TİSK VE 1982 ANAYASASI
12 Eylül 1980 Darbesi’nin ardından 1961 Anayasası’nın yerini alacak bir Anayasanın hazırlık çalışmaları Milli Güvenlik Konseyi tarafından atanan/onaylanan Danışma Meclisi’nde başladı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Danışma Meclisi’nde Türk-İş’ten Mustafa Alpdündar, Feridun Şakir Öğünç ve Vahap Güvenç görev aldı. Kağıt Sanayii İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri İmren Aykut ve TİSK Genel Sekreteri Rafet İbrahimoğlu da Danışma Meclisi üyeleri arasındaydı.
TİSK’İN TALEPLERİ
TİSK’in 1972, 1974, 1976, 1978, 1980 ve 1982 yıllarında yapılan genel kurullarına sunulan çalışma raporlarında yer alan isteklerin en önemlileri şöyle sıralanabilir (TİSK, IX. Olağan Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1972; TİSK, X. Olağan Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1974; TİSK, XI. Olağan Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1976; TİSK, XII. Olağan Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1978; TİSK, XIII. Olağan Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1980; TİSK, XIV. Olağan Genel Kurulan Sunulan Çalışma Raporu, Ankara, 1982):
Asgari ücret, yan ödemeler de hesaba katılarak, bölgelere ve sektörlere göre ayrı ayrı belirlensin.
Herkese eşit ücret zammı yerine, üretime katkıya göre farklı ücret zammı sistemi yaygınlaştırılsın.
Ücret zamları verimliliğe bağlansın; ücret artışları sınırlandırılsın; yan ödemeler azaltılsın.
Emekli aylıkları düşürülsün.
Çalışılmayan hafta tatili ve genel tatiller için ücret ödenmesin.
Kıdem tazminatına yasal tavan getirilsin ve kıdem tazminatı fonu oluşturulsun.
Genel tatil ve ücretli izinler azaltılsın.
İş güvenliği denetimlerinde işyerlerinin kapatılması zorlaştırılsın.
Sakat ve eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü kaldırılsın.
Toplu sözleşme uygulamasında sendikalı-sendikasız işçi ayrımına son verilsin; dayanışma aidatı kolayca uygulanabilsin.
Yönetime katılma uygulamalarına son verilsin.
“Sendika enflasyonu” önlensin.
Tek sendikaya üyelik getirilsin; üye fişleri merkezi bir birimde toplansın.
Sendika aidatlarının miktarı sınırlandırılsın ve check-off sistemi kaldırılsın.
Sendikalar, devletin idari ve mali denetimine açık olsun.
Sendikalarla siyasi partiler arasındaki ilişki sınırlandırılsın.
İşkolları yönetmeliği yasaya eklensin.
Sendika yönetiminde görev alanların siyasi partilerin yönetiminde yer almaları halinde sendikadaki görevleri otomatik olarak düşsün.
Sendikalar, işyerlerindeki yasadışı davranışlardan parasal ve hukuksal açılardan sorumlu tutulsun.
İşkolu ve işyeri düzeyindeki iki toplu iş sözleşmesi yerine, tek bir toplu iş sözleşmesi yapılsın.
Grev ertelemelerinin kapsamı genişletilsin; ertelenen grevlerde toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu tarafından sonuçlandırılsın.
Greve çıkan işçilerin ücretleri sendikalarınca ödensin.
Herhangi bir işçi sendikasının toplu sözleşme yapabilmesi için işkolundaki toplam işçi sayısının belirli bir oranını temsil etme önkoşulu getirilsin.
Toplu sözleşme görüşmeleri belirli bir süre içinde sonuçlandırılsın.
Hak grevi kalksın.
Her grev kararından sonra grev oylamasına gidilsin.
Grev kararının alınmasından sonraki belirli bir dönem içinde grevin uygulanması zorunluluğu getirilsin; grevin başlama tarihi önceden işverene bildirilsin.
Emeklilik yaşı yükseltilsin.
