TEKEL İŞÇİLERİ VE LİBERAL / MUHAFAZAKAR SİYASET
TEKEL işçilerinin kazanılmış haklarını kaybetmemek için yürüttükleri eylemlere ilişkin değerlendirmeler-tabii olarak- muhtelif.
TEKEL İŞÇİLERİ VE LİBERAL / MUHAFAZAKAR SİYASET
TEKEL işçilerinin kazanılmış haklarını kaybetmemek için yürüttükleri eylemlere ilişkin değerlendirmeler-tabii olarak- muhtelif. Söz konusu değerlendirmeler önce "piyasa ekonomisi" ve bunun doğal bir sonucu olan "özelleştirme" uygulamalarında en ufak bir taviz verilmemesi gerektiğini ileri sürenler ile bu konulara bu derece "dogmatik" bakılmamasını tercih edenler arasındaki tartışmada farklılaşıyor. Devletin ekonomiden tümüyle elini çekmesi gerektiğini savunanların "özelleştirmeler" sonucunda çalışanların işsiz kalmasını "takdiri ilâhi" olarak değerlendirmelerine az kaldı… Bu cenahın tezlerinde bu derece ısrarlı ve inatçı olmalarında, en veciz ifadesini "dünya çok değişti, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçildi artık" şeklindeki manasız ve münasebetsiz iddiada bulan bir "ideoloji"nin etkisi büyük şüphesiz. Söz konusu manasız ve münasebetsiz iddia-tespitin -aynı zamanda- "ideolojiler çağı"nın kapanmış olduğu yolunda çok dil döküyor olması kendisinin bir "ideoloji" olmasına engel değil.
"Toplumsal’ı büyük ölçüde "ekonomik akıl"ın güdümüne sokan bu siyasi yaklaşım "liberal" etiketini de taşıyabilir "muhafazakar" etiketini de. Çünkü bu tek "akıl’ın arkasına takılan her siyasi tercih -kendisine hangi etiketi uygun görürse görsün- birbirinin aynı olmasa da çok yakın benzeridir. Aslına bakacak olursanız bu tercihten bir "siyasi tercih" olarak söz etmek doğru da değildir. "Toplumsal"a sadece "araçsal" değer atfeden bir "siyasi tercih", siyasetin toplumsal mücadelelerle oluştuğu gerçeğine "teğet geçtiği" için, gerçek anlamda "siyaset"e yabancıdır. "Siyaset" zaten bunun için farklı bir değere sahip değil mi? Bugüne ve yarına ilişkin bütün doğruları kendinde toplayan bir "akıl" olmamasından; gözünü ve kulağını sürekli "toplumsal"a dikmiş bir sürecin taşıyıcısı olmasından dolayı farklı birdeğere sahip değil mi?
Neyse, lafı fazla uzattım, dönelim TEKEL’e:
TEKEL işçilerinin haftalardır gündeme oturan eylemlerine ilişkin muhtelif değerlendirmelerden söz ediyorduk.
Bu çerçevede "üç büyükler" içinde yer alan muhalefet partilerinin gelişmelere ilişkin tutumunu da hatırlayalım. MHP ve özellikle adında "sosyal" sözcüğü geçen CHP’nin TEKEL işçilerinin sergilediği bu kararlı mücadeleden "nemalanmak" için (bakın, yine aynı "akıl"!) sergilediği tutum (da) gerçekten göz kamaştırıcı! CHP’nin -genel başkanının ağzından- "Bu hükümeti asker değil TEKEL işçileri düşürecektir" mealinde sözler sarf etmesi, olsa olsa, can havliyle, çok uzun zamandır ilişkisini kestiği "sosyal"den medet ummayı nihayet ucundan da olsa hatırlama çabasıdır. Ama biliyoruz ki artık çok geç; "siyaset’1 çoktandır rafa kaldırmış bir siyasi partinin "sosyal"i araçsallaştırma çabası bundan böyle kimseyi ikna edemez.
TEKEL işçilerinin eylemleri, şahit olduğumuz gibi, başta Türk iş olmak üzere sendikaları da "hazırlıksız" yakalamıştır. Bu eylemlerin mutlaka, ülkedeki "sendikal oligarşi"yi terbiye edici sonuçları da olacaktır. (Türk iş Genel Merkezi’nde, "Başkanların toplandığı süslü salonda geceleyen TEKEL işçilerinin görüntüleri, sendikal hareketler tarihimizde bir ilk olmasa da nadir karelerden birisini oluşturmuyor muydu?)
Ruhi Sanver, Tek Gıda-iş Başkanı Mustafa Türkel ile yaptığı röportajı Radikaf’m dünkü sayısında yayımladı. Röportaj, "Nedir bu işin aslı?" sorusuna cevap arıyor. Türkel’in soruya ilişkin bugüne kadar karşılaşmadığım önemli açıklamaları var, röportajın bir yerinde şöyle diyor:
"Bizim işletmemiz özelleştirilmiyor, kapatılıyor. (…) içki fabrikalarımızı sattınız parasını aldınız. Sigara fabrikalarımızı sattınız, parasını aldınız. Tütünlerimizi sattınız, parasını aldınız. Bizi işsiz bıraktınız ve şimdi de diyorsunuz ki ‘Yatanlara para mı ödeyelim.’ "
Türkel’in dikkat çektiği bu sıralama TEKEL meselesinde gerçekten önemli bir husus. Tek Gıda-iş Başkanı, "Bunun adı özelleştirme değil" derken haklı mı, değil mi? isterseniz, bu sorunun cevabını aramayı da yarınki yazıya bırakalım.
KAYNAK: YENİŞAFAK