TEKEL İŞÇİLERİNİN EYLEMİ SİZİ UTANDIRDI MI?
12 bin Tekel işçisinin sokağa dökülmesini nasıl değerlendirelim?
Özelleştirme karşıtlığının bir yansıması mı yoksa özelleştirme uygulamalarındaki yanlışlığın sokağa yansıyan hali mi?
12 bin Tekel işçisinin sokağa dökülmesini nasıl değerlendirelim?
Özelleştirme karşıtlığının bir yansıması mı yoksa özelleştirme uygulamalarındaki yanlışlığın sokağa yansıyan hali mi?
İkisi arasında büyük fark var. Kafalarımızı karıştıran da bu!
Özelleştirmeye kimileri sadece devletin açıklarını kapatmak için elde edilen gelir olarak görüyor. Bir adım öteye geçip, “devlet sanayi ve ticari hayattan çekilsin de nasıl çekilirse çekilsin. En yüksek parayı verene işletmeler, lisanslar satılsın” diyebiliyor.
Kabul etmek gerekir ki devletin sanayi ve ticaret hayatından çekilmesi, serbest piyasa ekonomisinin denetimi ve düzenlemesiyle ilgilenmesi hepimizin çıkarına. Ancak özelleştirmeyi gerçekleştirirken, istihdam boyutunu unutmak, ranta teslim olmak vahşilikle bile açıklanamayacak bir suç…
Tekel’nin satışında yaşanan skandal budur.
Tekel biliyorsunuz, varlık yöntemiyle özelleştirildi.
146 yıllık Tekel tam 17 dakikalık bir ihale ile 1 milyar 720 milyon ABD Doları karşılığında British American Tobacco (BAT) şirketinin oldu. Bu şirket Türkiye’de Camel’i üretiyor ve pazar payı o gün yüzde 10’lardaydı. Onların ihtiyacı olan sadece ve sadece Tekel’in Samsun, Tekel 2000, Maltepe markalarıydı. İşçileri, fabrikaları, depoları istemiyorlardı. Çünkü üretim için sadece isim hakkı yeterliydi. Gerisi zaten vardı.
Diğer teklif veren firmalar ise Tekel’in fabrikalarını da işçilerini de istiyorlardı. Ve BAT’tan daha düşük rakam teklif ettiler. İşçilerin büyük kısmını çalıştırma garantisi veriyordu. Hükümet parayı tercih etti. İşçileri makine ile aynı değerde tuttu. İşçiler Tekel’de kaldı, Tekel’i tekel yapan markalar satıldı.
Bugün ne oluyor?
Dün insansız özelleştirmeyi kutsayanlar, paranın önünde düğmelerini ilikleyenler şimdi bu işçilerden kurtulmanın yollarını arıyor. “Susun, konuşmayın, sessiz kalın, zaten sizlere hiç iş yapmadan para ödüyoruz, yazık değil mi bu devlete” argümanını kullanarak bu yıl sonuyla iş akitlerini bitiriyorlar. 2 ay yat, 10 ay asgari ücretle çalışma imkanı getiriyorlar. Dalga geçer gibi…
Pek çoğumuz bankamatiğe mahkum edilerek onurları zedelenen, çalışmadan ücret alınmaya mahkum edilen bu kişileri suçlama eğilimindeyiz.
Halbuki çözüm özelleştirme sırasında vardı. İstihdam yaratacak bir alıcı tercih edilebilirdi.
Doğu Avrupa ülkeleri özellikle Doğu Almanya’da yapılan özelleştirmelerdeki uygulamayı hatırlatarak konuyu kapatayım.
Özelleştirilecek kuruluş en çok parayı verene değil, puanı en yüksek olan adaya verildi.
Yani bir puanlama sistemi uygulandı.
Yeni yatırım yapacak mısın? Evet. Al sana 5 puan. İşçileri çalıştıracak mısınız? Kaçını çalıştıracaksın? Verilen yanıta göre al sana 5 puan, 10 puan denildi.
Sonra tüm adayların puanları toplandı ve en yüksek puanı alan yarışın galibi oldu, kamu kuruluşunu devraldı.
Yani devlet işçilerini bankamatiğe mahkum etmektense, onurlarıyla çalışma hakkını kazanacakları yöntemi uyguladı. Türkiye ise yeşil alan yapmak yerine Hazine arazilerini iş merkezlerine çeviren, özelleştirmeyi bütçe açıklarını kapatmak için kullanan, istihdama önem vermeyen bir politikanın esiri olarak yaşamaya devam ediyor.
Tekel işçilerini suçlayabilirsiniz. Bana göre onların suçu; durduk yere günahımızı, suçlarımızı bize hatırlatarak utandırmaları. Utanmasını biliyorsanız tabii…