TÜRKİYE’DE İŞVEREN SENDİKACILIĞININ DOĞUŞU
20.2.1947 gün ve 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun 26.2.1947 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
13 maddelik bu kısa kanun, 1963 yılında 274 sayılı Sendikalar Kanunu kabul edilinceye kadar 25.5.1959 gün ve 7286 sayılı Kanunla yapılan değişiklik (Resmi Gazete, 1.6.1959) dışında bu sürede başka bir değişikliğe uğramadan yürürlükte kaldı.
Kanunun 1. maddesine göre, “Bir iş kolunda işverenlerin aynı maksatlarla kendi aralarında kurabilecekleri dernekler de işveren sendikalarıdır.”
Kanunun 5. maddesi, işçi ve işveren sendikalarının siyasi faaliyetini şu şekilde yasaklıyordu: “İşçi ve işveren sendikaları, sendika olarak, siyasetle, siyasi propaganda ve siyasi yayın faaliyetleriyle iştigal edemezler ve herhangi bir siyasi teşekkülün faaliyetlerine vasıta olamazlar. Sendikalar millî teşekküllerdir. Milliyetçiliğe ve millî menfaatlere aykırı hareket edemezler. Bakanlar Kurulu karariyle her türlü Milletlerarası teşekküllere iştirak edebilirler.”
Prof.Dr.Orhan Tuna’nın belirttiğine göre, 1950-1951 yıllarında Türkiye’de faaliyette bulunan işveren sendikaları aşağıda sunulmaktadır (Orhan Tuna, Grev Hakkı, İş Mücadelelerinde Yeri ve Ehemmiyeti, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yay.No.57, İstanbul, 1951, s.103):
Ekmekçi Fırıncılar İşverenler Sendikası (Bursa, 29 üye)
Mensucat Sanayii İşverenler Sendikası (İstanbul, 9 üye)
İstanbul Otel, Lokanta, Pastahane, Gazino ve Emsali İşverenler Sendikası (İstanbul)
İstanbul Müstakil Fırıncıları İşverenleri Sendikası (İstanbul)
Çalışma Bakanlığı’nın yayın organı olan Çalışma Vekaleti Dergisi’ne göre, 1954 yılı sonunda Türkiye’de toplam 20 işveren sendikası vardı ve bu örgütlere üye işveren sayısı yalnızca 896 idi. Çalışma Vekaleti Dergisi’nde yer alan bilgiye göre, 31 Aralık 1954 tarihi itibariyle Türkiye’de mevcut işveren sendikaları aşağıda sunulmaktadır (Çalışma Vekaleti Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 1955, Cilt III, Sayı 1, Ankara, 1955, s.122):
31.12.1954 Tarihi İtibariyle Türkiye’de Mevcut İşveren Sendikaları ve Bunlara Kayıtlı Üye Sayısı
Aynı kaynağa göre, 31.12.1954 tarihinde 344 işçi sendikası ve bunların toplam 103 şubesi vardı. 281 sendikanın üye sayıları bilinmektedir. Bu işçi sendikalarında belirlenebilen üye sayısı 176.262 idi (s.122).
Çalışma Bakanlığı’nın Çalışma Vekaleti Dergisinin 1955 yılındaki ikinci sayısında, 31 Mayıs 1955 tarihi itibariyle Türkiye’de mevcut işveren sendikası sayısı 22 olmuştu. Bu örgütlere üye işveren sayısı ise 898 idi (Çalışma Vekaleti Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 1955, Cilt III, Sayı 2, Ankara, 1955, s.94).
31.5.1955 Tarihi İtibariyle Türkiye’de Mevcut İşveren Sendikaları ve Bunlara Kayıtlı Üye sayısı
Aynı kaynağa göre, 31.5.1955 tarihinde 352 işçi sendikası ve bunların toplam 109 şubesi vardı. 291 sendikanın üye sayıları bilinmektedir. Bu işçi sendikalarında belirlenebilen üye sayısı 179.872 idi.