TİSK, 1982 Anayasası hazırlık çalışmaları sırasında “sosyal devlet” anlayışına karşı çıktı ve bu kavramın Anayasadan çıkarılmasını istedi. (Cumhuriyet, 12.4.1982)
TİSK’in 1982 yılı nisan ayında toplanan 14. Genel Kuruluna sunulan Çalışma Raporu’nda işçi haklarına ilişkin temel yaklaşım şöyle ifade ediliyordu:
“Geçmişte işveren-işçi ilişkilerine yaklaşımda daima işçilerin himayeye muhtaç olduğu görüşünün hâkim olduğu bilinen bir gerçektir. Artık işçinin ezildiği, istismar edildiği iddialarının geçersizliği ortadadır. İşçilerin bugün ulaştığı seviye memurlara sağlanan imkânların çok çok üstündedir. Bunun yanında 3 milyona yakın işsizin varlığı düşünülürse, ülkemizde çalışan işçilerin mutlu bir azınlık teşkil ettiği söylenebilir. Bu durumu geçmiş tecrübeler ışığında artık savunmak mümkün değildir. Bu sebeple sosyal sorunlara yaklaşırken işçi lehine yorum kriteri terkedilmeli ve ülke yararı gözetilmelidir.” (TİSK, XIV. Olağan Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, 1982, s.19)
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU’NUN ANAYASA KOMİSYONU’NA İLETTİĞİ GÖRÜŞ
TİSK’in Anayasa Komisyonu’na sunduğu görüşte, daha önceki yıllarda gündeme getirilen talepler daha düzenli ve kapsamlı bir biçimde düzenlenmişti (Yaşar Gürbüz, Anayasa Komisyonuna Sunulan Görüşler ve Komisyonca Hazırlanan Taslak Metin, Araştırma-Eğitim-Ekin Yay., İstanbul, 1982). TİSK’in sunduğu görüşlerin bazıları aşağıda sunulmaktadır:
“1961 Anayasasının uygulandığı dönemde bu Anayasa çeşitli değişiklikler görmesine rağmen, toplumun özlediği huzur, barış ve istikrar ortamını sağlayamamıştır. Hiç şüphe yok ki, geçtiğimiz dönemin ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarının tümünü Anayasaya yüklemek doğru değilse de, 1961 Anayasasının Türkiye’de getirdiği anlayış farklılıklarının ve tartışma ortamının bir ölçüde sonucu olduğunu da kabul etmek gerekecektir.
“Özellikle Anayasanın ekonomik ve sosyal haklar bölümü, ülkenin sosyal ve ekonomik yapısından daha ilerde bir düzenleme getirmiş, bu sınırın geniş tutulması ve Anayasada vaad edilenlerin büyük bir kısmının gerçekleştirilmeyişi, toplumda gösterilen tepkilerin gerekçesi olmuştur. Özlemleri artıran bu düzenleme, ekonomik imkanlarla sınırlı olduğu için yerine getirilememiş, bunun sonucu olarak da belli siyasi amaçlı toplulukların bu hususları istismar etmesine ve tahrik vasıtası olarak kullanılmasına sebep olmuştur.” (Gürbüz,1982;233)
“Bugün Türk toplumunun uyguladığı ve tercih ettiği ekonomik sistem, özel sektöre dayalı serbest pazar ekonomisidir. Diğer bir önemli nokta ise, toplumdaki sosyal gelişmelerin ekonomik gelişmişlik ölçüsü ile paralel ve dengeli olması gereğidir.” (Gürbüz,1982;234)
“Bu Anayasanın komünizme, sosyalizme, faşizme ve teokratik devlet biçimine yahut her çeşit aşırı akımlara kapalı olacağı açıkça yazılmalıdır. Devletin ekonomik model tercihi de, başlangıç bölümünde özel sektöre dayalı liberal bir ekonomi modeli olarak kesin biçimde belirtilmelidir.” (Gürbüz,1982;234)
“Sosyal devlet ibaresi sosyalist devlet yorumuna götürdüğü için bu ibare kesin olarak başlangıçtan ve diğer maddelerden çıkarılmalıdır. Bu husus, Anayasanın çok büyük önem taşıyan bir yönüdür.” (Gürbüz,1982;235)
“Geçtiğimiz dönemin şikayet konusu uygulamalarından biri de dernekler sorunudur. Dernek kurma hakkı, hem mesleki hem siyasi amaçla alabildiğine kötüye kullanılmış, siyasi partiler dahil pek çok kurum ve kuruluşun görüşleri istikametinde derneklerin ortaya çıktığı görülmüştür. Dernek kurma hakkının geniş şekilde düzenlenmiş olması da kötüye kullanılmasına vesile teşkil etmiştir.
