TÜRK-İŞ’TE PARTİ KURMA KARARLARI
Türk-İş’te bir siyasi parti kurma girişimleri 1995 yılından itibaren daha da yoğunlaştı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Türk-İş, 24 Aralık 1995 genel seçimleri öncesinde de, DYP ve CHP’ye oy verilmemesi çağrısında bulundu:
“Türk-İş Başkanlar Kurulu 20 Aralık 1995 günlü toplantısında, 17. Genel Kurul sırasında yaşanan bazı olumsuzlukların tümüyle aşıldığını ve Türk-İş’in tam bir birlik ve bütünlük içinde halkımızın umudu ve öncüsü olmaya devam edeceğini vurgulamış, Başbakan Sayın Tansu Çiller’in seçim propagandaları sırasında işçiler ve sendikalar aleyhindeki açıklamaları konusunda üzüntülerini ifade etmiş ve ülkemizdeki siyasal ve sendikal durumu değerlendirerek 24 Aralık 1995 günü yapılacak genel seçimlere ilişkin şu kararları almıştır:
“(1) Halkımıza verdiği sözleri 4 yıllık Koalisyon Hükümetleri döneminde yerine getirmeyen ve özellikle 5 Nisan İstikrar Programı ile işçi sınıfımız ve tüm çalışanlar için yeni ve ciddi sıkıntılar yaratan DYP ve CHP’ye oy verilmemelidir.
“(2) Laik ve demokratik sosyal hukuk devleti anlayışına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkmayan siyasi partilere oy verilmemelidir.
“(3) Başkanlar Kurulumuz, işçilerin, memurların, işsizlerin, emeklilerin ve diğer tüm çalışanların oylarını kullanırken, Türk-İş’in önderliğinde 1995 yılında verilen yoğun işçi mücadelelerini de göz önüne alacaklarına ve kendilerinden yana olan siyasi partileri tercih edeceklerine inanmaktadır.”
24 Aralık 1995 milletvekili seçimlerinde RP yüzde 21,4; ANAP yüzde 19,7; DYP yüzde 19,2; DSP yüzde 14,6; CHP yüzde 10,7; MHP yüzde 8,2 ve HADEP yüzde 4,2 oy aldı.
Seçimlerden sonra önce II.Yılmaz Hükümeti kuruldu (06.03.1996 – 28.06.1996; ANAP ve DYP koalisyonu). Ardından Erbakan Hükümeti görevi devraldı (28.06.1996 – 30.06.1997, RP ve DYP koalisyonu).
20 Mart 1996 günü Türk-İş’e üye kuruluşların genel eğitim ve teşkilatlandırma sekreterleri toplantısı yapıldı. Bu toplantı sonrasında yayınlanan bildirgede siyasi faaliyet konusunda şu değerlendirme yer alıyordu:
“TÜRK-İŞ siyasi partiler karşısında bağımsızlığını özenle korurken, 16. Genel Kurul’da oybirliğiyle alınan karar uyarınca, sendikacılık hareketinin siyasi alandaki bağımsız gücünü demokratik biçimde kullanma konusunu gündemine öncelikle almalıdır.”
Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, genel seçimlerde bazı siyasi partilerin desteklenmesi kararını aldıkları için dava açıldı. İlk duruşma 14 Haziran 1996 günü yapıldı. (Siyah Beyaz, 15.6.1996)
Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç, Nokta Dergisi’nde Cemal Subaşı ve Barış Doster’in yazısında yer alan açıklamasında şunları söylüyordu:
“İşçi sınıfının yapısı ve sorunları değişiyor. (…) İşverenler önce, devleti küçültme propagandasıyla sosyal devlet anlayış ve uygulamalarını reddediyorlar. Uluslararası tekelci sermaye, az gelişmiş ülkelerdeki hakimiyetini sınırlayabilecek bir güç olan ulusal devletleri de zayıflatacak bir strateji izlemeye başladı. Özellikle 1990’lı yıllarda güçlenen bir eğilim ise, işçileri koruyucu mevzuatın etkisiz kılınmasıdır. Ancak, sermayenin 1992 ve sonrasında başlattığı yeni saldırı koşullarında, yalnızca işyerlerinde, sokaklarda ve meydanlarda yapılan eylemlerle bir sonuç alınabilmesi artık olanaksızdır. Türkiye tarihinin en yaygın ve kapsamlı mücadelelerinden biri olan 1994-1995 meşru ve demokratik eylemleri ve 1995 kamu grevlerinin, ücretlerin satınalma gücünün düşmesini engelleyememiş olması, bunun en açık kanıtıdır. Günümüzün gerekli kıldığı sendikacılık anlayışı, işyerlerindeki, sokaktaki ve meydanlardaki meşru ve demokratik eylemleri, daha geniş kitlelerle birlikte yapabilmeyi, işçi sınıfının siyasi alandaki doğrudan ve bağımsız gücünü harekete geçirebilmeyi ve tüm çalışanların tüketici olarak gücünü etkili bir biçimde kullanabilmeyi gerektiriyor.” (Cemal Subaşı – Barış Doster, “Yeni Sorunlarla Birlikte Bitmeyen Tartışmalar: Değişen Dünyada Sendika – Parti İlişkileri,” Nokta Dergisi, 16-22 Haziran 1996, s.39)
Türk-İş Başkanlar Kurulu, 15 Ağustos 1996 günlü toplantısından sonra yaptığı açıklamada şunları talep etti: “Özellikle sendikaların ve sendikacıların siyaset yasağı konusundaki yasak ve kısıtlamalar öncelikle kaldırılmalıdır.”