Türkiye’de işveren sendikalarının sayılarına ilişkin bir başka kaynak, Dr.Ahmet Yücekök’ün Türkiye’de Dernek Gelişimleri, 1946-1968 (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay.No.335, Ankara, 1972) çalışmasıdır.
Ahmet Yücekök, doktora tezinin hazırlık çalışmaları sırasında gerekli izinleri alarak Emniyet Genel Müdürlüğü Birinci Şube’de Dernekler biriminde envanter çalışması yapmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, 1946-1968 döneminde çeşitli illerdeki işveren sendikası ve işveren sendikaları birliği sayılarını tespit etmiştir. Bu dönemde varlığı tespit edilen işveren sendika ve sendikalar birliklerinin sayıları aşağıda gösterilmektedir (s.16-149)
Türkiye’de İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Sayıları
Ahmet Yücekök’ün çalışmasına göre, yukarıda belirtilenler dışındaki diğer illerde 1946-1968 döneminde bir işveren sendikası yoktu.
Türkiye’de işveren sendikacılığının gelişiminde son derece önemli rol oynamış bazı kişiler, bu süreci 1960’lı yıllarda yayımlanan bazı çalışmalarda özetlediler.
İşveren sendikası yöneticilerinden Osman Kermen, 1962 yılında yayımlanan “Türkiye’de İşveren Sendikalarının Gelişememesi Sebepleri ve Bu Konuda Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı yazısında şu görüşleri dile getiriyordu (Osman Kermen, “Türkiye’de İşveren Sendikalarının Gelişememesi Sebepleri ve Bu Konuda Alınması Gereken Tedbirler,” Sosyal Siyaset Konferansları, Yıl 1962, Sayı 13):
“Gayeleri bakımından samimiyetten ve müeyyideden uzak bulunan sendikalarımız, hükümetten de gereken ilgiyi görememekte, dolayısiyle iktisadî, sosyal ve siyasî fonksiyonlarını lâyıkı veçhile ifa edememektedirler. İşveren sendikalarını iktisadi hayatımız ve milli menfaatlerimiz bakımından faydalı bir unsur haline getirebilecek çeşitli tedbirler düşünülebilir.” (s.139)
“Sendika kurmakla biz işverenler, işgörenlere karşı birtakım taahhütlere girişmekten başka, mâşerî (kamusal, SA) vicdan karşısında da sorumlu ve suçlu bir durumda bulunduğumuzu hiçbir zaman idrak edememişizdir. Bunun kötü neticelerini mevziî sosyal hadiselerle, politik hayatta ve kütle ahlakında açılan gediklerde görmekteyiz. Milli vicdanın işverene karşı beslediği itimatsızlık hissi ve bazan da nefret, büyümek istidadındadır. Böylesine derin mana ve sorumluluklar karşısında olduğumuzu idrak etmemiş olduğumuz, gayelerimize hizmetteki ataletimizden bellidir.” (s.141)
“İşverenler olarak, tesis ve teşebbüslerimizi çok egoist bir hissin ve mantığın esiri yapmış olduğumuzu itiraf etmeliyiz. Bu, modası geçmiş bir kapital anlayışı yanında, rant, kâr, ücret gibi inkısam unsurlarının modern iktisattaki icaplarını inkar etmekten ve bilmemezliğe gelmekten doğmaktadır. Gayeleri sekteye uğratan bu samimiyetsizlik, meslek tesanüdünü ve disiplinini bozduğu gibi, memleket ekonomisine menfi ve inhisarcı cereyanlar da