ULUSAL İSTİHDAM TARİHE KARIŞIRKEN
Türkiye´deki çalışma rejimini tamamen değiştirerek eşanlı yeni bir toplum kurgusu yaratacak olan Ulusal İstihdam Stratejisi (UlS) belgesi, kamuoyunun gündemine bile gelemeden tamamlandı.
Ulusal istihdam tarihe karışırken
Türkiye’deki çalışma rejimini tamamen değiştirerek eşanlı yeni bir toplum kurgusu yaratacak olan "Ulusal İstihdam Stratejisi" (UlS) belgesi, kamuoyunun gündemine bile gelemeden tamamlandı.
2012- 2023 yıllarını kapsayan UlS belgesi, sosyo-ekonomik hayatın "iş, işyeri, iş zamanı, iş sözleşmesi, çalışan hakları" gibi temel kavramlannı kurnazca esnetirken, Batı’dan arak terminoloji yardımıyla "iş ve işsizlik sınırlarının kaybolduğu", muğlak istihdam modelleriyle karşımıza çıkıyordu.
Adı "Ulusal" istihdam Stratejisi olan belgeyle küresel kapitalizmin "ucuz çalışma üslerine" katılmak çok ironik olsa gerekti.
Güvenceli esnek çalışma, iş paylaşımı, esnek zamanlı çalışma, evden ve uzaktan çalışma, Özel istihdam Büroları, geçici iş sözleşmesi, geçici işçilik, alt işveren (taşeron) gibi "konfor çağrıştıran" modern tanımlarla aslında çalışanlar, "yarı işsiz" ya da "her an işsiz kalma riski yaşayan" kalabalık güruhlara dönüştürülüyordu.
UlS belgesiyle "güvenceli, kadrolu ve sürekli iş" tanımı, zamane kapitalizminin esnek ve geçici emek ihtiyacına yönelik tanzim edilip "kısmı süreli-güvencesiz işe" yasal hüviyet kazandınlıyordu. Geçici iş modellerinin yaygınlaşması için ivedilikle Özel İstihdam Bürölan kurulacak ve çalışanlar bu bürolann kayıtlı kiralık elemanlan olacaktı.
işverenler iş sözleşmelerini de artık Özel istihdam Büroları’yla yapacaklan için artık çalışanların işverenle karşılıklı hiçbir insani/ hukuki ilişki kalmayacaktı.
Böylelikle işverenler, kolay kiralanan- hızla ve toplu işten atacaklan "çalışanların" sigorta primi ve kıdem tazminatı yüklerinden muaf hale getiriliyorlardı.
Tabii ki UlS belgesinde yazdığı üzere amaç "temel işgücü piyasalarını esnetmekti" ve bir başka çalışan onuruna yönelik ürkütücü adım ise "taşeronlaşma başlığında" atılıyordu.
"Asıl" işlerde taşeron kullanılmasının önündeki engeller aşılırken, devlet ve özel sektörde bütün asıl iş kadrolan "taşeronlaşıyor" ve "alt işveren" tabir edilen ucuzcu şirketten bu hizmet ihtiyaç süresi kadar saün alınabiliyordu.
Dolayısıyla bir özel istihdam bürosu ya da taşeron şirkette yılda birkaç ay çalışan, birkaç işyeri gezen, iş adresi ve mekânı belirsiz mesai arkadaşlannı tanıyacak kadar yakınlaşmayan, yaptığı işe "yabancılaşmış" büyük nüfuslar, Türkiye’nin küresel ucuz rekabet gücünü temsil edeceklerdi.
Elbette esnek çalışma modelleriyle emekli olma hakkına değil 30 yılda 40 yılda erişmek mümkün değildi, kıdem tazminatı zaten devlet tarafından piyasalarda nemalanıp işten ayrıldıktan 10 yıl sonra kuşa dönmüş olarak ödenecek adeta bir "geçmiş zaman bahşişiydi".
Medyadaki işsizlik maaşına övgü manşetleri, "asgari ücretin bir buçuk katı işsizlik maaşı" başlıklan da zamanımızın "işsiz yığınlarına" yönelik "gerçek dışı" medya propagandasından başka bir şey değildi.
Yüzde 60 kayıt dışı çalışanlann cenneti ülkemizde, devlet olarak eğer işten çıkanlmadan önce son 3 yıl içinde en az 20 ay sigorta primi ödenmiş işsize, hele son 4 ayda primi eksiksiz ödenmişe rastlarsanız 6 ay işsizlik maaşı verirdiniz elbette!
Çalışanlann sendikal örgütlenme haklan ve dayanışmalan ise zaman-mekân birlikteliği olmayan esnek iş modelleriyle sınıfsal hafızadan kazınmış büyük işli-işsizler ordusu olarak hem sermayeye hem de siyasi otoriteye "can katan" hizmetler sunacaklardı.