“Bu nedenle dernek kurma hakkının yeniden ve ciddi bir düzenlemeye tabi kılınması zorunludur. Bu düzenlemede göz önünde bulundurulması gereken faktörler şunlar olmalıdır:
“Dernek kurma hakkının alanı belirlenmelidir. (Siyasi, askeri ve toplum yapısına ters düşen amaçlı dernekler kurulamamalıdır.)
“Memurların mesleki amaçlı dernek kurmaları önlenmelidir. (Geçtiğimiz dönemdeki TÖB-DER, POL-DER, POL-BİR uygulamaları düşünülerek)
“Derneklerin Anayasal ilkeler dışına çıkmalarının önlenmesi için Devletçe ve özel bir kanunla denetlenmeleri kabul edilmelidir.
“Derneklerin hakim kararına kadar idari makamlarca faaliyetlerinin durdurulabilmesine ve bu kararlarla ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı verilmemesine imkan sağlanmalıdır.” (Gürbüz,1982;237)
“Mülkiyet Hakkı.
“Mülkiyete ait genel kural başlığı altında 36’ncı madde aslında düzenlenmek istenen mülkiyet ve miras haklarının teminat altında olmasıdır. Sosyalizmi değil, hukuka bağlı devlet fikrini benimsemiş bir Anayasa için temel noktalardan birini bu husus teşkil etmektedir. Üretim araçları dahil mülkiyet hakkının devletin teminatı altında olmasıdır ki, iktidara gelecek siyasi partilerin, Devleti sosyalist devlete dönüştürmelerinde Anayasal engeli teşkil edecektir.” (Gürbüz,1982;242)
“Çalışma ve Sözleşme Hürriyet.
“Bu maddede çok önemli bulunun iki kavramın muhakkak yer alması gerekmektedir. Bunlardan birincisi çalışma hürriyeti kadar çalıştırma hürriyetinin de mevcudiyeti ve bu konuda işçi hakları ile işveren haklarının yapılacak yasalarda eşit ve dengeli olarak korunacağının hükme bağlanması zaruretidir. Bugüne kadar yapılan düzenlemelerde yalnız işçi haklarına yer verilmiş, buna karşılık işveren haklarında, değerini kaybetmiş güçlü taraf önyargısı ile, eşitlik anlayışından ayrı kalınmıştır. Özellikle geçtiğimiz 20 yılın uygulaması, genişleyen işçi hakları karşısında işveren haklarını kullanılamaz ve yok ölçüsüne getirmiştir. Oysa çalışma, çalışan kadar çalıştıranın da hak ve hürriyetlerinin düzenlenmesini gerektiren bir konudur.” (Gürbüz,1982;245)
“Anayasanın temel ekonomik felsefesinin özel sektörün öncülüğü olduğu fikrinin eklenmesini zaruri görmekteyiz.
“Bu nedenle 40’ncı maddenin aşağıdaki şekilde düzenlenmesi gerekmektedir:
“Çalışma, Çalıştırma ve Sözleşme Hürriyeti:
“Herkes dilediği alanda çalışma, çalıştırma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbest olup devletin teminatı altındadır.
“Devlet, kanunlarda çalışan ile çalıştıranın haklarını karşılıklı eşitlik ve denge ilkeleri içinde tutar.” (Gürbüz,1982;245)
“41’inci maddenin ilk fıkrası olarak, aşağıdaki hükmün eklenmesi düşünülmektedir:
“Ekonomik ve sosyal hayat özel teşebbüslere dayalı bir ekonomik sistemle düzenlenir. Bu sistem içinde teşebbüsler serbest pazar esasları içinde çalışırlar.” (Gürbüz,1982;246)
“Üzerinde durulması ve Anayasada ifade edilmesi gerekli görülen bu konudaki ilk husus, sendikaların denetiminin Anayasada öngörülmesidir. Sendikaların Devletçe denetlenmesinin bir Anayasa ilkesi olarak kabulü geçtiğimiz dönemde karşılaşılmış suistimaller bakımından zorunlu bir düzenleme olarak görülmektedir.” (Gürbüz,1982;247)
“Grev ve lokavt hakkı düzenlenirken Avrupa Sosyal Şartı’nda da belirtildiği üzere ancak menfaat uyuşmazlıklarında, yani toplu iş sözleşmesi yapılmasına yönelik uyuşmazlıklarda bir baskı aracı olduğu belirtilmeli ve böylece müessesenin bünyesine aykırı düşecek şekilde hak uyuşmazlıklarının çözümünde başvurulacak bir yol olamayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.