getirmiştir. Bu itibarla, işveren sendikası olarak gelişememiş olmamız yanında, zararlı bir mahiyet de iktisap etmiş oluyoruz. (…) Hükümet ve işveren münasebetleri mevzuunda edindiğimiz tecrübeler, hükümetin inanmayı ve itimat etmeyi gerçekten çok arzuladığını göstermiştir. Yazık ki, işveren olarak bizler, ona karşı menfaatperest bir politikanın esiri kalarak gereken samimiyet ve dürüstlüğü gösteremedik. Bu, yalnız sendika mefhumuna duyulan hürmeti yıkmakla kalmadı; aynı zamanda, ferdî teşebbüslerin faaliyet ve seyyaliyitene de zararlar verdi.” (s.142)
“Türkiye’de işveren sendikalarının gelişmemesinin birinci sebebi olarak ‘samimiyetsizlik’ faktörünü öne sürdükten sonra, en az onun kadar tesirli bir başka faktör üzerinde durulabilir. Bendeniz buna ‘müeyyidesizlik’ diyorum. “(s.143)
TİSK Başkanlığı görevini yürütmüş önemli kişilerden olan Şahap Kocatopçu, 1964 yılında yayımlanan bir yazısında bu süreci şöyle anlatmaktadır (Şahap Kocatopçu, “Türkiye’de İşveren Birliklerinin Teşekkülü ve Gelişmesi,” Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, İktisadi Kalkınmanın Sosyal Meseleleri, İstanbul, 1964):
“Özel teşebbüsün daha müessir bir organizasyon kurabilmesini teşvik etmek gayesiyle, hükümet Emtia Mübadelesi ve Türkiye Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği’ni düzenleyen mevzuatı kanunlaştırdı. Bu, serbest bir şekilde olmasa da, kanun zoruyla, işverenleri, her çeşit iktisadi mesele karşısında devletle elele çalışacak bir istişari teşekkül halinde toplamak gayesiyle girişilmiş ilk teşebbüstü. Daha önceleri, memleketin çeşitli yerlerinde, mahalli müteşebbislerin menfaatiyle ilgilenen münferit ticaret ve sanayi odaları mevcuttu. Asıl iktisadi sorumlulukları yanında, Birliğe, sanayicilerin menfaatini; sosyal ve iş münasebetlerini düzenlemesi hususunda muayyen imtiyazlar tanınmıştı. Birlik, gerekli kanunların çıkarılması mevzuunda devlete yardımcı olan istişari bir teşekkül keyfiyetini taşıdığı gibi, işverenler organizasyonu olarak da sınai münasebetlerin bütününü idare ediyordu. Bu Birlik, çeşitli sanayi kollarını bir araya toplaması ve kendi içinde idareci yapıyı teşkil eden profesyonel komiteler aracılığı ile bu sanayi kollarının menfaatlerini korumak gayesini gütmesi bakımından bir işverenler organizasyonu hüviyetini taşıyordu.
“Ama sanayi, Batı örneğine uygun olarak kendi müstakil organizasyonuna ihtiyaç duyuyordu. 1947 Sendikalar Kanunu kabul edildiği zaman, ileri görüşlü bazı sanayiciler, birtakım sendikaların kuruluşundan pek az zaman sonra, mahalli işverenler birliklerini kurdular. Ama işverenlerin çoğu, sanayi münasebetlerinde olduğu gibi iktisadi sahada da, Ticaret Odaları Birliğinin menfaatlerini koruyacağına hâlâ inanıyorlardı. Bu işverenler, müstakil bir işverenler organizasyonunun kurulmasının acil bir ihtiyaç olduğu hakkında açık ve kesin bir fikre varamamışlardı.
