TÜRK-İŞ’TEKİ SOSYAL DEMOKRAT SENDİKACILARIN 4’LER RAPORU (1971)
Türk-İş’te siyasi partilerle ilişki ve partiler üstü politika konusundaki tartışmalar, kendilerini “sosyal demokrat” olarak nitelendiren bazı sendikacıların 1971 yılı Ocak ve Temmuz aylarında iki ayrı rapor hazırlamaları, bunları Türk-İş’e iletmeleri ve kamuoyuna açıklamalarına yol açtı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
1971 yılı Ocak ayındaki ilk rapor, “4’ler Raporu” olarak bilinir
Genel-İş Genel Başkanı Abdullah Baştürk, D.Ulaş-İş Genel Başkanı Feridun Şakir Öğünç, Yol-İş Genel Başkanı Halit Mısırlıoğlu ve Petrol-İş Genel Başkanı İsmail Topkar tarafından 14 Ocak 1971 günü toplanan Türk-İş Yönetim Kurulu’na “1971 Türkiye’sinde İşçi Hareketi ve Sendikalarımız, Ortak Reform Yolları Üzerine Eleştiriler ve Araştırmalar” konulu bir rapor sunuldu.
Teksir edilen bu rapor, DİSK tarafından da aynen yayımlandı (DİSK Sunar, Türk-İş’e Verilen 4’lü Rapor, İstanbul, 1971, 177 s.).
Raporda yer alan başlıklar aşağıda sunulmaktadır:
(1) Önsöz
(2) Türk Sendikacıları Kendilerini ve Birbirlerini Denetlemeli ve Yargılamalıdır.
(3) Türk Sendikacılık Tarihçesi
(4) 27 Mayıs 1960 Devrimi Modern Türk Sendikacılığının Başlangıcı, T.C. Anayasası, Türk-İş, Sendikacılar ve İşçiler
(5) Siyasi Demokrasiden Sosyal Demokrasiye
(6) Türk Sendikacılığında Tekrardan Güdümlü Döneme Yöneliş ve Dönüş
(7) Türk-İş’in 24 İlkesine İhanet Edilmiştir
(8) Türk-İş, Sendikacılar, İşçiler ve Türk Sendikacılığında Partizanlık
(9) Gençlik Hareketinin Amacı
(10) Türk-İş’in Temel Amaç ve İlkeleri
(11) Türk Sendikacılığı ve Türkiye’nin Bugünkü Ortamı
(12) İşçi, Köylü, Dar Gelirli Memurlar, Öğretmen ve Öğrenci Hareketlerinin Temelinde Yatan Sosyal, Ekonomik, İdeolojik, Sosyolojik ve Siyasi Nedenler
(13) Türk-İş, Plan, Program ve Uygulama, 1970 Türkiye’sinde, Bugünkü Tarihi, Sosyal, Ekonomik, Politik, Anayasal, Sendikal Ortam İçinde Türk-İş’in Yeri ve Yönü Kesin ve Gerçekçi Olarak Tayin ve Tespit Edilmemiştir.
(14) Türk-İş, Sendikalar, İşçiler ve Siyasal Partiler
(15) Dünya İşçi Hareketi İçinde Siyasal Olaylar ve Türkiye’de Durum
(16) Türk-İş, Askıda Kalan Sosyal Yasalar ve Türk İşçileri
(17) Türk-İş Yapısal Durumu Üzerine Eleştiriler
(18) Gerçekler, Olaylar ve Yankılar Üzerine Eleştiriler
(19) Doktriner Çalışmalar, Aşırı Akımlar, Sendikacılar ve İşçiler
(20) Sendikacılığımızın Manevi Yapısı Üzerinde Eleştiriler
(21) Sendikacılığımızın Genel Politikası Üzerine Eleştiriler
(22) Türk Sendikacılığı, Türk-İş ve Türk İşçi Hareketi Dar Bir Boğazdadır
(23) Sendikacılığımızın Görünümleri, Görevler, Yetkiler ve Sorumluluklar Üzerine Eleştiriler
(24) Hareketimizin Sosyal, Siyasal, Ekonomik Yöntemi
(25) Sonuç: Sosyal Demokrat ve Reformcu Sendikacılık Hareketini Gerçekleştirecek Yeni İlkeler, Yeni Amaçlar, Yeni Metotlara Ait Öneri Özetleri
Toplumsal ve siyasal çatışmaların yoğunlaştığı ve 12 Mart 1971 darbesinin yaklaştığı günlerde tartışmaya açılan bu Raporu’n “Önsöz” bölümü aşağıda sunulmaktadır:
“Türkiye’de belirgin halde 1965 yılında bu yana başlayan toplumsal zıtlaşmalar bugün had safhaya girmiştir. Bir kısmı doğal gelişme sürecinin, bir kısmı da tahrikler sonucu ortaya çıkan olaylar, giderek bugünkü görünümünde sınıf çatışması şekline dönüşmüş bulunmaktadır.
