TÜRKEL: ÖRGÜTSÜZ MİLYONLARA YENİDEN UMUT OLACAK
Evrensel Gazetesi, İşçi – Sendika Yazı Dizisi I. – TekGıda-İş Sendikası
Türk-İş’i işçi sınıfının özlemlerine uygun bir noktaya getirmek üzere” birlik oluşturduklarını açıklayan 11 sendika içerisinde dikkat çekenlerden biri Tek Gıda-İş. Yörsan, DİMES gibi fabrikalarda yaşanan sendikalaşma mücadelelerinin ardından gelen TEKEL direnişi Tekgıda-İş’i öne çıkardı. Sendikanın Genel Başkanı Mustafa Türkel’in, direniş döneminde yeterli destek verilmemesini eleştirerek Türk-İş Genel Sekreterliğinden istifa etmesi uzun süre tartışıldı. Türkel, ÇAYKUR’da hükümet destekli tasfiye girişimine karşı verdikleri mücadele sırasında da Türk-İş yönetimini yaşananlara yeterli tepki vermemekle eleştirmişti.
Türk-İş’e bağlı çeşitli sendikaların 2000’lerin başından bu yana durumdan rahatsızlık duyduğunu, bir arayış içinde olduğunu belirten Türkel, “Toplumun yeniden güçlü bir şekilde örgütlenebilmesi, sendikal yapının yeniden şekillenebilmesi için sorumluluk anlayışı içerisinde” bir araya geldiklerini söyledi.
Neden rahatsızsınız?
Kamudaki özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar ve fabrika kapatmaları dolayısıyla sendikal güç her geçen gün eriyor. Sendikal örgütlülük bugün yüzde 5-6 civarına indi. Uluslararası sermaye, kapitalizm, bütün araçlarıyla, sendikal yapı dahil bütün sistemi dönüştürüyor. Sermaye öyle bir dayanışma içerisine girdi ki; küresel güç, onun altyapısındaki taşeron şirketler ve ulusal sermayeler birbirine entegre olarak her acımasızlığı uygulamaya çalışıyor. İşçi sınıfının 150-200 yıl önce mücadeleyle elde ettiği haklarını elinden alıyorlar. Çalışanlar küresel sermaye karşısında, güvencesiz, kuralsız, kölelik düzeni içerisinde çalışır hale geldi. Bu, gelişmiş ülkelerde de böyle. Yunanistan’a, Fransa’ya, İngiltere’ye, Amerika’ya ve Güney Amerika’ya da baktığımızda, işçi ve emekçilerin artık bıçağın kemiğe dayandığı noktada olduğunu söyleyebiliriz.
Buna karşılık konfederasyonumuz Türk-İş ve bağlı bulunduğu üst örgütler Uluslararası sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonuna (ETUC) baktığımızda, liberal ekonomileri destekleyen, adeta meşruiyet sağlayan bir sendikal duruşları var. Türk-İş yaklaşık 60 yıldır siyasi iktidarlara ve uyguladığı politikalara meşruiyet kazandıran bir duruş sergilemiştir. Çalışanların ekonomik haklarına yönelik saldırılar olduğunda -genellikle de kamu sözleşmeleri dönemlerinde- üyelerini meydanlara çağırmış, üç beş kuruşluk ekonomik kazanımları aldığında da meydanlardan çekilerek kendini sorunlardan sıyırmış, bu arada siyasi iktidarlarla kol kola yine bildik ilişikler içerisinde varlığını sürdürmüştür.
Bu durum AKP Hükümeti döneminde daha da vahim bir hal aldı; sendikalar adeta Çalışma Bakanlığının birer bürosu haline getirildi. Bakanlık yüzde 10 barajını “Demokles’in Kılıcı” gibi sendikaların üzerinde sallarken, sendikalar da iktidarla iyi geçinme çizgisinde ilerledi. Çalışma hayatının umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmesine yol açan bu çizgi, bir emek örgütünün izleyeceği yol olamaz. Bu yolun amacı kendi koltuklarını koruyabilmektir. Adını daha önce koyduk zaten; bu bürokratik sendikacılıktır.
Bu tablo karşısında sizin çözümünüz ne?
Uluslararası alanda ETUC ve ITUC gibi üst örgütler bulunuyor, ulusal anlamda ise Türk-İş, Hak-İş, DİSK gibi konfederal yapılar var. Ancak çıkış yolunu bulmakta güçlük çekiyorlar. Topluma umut da vermiyorlar. Güvensizlik had safhada. Bu ülkede milyonlarca kişi kayıt dışı, sigortasız ve asgari ücretle çalıştırılıyor. Emeğin bu kadar ucuzladığı, çalışma koşularının bu kadar vahşileştiği bir ortam içerisinde sendikal yapı kendi varlığını sürdüremiyorsa mutlaka bir şeylerin gözden geçirilmesi gerekiyor.
Aslında bu arayış çok uzun zamandır var. 2000’lerden bu yana başta Türk-İş’e bağlı sendikalar olmak üzere çeşitli sendikalarımız bir arayış içerisinde. Çünkü büyüyemiyoruz, işçi sınıfına önderlik edebileceğimiz gücü elde edemiyoruz, yeni mekanizmalar ortaya koyamıyoruz. Sendikal yapıların şeffaf, hesap verebilir ama aynı zamanda emeği küresel saldırılara karşı koruyacak bir mücadele çizgisi bulmak için sorgulama içinde olmaları lazım.
Tam bu noktada yüzünü emeğe dönmüş, emekten yana politikaları harekete geçirmek isteyen sendikalar bu gidişe dur demek istiyor. Bunun için de özellikle Türk-İş’e bağlı sendikalar olarak bir araya geliyor ve bu sorunların nasıl bir platform içinde gündeme taşınması gerektiği yönünde kafa yoruyoruz, tartışıyoruz.