“1961 Anayasasının garanti altına aldığı grev ve toplu sözleşme hakkı, işverenleri tamamıyla uyandırdı. İstanbul’da bulunanlar hareket geçtiler. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası’nın maddi ve manevi yardımıyla altı mahalli birliği (bu birlikler resmen teşekkül etmiş olduğu halde faaliyet göstermiyorlardı) 1961 Ekim ayında, İstanbul İşverenler Birliği adı altında bir araya getirdiler.” (s.280-281)
Refik Baydur, TİSK tarihinde özel bir yeri olan ve işçi sendikalarıyla diyaloğa dayalı çok başarılı bir ilişki geliştiren bir başkandı. Refik Baydur, 1970 yılında TİSK Yönetim Kurulu üyesi iken, 1970 yılında yayımlanan “Sendikacılık ve Meseleleri” yazısında işverenlerin örgütlenme sürecini şu şekilde özetliyordu (Refik Baydur, “Sendikacılık ve Meseleleri,” İş ve Hukuk Dergisi, Nisan 1970, sayı 51):
“İşverenlerde birleşme hareketi esas itibariyle 27 Mayıs ihtilalinden sora ekonomik ve sosyal haklar yönünden getirilen değişiklikler ile başlamıştır. Bu tarihe kadar mahdut bazı işkollarında işveren sendikaları kurulmuştur. Fakat bunların teşkili sebebi, aynı işkolunda kurulu işçi sendikalarına mukabil bir teşkilatlanma örneği verme özentisinden veya zamanın ithal güçlükleri karşısında üyelerine ithal malı ham ve yardımca madde, malzeme ve yahut yedek parça temin etmek amacından başka bir şey değildir. Binaenaleyh az sayıdaki bu işveren sendikalarının amacı kısır bir takım iktisadi menfaatler olup; işçi ve işverenlerin geniş anlamda iktisadi, sosyal, kültürel ve mesleki menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi pek düşünülmüş değildir.
“Halbuki, 1961 Anayasası ve bunun ışığı altında çıkarılan 274 ve 275 sayılı kanunlar ile durum tamamen değişmiştir. Toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt müesseselerinin kabulü, işçi sendikaları için üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak bakımından fevkalade bir anlam kazanmıştır. Buna mukabil işverenlerin teker teker hareket etmeleri hem kendi ve hem de memleket menfaatleri yönünden mümkün değildi. İşverenlerin de teşkilatlanarak çalışma hayatında kuvvetler dengesinin sağlanması gerekiyordu. Demokrasi bir bakıma menfaat gruplarının teşkil edecekleri muvazeneden başka bir şey değildir.” (s.6)
TİSK yöneticilerinden Rafet İbrahimoğlu, 1974 yılında yayımlanan “İşveren Sendikalarının Doğuşu ve Gelişmesi” yazısında bu sürece ilişkin önemli gözlemlerde bulunuyordu (Rafet İbrahimoğlu, “İşveren Sendikalarının Doğuşu ve Gelişmesi,” Sosyal Siyaset Konferansları, Yıl 1974, Sayı 25):
“İlk safhada işçilerin gelişen bir teşkilatlanma hareketi henüz mevcut değildir. Bu dönemde bazı iş kollarında kurulan işveren sendikaları işçilerin karşısında, aynı isimde bir işveren sendikası kurma özentisinden ileri gidememiş, ekserisi ekonomik menfaatlerinin takibinden öteye geçememiştir. İşçi-işveren münasebetlerine müteallik faaliyetleri hemen hemen yoktur. Esasen kuruluş gayeleri de çoğu defa işçi-işveren meseleleri ile iştigale matuf olmamıştır. Bu dönemde ana tüzüklerinde aynı ölçüde ekonomik ve sosyal problemler ile iştigal etmeyi görev kabul etmiş işveren kuruluşu pek mahduttur. Bunların arasından iki tanesi zikredilmeye değer görülmektedir. Bunlar 1949 yılında kurulmuş T.Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ile T.Madeni Eşya Sanayicileri Sendikasıdır.” (s.117)
“15 Ekim 1961 tarihinde İstanbul Sanayi Odası’nın da desteğiyle altı işveren sendikasının birleşmesiyle İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’ni kurdular. Birliği meydana getiren 6 işveren sendikası şöyle sıralanıyordu:
Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası,
İstanbul Tahta Sanayii İşverenleri Sendikası,
İstanbul Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası,
İstanbul Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası,
İstanbul Matbaacılık Sanayii İşverenleri Sendikası,
İstanbul Cam Sanayii İşverenleri Sendikası.” (s.119)
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin kurulmasından sonra kurulan İstanbul Maden Ocakları ve Toprak Sanayii İşverenleri Sendikası ile İstanbul Kimya Sanayii İşverenleri Sendikası da 27 Eylül 1962 tarihinde Birlik’e katıldı.