“Özellikle işçi kesiminde kanlı çatışmalar, bu bunalım döneminin günlük olayları arasına girmiştir.
“Toplumumuz, tarihinin uzak, yakın geçmiş dönemlerinde de bunalımlar geçirmiştir. Ne var ki, bugün yaşanan bunalımın temelinde, yapısı ve hedefleri açısından geçmişle büyük farklılıkları olan nedenler vardır. Had bunalım geniş kapsamlıdır ve iki uç ideolojiyi amaçlamaktadır. Bu uçların temsilcileri toplumda varlıklıların egemenliklerini sürdürmesini isteyen faşist yönetim özlemi çekenlerle, toplumu devletin kölesi yapmak isteyen aşırı sol komünist anarşistlerdir.
“Bu iki ucun önce merkezlerde başlattıkları çatışmalar, şimdi adım adım Anadolu’ya yayılmakta, kandırılmış masum topluluklar kıyasıya karşı karşıya getirilmektedir.
“Topraksız köylü, yine kendisi gibi topraksız olan tutulmuş ağa adamlarının zulmüne uğramakta, aynı kökten, aynı çevreden gelen işçiler karşı karşıya getirilerek; doğaya aykırı bir savaşı, yani kendilerine karşı bir savaşı sürdürmektedir.
“Aşırı sol ve sağ, bir görünmez iş birliği halinde, işçiyi işçiye, köylüyü köylüye, öğrenciyi öğrenciye kıyasıya kırdırıyor.
“Görünen o ki; içinde bulunduğumuz ekonomik dengesizlik, Anayasa’nın Sosyal Adalet ilkesine sırt çevirme eylemi, üretim ilişkilerindeki çarpıklık ve fırsat eşitliğinin gözetilmemesine devam edildiği sürece, bu çatışmalar daha da yoğunlaşacaktır. Ta ki, demokratik rejime son verme olarak şekillendirdiğimiz sağ ve aşırı solun ortak hedefleri gerçekleşinceye kadar, çatışma devam edecektir.
“Belli iki ucun inkar kabul etmez amaçları bu! Bu eğilimlere ortam hazırlayanlar ise, başta yönetim sorumluluğunu taşıyanlar olmak üzere, tüm eyyamcı kuruluşlardır; ellerindeki gücü, yasaların tanımını yaptığı Baskı Grubu niteliğinde kullanmayanlardır!
“Türkiye’de baskı gruplarının başında şüphesiz Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) gelmektedir. Ve yukarıdaki tasnif çerçevesinde, Türk-İş görevini yapmamıştır. Kıyasıya süregelen ekmek kavgasında tabanındaki hızlı kaymayı dahi görmeyecek kadar görevini ihmal etmiştir. Özellikle varlığını borçlu olduğu işçi topluluğu böylesine kıran kırana bir mücadele verirken, Türk-İş’in idare-i maslahat yolunu seçmesi bağışlanır anlayış değildir.
“Bünyesinde ciddi bir tüzük uygulamasına yönelmeme, esen rüzgâra göre partiler üstü politikaya uygun göstermelik davranışlar, Türk-İş’i tarihi görevinden saptırmıştır. Artık Ankara’da Türk-İş’in varlığından söz etmek bir dar çevre dışında mümkün değildir.
“Türk-İş hızlı bir tempo ile işçiye karşı yabancılaşmakta, sendika yöneticileri oligarşisine sürüklenmektedir. Bunun doğal sonucu olarak; ezilen, horlanan, hakları üzerinde hala ‘işçi çok kazanıyor’ gibi aşağılık tartışmalara hedef olan işçiler, özgür parlamento demokrasisine karşı akımların etki alanına itilmektedir.
“Bozuk, ekonomik, sosyal ve siyasal düzenin çarpıklıklarına dönük mücadeleyi, yöntemlerin en etkisizini seçerek yapan Türk-İş’in tabandaki kayışı ve organize güçlerin uzaklaşmasını bildirilerle durduracağını beklemek hayal olur. İşçi soyut özgürlük vaatlerine karşı, iktidar senin olacak ütopyasıyla birlikte vaat edilen ekmeği tercih ediyor. Ve şimdi o cephede şartlandırılmış olması nedeniyle bu savaşı sürdürüyor.
“Tek ateş hatlı bu savaşı, yurt sorunlarına karşı Türk-İş’ten daha güçlü bir eylemle ve kendi kampları doğrultusunda daha inançlı olarak, anarşist unsurlar yürütüyor.