“Bunların yanında diğer önemli bir husus olan genel grev ve siyasi grevlerin bir Anayasa hükmü olarak yasaklanması zaruretidir. Çünkü, gerek genel grev, gerek siyasi grev asıl amacı işverene karşı olmayan ve toplum düzenini bozmaya dönük olan grev çeşitleridir. Ülkemizde bu uygulamanın zaman zaman denendiği de göz önüne alınırsa genel grev, dayanışma grevi ve siyasi grevlerin de açıkça yasaklanması şarttır.” (Gürbüz,1982;250)
“Yeni Kuruluş Önerileri.
“Devletin ekonomik ve sosyal ödevleri ile ilgili olarak faaliyet göstermek ve icra organına yahut yasama organına yardımcı olmak üzere 2 kuruluş düşünülmektedir:
“(a) İşveren – İşçi İlişkileri Yüksek Kurulu:
“İşveren – işçi ilişkilerinde aşağıdaki yetkilerle donatılacak, devlet, işveren ve işçi temsilcilerinden oluşacak bir komitenin kurulması Anayasada öngörülmelidir.
“Bu komitenin asgari ücret tespitine ilişkin kararları ile, memleket ekonomisinin zorunlu kıldığı hallerde ücret ve fiyatlara veya bunlardaki artışlara tavan konulması hususunda Hükümetçe yürürlüğe konulacak kararlarına ve nihayet, toplu iş sözleşmeleri için oybirliği ile kabul edeceği ortak normlara hukuki bağlayıcılık tanınması kabul edilmelidir.
“(b) Ekonomik ve Sosyal Konsey:
“Yukarıda belirtilen komite üyelerinin tabii üye olacağı ve ekonomik alanın diğer sektörlerinin ve tüketicinin temsilcilerinden oluşacak bir Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulması da Anayasada öngörülmelidir.
“Esas itibariyle ekonomik ve sosyal konularda Hükümet tarafından talep edilecek mütalâaları vermek ve araştırmaları yapmakla görevlendirilecek Konseyin, çalışma alanına giren konularda istişari mütalâasının alınması zorunlu kılınmalıdır.
“Konseyin ekonomik ve sosyal alanlarda Anayasada öngörülmüş bir Kanunun çıkarılması için Hükümete başvurma ve 6 ay içinde teklifin yasama organına sunulmaması halinde Cumhurbaşkanına başvurma yetkisi bulunmalıdır.” (Gürbüz,1982;251-252)
TÜRK-İŞ’İN ANAYASA’DA TİSK’İN ETKİSİNE İLİŞKİN İDDİALARI
Türk-İş, 1982 yılında yayımladığı bir kitapçıkta, Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa Tasarısının TİSK’in isteklerine göre hazırlandığını iddia etti (Türk-İş, Anayasa Tasarısı İşveren İsteklerine Göre Hazırlandı, İşte İspatı, Türk-İş Yay., Ankara, 1982) Bu kitapçığın bazı bölümleri aşağıda sunulmaktadır:
“Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) 19 Temmuz 1982 günü yaptığı açıklamada, ‘Anayasa Tasarısının özellikle ekonomik hak ve özgürlükler alanındaki yegâne kaynağı, son on yıldır Türk işverenlerinin raporlarıdır, bu raporlara geçen görüşleridir,’ demiştir. (Türk-İş,1982;3) (…)
“Bilindiği gibi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)’nun görüşleri, kendi deyişleriyle, ‘hür teşebbüs görüşlerini temsil etmekte’dir.
“ ‘Hür Teşebbüsün Sözcüsü’ olduğu açıklanan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun hedefi, işçi-işveren ilişkilerinde ve sosyal politikamızda akılcı, dengeli, demokratik, özgürlükçü bir yapı kurmak değil, Türkiye’yi sosyal bunalımlara sürüklemek bahasına, bu yapıda işverenlerin ve iş adamlarının isteklerini egemen kılmaktır.
“Bu çevrelere göre, bugün geçiş döneminin kendine özgü şartlarını istismar etmek için bulunmaz bir fırsat vardır. Bu fırsat, işveren çıkarları istikametinde sonuna kadar kullanılmalıdır!
