TEKEL İŞÇİLERİ; 1 NİSAN’DA YENİDEN
Tekel işçileri 76 gün boyunca tüm baskılara ve olumsuz hava koşullarına karşın Ankara’da tüm çalışanlara umut veren örnek bir mücadele yürüttüler. 4C’ye karşı kazanılmış haklarını ve geleceklerini kahramanca savundular.
Tekel işçileri 76 gün boyunca tüm baskılara ve olumsuz hava koşullarına karşın Ankara’da tüm çalışanlara umut veren örnek bir mücadele yürüttüler. 4C’ye karşı kazanılmış haklarını ve geleceklerini kahramanca savundular.
Danıştay’ın 4C ile ilgili olumlu kararından sonra eylemlerine 1 Nisan’a kadar ara veren işçiler, çadırlarını sökerek geldikleri kentlere döndüler. Tekel işçilerinin 76 gün süren bu kararlı ve barışçıl direnişi şimdiden sendikal mücadele tarihindeki olumlu yerini almış bulunuyor. Bu direnişte tekel işçilerine gösterilen dayanışma da unutulmayacak, örnek alınması gereken bir dayanışma olarak her zaman hatırlanacak.
Gerçekten de faklı iş kollarındaki sendikaların, meslek örgütlerinin, esnafın, sanatçıların ve başta Anamuhalefet Partisi CHP milletvekilleri ve örgütleri olmak üzere muhalefet partilerinin tekel işçilerine verdikleri destek çok anlamlıydı.
Hiş kuşkusuz bu destek tekel işçilerinin şahsında AKP hükümetinin yağmaya, talana dönüşen özelleştirme politikasına ve çalışanların sosyal haklarını yok sayan anlayışına tavır alınmasıydı. Nitekim direniş boyunca hep tekel işçilerinin yanında bulunan Tek-Gıda İş Sendikası’nın Genel Başkanı Mustafa Türkel “Tekel işçisi bu mücadeleyi kaybederse bunun arkasından şeker, enerji, liman ve birçok alandaki işletmeden 125 bin işçinin daha 4C’ye mahkum edileceğine” dikkat çekti.
Demokratikleşme sözünü ağzından düşürmeyen AKP hükümeti ise, sendikal örgütlenmenin yaygınlaşmasına, işçilerin, tekel işçilerinin yaptığı gibi barışçıl eylemlerle hak aramalarına, sendika konfederasyonlarının birlikte, işçilere sahip çıkmasına karşı tavır aldı. Onlara baskı uyguladı ve gözdağı vermeye çalıştı.
Bu durum hükümetin demokratikleşme anlayışının ne kadar sığ olduğunun bir kez daha gösterdi. Bilindiği gibi demokrasi yurttaşların aktif katılımıyla yaşar ve gelişir. Bu nedenle demokrasilerde işçilerin, çalışanların sendikal örgütlenme ve hak arama özgürlükleri güvence altına alınır. Kendine demokrat AKP ise bu gerçeği görmezden geliyor.
Demokratik bir toplumda özelleştirme yaparken kamusal ve toplumsal yararı gözetmez ve işçilerin haklarını yok sayarsanız elbette dirençle karşılaşırsınız. O nedenle tekel işçilerinin sorunu aslında tüm çalışanların ve emekten yana olan siyasetlerin de sorunudur. Hükümet bunu kavrayamadığı için sürekli olarak “işçilerin kışkırtıldığını” ileri sürdü.
Oysa; işçileri, sendikaları “kışkırtan” şey, muhalefet partileri ve örgütlü toplum kesimleri değil, AKP hükümetinin insanı, emeği yok sayan neo-liberal ekonomi politikaları ve o çerçevedeki özelleştirme anlayışıdır.
Unutulmasın; çözüm demokratik, örgütlü ve dayanışmacı bir toplum yaratmaktan geçmektedir. Onu yaratacak olanlar da, “kendine demokrat” AKP gibi sağ partiler değil, baskılara boyun eğmeyen, başta emeği ile geçinenler olmak üzere örgütlü aktif yurttaşlar olacaktır.
Tekel işçilerinin onurlu direnişi bu yolda önemli ve ders alınacak bir aşama olarak değerlendirilmeli, “önce emek, önce insan” diyen herkes 4C’ye karşı tavrını sürdürmeli ve 1 Nisan’da Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi’nin önünde tekel işçileri ile yeniden kucaklaşmaya hazır olmalıdır.