“İşçi muhayyel ‘ekmek’ sloganıyla, Marksist ‘proleter ihtilalinin’ aleti haline getiriliyor.
“Bu savaşta akıl ve yurtseverlik cephesinde mutlaka yeri olması gereken Türk-İş ise, her gün koyulaşan bir ataletle, sırça köşkten olayların sadece seyirciliğini yapmaktadır. Büyük taş binanın kapalı kapıları ardından herkes ‘bu gidiş ’ten yakınmakta, ne var ki, kimse asıl görevi olan, işçiyi uyandırma, bilinçlendirme yoluna yanaşmamaktadır.
“7nci Genel Kurulun tam bir şuurla benimsediği, sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlara ışık tutarak çözüm yollarını öneren 23 Temel İlkemize sırt çevrilmesi, esasen bu kavgada Türk-İş’in saf dışı olmasına yol açmıştır.
“1967–1970 yıllarına tereddütsüz ‘davaya ihanet’ dönemi adını verebiliriz. Bu ihanetin fatura bedeli ise, artık Türk-İş’i de aşmış ve sorumsuzluğumuzun belgesi olarak işçi kesimindeki bunalımların nedeni olmuştur.
“Türk-İş’i ‘Babil Kulesi’ olmaktan çıkarıp, tarihi misyonuna oturtmak temel amacıyla sunduğumuz bu raporla vardığımız sonuca ulaşılması, Konfederasyon üzerinde yoğunlaşan spekülatif davranışları sona erdirecek, Türk-İş bıraktığı yerden tarihi görevine devam imkânı bulacaktır.”
Rapor ’da, “Türk-İş’in 24 İlkesine İhanet Edilmiştir” bölümünde şu eleştiriler dile getiriliyordu:
“Türk-İşçi Hareketleri ve Türk sendikacılığı geçirdiği çetin mücadelelerden sonra 1961 yılında Türk Ulusunun onayladığı Cumhuriyet Anayasası ile kişiliğini kazanmış ve güvenlik altına alınan sendika özgürlüğü ile işçi hareketleri olumlu ve verimli bir düzeye girmiştir.
“Cumhuriyet Anayasamızda güvenlik altına alınan sendika özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi ve grev hakları ile konfederasyon, federasyon ve sendikalarımızın fonksiyonel durumu önem kazanmış ve ulusal ve ekonomik sorunlarında işçi kuruluşları söz sahibi olmuşlardır.
“1961 yılında güvenlik altına alınan haklarımızın kullanılması Türk sendikacılığı ve işçi hareketi için son yıllara kadar takdir edilecek olumlu bir ortam içinde gelişmiş ve çeşitli güçlük ve aksamalara rağmen gerçekten tutarlı ve başarılı sonuçlar alınmıştır.
“Ancak, sendikalarımızın temsil ettikleri toplumun haklarını alma, çıkarlarını koruma, sorunlarını savunma ve kotarma yolundaki çalışmaları yanında, yurt sorunları üzerinde söz sahibi olma durumunu ve ağırlığını koyabilme fonksiyonunu yeteri kadar göstermediği, demokratik düzenin koruyucu ve demokratik düzenin temel unsurlarından olma niteliğini de yeterince ortaya koymadığını da açıkça izlemekteyiz.
“Kalkınma çabası ve aşaması içinde olan ülkemizin bu yöndeki çalışma ve atılımlarında işçi kuruluşlarına düşen büyük ve tarihi görevler üzerinde belirli bir hedefe yönelmiş ve felsefesini saptanmış bir fikir planı ve programının bulunmasına rağmen, işçi kuruluşlarının ve başta Türk-İş’in bu mücadeleyi yeterli ve geçerli bir biçimde yürüttüğü söylenemez.
“Türk-İş’in 7nce Genel Kurulunda mutlak ittifaklı onaylanmış, aydın ve ilerici çevrelerin de takdir ve desteğini kazanmış meşhur 24 ilkesi maalesef rafa kaldırılmış, her biri ülkenin temel davalarına eğilen bu ilkelerin gerçekleşmesi yolunda hiçbir çalışma mücadele yapılmadığından 24 ilkeye, dolayısıyla Türk-İş kongre kararlarına düpedüz ihanet edilmiştir.
“Böylelikle de Türk-İş’in meşhur 24 ilkesi Türk Sendikacılık ve İşçi Hareketi içinde fantastik bir slogan olarak kalmaya, hatta unutulmaya mahkum edilmiştir.