Türk-İş’in siyasi parti kurma çabası içinde olduğuna ilişkin haberler 1996 yılı ortalarında iyice yaygınlaştı. 21 Ağustos 1996 tarihli Demokrasi Gazetesi’nde Meliha Öksüz’ün “Türk-İş Partileşiyor” başlıklı haberinde şu bilgi ve değerlendirmeler yer alıyordu:
“Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş parti kurmaya karar verdi. Parti kurma gerekçesini, ‘her siyasal düşünceden insanla sınıf kardeşliği temelinde bir arada olmak’ biçiminde açıklayan Türk-İş yönetimi partileşme sürecini tabanda tartıştırıyor.
“Siyasi partilerin işçilere yönelik politikalarından rahatsız olan Türk-İş kendi İşçi Partisi’ni kuruyor. Uzun süredir gündemde olan Türk-İş’in partileşmesi tartışmaları, Başbakan Çiller’in işçiler için ‘kan emiciler’ sözleriyle birlikte alevlendi. Türk-İş İşçi Partisi’ni DİSK, Hak-İş, KESK gibi kurumlarla ortak talepler çerçevesinde oluşturulan bir program ile oluşturmayı hedefliyor. Siyasi parti kuruluş gerekçesi; ‘her siyasal düşünceden insanlar sınıf kardeşliği temelinde bir arada olmak’ biçiminde özetleniyor. Bu konuda Türk-İş’in 17’nci Genel Kurulu’nda alınan kararlar da partinin bir anlamda programını oluşturuyor. Parti çalışmaları için startın Başkanlar Kurulu’nun karar alması ile verileceği belirtildi. Mevcut siyasi partilerden medet ummayan Türk-İş yönetimi, kuracağı İşçi Partisi ile işçi gücünün ağırlığını ortaya koyacağını öne sürüyor. Türk-İş’in İşçi Partisi çalışmalarına başta Türk-İş ve Hak-İş olmak üzere kamu çalışanlarını da dahil etmeyi hedeflediği öğrenilirken, bunun yanında Hak-İş’in Refah Partisi kaygısı nedeniyle bu oluşumdan uzak kalacağı tahmin ediliyor. Kurulacak partinin başta DSP ve CHP olmak üzere RP’den de üye alacağı belirtiliyor.