“TİSK bu anlayışı çerçevesinde, yurdumuzda sosyal güç dengesinin tahribi ile sonuçlanacak önerilerini ve görüşlerini 12 Eylül 1980’den kısa bir süre sonra açıklamıştır. (…)
“Böylece 12 Eylül 1980 sonrasında, Türk işverenleri ve iş adamları Türk işçilerini ‘mutlu azınlık’ ilan etmiş bulunmaktadır. Aynı çevrelere göre, şimdi yapılmak gereken iş, bu ‘mutlu azınlığın temel hak ve özgürlüklerini elinden almak’tır; üstelik bu yaklaşımla, ‘hem sosyal sorunlar çözülecek, hem de ülke yararı gözetilmiş olacak’tır (!)” (Türk-İş,1982;4-5)
“Görüldüğü gibi, gerçek bütün çıplaklığıyla ortadadır.
“Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu, Anayasa Tasarısını işveren istekleri doğrultusunda hazırlamıştır.
“Anayasa Tasarısı bu şekliyle benimsendiği takdirde, çalışma barışını ve işçi-işveren çıkar çelişkilerini akılcı dengelere kavuşturabilmenin başlıca aracı olan toplu pazarlık sistemi çökecektir.
“Anayasa Tasarısı bu şekliyle benimsendiği takdirde, grev hakkındaki kısıtlamalarla toplu iş sözleşmelerini ne yapabilme, ne de yapılmışı koruyabilme olanağı kalmayacaktır.
“Anayasa Tasarısı bu şekliyle kabul edildiği takdirde, Türkiye sosyal bunalımlara sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.” (Türk-İş,1982;29)
“Oniki Eylül Demokrasiyi Koruma ve Kollama Harekâtı’nın önde gelen hedefi, 12 Eylül 1980 öncesinin derin acılara yol açan sarsıntısını geride bırakmak ve kaderde, kıvançta, tasada ortak bir ulus olarak bölünmez bir bütün halinde, Atatürk ilkelerinin ve devrimlerinin yol göstericiliği ile demokrasiyi yeniden kurmak ve sürekli kılmaktır.
“Ulusumuz için hayati önem taşıyan bu hedefin gerçekleştirilmesinde toplumun her kesiminden sorumluluklarını bilmesi, özellikle geçiş dönemine özgü önlemlere saygılı olması beklenilmiştir. Toplumdan bu davranış kurallarına uymalarını isteyenler, buna karşılık, geleneksel tutumlarına da uygun bir biçimde, topluma her alanda adaletli ve tarafsız bir yönetim sözü vermişlerdir. Yarının devlet yapısında ve demokrasisinde Türk Toplumunun en büyük güvencesini bu söz teşkil etmektedir. Anayasa çalışmalarında bu söze ve Ulusça ulaşılmak istenen çağdaş hedefe gölge düşürülmemesine özen gösterilmelidir.
“Türkiye’nin sosyal gelişmesinde birinci derecede sorumlu ve etkili olan bir Kuruluş olarak belirtmek istiyoruz ki, Anayasa’da kurumlaştırılmaya çalışılan işveren istekleri bu program Türkiye’yi bir çıkmaza sürükleyebilir. Hak ve menfaatlerini koruma ve geliştirme olanakları kısıtlanmış, hatta ellerinden alınmış işçilerden, böyle bir yaklaşımla, toplumsal sorumluluk üstlenmelerinin beklenemeyeceği takdir edilmelidir.
“Türk Ulusu, Türk çalışanı çoğulcu özgürlükçü demokrasiyi, tüm çağdaş koşulları ile istemektedir.
“Bu isteğe uygun hareket edilmelidir.
“Türk Ulusu, güven beklemektedir; Ulusa güvenilmelidir.
“Anayasada bir menfaat grubunun sosyal bunalım programına değİl, Türk Ulusunun çağdaş, özgürlükçü isteğine uyulmalıdır.” (Türk-İş,1982;38-39)
1982 ANAYASASI’NDA ÇALIŞMA HAYATINA İLİŞKİN BÖLÜMLER
Danışma Meclisi’nde hazırlanan taslak metin Danışma Meclisi’nde oylanarak kabul edildi ve Milli Güvenlik Konseyi’ne sunuldu. Anayasa Tasarısının Danışma Meclisi’ndeki oylaması sırasında, Türk-İş’ten Mustafa Alpdündar, Feridun Şakir Öğünç ve Vahap Güvenç, açıkça “hayır” oyu kullandılar.
Türk-İş, 1982 Anayasa taslağı ortaya çıkıncaya kadar, 12 Eylül Darbesi’nin işçi hak ve özgürlükleri konusundaki kısıtlamalarının geçici olduğunu düşünüyordu. Taslak ortaya çıktığında cılız bir tepki gösterdi.
