"CHP İşsizlik ve Yoksulluk Bülteni" raporunda, "Başbakan Binali Yıldırım’ın, istihdamdaki artışın stajyer ve kursiyer sayısındaki artışla ilgisi olmadığı yönündeki açıklamasına karşın Başbakan’ın, bizzat TÜİK tarafından yalanlandığı ifade ediliyor. TÜİK, hane halkı işgücü anketinde stajyerlerin istihdamda sayıldığını açıkça belirtiyor. Bu nedenle 2017 Kasım ayı ile 2016’nın aynı ayı arasında stajyer ve kursiyerlerin sayısında 843 bin kişilik olağanüstü artış göz önüne alındığında, bunun istihdamdaki artışa çok büyük katkısı bulunuyor" denildi.
"CHP İşsizlik ve Yoksulluk Bülteni"nin ilk sayısı yayımlandı.
‘OECD’DE SONUNCUYUZ’
MYK’ya sunulan bültende özetle şu bilgi ve tespitlere yer verildi: "Türkiye’nin 60 milyon 223 bin kişiye ulaşan çalışma çağındaki nüfusu, dünya üzerindeki 169 ülkenin nüfusundan fazla. Buna karşın, Türkiye bu göreceli üstünlüğünü yeterince kullanamıyor. OECD verilerine göre de Türkiye, OECD içinde işgücüne katılım oranı en düşük olan ülke. Bunun ardında özellikle kadınların iş yaşamına düşük katılımı yatıyor. Nitekim Türkiye, OECD içinde kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranının da en düşük olduğu ülke.
KADINLARA İŞ BULAMAMANIN FATURASI: 282 MİLYAR DOLAR
OECD ile Türkiye’nin işgücü ve istihdam verilerinin karşılaştırıldığı tabloya göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 33,8 iken OECD’de aynı oran yüzde 63,6 seviyesinde bulunuyor. Kadınları, OECD ülkelerindeki kadar işle buluşturamamanın Türkiye’ye ciddi bir faturası var. Türkiye 2017 yılında, kadınlara OECD ülkelerindeki kadar istihdam sağlayabilseydi milli geliri 282 milyar dolar artarak 1,1 trilyon dolar seviyesinde olacaktı. Bu durumda kişi başına gelir de 10 bin 693 dolardan 14 bin 217 dolara çıkacaktı. Kadınları, OECD ülkeleri kadar, istihdamla buluşturamamanın kişi başına maliyeti 3 bin 524 dolar.
İSTİHDAM ARTIŞINDA KALİTE YOK
İstihdamın meslek grupları itibariyle dağılımının da incelendiği bültene göre son bir yılda işe alınan her üç kişiden biri çok fazla nitelik gerektirmeyen, ücreti de nispeten düşük olan mesleklerde iş bulabildi. İstihdamla ilgili göze çarpan bir diğer husus da kayıt dışı istihdamdaki artış. Buna göre son bir yılda istihdam edilen 1 milyon 448 bin kişiden 561 bini, yaptığı işten dolayı herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıt olmadan çalıştı. Yani son bir yılda istihdam edilenlerin yüzde 39’u kayıt dışında kaldı.
TÜİK, BAŞBAKAN’I YALANLIYOR
Başbakan Binali Yıldırım’ın, istihdamdaki artışın stajyer ve kursiyer sayısındaki artışla ilgisi olmadığı yönündeki açıklamasına karşın Başbakan’ın, bizzat TÜİK tarafından yalanlandığı ifade ediliyor. TÜİK, hane halkı işgücü anketinde stajyerlerin istihdamda sayıldığını açıkça belirtiyor. Bu nedenle 2017 Kasım ayı ile 2016’nın aynı ayı arasında stajyer ve kursiyerlerin sayısında 843 bin kişilik olağanüstü artış göz önüne alındığında, bunun istihdamdaki artışa çok büyük katkısı bulunuyor.
SİGORTALANAN HER İKİ KİŞİDEN BİRİ STAJYER VE KURSİYER
Son bir yılda aktif olarak sigortalanan ve sigorta sistemine prim ödeyen neredeyse her 2 kişiden 1’inin ‘stajyer ve kursiyerlerden’ oluştuğuna dikkat çekiliyor. Bunların ücretleri ise büyük ölçüde devlet tarafından karşılanıyor. Bültende, stajyer ve kursiyer tanımını genişleten ve bunlara verilen ücretlerin belirli bir kısmını devlet desteğiyle ödemeye dönük düzenlemelerin, aktif sigortalı sayısını suni olarak şişirdiği ifade ediliyor.
HÜKÜMETİN ANLATTIĞI İLE VATANDAŞIN YAŞADIĞI ARASINDA UÇURUM VAR
TÜİK’in 2017 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre Türkiye’de 2017’de vatandaşların genel mutluluk algısında ve geleceğe umutla bakanların oranında azalış söz konusu. Ekonominin yüzde 7 büyüdüğünün söylendiği bir yılda vatandaşların mutluluk algısının ve umudunun azalmış olmasının izaha muhtaç bir husus olduğu ifade ediliyor. Bununla birlikte, TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nda dikkat çeken önemli bir diğer husus ise araştırma kapsamında daha önce yayımlanan ‘son bir yılda ekonomik gelişmelerin bireyler üzerindeki etkisi’ verisinin artık yayımlanmaması. Bültende bu verilerin yayınlanmaması ‘resmi karartma’ olarak nitelenirken, verilerin açıklanmamasının ‘Hükümetin söylemleri ile vatandaşın yaşadıkları arasındaki uçurumun kapanamayacak kadar büyük olduğunu gösterdiği’ ifade ediliyor."