “serbest piyasa” bu imajdan güç almaktadır. Serbest piyasa bütün dünyayı bir pazar yapma iddiasındadır. Ancak gerçek böyle değildir. Arjantin, Brezilya ve ABD veya Türkiye’de çiftçilerinin ürünlerini getirip en fazla fiyat verene mallarını verecekleri bir küresel pazar yoktur. Bu çiftçiler için gerçek, ürünlerini satabilecekleri, tek bir alıcı olduğudur. En fazla iki alıcı olabilir. Ürünleri kalite kontrollerine tabi tutulacaktır. Sağlık kontrolleri ve politik kaprisler söz konusudur. Küçük çiftçilerin durumu daha da beterdir. Kötü yollar, yetersiz depolama olanakları, dengesiz arazi dağılımı, kötü yasalar, dengesiz pazar güçleri, zayıf yerel ve ulusal kurumlar hepsi ticareti etkiler ve hiç biri serbest değildir.
Gerek ABD gerekse Avrupa Birliği 1947’de imzaladıkları GATT anlaşmasında tarımı dışarıda tutmuşlardı. Tarımı ticaretin dışında tutma Uruguay Turu denilen görüşmelerde sona ermeye başladı. En son olarak 1994’de Fas’ın Marakeş toplantısında devletler bir dizi anlaşmalar imzaladılar. Bunlardan en önemlileri Tarım Anlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) kurulması idi. Tarım anlaşmasında yapılmak istenen, etkin olmadığı iddia edilen üreticilere yardımların kesilmesi, yüksek gümrük vergileri içeren tarife duvarlarının yıkılması, devlet tarafından kontrol edilen gıda stoklarına son verilmesi, dünya tarımsal pazarlarının serbestleştirilmesi olarak ilan edildi. Bu sayede tarımsal metaların fiyatları yükselecekti. Kuralsızlaştırılmış pazarlardaki çiftçiler için bunun iyi olacağı söyleniyordu. Aynı zamanda keskin rekabet tarafından yaratılacak olan verimlilik sayesinde tüketiciler de daha az ödeyeceklerdi. En yüksek karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olan ülkelerde belirli ürünlerin yoğunlaştırılması, özel şirketlerin ürünlerin nerede üretip, nerede ihtiyaç duyacakları sorununu çok iyi yönetecek olmaları, devletin bugüne kadar yaptığı gereksiz harcamaların kesilmesi sayesinde çevresel verimlilikler de yükselecekti. Hatta dünya pazarlarında rekabet edemeyip kaybedecek olanlar bile gerçekleşecek ekonomik kalkınma sayesinde kentlerde veya tarım dışı sektörlerde iş bulacaklardı. Böylelikle herkes sonunda kazanmış olacaktı. Uruguay Turu serbest ticaret vizyonunu gerçekleştirmeye yardımcı olacaktı. ABD, Avrupa Birliği ve Japonya gibi sanayileşmiş ülkelerin tarım alanındaki harcamaları kontrol edilecek, böylelikle gelişmekte olan ülkeler ucuz tarım ürünleri üreticileri olarak bu karşılaştırmalı üstünlüğü kullanacaklardı. Hâlbuki gerçekler hayallerden tamamen farklı yönde gelişti. Kalkınmış ülkelerin tarım programlarındaki harcamaların azalması konusunda anlaşmanın hiçbir etkisi olmadı. Bu programlar birçok çiftçiyi ve tarıma dayalı sanayi doğrudan veya dolaylı olarak desteklemeye devam etti. Tarife dışı engellerin tarifelere dönüştürülmesi olağandışı yeni tarifeler yarattı. Örneğin bazı kalkınmış ülkelerde süt ve ürünleri ithalatında böyle oldu. Dünya Bankası, OECD ve diğer bazı kuruluşlar tarafından daha önce söylenmiş olan iyimser sözler anlaşma imzalandıktan sonra hızlıca ve dramatik ölçülerde geri alındı.
Tarımda serbest ticaretin olduğu bir yanılsamadır.