“Oysaki, Türk-İş’in karşısında yer alan DİSK ve benzeri kuruluşlar, öğrenci kuruluşları, Türk-İş’in 24 ilkesini bölüm bölüm işleyerek Türk-İş’in uygulaması gerekli mücadeleyi değişik bir biçimde ülkemizde sürdürmektedirler. Burada Türk İşçi Hareketinde önem kazanan bir konuyu belirtmekte yarar görmekteyiz.
“Türk Sendikacılığı 1960 öncesine nazaran hana bilinçli bir çalışma düzeyine erişmiştir. Bu düzeydeki ilk adımlar Türk-İş topluluğu bakımından başarılı olmuşsa da, son yıllarda Türk Sendikacılarında bir tökezleme ve Türk İşçi Hareketinde çok belirgin bir yozlaşma başlamıştır.
“Bu çapraşık gelişmeler yanında Türk Sendikacılığının dolayısıyla işçi hareketinin güvenli ve geleceğini de etkileyecek bazı davranışlar görülmektedir. Sendikalarımızın kendilerine düşen yurt görevlerini yapabilmesi ve bunda başarılı olabilmesi için birlik ve beraberlik halinde planlı ve programlı bir çalışma düzen ve temposunda bulunmaları gerekirken, Türk-İş’e bağlı işçi lider ve yöneticilerinin ayrı ayrı politik görüş ve düşüncelere sahip olmaları Türk-İş’in işçi tabanını da ters yönde etkilemektedir.
“Türk-İş’e bağlı kuruluşların bu fikri ve siyasal ahenksizlik ve dağınıklığından yararlanmak isteyen bir takım art niyetli çıkarca ve sömürücü gruplar, işçi hareketimize ideolojik sürtüşme ve çatışmaları getirmelerinin yanında, işkollarında çeşitli sendikalar kurmakta ve işçilerin dağınık, güçsüz ve güdük kuruluşlar etrafında toplanarak parçalanmalarına yol açmışlardır.
“Türk Sendikacılığı sendikaların sayısını indirme çabası içinde bulunurken, yaban otları gibi her gün ülkemizde yeni sendikalar türemekte, böylelikle de işçiler sonu belirsiz birtakım serüvenlere sürüklenmektedirler. Türk-İş’e bağlı işçi kuruluşlarının başında bulunan gerçekçi ve idealist sendikacılar bu konu üzerinde de hassasiyetle durmaları ve yarayı kesinlikle tedavi etmeleri gerekmektedir. Bu yara kesin olarak tedavi edilmediği takdirde, Türk Sendikacılığını kara günlerin beklediğini şimdiden söylemek bir kehanet sayılmamalıdır. Bu nedenledir ki Türk-İş’in gerçekten Cumhuriyet Anayasası ve Atatürkçülük doğrultusundaki 24 ilkesini bir kere daha raporumuza almayı yararlı görmekteyiz.” (s.50-52)
Raporda, partiler üstü politikanın eleştirildiği diğer bir bölüm de aşağıda sunulmaktadır:
“O günden bu yana günümüzün olayları karşısında bir gerçek daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Türk-İş’in genel kurullarında karara bağlanan ve Türk-İş Ana tüzüğünde hükümlenen partiler üstü politika efsanesinin iflas ettiği, bu politikanın 1970 Türkiye’sinin koşulları içinde geçerli ve yeterli bir politika olmadığı, o günkü tartışmaların ışığı altında bir kere daha kesinleşmiş olmaktadır. Yıllardan beri Türk sendikacılarına ve Türk İşçilerine sunulmak istenen bu güdüm, bu tutucu politika Türk İşçi Hareketinin siyasal yönden uyanmasını, bilinçlenmesini, nihayet güçlenmesini önleyen bir politika oluğu bugünkü lider kadrosu bir yana, işçiler dahi öğrenmişlerdir.
“Eve, 1970 Türkiye’sinde partiler üstü politika bütün yönleriyle iflas etmiştir. Bu bir gerçektir, Türk-İş Yönetim Kurulu üyelerinden bir kısma AP’nin, bir kısmı CHP’nin, bir kısmı filanca partinin kuruculuğuna transfer olacak, bu çok yönlü melodramın adına da partiler üstü politika denecektir. Birkaç yıl önce Türk-İş bünyesinde bulunan ve Türkiye İşçi Partisi’ni benimseyen ve destekleyen bir kısım sendikacılar, Sendikalar, Türk-İş’ten koparak, İşçi Partisi’nin paralelindeki DİSK Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu kurmuşlardır.