Tartışma nasıl bir zeminde ilerliyor?
Öncelikle Türk-İş’e bağlı sendikalar olarak sağlam bir zemine oturtmak, daha sonra emekten yana diğer sendikaların bir araya geleceği bir mücadele hattı oluşturmak yönünde hareket ediyoruz. Bunun kalıcı hale gelmesini istiyoruz. Çünkü görünen o ki Ankara eksenli politikaların, mücadelelerin başarılı olma şansı yok. Çünkü Ankara’da konfederal yapı siyasilerle yakın ilişkisi içerisinde ve bürokrasiden etkileniyor. Bu belki her gün politikacılarla birlikte olmanın doğal bir sonucu… Ancak bu mazur görülemez. Emeğin bu gidişe dayanması mümkün değil. Biz inanıyoruz ki emekten yana politikaları önüne koyan ve sınıf mücadelesini tekrar kendi ideolojisi olarak kabul edip yeni bir yol açan sendikal hareket, örgütsüz milyonlarca insana yeniden umut olacaktır. Toplumun yeniden güçlü bir şekilde örgütlenebilmesi, sendikal yapının yeniden şekillenebilmesi için fırsat sunacaktır. Bunları yaratmak için, sorumluluk anlayışı içerisinde bir araya geldik.
Bu birliğin duyurusu ilk yapıldığında ‘Türk-İş Genel Kuruluna kadar sürecek’ denmişti…
Hayır. Türk-İş Genel Kurulunun çok ötesinde hedefleri var bu birlikteliğin. O ifade sadece yakın hedef olarak söylenmişti. O gün Belediye-İş üyeleri üzerindeki baskılar protesto edilmişti. Spontane gelişmiş, bilinçsiz ve tesadüfi bir araya gelinmiş gibi algılanmasın anlamında söylenmişti. Böyle algılanmışsa bu sözü sürçülisan olarak kabul edin. Elbette Türk-İş kongresi gibi önemli süreçleri var. Ama doğrudan doğruya kongreyle sınırlamak haksızlık olur. Bu mücadele, bir sınıf ideolojisine inanıştır; sendikal hareketin yeniden topluma, işçiye, emekçiye güven veren bir mücadele ekseninin oluşturulmasıdır. Türk-İş ya da DİSK üyesi, Ankara’da, Bursa’da, İzmir’de nerede varsa, böyle düşünen, emek mücadelesine gönül vermiş sendikalarımızla da ilişkiler geliştirilecektir. Çalışma hayatının sorunları Ankara’daki konfederal yapıdan yönetilemeyecek kadar büyük ve Ankara’nın anlayamayacağı kadar da değişik sorunlarla karşı karşıya.
Ankara’dan kastınız nedir?
Kamu toplusözleşmeleri kapsamındaki işçi sayısı 200 binlerin altına indi, bir sonraki dönem 100 binlerin altına inecek. Kamu eksenli bir sendikal yapıdan artık özel sektör ağırlıklı bir sendikal yapıya geçme ihtiyacı var ki biz geçtik. Bazı sendikalarımız da artık bunu gördüler. Özellikle Trakya, Ege yani Bolu’dan bu tarafa baktığımızda adeta çalışma hayatının kalbi burada atıyor. Buradaki insanların sorunlarını çözecek bir sendikal yapı oluşturamazsak Türkiye’de artık sendikal yapının geleceğinden ve varlığından söz edemeyiz. Sendikal yapı, mutlaka bu havza içerisinde kendi çıkışını kendisi yaratmak zorunda! Bu havza dünyayı çok iyi algılayabiliyor. Uluslararası dayanışmayı, sınıf mücadelesini daha çabuk algılayabilen ve bunun önemini kavrayabilen bir işçi kitlesi var burada. Bu havza Türkiye işçi sınıfının geleceğinin odak noktasıdır. Bunları anlayabilecek özel sektör ağırlıklı örgüt yapılarına ve çözüm üretebilecek kapasiteye sahip olduğumuz için öncelikle biz bir araya geldik.
AŞAĞISI YUKARIYI ŞEKİLLENDİRİR AMA YUKARININ DA SORUMLULUĞU VAR
Bir yandan da yerel düzeyde çalışmalar yapılıyor; birçok kentte geniş katılımlı işçi kurultayları, sendikal konferanslar düzenlendi. Bu çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz daha önceden İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu diye bir oluşumdan bahsederdik. Gerçekten zaman zaman Türkiye’de aşağıdan gelen o dalgalar yukarıları şekillendirir, mutlaka etkiler. Ama bu her zaman mümkün olmuyor. Yukarının da sorumluluğu olduğunu bilmek gerekiyor.
Zaman zaman görüyoruz işçilerimiz toplanıyorlar. Emekten yana siyasal yapılarımız, siyasi örgütlerimiz emeğe yönelik çalışmalar yapıyor. Sivil yapıların, derneklerin öncüğünde, bazı sendikalarımızın katıldığı yapılar içerisinde Kocaeli’de, İstanbul’da, Trakya’da, Ege’de görüyoruz işçi kurultayları düzenleniyor. Toplum bir arayış içerisinde. Üst yapının da kafa karışıklığından sıyrılması halinde, yani bu yapıları engelleyen değil, bu yapıları teşvik eden, bunların önünü açabilecek bir duruşa, anlayışa sahip olan yönetim duygusunu aşağıya verdiğiniz zaman aşağıdaki heyecan daha da yükselecek ve bu süreç daha da hızlanacak diye düşünüyorum.