TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ VE DEVLET DENETİMİ
Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’deki sermayedarların büyük bölümü İstanbul ve İzmir’de faaliyet gösteriyordu. Bu sermayedarların hemen hemen tamamı yabancı şirketlerin temsilciliğini sürdürüyordu veya yabancı şirketlerle çeşitli biçimlerde çıkar birliği içindeydi.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Sermayedarların büyük bölümünü Ermeni, Rum ve Yahudiler oluşturuyordu. Müslüman/Türk sermayedarlar ise, bunların küçük bir bölümü dışında, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’daki milli mücadeleye etkili bir destek sağlamadı. Tam tersine, özellikle azınlık sermayedarları Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusuna maddi ve manevi destek verdi. Bu nedenle, Cumhuriyet kurulduktan sonra, Türkiye’de sermayedarların örgütlenmesinde devletin etkili bir denetimi ve yönlendirmesini sağlayacak bir düzen getirildi. 1925 yılında kabul edilen Ticaret ve Sanayi Odaları Kanununda bu doğrultuda yer alan düzenlemeler, 1943 yılındaki kanunla daha da pekiştirildi. Sermayedarların bu devlet denetim ve yönlendirmesinden kurtulması yolundaki çabalar 1948 yılındaki İktisat Kongresi’nde dile getirildi ve 1950 yılında kabul edilen kanunla büyük ölçüde sağlandı.
Tekgıda-İş Sendika Akademisi’nin bu raporunda bu süreç özetlenmektedir.
1925 KANUNUNA GÖRE TİCARET VE SANAYİ ODALARI
22 Nisan 1341 (1925) gün ve 655 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu (Resmi Ceride, 2.5.1341), ticaret ve sanayi odalarının kurulması ve faaliyetlerini Ticaret Bakanlığı’nın denetimine sokuyordu. Kanunun ilgili maddeleri aşağıdadır:
“Birinci Madde. Ticaret ve sanayi odaları şahsiyeti hükmiyeyi haiz olup emvali menkule ve gayrimenkuleyi tasarrufuna ve vezaifine müteallik muamelât ve ukudatı ifaya ve mahakim ve devairi Devlette müddei ve müddeialeyh sıfatlariyle bulunmağa ve Ticaret Vekâleti’nin muvafakatiyle istikraz aktine salâhiyettar müesseseta Umumiyedendirler.”
“İkinci Madde. Ticaret ve sanayi odalarının teşkilâtı dahiliyesi ve vezaif ve muamelâtının sureti ifası, Ticaret ve sanayi odaları heyetlerinin mütalâaları istihsal olunarak odaların mahallî ihtiyaç ve hususiyetlerine muvafık ahkâmı ihtiva etmek üzere Ticaret Vekâleti’nce tanzim ve İcra Vekilleri Heyetince kabul ve tasdik edilecek bir nizamname ile tâyin olunur.”
Üçüncü madde, kanunlara göre ticaretle uğraşan tüm gerçek ve tüzel kişilerin ticaret ve sanayi odalarına kaydolmasını zorunlu kılıyordu.
“Dokuzuncu Madde. Ticaret ve sanayi odaları Ticaret Vekâleti’ne merbut olup vekâletin teftiş ve murakabesine tabidir.”
CUMHURBAŞKANI İSMET İNÖNÜ’NÜN İŞVERENLERE TEPKİSİ VE 1943 KANUNU
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de karaborsacılık yaygınlaştı. Özellikle sermayedar sınıf içinde önemlerini sürdüren azınlıklar, karaborsacılık aracılığıyla büyük servetler kazandılar. Savaş nedeniyle zaten büyük sıkıntı yaşayan halk ise, karaborsacılık nedeniyle birçok ihtiyaç maddesine erişmede büyük zorluk yaşadı.