“AP’li Sendikacılar ise, halen Türk-İş bünyesinde ve Türk-İş organları içinde üstü kapalı da olsa her zaman her vesileyle aşırı partizanlığı sürdürmektedirler. CHP’li Sendikacılar ise daha temkinli ve ılımlı bir politika izlemeyi tercih etmektedirler. Yukarıda örnekleriyle açıklanan gerçekler karşısında Türk-İş’in en yetkili ve en sorumlu organlarında ve Türk-İş’in tüm teşkilatında partizanlığın kol gezdiği bir ortamda partiler üstü politika tutarsız ve hatta manasız bir slogandan öteye geçememektedir. Böylelikle yıllardan beri bu ütopik sloganın peşinde bir yönden kendimizi bir yönden de temsil ettiğimiz işçi toplumunu aldatıyor, uyutuyor ve işçi toplumuna ihanet etme durumuna düşüyoruz.
“Bu nedenledir ki, Türk-İş’in eski Temsilciler Meclisi niteliğindeki üye kuruluşların liderleri, hatta icra kurulları toplanarak ve Ana Tüzüğün bu konu ile ilgili hükmü de işletilmek suretiyle, bugünkü ortamda yeni bir strateji, daha gerçekçi bir politika çizilmek üzere, akademik bir Sendikacılar Forumu veya Sendikacılar Kurultayı düzenlenmelidir. Zira bu tutumla Türk-İş fikriyat, ülkü, ilke, program ve politika bunalımına sürüklenmektedir. Aksi halde, Türkiye’de de bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi AP’li İşçi Sendikaları Konfederasyonu, CHP’li İşçi Sendikaları Konfederasyonu gibi ve benzeri kuruluşların belirmesini beklemek günümüzün koşulları içinde muhtemel görünmektedir. Bunun sonucunda da yıllardan beri yapılan çetin mücadeleler pahasına bugünkü hale getirilen Türk-İş bir kere daha parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bu parçalanmaların da vebali bugünkü işi liderlerinin omuzlarına yüklenecektir. Esasen son bir yıl içinde derin yaralar alan Türk-İş’in ikinci, üçüncü, dördüncü çatlama ve parçalanmalara tahammülü yoktur. Geçmişe bakalım, ‘İşçi Partisi’ fiyaskosunu, ‘Çalışanlar Partisi’ serüvenini, Hür-İş sürtüşmesini, DİSK bölünmesini ibretle izleyelim. Bugün ulaştığımız kaotik ortam tamamen geçmişteki basiretsizlik ve hatalarımızın sonuçlarıdır. Artık aklımızı başımıza toplayalım, kafalarımızı yenileyelim, her yönden silkinelim ve şahlanalım. Her şeyden önce, 1960 öncesinin felsefesi ve politikası ile 1970 Türkiye’sinde Türk-İş’i ve İşçi Hareketini bayatlamış metotlar, unutulmuş ilkeler ve pasif çalışmalarla daha uzun bir süre götüremeyeceğimizi öğrenelim.” (s.63-65)
Raporun daha ileri sayfalarında partiler üstü politika yine eleştiriliyordu:
“Konfederasyonumuzun 1965’ten bu yana ısrarla savunduğu partiler üstü politikanın geçersizliği, hatta Türk-İş’i zaafa sürüklediği artık gözle görülür hale gelmiştir. Bu hilkat garibesi uygulama… Türk-İş’i Babil Kulesi’ne çevirmiş, Konfederasyonu adeta partilerin açık pazarı haline sokmuştur.
“Partiler üstü politika efsanesiyle, Türk-İş gerçek anlamda bilimsel nitelikte baskı grubu olma niteliğini de yitirmiştir.
“(…) Uygulama giderek, Türk-İş’i partilerin oyuncağı haline getirmiştir.
“İlan edilen esasların tam tersine, bu dönemde Türk-İş partileri değil, partiler Türk-İş’i etkilemiş, çok kez partiler adına Parlamentoya giren işçi milletvekilleri, parti disiplininin emri uyarınca gurup kararlarını aşamamışlardır. (…) Partiler, en partizan unsurlarıyla Türk-İş’te temsil edilme yolunu seçmişlerdir. Sonuç olarak denilebilir ki, Türk-İş partiler üstü politikasında başarısızlığa uğradığı ölçüde, partiler de Türk-İş bünyesinde etkili olmakta o derece başarı sağlamışlardır.” (s.185)
Raporda, işçi hak ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmek amacıyla siyasi alandaki faaliyetin yoğunlaştırılması ve Türk-İş’in bu alandaki gücünün etkili bir biçimde kullanılması öneriliyordu. Bu konuda öne sürülen seçenekler şöyle özetleniyordu:
“Değerli Yöneticiler,
“Türkiye’nin en güçlü işçi örgütü olan Türk-İş bugüne kadar partiler üstü politika izleyerek, partileri, yapılarına bakmaksızın etkilemek yoluyla, işçi haklarını korumaya ve elde etmeğe çalışmıştır.