Bu dönemde, Türkiye’nin de üyesi bulunduğu OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), “işverenlerin teşkilatlanmalarına yardım etmek üzere” Türkiye’ye İsveçli uzman Lennart Crosquist’i gönderdi. Bu kişi işveren sendikalarının “vilayet veya bölge seviyesinde mahalli kuruluşlara” gidilmesinden kaçınılmasını önerdi. (İbrahimoğlu,1974;120-121)
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’ne üye örgütler 1962 yılı Aralık ayı içinde yaptıkları genel kurullarında milli tip sendikalara dönüştü. İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin 20 Aralık 1962 tarihli genel kurulunda da örgütün ana tüzüğü değiştirilerek, örgüt, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na dönüştürüldü. (İbrahimoğlu,1974;121)
“Konfederasyon 1963 yılı içinde Milletlerarası İşverenler Teşkilatı’na üye olarak kabul edilmiştir. Başlangıçta Odalar Birliği ile müştereken üye olan Konfederasyon, Odalar Birliği’nin bu kuruluştan çekilmesi üzerine uluslararası seviyede Türk İşverenini temsil eden tek kuruluş olarak kalmıştır.” (İbrahimoğlu,1974;124)
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin “gayeleri” şu şekilde ifade ediliyordu:
“A – Üyesi bulunan sendikaların el birliği ile ve ahenktar bir tarzda çalışmalarını temin etmek,
“B – Üyelerin münferiden yapamadığı teşebbüslerde bulunmak,
“C – Yurdun diğer bölgelerinde de işveren sendikaları ve federasyonlarının kurulması için çalışmak ve kurulacak diğer işveren sendikaları ve federasyonları ile irtibat temin etmek, işbirliği yapmak ve bir konfederasyon kurma imkanlarını hazırlamak ve milletlerarası işveren sendika ve federasyonları ile münasebetler kurmak ve işbirliği sağlamak, kanuni formaliteler ikmal olunduktan sonra milletlerarası konfederasyonlara üye olmak,
“Ç – İş ve sosyal mevzuatın hazırlanması, mevcutlarının tadili veya yenilenmesi için etüdler yapmak ve bunları temin için ilgili resmi ve hususi makam ve teşekküllerle işbirliği yapmak ve bunların gerçekleşmelerini sağlamaya çalışmak,
“D – Üyesi bulunan işveren sendikalarına her türlü müzaherette bulunmak,
“E – Kendi gayelerine uygun ve bunların tahakkukları için gerekli araştırmak yaptırmak, neşriyatta bulunmak, konferans, seminer ve kongreler tertip etmek ve tertip edilen kongrelere ve bu kabil faaliyetlere iştirak etmek,
“F – İşçi Sendika, Federasyon ve Konfederasyonları ile iyi münasebetler kurmak ve gayelerinin tahakkuku için müşterek çalışmalarda bulunmak; sanayi hayatının daha ahenkli ve verimli bir şekilde inkişafını sağlamak gayesi ile, yeknesak işyeri dahili talimatnameleri ile toplu sözleşme tasarıları hazırlatmak,
“G – Üye sendikalar veya bu sendikaların üyeleri arasında çıkacak her türlü mesleki ihtilaflarda arabuluculuk veya hakemlik yapmak,
“H – İş akdinden doğan çeşitli tazminatları karşılamak üzere fonlar teşkil etmek veya sandıklar kurmak (icabında bunlara hükmi şahsiyet vermek),
“İ – Çalışma mevzuatının türlü hükümleri gereğince toplanacak kurul veya komisyonlara katılacak işveren temsilcilerini seçmek,
“I – Sendikalar Kanunu’nun tanımış olduğu sair hak ve salahiyetleri kullanmak.” (İşveren Dergisi, Kasım 1962, s.14)
