TÜİK HAYAT PAHALILIĞINI NE ZAMAN ÖLÇECEK?
TÜİK’in eski Başkanı Prof. Dr. Sait Erdal Dinçer Ocak 2022’de yaptığım söyleşide hayat pahalılığını ölçmediklerini belirterek, “Yaşam maliyetini değil, 84 milyon için enflasyonu ölçüyoruz” demişti.
Dinçer’in bu sözleri kamuoyunda yıllardır sorulan ve bizim de sormaktan vazgeçmeyeceğimiz, “Açıklanan enflasyon ile hissedilen enflasyon arasındaki fark nereden kaynaklanıyor?” sorusunun yanıtıydı. Başkan Dinçer, TÜİK’in hep saygıyla yaklaştığı Türk-İş’in her ay yayımladığı Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması benzeri Yaşam Maliyeti Endeksi üzerinde çalıştıklarını da duyurmuştu. Çekirdek enflasyonu da takip ettiğimiz Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri içinde yer alabilecek Yaşam Maliyeti Endeksi vatandaşın hissettiği hayat pahalılığını ölçmeye çalışacaktı. Bu çalışmanın sürüp sürmediğini, hangi aşamada olduğunu bilmiyoruz. Prof. Dr. Dinçer, söyleşimizin yayınlanmasından bir hafta sonra TÜİK başkanlığından alındı, Marmara Üniversitesi’ndeki ekonometri hocalığına döndü. Enflasyon ve hayat pahalılığının yakıcı etkisinin sürdüğü, temmuz ayı enflasyonunun çift haneli beklendiği ortamda bu sözleri yeniden hatırlamakta yarar var.
TÜRKİYE TEK HANELİ ENFLASYONA DÖNEBİLİR Mİ?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görevi devralırken altını çizdiği “şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” ilkelerinin TÜİK’te nasıl bir “rasyonel zemine dönüş” etkisi yaratacağını hep birlikte göreceğiz.
Türkiye, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in verdiği hedefte olduğu gibi yeniden “tek haneli enflasyon” düzeyine inebilir. 21 yıllık kesintisiz AK Parti iktidarları döneminde tüketici enflasyonunun 2003-2012 yılları arasında 10 yıl tek haneli, 3 yıl da tek haneye yakın gerçekleştiğini hatırlamakta yarar var.
Henüz yüksek enflasyonla kapsamlı ve bütüncül mücadele öngören, kısa ve orta vadede gerçekçi hedefler koyan bir program yok. Çalışmaları yoğun şekilde devam eden ve Eylül ayında kamuoyuna açıklanması beklenen Orta Vadeli Program’ın “enflasyon tek haneye nasıl düşürülecek ?” sorusuna da yanıt vermesi bekleniyor.
TCMB’NİN ENFLASYON HEDEFLEMESİ RASYONEL ZEMİN Mİ?
Elbette enflasyonla mücadelenin merkez üssü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB). Para politikasının anlamını yitirdiğinin, politika faizi enflasyon ilişkisinin kalmadığının en yetkili kişilerce dile getirildiği bir seçim ekonomisi (irrasyonel) döneminden geliyoruz. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “rasyonel zemin” vurgusu en çok para politikasıyla ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Hetorodoks-Ortodoks ayrımının ortasında “hibrit model” benzetmeleri de yapılıyor. 27 Temmuz Perşembe günü yeni Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ilk kez kamuoyu karşısına çıkacak ve enflasyon raporunu açıklayacak. TCMB’nin yasasında öngörüldüğü gibi fiyat istikrarına odaklanarak bir süredir uzaklaştığı enflasyon hedeflemesi rejimine nasıl döneceğini, enflasyonun seyrini nasıl değerlendirdiğini göreceğiz.
Ücretlere enflasyon ayarı ve “enflasyon ataleti”
Yüksek enflasyonun topluma ve ekonomiye vereceği zararın ne kadar büyük olabileceğini en iyi anlatan metin elbette ki TCMB internet sitesinde bulunuyor. TCMB’nin 2013 yılında yayımladığı Enflasyon ve Fiyat istikrarı başlıklı raporda bugünlere ışık tutacak önemli değerlendirmeler var. Bu metnin, enflasyonun tarihi dip düzeyi, yıllık yüzde 6,16 oranını gördüğü 2012 yılının ardından yayımlandığını hatırlatalım. Elbette bu bilgilerin enflasyonun tarihin en düşük seviyelerinden birine indirilmiş olduğu dönemin verdiği özgüvenle kaleme alınmış olması, bugün de geçerli olan teori ve pratikteki doğruları elek üstüne çıkarmamıza engel değil. Merkez Bankası bu raporda enflasyonu “halk düşmanı” ilan ediyor, ücret artışlarıyla gelen “enflasyon ataletine” vurgu yapıyor, enflasyonun ülkelerin siyasi ve sosyal yapısına verdiği zararın Türkiye ve dünyada defalarca test edildiğine işaret ediyor.
TCMB diyor ki:
“Ekonomik birimler, ileriye yönelik enflasyon beklentilerini yakın geçmişte yaşanan enflasyon gerçekleşmelerine göre belirlemeye devam ettiği sürece, enflasyon artış oranı geçmişe paralel bir seyir izlemeye devam edecektir. Bu durum enflasyon ataletine neden olmaktadır.”
İşte tam da maaş ve ücretlere enflasyon ayarının yapıldığı bu günlerde “enflasyon ataleti”ni ve enflasyonla topyekûn mücadelenin ne kadar önemli olduğunu düşünmemizde yarar var. Bütün bu gelişmeleri yansıtan ekonomi gazetecilerinin çoğunun en düşük devlet memurundan daha az ücretle çalıştıklarını haykırmaya başladıklarını da hatırlamak gerekiyor.
VERGİ ÖDERKEN NE KADAR MİLLİYETÇİYİZ?
Özel sektörün önemli düşünce kuruluşu Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) geçen hafta yayımladığı “Vergi öderken ne kadar milliyetçiyiz?” başlıklı değerlendirme notu ilginç bir tartışma başlattı.
TEPAV Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü M. Coşkun Cangöz’ün kaleme aldığı notta Türkiye’nin siyasi eğilim haritasında milliyetçi oyların en fazla olduğu illerdeki vergi ödeme davranışları irdeleniyor.
Seçim sonuçlarına göre milliyetçi oyların ağırlıkta olduğu illerde vergi tahsilat/tahakkuk oranlarını inceleyen Cangöz’ün şu değerlendirmesi dikkat çekici:
“Milliyetçi oyların Türkiye ortalamasının (yüzde 24,6) üzerinde olduğu 45 ilin 20’sinde tahsilat/tahakkuk oranının Türkiye ortalamasının (yüzde 71,9) altında olduğu görülüyor. Bu kapsamda en yüksek (yüzde 40 üzeri) oy oranına sahip olan 5 ilde (Çankırı, Aksaray, Yozgat, Gümüşhane ve Osmaniye) tahsilat/tahakkuk oranı ortalama yüzde 66,3 seviyesindedir. Ancak 45 ilin ortalaması yüzde 72,4 ile Türkiye geneline paralellik gösteriyor.”