“Ancak Türkiye’nin bugünkü koşulları, Türk-İş’in artık partilerin hepsiyle ilişkiler kurarak işçi haklarını savunan bir baskı grubu olarak devamına engeldir. Türk-İş de başlangıçtaki bu niteliğini aşmış, siyasal ve toplumsal hayatta ağırlığı duyulan, sorunların çözümünde önderliği beklenen bir güç haline gelmiştir. Ya da daha başka bir deyimle, önderlik yapması beklenen bir kuruluş olmalıdır.
“Bu; önce partiler üstü politikadan vazgeçilmesi, işçi gücünün siyasi iktidar kademesinde etkin hale getirilmesi demektir.
“Bunun iki yolu vardır: Ya işçi sınıfına dayalı ve politikası işçi hakları açısından sağlanmış yeni bir parti kurmak, ya da herhangi bir siyasi partiyle birlikte hareket etmek.”
Raporda daha sonra sırayla Adalet Partisi, Güven Partisi, Millet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Birlik Partisi ve Demokratik Parti ele alınıyor ve bunların hiçbirinin Türk-İş için uygun bir parti olmadığı belirtiliyordu.
Cumhuriyet Halk Partisi konusundaki değerlendirme de şöyledir:
“Özellikle ortanın solu politikasını benimsediğinden bu yana büyük değişik içerisinde olan bu parti, artık dayanağı sosyal sınıfları da işçi-köylü-küçük esnaf olarak belirlemek çabasındadır. Bu amaca yönelmiş politikası, partinin yapısında büyük çapta değişikliklere yol açmıştır. Ancak bu değişim dönemi CHP’ni hatalara ve bir bakımda kavram kargaşalıklarına da itmiştir.
“Ne var ki, bu derece büyük bir değişim içerisindeki bir partide, parti politikası şekillendirilir, ona ilişkin parti bünyesi de değişirken, bu kargaşalığı olağan görmek gerekir.
“Her şeye rağmen; itiraf edilmelidir ki, sloganları, çok açık politikası, işçi sorunlarına eğilişi, işçi sınıfını taban olarak benimsemesi ve güçlü seçmen topluluğu ile CHP Türk-İş açısından etkilenmesi kolay olacak, birlikte çalışma ve eyleme geçilebilecek en uygun ve tek parti olarak görünmektedir. Oysaki 16 Haziran olaylarında ve 274 sayılı Yasada Türk-İş karşısında takındığı tavır ve izlediği politika dolayısıyla CHP bugünkü ortamda iş birliği olanaklarını dinamitlemiş bulunmaktadır.” (s.125-126)
Türkiye İşçi Partisi konusunda aşağıdaki değerlendirme yapılıyordu:
“Başlangıçta işçiden güç alan ve salt işçilerin hareketi niteliğindeki bu parti, eylem ve doktrinini işçi sınıfının haklarını korumak, işçi sınıfının hakimiyetini sağlamak amacına yöneltmiş iken, bünyesinde baş gösteren anlaşmazlıklar ve gruplaşmalarla zayıflamış, tükenmiş ve anarşist unsurlarıyla yasa dışı çizginin kenarına dayanmıştır.
“Bu karışıklıklarına bakarak, henüz görüşleri tam yerleşmemiş bir parti olarak nitelendireceğimiz TİP’nin de Türk-İş ile birlikte hareket edilir bir parti olmaktan uzak olduğu ortadadır.” (s.126)
Raporda, 1962 yılındaki Çalışanlar Partisi hareketinin durdurulmasının önemli zararlarına dikkat çekiliyor ve çözüm şöyle öneriliyordu:
“Türk-İş bünyesindeki işçi liderleri, bu kötü gidişi görmek ve sosyal demokrat nitelikte politik işçi hareketini daha fazla gecikmeden başarmak zorundadır.”
“Tek çıkar yol, temelini milliyetçi ve devrimci güçten alan, sosyal demokrat nitelikte politik görüşleri saptamak, bu görüşlerin gerçekleştirilmesini sağlayacak eyleme geçmektir. Bu eylemde Türk-İş’in 24 temel ilkesinden yana her kurum ve kişiyle iş birliği de esas alınmalıdır.” (s. 140, 141)
Rapor aşağıdaki “Sonuç” bölümüyle bitiyordu:
“Sosyal Demokrat ve Reformcu Sendikacılık Hareketini Gerçekleştirecek Yeni İlkeler, Yeni Amaçlar, Yeni Metotlara Ait Öneri Özetleri
(1) Sendikacılıkta Atatürkçülük ülküsüne sarılış!