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin tüzüğüne göre, Birlik’e üye olabilmek için, bir işveren sendikası olarak teşekkül etmiş bulunmak; senelik ilk olağan (adi) genel kurul toplantısını yapmış olmak; sendika üyelerinin üçte ikisinin onayının bulunması ve bu onayın bir belge ile Birlik’e iletilmesi; üyelik talebinin bildirilmesi ve Birlik Yönetim Kurulu’nun üyelik talebini kabul etmesi gerekiyordu. (Madde 5)
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin organları, genel kurul, yönetim kurulu, denetim kurulu ve disiplin kurulu idi. Genel kurul her yıl Aralık ayında toplanacaktı. Genel kurul delegelerinin belirlenmesinde işveren sendikalarının üye sayısı veya üyelerin işyerlerinde çalışan kişi sayısı dikkate alınmıyordu. Üye işveren sendikalarının her biri, sendika başkanı, sendika yönetim kurulundan 6 üye, disiplin kurulu başkanı ile 2 üye ile temsil ediliyordu.
Yönetim kurulu, genel kurul tarafından gizli oyla iki yıl için seçiliyordu ve 9 asıl, 5 yedek üyeden oluşuyordu. Yönetim kurulu asıl üyeleri de kendi aralarından gizli oyla bir başkan ve iki başkan vekili seçiyorlardı.
15 Ekim 1961 tarihinde kurulan İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin birinci olağan genel kurulu 11 Aralık 1961 tarihinde İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu’nda toplandı.
Birinci Olağan Genel Kurul’da Yönetim Kurulu asıl üyeliklerine Şahap Kocatopçu, Şekip Menço, Sedat Sunçay, Ergun Baskan, Faruk Kardam, Muammer Eriş, Fettah Barın, Mümtaz Altınelli ve Burhan Günergün seçildi. Yönetim Kurulu 15 Aralık 1961 tarihinde yaptığı toplantısında da başkanlığa Şahap Kocatopçu’yu, başkan vekillerine Şekip Menço ile Faruk Kardam’ı seçti. Faruk Kardam’ın işkolu değişikliği nedeniyle görevi sona erince, onun yerine Mümtaz Altınelli getirildi. (İşveren,Kasım 1962, s.15).
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği genel kurulu 27 Eylül 1962 tarihinde olağanüstü olarak toplandı. Olağanüstü genel kurul tüzüğün bazı maddelerini değiştirdi ve iki işveren sendikasının üyelik başvurusunu da onayladı. Böylece örgütün üye sayısı 8’e yükseldi.
İstanbul İşveren Sendikaları Birliği 11 Aralık 1961 ile 31 Ekim 1962 tarihleri arasındaki çalışma döneminde çeşitli kurum ve kuruluşlarla ve Çalışma Bakanlığı ile ilişkiler geliştirdi. Bu dönemdeki ilginç bir gelişme de, ABD’nin Uluslararası Kalkınma Örgütü’nün (AID, Agency for International Development) işçi sendikalarının yanı sıra işveren örgütleriyle de ilişki kurması ve geliştirmesiydi. İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin ilk dönemki çalışmalarına ilişkin raporda bu ilişki şu şekilde anlatılıyordu:
“AID (Birleşik Amerika Uluslararası Kalkınma Teşkilatı) ile: Bu teşkilatın yetkililerinden John F. McGonagle ile yapılan temaslar Birliğimiz için çok yararlı olmuştur. Birliğimizin kuruluş gayesi, çalışmaları, işveren-işçi münasebetlerindeki olumlu tutumu ve genel politikası hakkında verilen bilgiler teşkilat yetkilileri üzerinde çok olumlu etki yapmıştır. Özellikle işveren-işçi anlaşmazlıklarının yuvarlak masa etrafında karşılıklı anlayış içinde görüşülerek giderilmesi yolundaki olumlu davranışlarımızı teşkilatın İşçi İşleri Şubesi Müdürü bulunan J.F.McGonagle içok ileri bir tutum olarak takdirle karşılamıştır. İşçi teşekküllerine bağlı olarak çalışan AID uzmanlarına, işçileri de aynı yolda yürümeğe teşvik etmelerini bildireceğini söyleyen J.F.McGonagle, teşkilat uzmanlarının idaresinde işçiler için düzenlenen seminerlerden konuları ortak olabileceklerin işverenler ve işçiler için birlikte düzenlenmesinin mümkün olup olamayacağı hakkındaki sualimizi çok ilgi ile karşılamış ve ortak seminerler tertibini vaat etmiştir.” (İşveren, Kasım 1962, s.21)
Sekiz işveren sendikası 1962 yılı Aralık ayında toplanarak tüzüklerini değiştirdi ve Türkiye çapında faaliyet gösterecek sendikaya dönüştü. Bu genel kurulların ardından, İstanbul İşveren Sendikaları Birliği’nin ikinci olağan genel kurul toplantısı, 20 Aralık 1962 günü İstanbul Ticaret Odası Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.
Toplantıda Birlik’in faaliyet raporu okundu.
Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Kocatopçu, Konfederasyon’un tüzüğünün hazırlanmasında İsveç deneyiminin örnek alındığı belirtti: “Tüzük tadil tasarısı; İsveç İşveren Sendikaları Konfederasyonu Ana Tüzüğüne, Türkiye Cemiyetler Kanunu, Sendikalar Kanunu ve yakında kanunlaşması beklenen yeni Sendikalar Kanunu Tasarısının ruhuna uygun maddeler ilave edilmek suretiyle hazırlandı:”
Delegelerden Tarık Binat, “dünyada sendikacılık yönünden Amerika da söz sahibidir. (…) Neden İsveç sendikacılığına sadık kalınmış ve oraya dönük bir hareket yönü tayin edilmiştir?” sorusunu yöneltti.
Bu soruya Şahap Kocatopçu şöyle yanıt verdi:
“Küçük çapta fakat sanayileşmiş bir Avrupa memleketinin 1902 yılından beri başarı ile tatbik ettiği bir ana tüzüğün ışığından faydalandık. Amerika’daki yüzde 100 liberal ekonominin benzerini Türkiye’de görmemiş olmamızın ve memleketimizde iktisadi devlet teşekkülleriyle özel teşebbüsün işveren olarak müşterek bir hudut çizerek çalışmak zaruretinde bulunmasının bunda çok büyük rolü olmuştur. Birleşik Amerika’daki yüzde 100 liberal ekonominin getirmiş olduğu vasat ve işverenlerin organize olmayışları, bize daha organize bir vaziyette çalışan işverenlere zemin teşkil eden İsveç’te karar kıldırmış bulunmaktadır. Batı Avrupa’nın bugün işveren sendikacılığında en örnek misalini de İsveç’te görmekteyiz.” (İşveren, Ocak 1963, s.17)
Yapılan tüzük değişikliğiyle, Konfederasyon’un kısaltılmış adının da “Türk-İşverenler” olarak belirlendi.
Konfederasyon başkanlığına Dr. Şahap Kocatopçu (20.12.1962 – 19.12.1967) seçildi. Genel sekreterlik görevini ise Haldun Kip (1.4.1962 – 23.1.1964) yürütüyordu.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun oluşmasının ardından, çeşitli bölgelerdeki işveren sendikaları da Konfederasyon’a katıldı. Türk-İşverenler (TİSK) 1963 yılında Uluslararası İşverenler Konfederasyonu’na (International Organisation of Employers, IOE) üye oldu. (İşveren, Haziran 1963)
Bu tarihten sonra Türkiye’de işçi-işveren ilişkilerine ve işveren sendikacılığına Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) damgasını vurdu.