Bu gelişmeler sonucunda, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1 Kasım 1942 günü TBMM 6. Dönem 4. Yasama Yılı açış konuşmasında sermayedarlara, aşağıda aktarılan şekilde, sert tepki gösterdi:
“Acı ile hatırlamalıyız ki milletin iaşe işlerini tanzim etmek yolunda Cumhuriyet Hükümetlerinin sarfettikleri gayretlere, iki seneden beri, cemiyetimiz tarafından hiç yardım edilmemiştir. İşte bugün ilk hallolunacak mesele, umumi itimat havasının iade edilmesidir. Bulanık zamanı, bir daha ele geçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası, ve elinden gelse teneffüs ettiğimiz havayı ticaret metaı yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüccar ve bütün bu sıkıntıları politika ihtirasları için büyük fırsat sanan ve hangi yabancı milletin hesabına çalıştığı belli olmayan birkaç politikacı, büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette kundak koymaya çalışmaktadırlar. Üç, beş yüz kişiyi geçmeyen bu insanların vatana karşı aşikar olan zararlarını gidermek yolu elbette vardır. (…) Ticaretin ve iktisadi faaliyetlerin serbestliğini bahane ederek milleti soymak hakkını hiç kimseye, hiçbir zümreye tanımamalıyız.” (İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları, 1920-1973, İkinci Cilt 1939-1960, TBMM Yay., Ankara, 1993, s.33)
İsmet İnönü’nün konuşmasından 10 gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi, 4305 sayılı Varlık Vergisi Hakkında Kanunu 11 Kasım 1942 günü kabul etti ve kanun, 12 Kasım 1942 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak hemen yürürlüğe girdi. Bu kanunla çoğunluğunu azınlık sermayedarların oluşturduğu bir kesim önemli miktarda vergi ödedi.
Bu sorunların ve anlayışın hakim olduğu dönemde kabul edilen kanunla, ticaret ve sanayi odaları üzerindeki devlet denetimi ve yönlendirmesi daha da pekiştirildi.
11.1.1943 gün ve 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanununun (Resmi Gazete, 18.1.1943) bu konudaki bazı düzenlemeleri aşağıda sunulmaktadır:
“Birinci Madde. Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları ve ticaret borsaları bu kanunda yazılı esaslar dairesinde meslek hizmetlerini görmek ve hükmi şahsiyeti haiz olmak üzere iktisadi ihtiyaçların lüzumlu kıldığı yerlerde Ticaret Vekilliği tarafından kurulur. Odaların faaliyet hudutları, Ticaret Vekilliğince tesbit ve tatbikata ait hükümler nizamname ile tâyin olunur.”
“İkinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküller Ticaret Vekilliğinin teftiş ve murakabesine tabidirler.”
“Üçüncü Madde. Tacir sıfatını haiz bilcümle hakikî ve hükmi şahıslar ile Devletin, hususi idarelerin ve belediyelerin sermayesiyle kurulmuş veya bunların iştirakleri olan hükmi şahsiyeti haiz müesseseler ve şubeleri bulundukları yerin ticaret ve sanayi odalarına (…) kaydolunmağa mecburdurlar.”
“Yedinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerin idare heyetleri, her teşekkül meclisinin kendi âzası arasından seçeceği 5 – 7 kişiden terekküp eder.
“Sekizinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerin idare heyetlerinin reisleri heyetler âzası arasından Ticaret Vekilliğince seçilir.
“Dokuzuncu Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerden her birinin nezdinde Ticaret Vekilliğince tâyin edilen bir umumî kâtip ve icabında bir umumi kâtip muavini bulunur. Umumi kâtip mensup olduğu teşekkülün idare heyeti ve meclisi nezdinde hazır bulunun ve Ticaret Vekilliğini temsil eder ve bu teşekküller tarafından verilen kararlar aleyhine kendisi de tevdi tarihinden itibaren beş gün içinde Ticaret Vekilliğine itiraz edebilir. İtiraz kararın tatbikını durdurur.
“Ticaret Vekilliği dosyanın vürudundan itibaren bir hafta içinde itirazı tetkik ederek verilen kararı bozar, değiştirir veya tasdik eder. Ticaret Vekilliğinin kararı katidir.
“Umumi kâtipler mensup oldukları teşekküllerin memur ve müstahdemlerinin âmiridirler.”