(2) Anayasa ilke ve amaçlarının uygulanması yoluyla eylemlere yöneliş!
(3) Reformcu sendikacılık uygulanmasına yöneliş!
(4) Türk-İş temel ilke ve amaçları ile 24 ilkesinin gerçekleştirilmesi yolunda etkili eylemlere yöneliş!
(5) Sendikacılıkta demokratik ve bilimsel statüler uygulamaya yöneliş!
(6) Bilinçli, dinamik ve verimli organlar kurmak!
(7) Sendikacılıkta çağımızın gerçeklerini gören reformcu, köklü, yaygın, dinamik işçi hareketine yöneliş!
(8) Lider, yönetici, sendikacı, işçi kaynaşma ve dayanışmasına yöneliş!
(9) Ekmek, barış ve özgürlük ülküsünü sürdürme!
(10) Sendikacılıkta siyasi mücadeleye yöneliş ve partiler üstü politikadan sıyrılış!
(11) Sosyal Demokrasi ilkesine sarılış ve Sosyal Demokrat kadrolaşmaya yöneliş!
(12) Parlamentoda çalışanların temsili yolunda mücadele!
(13) Sendikacılıkta, bilimsel, köklü, yaygın araştırma ve etüt çalışmalarına yöneliş!
(14) Bilimsel, köklü ve yaygın eğitim, kültür kampanyalarına yöneliş!
(15 Bilimsel, hızlı, köklü, planlı ve programlı teşkilatlanma kampanyası!
(16) Bilimsel, köklü, yaygın, dinamik, planlı ve programlı basın, yayın ve propaganda kampanyası!
(17 Bilimsel, köklü, yaygın, dinamik, planlı ve programlı olgunlaştırma (seminer, konferanslar, reformlar) kampanyalarına yöneliş!
(18) Bağımsız sözleşme ve grevler!
(19) Reformist reorganizasyon uygulamaları!
(20) Sosya-ekonomik çalışma kampanyası ve mücadele stratejisi!
TÜRK-İŞ’in 14 Ocak 1971 günü yapılan Yönetim Kurulu toplantısında bu rapor, “geniş hacimli olduğu” gerekçesiyle ayrıntılı bir biçimde ele alınmadı. Ancak yapılan görüşmelerde, raporu sunan sendikacılar bazı önerilerini geri aldılar. Kızılcahamam’da yapılan 5 günlük toplantı sonrasında Türk-İş tarafından 19 Ocak 1971 günü kamuoyuna yapılan açıklamada bu konu aşağıdaki biçimde değerlendirildi:
“Siyasal partiler, rejimin vazgeçilmez unsurlarıdır ve Türk-İş, bu gerçeğin ışığında, Anayasa ve rejime zararlı bir davranış içine girmeyen, işçi hareketi ile iş birliğini samimi olarak arzuladığını açıklayan her siyasal parti ile iyi ilişkilerini sürdürmekte bir sakınca görmemiş ve partiler üstü bir politika izlemeyi kararlaştırmıştır.
“Türk-İş’in partiler üstü politika uygulaması zaman zaman çeşitli çevrelerce tartışma konusu yapılmak istenmiş ve bütün siyasal kuruluşlar, işçinin büyük gücünü kendileri adına kullanabilmek için, Türk-İş’i bu politikanın dışına çekmeye çalışmışlardır
“Partiler üstü politika uygulamasının tartışması elbet yapılır. Ancak, bu tartışmayı yapabilmek için her şeyden önce siyasal partilerimizin durumlarının eleştirilmesi gerekir.
“Uygulamada, programlarını bir kenara bırakan, yurt için hayati önem taşıyan konularda bile görüşleri durmadan değişen, ya da düşüncelerini kesin ve açık olarak ilan edemeyen, bünyelerinde parti içi iktidarı ele geçirmek için en ağır mücadeleleri yapıp, hizipleşen siyasal partiler, yurttaşın oyunu alabilmek için en kutsal kavramları bile istismar etmekten, hatta Anayasa ve Atatürk devrimlerini çiğnemek pahasına bile çekinmemektedirler.
“Siyasal partilerin kendi içlerinde ya da birbirleriyle giriştikleri kısır, yurda hiçbir fayda sağlamayacak çekişme, giderek parlamentoya da bulaşmış ve Meclisler çalışamaz hale gelmişlerdir. İçinde bulunduğumuz yasama döneminin bu durumu ciddi bir üzüntü konusu olmaktadır.
“Parlamentoyu dahi çalışamaz hale getiren siyasal partiler, bu arada, yurdumuzdaki bütün kuruluşlara da el atmışlar ve nereye girmişlerse, o kuruluşu amaçlarından saptırıp, bölmüşler, kısır çekişmelerin içine itmişler, asıl görevini yapamaz hale getirmişlerdir.