“Sendikal çalışmalar, toplantılar, şubeler platformu, seminer ve panellerde tartışmaya açılan partileşme çalışmaları işçiler arasında teorik düzeyde yürütülüyor. Tabanda yapılan tartışmalarda işçilerin partiye sıcak baktığı kaydedilirken, parti isminin işçiler arasında yapılacak bir anketle belirleneceği ifade edildi. Türk-İş üyelerinin aynı zamanda parti üyeleri de olacağı belirtildi. Türk-İş yöneticilerinin parti çalışmalarına doğrudan katılmadığı, oluşumuna katkıda bulunduğu belirtiliyor. Parti çalışmalarına Türk-İş uzmanları, eğitimcileri ve yerel şube başkanlarının önayak olduğu öğrenildi. Türk-İş yöneticilerinin sendikal çalışmaları aksatmamak için şimdilik kaydıyla parti çalışmalarından uzak durduğu kaydediliyor. Türk-İş’e bağlı sendikaların 800’ü aşan şube ve temsilcilik binalarının faks ve telefonlarının parti çalışmalarında kullanılacağı belirtildi.” (Meliha Öksüz, “Türk-İş Partileşiyor,” Demokrasi, 21.8.1996)
Aynı gün, Siyah Beyaz Gazetesi’ndeki haberde de şöyle deniyordu:
“Geçen yıl çalışmalarına son verilen Demokrasi Platformu’nda da partileşme konusu gündeme gelmiş, tüm örgütler konuya sıcak baktıklarını belirtmişlerdi. Öte yandan, hükümetler tarafından çalışanların partileşmesinin istenmediği, bu nedenle ilgili yasa değişikliğinin yapılmasına bu dönemde de sıcak bakılmasının beklenmediği ifade edildi. Çalışanların hazır olması halinde, yasalara rağmen parti kurulabileceği belirtilirken, ‘Böyle bir örgütlenme seçilmiş tüm sendikacıları ve kitle örgütü yöneticilerini kapsayacaktır. Herkese birden cezai müeyyide uygulanması mümkün değildir. Fiili bir durum olur ve yasa arkadan gelir. Türkiye’de birçok yasak böyle delinmedi mi?’ denildi.” (“Türk-İş ‘Partiyi’ Tartışıyor,” Siyah Beyaz, 21.8.1996)
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral 30 Kasım 1996 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada siyasi parti konusuna da değindi:
“Devlet bizim devletimiz. Şimdi size sesleniyorum; siyasi parti ayırımını bırakın. Özde bizim yasaklarımız kalksa, bizim parti kurmamız imkanı sağlansa hep birlikte yapacağımız tek bir şey vardır, o da kendi partimizi kurmaktır. En doğrusu da budur. Hepsini gördük. Ne yaptılar? Hangi sorunumuz azaldı? Sorun çözmeye çalıştılar da biz mi engel olduk? Yok.” (Akşam, 1.12.1996)
Bu gelişmeler sonucunda, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 3 Aralık 1996 günü yapılan toplantısından sonra yapılan açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“Türkiye’de son aylarda yaşananların da açıkça gösterdiği gibi, toplumumuz, siyasi partilerin ve Parlamento’nun önüne geçmiştir. Parlamento görevini yapmamaktadır. Paylaşmacı ve katılımcı demokrasinin öncelikle siyasi partilerde uygulanmamasına bağlı olarak, milletvekillerinin çoğu Ülkemizin, Halkımızın ve Devletimizin çıkarlarını değil, partilerin ve kendilerinin çıkarlarını ön planda tutma eğilimindedir. TÜRK-İŞ Başkanlar Kurulu, Anayasa’da belirtilen görevlerini yerine getirmeleri ve yeminlerine uymaları konusunda Parlamenterleri uyarmakta, toplumun her kesiminin seslerine kulak vermelerini istemektedir.
“Başkanlar Kurulumuz, işçi sınıfı ve sendikacılık hareketinin siyasal alandaki bağımsız gücünün demokratik bir biçimde geliştirilmesi ve güçlendirilmesi konusuna gereken önemi vermeye devam edecektir. İşçi sınıfımız ve TÜRK-İŞ siyasete ağırlığını koymalıdır. TÜRK-İŞ’in önderliğinde ve TÜRK-İŞ Genel Kurul kararları doğrultusunda bir siyasi partinin oluşturulması konusunun tüm Teşkilatlarımızda tartışılması sürdürülecektir.”
Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer, 7 Aralık 1996 günü yaptığı açıklamada, siyasi partilerin ülke sorunlarının çözümünde yetersiz kaldığını belirtti ve halkın ve tabanın, Türk-İş’e bir siyasi parti kurması için yoğun talepte bulunduğunu bildirdi. Şemsi Denizer, “emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin, ülkede yaşanan son siyasi gelişmelerden umutsuzluğa kapıldığını ve bir siyasi boşluk hissettiğini, bu siyasi boşluğun da Türk-İş tarafından doldurulmasını istediğini” belirtti ve “Konfederasyon olarak, tabanın siyasi parti kurma taleplerini ciddi olarak değerlendiriyoruz,” dedi. (Zaman, 8.12.1996)
21 Aralık 1996 günü İstanbul’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde Türk-İş’e bağlı Sendikaların Genel Merkez Yöneticilere ile şube başkanları ve işyeri temsilcilerinin katıldığı “Türkiye’ye Sahip Çık!” toplantısında yapılan konuşmaların büyük bir bölümünde, Türk-İş’in öncülüğünde bir siyasal partinin kurulması için çalışmaların yoğunlaşması talep edildi. Toplantı sonucunda kabul edilen bildirgede bu konuda şu görüşler yer alıyordu:
“İşçi sınıfının sorunları yalnızca toplu iş sözleşmeleri ile çözülemez. Ülkemizin ve halkımızın temel sorunlarının çözüm yeri Parlamento’dur. Halkımız, çoğulcu, katılımcı ve demokratik parlamenter düzene olan inancını sürdürürken, Parlamento’da temsil edilen siyasi partilerin izledikleri yanlış politikalar nedeniyle, bu partilere olan inancını ve güvenini hızla yitirmektedir. Parlamento, zenginler kulübü olmamalıdır. Ülkemizde bugün bir siyaset boşluğu yaşanmaktadır. Bu boşluğu, halkımızın öncüsü ve umudu Türk-İş doldurmalıdır; başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm çalışanlar doldurmalıdır. Türkiye nüfusunun yüzde 95’ini oluşturan işçi sınıfımız ve diğer çalışanlar, siyasete ve Parlamento’ya ağırlığını koymalıdır. İşçi sınıfı artık yönetilen değil, yöneten olmalıdır. Türk-İş, halkımızın nüfusunun yüzde 95’ini oluşturan işçilerin, memurların, emeklilerin, işsizlerin, küçük esnaf ve sanatkarların ve köylülüğün çıkarlarını koruyacak ve Türkiye’ye sahip çıkacak bir siyasal partinin oluşturulması çalışmalarına ağırlık ve hız vermelidir.”
Türk-İş’in 21 Aralık 1996 günü Bostancı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiği toplantı sonrasında Türk-İş’in bir siyasi parti kuracağı konusundaki haberler arttı. Kasım Faruk’un Global Gazetesi’nin 30.12.1996 günlü sayısındaki uzun haberin başlığı “Bayram Meral Parti Genel Başkanı Olmak İçin Gün Sayıyor, Türk-İş Partisi’nde Geri Sayım” idi. Yazıda, “Türk-İş’in 17. Olağan Genel Kurulu sonrasında Kararlar Komisyonu’ndan geçen 147 maddelik 17. Olağan Genel Kurul Görüş ve Talepleri metni daha çok bir parti programını andırıyor,” deniyordu.
Yazıda, Türk-İş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç’un şu görüşleri de aktarılıyordu:
“Türk-İş Genel Başkanı Danışmanı Yıldırım Koç, işçi, memur, emekliler ve işsizlerin partinin omurgasını oluşturacağını, köylüler ve esnaf-zanaatkarlarında da partinin destekçileri olarak tasarlandığını belirtiyor. Daha önceki girişim ve sonuç alıcı parti kuruluşlarının tepeden inme olduğunu, işçi sınıfının alttan baskısı, kararı ve organlarının yönelişi olmadan yaşama geçirildiğini öne süren Koç, yeni girişimi tabanın inisiyatifi ve karar sahipliğiyle onlardan ayırıyor.
“Koç’a göre, Türk-İş bu oluşum için çok beklemeyecek: ‘Parti kurmak için resmi kararı alır almaz, bir ay içinde tüm Türkiye’de teşkilatlarımız hazır olur. Zaten Türk-İş örgütlenmesi bunun çekirdeğini oluşturuyor. Şu anda insanlar politik partilere güvenmiyorlar. Türk-İş’in bunlarla dayanışmaya gitmesi bu yüzden de olanaksız.’
“Koç, resmi olarak kurulduktan sonra ilk seçimlerde iktidar partisi olmasalar bile ana muhalefet partisi olacak bir güce kavuşacaklarını da iddia ederek sözlerini şöyle sürdürüyor: ‘Esas olarak CHP, DSP, DYP’den oy alırız. ANAP ve RP tabanından alacağımız oylar ise ikinci planda. Partinin kuruluş tarihine ilişkin olarak şunu söyleyebiliriz: Hanım hamile ve doğum mutlaka olacak. Ama çok kız mı, erkek mi bilinmez. Şimdi, doğum için gün sayıyoruz.’