Odaların Vazifeleri
“Onuncu Madde. Mesleki ahlâk ve tesanüdü, halkın ihtiyaç ve menfaatleriyle ahenkli olarak muhafaza ve inkişaf ettirmek maksadiyle kurulmuş olan ticaret ve sanayi odalariyle esnaf odalarının vazifeleri şunlardır:
“(a) Meslek faaliyetlerine ait mevzular hakkında vekilliklere, vilâyet ve belediyelere teklif ve temennilerde bulunmak;
“(b) İşlerine müteallik her türlü tetkikleri yapmak, resmî makamlarca istenilen malûmatı vermek, vekilliklerin kanunlara müsteniden verecekleri vazifeleri görmek;
“(c) Vasıfların ve tiplerin kontrolüne müteallik mevzuatın tatbiki için Ticaret ve İktisat vekilliklerinden verilen talimatı yerine getirmek;
“(ç) Ticaret eşyasının vasıf, keyfiyet ve kemmiyetlerinin tâyin ve tesbiti için lâboratuvar ve bürolar tesis ve idare etmek veya bunlara iştirak eylemek;
“(d) Bölgelerindeki iktisadi ve ticari faaliyetlere ait her nevi endeks ve istatistikleri ve fiyat rayiçlerini kaydetmek;
“(e) Dış memleketlerdeki konsolosluklar, ticaret mümessillikleri ve meslekî teşekküllerle muhabere ve münasebette bulunarak icabeden malûmatı alıp vermek ve Ticaret Vekilliğinin muvafakatiyle milli ve milletlerarası mesleki teşekküllere âza olmak veya bu kabîl teşekkülleri kurmak;
“(f)Mahallî veya bölge sergileri, panayırlar, fuarlar, umumî mağazalar, depolar, mevzuları dahilinde kulüpler, müzeler ve kütüphaneler açmak, millî ve milletlerarası sergi ve panayırlara iştirak etmek ve bunların vekâlet, mümessillik ve muhabirliğini deruhte ve ifa eylemek;
“(g) Ticaret ve sanayi kursları açmak, mevzuları dahilinde memleket içinde ve dışında talebe okutmak, memleket ticaretini ilgilendiren neşriyat yapmak.”
“Yirmi Birinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerin bütçeleri ve hesap usulleri Ticaret Vekilliğince tesbit olunacak esaslara ve tiplere göre hazırlanır ve bütçelerden sarfiyat idare heyetlerinin kararı ve reis ve umumi kâtiplerin imzalariyle yapılır.
“Yirmi İkinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküller her sene tahakkuk eden varidatlarının % 10’unu fon alarak kanun ve nizamnamelerle tasrih edilmiş vazifelerin ifasına tahsis edilmek üzere Ticaret Vekilliğinin göstereceği millî bir bankaya tevdie mecburdurlar. Bu paradan Ticaret Vekilliğinin müsaadesi olmadan sarfiyat yapılamaz.
“Yirmi Üçüncü Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerin umumî kâtip ve muavinlerinin ücretleri Ticaret Vekilliğince tesbit olunup ve mensup oldukları teşekkül bütçesinden ödenir.
“Yirmi Dördüncü Madde. Ticaret Vekilliği iktisadi ihtiyaçların icaplarına göre bu kanunda yazılı teşekküllerin bölge hudutlarını değiştirmek veya lüzumsuzluğu anlaşıldığı takdirde bu teşekkülleri lâğıv ve tasfiye etmek salâhiyetini haizdir.
“Tasfiye halinde mevcutları paraya çevrilerek 22’nci madde mucibince Ticaret Vekilliği tarafından gösterilen millî bankaya bu kanunda yazılı teşekküllerin maksat ve vazifeleri dahilinde sarfedilmek üzere tevdi olunur.
“Yirmi Beşinci Madde. Ticaret Vekilliği lüzum gördüğü takdirde ticaret ve sanayi odalariyle esnaf odalarına bölgeleri dahilinde ajanlıklar açmalarını emredebilir.
“Tacir, küçük tacir veya sanayicilerden biri ajan olarak tâyin edilebileceği gibi bu vazife alâkadar oda tarafından tâyin edilen bir memura da gördürülebilir.
“Ajanlığın faaliyet sahası, vazife ve salâhiyetleri bağlı olduğu oda meclisi tarafından tesbit olunur.
“Ajanlığın idare masrafları bağlı olduğu oda bütçesinden ödenir.”
“Yirmi Altınca Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllerin uzuvlarından herhangi biri aşağıda yazılı hallerde Ticaret Vekilliği tarafından feshedilebilir:
“(a) Çalışmaları meslekî ahlâk ve halkın ihtiyaç ve menfaatleriyle ahenkli olarak yürütülmediği veya mevzuata göre verilen hizmetleri ifa edilmediği hallerde;
“(b) Teşekküller meclislerinin üçte iki ekseriyetle vukubulan yazılı fesih talebinin Vekillikçe yerinde görüldüğü hallerde;
“(c) Alâkalı meslek mensuplarının en az üçte birinin meslek heyetinin feshi hakkında yazılı talebinin yerine görüldüğü hallerde.