Türk-İş’in askeri yönetim döneminde tepkisini ifade ettiği tek olay, 8 Eylül 1982 günü Ankara’da Arı Sineması’nda yaklaşık 1700 kişinin katılımıyla düzenlenen Anayasa tasarısı eleştiri toplantısıdır. 8 Eylül 1982 tarihinde Ankara’da Arı Sineması’nda düzenlenen toplantıya 1700 Sendika Genel Merkez ve Şube Yöneticisi katıldı. Genel Başkan Şevket Yılmaz yaptığı konuşmada, “kravatları çıkarır atarız, tulum sırtımızda, 67 ilde yalnızca siyaset yaparız,” dedi. Bu tehdidi kimse ciddiye almadı.
Anayasa tasarısı Danışma Meclisi’nde kabul edildikten sonra, Milli Güvenlik Konseyi bazı noktalarda değişiklik yaptı. Anayasa tasarısında, “üye aidatını sendikaya doğrudan öder” hükmü yer alıyor ve “check-off” sistemi kaldırılıyordu. Bu düzenleme kaldırıldı. Anayasa tasarısında, “en çok beş işçi çalıştırılan küçük işyerlerinde toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt yapılamaz” hükmü yer alıyordu. Bu hüküm kaldırıldı. Tasarıda, bir grevin 60 gün devam etmesi halinde taraflardan birinin veya Çalışma Bakanının başvurusu üzerine Yüksek Hakem Kurulu’nun uyuşmazlığı sonuçlandıracağı hükmü bulunuyordu. Bu hüküm de kaldırıldı.
Milli Güvenlik Konseyi’nin yaptığı bir değişiklik, 1990 yılında kamu çalışanları sendikacılık hareketinin gelişmesine olanak sağladı. Danışma Meclisi’nde kabul edilen Anayasa tasarısında (M.139) şu hüküm yer alıyordu: “Kamu hizmeti görevlileri (…) siyasi partilere ve sendikalara üye olamazlar.” Bu yasak, Milli Güvenlik Konseyi tarafından kaldırıldı.
Anayasa metni halkoyuna sunuldu. Ancak Anayasa’yı eleştirmek fiilen yasaklandı. Halka sunulan ikilem şöyleydi: “Anayasaya ‘evet’ derseniz, bir yıl sonra parlamenter düzene geçilmesine izin veririz. Anayasaya ‘hayır’ derseniz, bunu parlamenter düzene geçilmesini istemediğiniz biçimde yorumlarız ve askeri yönetimi sürdürürüz.”
Türk-İş, askeri yönetimle karşı karşıya gelmemek ve sivil yönetime bir an önce geçilmesini sağlayabilmek amacıyla, sandık başına gidilmesi çağrısını yaptı. Türk-İş yöneticileri, askerleri etkileyemediklerini görmüşlerdi. Beklentileri, sivil yönetime bir an önce geçilmesi sonrasında, sıkıyönetim döneminde yaşanan olumsuzlukların bir biçimde aşılabileceğiydi.
Anayasanın 18. maddesi zorla çalıştırmayı olanaklı hale getirdi. 1961 Anayasasında bu konu şöyle düzenlenmişti (Madde 42): “Angarya yasaktır. Memleket ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği olan beden veya fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak kanunla düzenlenir.”
1982 Anayasasında bu konu şöyle düzenlendi (Madde 18): “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır. Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalışmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.”
Anayasanın 51. maddesi ile, işçi sendika ve üst kuruluşlarında yönetici olabilmek için, en az on yıl bilfiil işçi olarak çalışmış olma koşulu getirildi. Bu koşulun uygulanması, sendika yöneticilerine karşı bir tehdit olarak kullanıldı. Birden fazla sendikaya aynı anda üye olma yasağı getirildi.
Madde 51: “İşçiler ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler.
“Sendikalar veya üst kuruluşlarını kurabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi yeterlidir. Bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının tespiti halinde yetkili merci, sendika veya üst kuruluşun faaliyetinin durdurulması veya kapatılması için mahkemeye başvurur.
“Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak serbesttir.
“Hiç kimse sendikaya üye olmaya, üye kalmaya, üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
“İşçiler ve işverenler aynı zamanda birden fazla sendikaya üye olamazlar.