“Koç’un, ‘demokratik, reformist, ancak ihtilalci olmayan anlamda devrimci’ diye nitelendirdiği yeni kurulacak partiye diğer konfederasyonlar sıcak bakmıyor. DİSK Genel Sekreteri Kemal Daysal Türk-İş’in diğer konfederasyonlar ve kamu çalışanlarıyla güç ve eylem birliği yapmak yerine hedef saptırdığını söylüyor. Daysal, işçi sınıfının ve ideolojisinin egemenliğinde bir parti kurulabileceğini belirtiyor ve bu çerçevede Türk-İş’in kurmaya soyunduğu partinin çalışanlar partisi olabileceğini vurguluyor.” (Global, 30.12.1996)
Türk-İş 5 Ocak 1997 günü Ankara’da “Türkiye’ye Sahip Çık! Demokratikleşme İçin Mücadele Et! Mitingi”ni düzenledi.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, mitingde yaptığı konuşmanın sonlarına doğru şunları söyledi:
“Gün, Türkiye’ye sahip çıkma günüdür. Gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğüne ve bağımsızlığına, Atatürk ilkelerine ve insan haklarına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletine sahip çıkma günüdür. Gün, işçi sınıfımızın siyasete ağırlığını koyması günüdür. Türkiye’de Türk-İş vardır, Ankara’da Türk-İş vardır, dedirtme günüdür. Gün, ülke sorunlarını, halkın sorunlarını kenara iterek, kişisel ve siyasal çıkarlarını ön planda tutan, halkını unutan siyasilerden hesap sorma günüdür. Gün, seçenlerin seçilenlere değil, seçilenlerin seçenlere hizmet edeceği ve hesap vereceği bir düzen kurma günüdür.”
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş’in parti kurması konusunda Nokta Dergisi’nin sorularını yanıtladı:
“Türk-İş’in tabanından son yıllarda ilk kez Türk-İş’in önderliğinde bir siyasi partinin kurulması doğrultusunda yaygın ve ciddi talepler gelmektedir. Bu durum, yaşadığımız süreci, 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi’nden ayırmaktadır. Hatırlanacağı gibi, 13 Şubat 1961 tarihinde İstanbul İşçi Sendikaları Birliği yöneticilerinin bir bölümü, TİP’i kurmuştu. TİP’in kuruluşu, sendikalarımızın yetkili organlarında alınmış kararlara dayanıyordu. Ayrıca ortada bir program da yoktu. TİP’in programı kuruluşundan 6 ay sonra hazırlanıp yayınlanabildi. TİP, tabandan gelen bir talebin ürünü de değildi. Hangi siyasi görüşten ve etnik kökenden olursa olsun, Genel Merkez yöneticilerinin, üyelerimizin, işyeri temsilci ve baştemsilcilerimizin ve şube yöneticilerimizin büyük bir bölümü, Meclis’te artık doğrudan kendi temsilcilerini görmek istiyor.
“Yıllardır seçenler seçilenlere hizmet etti. Artık seçilenlerin seçenlere hizmet etme zamanıdır. İşçiler ve diğer çalışanlar yıllardır hep yönetildi. Şimdi onlar yönetimde doğrudan yer almak istiyorlar. Bu konuda da Türk-İş’in önderlik etmesini talep ediyorlar. Özellikle son yıllarda yaşananlar, mevcut siyasi partilerin çalışanların çıkarına adım atmadığını ve atmayacağını kanıtladıkça, bu eğilim daha da güçleniyor. Tabandan yükselen böyle bir talep, yetkili organlarımızda değerlendirilmektedir. (…)
“Bu talep yalnızca Türk-İş ve işçilerle gerçekleştirilemez. Türkiye’ye sahip çıkan tüm toplum kesimleri, kuruluşlar ve kişiler bu sürece katılmalıdır. Halen bu konu teşkilatlarımızda yaygın bir biçimde tartışılmaktadır. Tüm çalışanların ve emeklilerin desteklediği bir hareket yaratmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda diğer demokratik kitle örgütleriyle de görüşmelerimiz olacaktır. Böyle bir parti, Türk siyasi yelpazesinde, geleneksel sağın veya solun bir yerinde değil, çalışanların ve Türkiye’ye sahip çıkanların yerinde olacaktır. Böyle bir partinin kısa sürede geniş destek göreceğine ve ilk seçimlerde en azından ana muhalefet partisi olacağına inanıyorum.” (Cemal Subaşı, “Dönem Dönem Karşımıza Çıkan Soru! Türk-İş Parti Kuracak mı?” Nokta, 12-18 Ocak 1997, s.40)
Türk-İş’in bir siyasi parti kurması konusundaki tartışmalar 1997 yılında da devam etti.