“Feshedilen uzvun yerine bu kanun hükümleri dahilinde yenisi seçilir.
“Yirmi Yedinci Madde. Ticaret Vekilliği lüzum gördüğü takdirde her zaman ve en aşağı üç senede bir bu kanunda yazılı teşekkülleri bölge kongreleri veya umumî kongre halinde toplıyabilir.
“Yirmi Dokuzuncu Madde. Bu kanuna tabi teşekküller teşekkül meclisinin kararı ve idare heyeti reisiyle 18 inci maddeye tevfikan seçilen âzanın müşterek imzalariyle teşekkül ihtiyaçları için gayrimenkul iktisabına ve Ticaret Vekilliğinin müsaadesiyle ödünç para almağa salahiyetlidirler.
“Otuzuncu Madde. Bu kanunda yazılı teşekküller ve bu teşekküllerin uzuvları arasında çıkacak her nevi ihtilâflar Ticaret Vekilliğinin karakiyle halledilir. Ticaret Vekilliğinin kararı katidir.
“Otuz Birinci Madde. Bu kanunda yazılı teşekküllere kayıtlı olan veya olmıyan hakikî ve hükmi şahısların milletlerarası ticari mahiyette sergi ve fuarlara iştiraki Ticaret Vekilliğinin müsaadesine bağlıdır.”
- maddeye göre, odalar veya borsalar tarafından verilen çıkarma cezası kararları, Ticaret Vekilliğinin onayıyla kesinleşmektedir:
“Muvakkat Madde. Ticaret Vekilliği bu kanunda yazılı teşekkülleri Milli Korunma Kanunu’nun tatbik edildiği fevkalâde zamanlarda halk ihtiyaç ve menfaatlerinin icaplarına göre kendi iştigal mevzulariyle alâkalı hizmetlerle vazifelendirebilir.
“Bu suretle vazifelendirilen meslek mensuplarından kendilerine verilen işleri yapmıyanlar hakkında Ticaret Vekilliğinin talebiyle Cumhuriyet müddeiumumiliklerince asliye ceza mahkemelerinde âmme dâvası açılır.
“Bu kimseler on günden üç aya kadar hapis ve 200 liradan 5.000 liraya kadar ağır para cezasiyle cezalandırılırlar.”
1948 SANAYİ KONGRESİ
1948 yılında İstanbul Tüccar Derneği’nin girişimi sonrasında, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Birliği, Türkiye İktisatçılar Derneği, Türk Ekonomi Kurumu ve İstanbul Tüccar Derneği’nin temsilcilerinin oluşturduğu Tertip Komitesi 1948 Türkiye İktisat Kongresi’ni düzenledi.
İstanbul Tüccar Derneği Genel Sekreteri Ahmet Hamdi Başar, kongrede yaptığı konuşmada şu noktalara değindi:
“Bu gün, devletin iktisadi mahiyetteki işletmeleri üzerine alıp ancak kendi memurlariyle idare ettirmesi; dış ticari işlerini yine memurlarına gördürmesi; Ticaret Odaları, Borsalar gibi meslek teşekküllerinin kurulması ve idare edilmesini meslek adamlarına bir türlü bırakmaması, verdiği kararlarda ihtisastan ziyade politik cereyanlara ve nihayet bürokrasi zihniyetine, şahsi düşünceler tabi olması, vergi usullerinde Hazine menfaatinin memleket iktisadi menfaatinin ve vatandaş refahı gibi maksatlara daima üstün tutulması, bu vasilik zihniyetinin tatbikattaki örneklerinden başka şeyler değildir.