“Herhangi bir iş yerinde çalışabilmek, işçi sendikasına üye olmak veya olmamak şartına bağlanamaz.
“İşçi sendika ve üst kuruluşlarında yönetici olabilmek için, en az on yıl bilfiil işçi olarak çalışmış olma şartı aranır.
“Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Anayasada belirlenen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz.”
Anayasanın 52. maddesi ile, sendikaların siyasal partilerden destek alması ve onlara destek vermesi yasaklandı.
Madde 52: “Sendikalar, 13’üncü maddede sayılan genel sınırlamalara aykırı hareket edemeyecekleri gibi; Siyasi partilerden destek göremezler ve onlara destek olamazlar; derneklerle, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaçla ortak hareket edemezler.
“İşyerinde sendikal faaliyette bulunma, o işyerinde çalışmamayı haklı göstermez.
“Sendikalar üzerinde Devletin idari ve mali denetimi ile gelir ve giderleri, üye aidatının sendikaya ödenme şekli kanunla düzenlenir.
“Sendikalar gelirlerini amaçları dışında kullanamazlar; tüm gelirlerini Devlet bankalarında muhafaza ederler.”
12 Eylül öncesinde bir işyerinde aynı anda hem işyeri, hem de işkolu toplu iş sözleşmesi uygulanabiliyordu. Anayasanın 53. maddesi ile aynı işyerinde aynı dönem için birden fazla toplu iş sözleşmesinin yapılması ve uygulanması yasaklandı. Aynı düzenleme 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 3. maddesi ile de getirildi. 2822 sayılı Yasanın 5. maddesi ile, toplu sözleşmelere, “kanun ve tüzüklerin emredici hükümlerine aykırı hüküm” konulamayacağı düzenlemesi getirildi. Böylece toplu pazarlık özgürlüğü daha da kısıtlandı.
Madde 53: “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
“Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
“Aynı işyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.”
Anayasanın 54. maddesi ile hak grevi yasaklandı. Bu yasak, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile daha da pekiştirildi.
Anayasanın 54. maddesi ile lokavt, işverenlere anayasal bir yetki olarak tanındı. Halbuki 1961 Anayasasında işverenlerin lokavt yetkisinden söz edilmiyordu. Lokavt, 1963 yılında kabul edilen 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile mevzuata girmişti.
Anayasanın 54. maddesi, grevde sendikanın kararı dışında işyerine verilen zarardan sendikayı sorumlu tuttu: “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumludur.” 2822 sayılı Yasanın 47. maddesi bu düzenlemeyi yineledi.
12 Eylül öncesinde grev ertelemeleri sonucunda yeniden greve çıkılabilirdi. 1982 Anayasası, grev ertelemelerini grev yasağı biçimine getirdi ve erteleme süresi sonunda yeniden greve çıkılması olanağını ortadan kaldırdı: “Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür.” 2822 sayılı Yasanın 33. maddesinde bu yasak pekiştirildi ve “olağanüstü halin ilan edildiği bölgelerde grev ve lokavt ertelenmesi kararlarına ilişkin davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez” hükmü getirildi.
54.madde, siyasi amaçlı grevi, dayanışma grevini, genel grevi, işyeri işgalini, işi yavaşlatmayı, verim düşürmeyi ve diğer tür direnişleri de yasakladı.
Anayasanın 54. maddesi, grev kırıcıları koruyan bir düzenleme daha getirdi: “Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiçbir şekilde engellenemez.” Bu düzenleme 2822 sayılı Yasanın 38. maddesi ile daha da pekiştirildi. 38. madde ile “greve katılan veya lokavta maruz kalan işçilerin, işyerine giriş çıkışı engellemeleri veya işyeri önünde topluluk teşkil etmeleri” de yasaklandı. 2822 sayılı Yasa, grev gözcülerinin sayısına kısıtlama getirdi, grev yerlerine, “bu işyerinde grev vardır” dışında pankart asılmasını ve grev gözcüleri için kulübe, baraka ve çadır gibi barınma vasıtalarının kurulmasını yasakladı (Madde 48).
Anayasanın 82. maddesi, milletvekilliği ile sendika yöneticiliğini bağdaşmaz görevler olarak kabul etti. Böylece, milletvekili seçilen sendika veya bunların üst kuruluşlarının yöneticilerinin bu görevlerinin sona ermesi öngörüldü. Bu düzenleme, sendikaların gücünün Meclis’e yansıtılmasına engel oldu.