“Siyasal partilerin en büyük hedeflerinden biri de işçi hareketidir.
“Büyük bir oy potansiyeline sahip olan işçi hareketini, kendi amaçları için kullanmak isteyen siyasal partiler, uzun süreden beri Türk-İş’i kendi yanlarına çekebilmek için açık ya da gizli çalışmalar yapmaktadırlar.
“Türk-İş’in partiler üstü politika uygulamasının tartışması bu hava içinde yapılmak istenmektedir.
“Türk-İş Yönetim Kurulu, dört üye tarafından verilmiş bulunan önergeyi görüşürken, yukarda belirtilen hususlar üzerinde önemle durmuş ve bunlarda görüş birliğine varmıştır. Bu görüş birliğinin sonucu olarak da Yönetim Kurulunun dört üyesi, verdikleri yeni bir önergeyle, önceki önergelerini geri almışlardır.
“Yönetim Kurulu’nun dört üyesi Yönetim Kurulu’nda bir muhalif oya karşı oybirliğiyle kabul edilen yeni önergelerinde şöyle demişlerdir:
“‘Biz 4’ler getirdiğimiz raporumuzda yer alan ve ifade sivriliği olarak görünen hususlar hariç; amacımız; Türk İşçi Hareketinin ve onun yegâne temsilcisi Türk-İş’in her günden daha güçlü olması ve temsil ettiği kitle ile birlikte tüm ulusun demokratik rejim içinde mutluluğa ve sosyal adaletin tahakkukunda daha aktif, daha gayretli çalışmasını ve özellikle 24 ilkenin tahakkukunu sağlamayı amaç edinmekle birlikte, bazı önerilerde bulunmaktayız.
“‘Raporumuzun müzakeresi sırasında bütün Yönetim Kurulu üyelerinin Türk-İş’in güçlenmesi konusunda birleştiklerini memnuniyetle müşahede ettik. Bu sebeple raporumuzda yer alan;
1) Bir siyasi parti kurma,
2) Veya herhangi bir siyasi partinin peşin hükümle desteklenmesi teklifimizi geri alıyoruz.
“’Ancak raporumuzun diğer bölümleri içinde yer alan (teşkilatlanmada sürat, eğitimde sendikacılık felsefesine ve çağımız gidişine uygun bir eğitim sisteminin uygulanması, 24 İlkenin bir an evvel tahakkuku için daha süratli ve müessir bir çalışmanın yapılması ve kanaatimizce zaman zaman aksadığını tespit ettiğimiz partiler üstü politikanın aksayan yönlerinin ıslahı) konuların da İcra Heyeti tarafından titizlikle incelenerek ilk Yönetim Kurulu toplantısına getirilmesini teklif ediyoruz.’
“Partiler üstü politika uygulamasından vazgeçilmesinin Türk İşçi Hareketinin bütünlüğüne zarar vereceği görüşünde birleşen Yönetim Kurulu, bu politikanın uygulamada görülen aksaklıklarının da tespit edilmesi gereği üzerinde durmuş, yurdumuzun içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik bunalımdan kurtulması için de Türk-İş’e büyük ve tarihi görevler düştüğünü oybirliği ile kabul etmiştir.
“Yurdumuzun ana sorunlarını ve bunların çözüm yollarını 24 ilkesinde belirlemiş olan Türk-İş’in bu ilkeleri gerçekleştirmek için bundan sonra çok ciddi atılımlara girişmesi gerektiği görüşünde oybirliğine varan Yönetim Kurulu, başta işçiler olmak üzere, toplumun diğer bütün kesimlerinin sosyal ve ekonomik bakımdan kurtuluşunu gerçekleştirecek olan 24 ilkenin uygulama alanına konulması için girişilecek mücadelenin, Anayasamızın öngördüğü sosyal devlet düzenini tam olarak kuracağı inancındadır.
“Yönetim Kurulu, bu inancın ışığından hareketle, 24 ilkenin gerçekleşmesi için izlenmesi gerekli yolun ve bu yolda girişilecek mücadelenin biçimlerinin belirlenmesi için İcra Kurulu’na direktif vermiştir.
“Yönetim Kurulu, Türk işçilerinin 24 ilkeyi eksiksiz olarak uygulama alanına koymak için girişeceği mücadeleyi başarıya ulaştıracağına ve bu suretle tarihi bir görevi daha başarıyla gerçekleştirmiş olacağına inanmaktadır.”( TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu Bildirisi, TÜRK-İŞ Haber Bülteni, 19 Ocak 1971, 6 s., çoğaltma)