“Artık bu vasilik devri bitmelidir.” (Kemal Kılıçdaroğlu, 1948 Türkiye İktisat Kongresi, Sermaye Piyasası Kurulu Yay.No.93, Ankara, 1997, s.5)
İstanbul Tüccar Derneği’nin “Devletçilik ve Devlet Müdahaleciliği” konusundaki tebliğinde de şu görüşler dile getiriliyordu:
“Ticaret Odaları, Esnaf Odaları, Birlikler, Esnaf Cemiyetleri ve diğer her türlü mesleki teşekküllerin tamamen hür ve müstakil olması prensibi de Derneğimize mal olmuştur. Hükümet, bu teşekkülleri korumak maksadiyle kanunların verdiği salahiyete dayanarak vesayette bulunmakta, onların bütçelerine, kadrolarına memurlarına ve idaresine karışmaktadır. Tecrübeler göstermiştir ki Hükümetin bu müdahalesi altında, kanuni hüviyetleri ne kadar müstakil olursa olsun serbest mesleki teşekküller olamamakta ve yaşamamaktadır. Serbest meslek erbabı bu tarz teşekküllere bir hükümet emri olarak girilen ve aidatları da vergi mükellefiyeti şeklinde ödenmesi icap eden müesseseler gözü ile bakmaktadır. Buralara kayıtlı üyelerin, teşekküllerini daima yabancı bir müessese gibi tanımaları sebebi bizce budur. Bu itibarla İstanbul Tüccar Derneği şu prensipleri müdafaa etmektedir:
“(a) Ticaret Odaları da dahil olduğu halde bütün mesleki teşekküllere girmek ve çıkmak meslek erbabının ihtiyarına bırakılmalı ve bu teşekküllerin idaresi tamamen üyelerinin hür ve serbest iradesine bağlı olmalıdır.
“(b) Ancak meslek teşekküllerinin kanunlarla tayin edilmiş bir takım vazife ve mesuliyetleri olmalı ve bu gün doğrudan doğruya devletçe yapılan veya amme mülahazasiyle yapılması icap eden bir kısım işler bu teşekküller tarafından görülmelidir.
“Derneğimiz Hükümetçe yeni hazırlanmakta olan Esnaf Odaları Kanunu münasebetiyle, bu prensipler dahilinde mütalaasını bildirmiş ve mecburi kayıt mükellefiyeti olan ve aidat borçları icra marifetiyle tahsil olunan Odalar sistemine tamamen aleyhtar olduğunu yolladığı raporda arz etmiştir. Aynı noktai nazarı yeni Odalar Kanunu projesi için de belirtmiş bulunuyoruz.
“Odaların ve bu mahiyetteki teşekküllerin kayıt mükellefiyetinden ve icra kuvvetinden faydalandıklarına ve bu sayede kuvvetlendiklerine şüphe yoktur. Bu bakımdan bu kuvvetten mahrum kalacak odaların yaşayamayacağı, bunun da meslek erbabının umumi menfaatlerine aykırı düşeceği ileri sürülerek bu imtiyazların kalkması, fakat Odalara Hükümetçe müdahale edilmeyerek bunların tamamen serbest ve müstakil olması tezi üzerinde durulmaktadır. Bizce bu mütalaada açık bir tezat vardır. Hem odalara kanun yolu ile birtakım imtiyazlar vermek ve bunları vergi tahsil eden müesseseler haline koymak, hem de bunları hususi müesseseler gibi serbest bırakmak hukuk nazariyelerine uymaz. Hükümetin meslek teşekkülleri üzerindeki vesayeti, bu teşekküllerin kanunen kurularak vergi tahsil eden, İcra Dairelerini bu tahsil için kullanabilen müesseseler olmasının tabii bir neticesidir. Bu itibarla ya imtiyazlardan yahut serbestiden vazgeçmekten başka çare yoktur. Derneğimiz serbestiyi tercih etmiştir.
“Mesleki teşekküllerin hür ve serbest olmaları halinde bunların zayıflayacağı ve yaşamayacağı iddiasına iştirak etmiyoruz. Eğer hayatlarını yalnız kanun himayesinde ve vergi tahsil etmek suretile devam ettirebilin mesleki teşekküller varsa bunların kapanmasını bilhassa istemeliyiz. Bizim kanaatimizce kanun yolu ile bir takım vazifeler ve mesuliyetler yüklenmek ve idareleri tamamen meslek erbabının elinde olmak şartiyle, bir ihtiyaca tekabül ettikleri ve üyelerine faydalı oldukları takdirde, bu teşekküllerin bilakis kuvvetleneceği merkezindedir.” (Kılıçdaroğlu,1997;144-145)
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden kısa bir süre önce, 8.3.1950 gün ve 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsaları ve Ticaret ve Sanayi Odaları Ticaret Odaları Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanunu 15.3.1950 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe girdi. Bu kanunla siyasal iktidarın odalar üzerindeki denetim ve yönlendirme yetkisi, işverenlerin talepleri doğrultusunda, büyük ölçüde sınırlandırıldı.