2016-ÖSYS’ye 2 milyon 255 bin 386 aday başvurdu. Bunlardan 1 306 708 kişisi örgün eğitim ve açık öğrenim için kayıt yaptırdı. Bu demektir ki, bir milyona yakın kişi açıkta kaldı. Bu sorun üç aşağı beş yukarı her sene devam ediyor.
Üniversite önünde birikmeyi önleyecek tek çözüm, orta öğrenimde meslek ve beceri verecek bir eğitim sistemidir. Ne var ki, biz tersine teknik liseleri, meslek liselerini kapattık, yada yenisini ilave etmedik, herkesi imam hatibe yönelttik.
Bu soruyu iktidara mensup olanlara sorduğumuzda, ‘’aileler çocuklarının din kültürü almasını istiyor diye cevap ‘’veriyorlar. Gerçekte din kültürü almakla, din eğitimi yapmak farklıdır. Toplumunda bağnaz olmayan bir din kültürüne sahip olması için İmam Hatip okullarında daha titiz davranıp, bir meslek eğitimi olarak görmek ve ihtiyaca göre okul açmak zorundayız.
Aslında bundan önceki siyasi iktidarlar da bu iktidarın da yaptığı, yüksek öğrenimde kamu oyunun ve öğrencilerin tepkisine göre ‘’ popülizm’’ dir. Bu popülizmin en açık örneği de açık öğretimdir.
2016 / 2017 yılında ön lisans ve Lisans için 1 306 707 kişi kayıt yaptırdı. Bunun yarıdan azı yüzde 47.75’i örgün eğitime yüzde 37.5’i açık öğretime girdi. Belki ikinci eğitimde bir yere kadar mazur görülebilir.
Açık öğretim ve uzaktan eğitim, yüksek öğretime vurulmuş en büyük darbedir. Çünkü Yüksek öğretim yalnızca kitapta yazanlar değildir. Öğrencisi, hocası ve kampüsü ile aynı ortamda, bilgi, beceri ve kültürü paylaşmaktır. Ancak bu ortamda öğrencinin Analiz ve sentez yeteneği gelişir.
Aşağıdaki tablolar, YÖK ‘istatistiklerinden derlenmiştir.
Öte yandan İngiltere’de Lisans 3 yıl, yüksek lisans bir yıldır. Ancak bizdeki gibi anfi sistemi yoktur. Derslere devam zorunludur. Öğretim üyeleri öğrencileri tek tek tanır ve yönlendirir. Bizde hem dört yıl, hem de Tıp dışında kimse derse devam etmiyor. Sonuçta yüksek öğretimde kalite sorunu yaşıyoruz. Uzman ihtiyacı olursa, dışarıdan getiriyoruz.
Mevcut öğrenci sayısı içinde, açık öğretimin payı yüzde 46.52, buna karşılık örgün öğretimde tam gün okuyanların oranı yüzde 40.65 ‘tir.
Üstelik açık öğretimde mezuniyet oranı düşüktür. Yetmedi birde diplomalardan açık öğretim lafı kaldırıldı. Söz gelimi Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi olarak geçiyor. Bu aynı zamanda örgün eğitime karşı haksız rekabet oluşturuyor.
Türkiye’de 2017 yılı itibarıyla 186 üniversite vardır. Bunlardan 119’i devlet üniversitesi, 67’ü vakıf üniversitesidir. Ancak vakıf Üniversitelerinde okuyan öğrenci sayısı toplam içinde yüzde 7.7 dir.
Giderek artan vakıf Üniversitelerinde, birkaçı hariç, araştırma faaliyeti olmuyor. Vakıf üniversiteleri araştırma yapacak kadro bulundurmuyor. Asistanlık müessesesini çalıştırmıyor. Çoğu dersi dışarıdan verdiriyorlar.
Altında bankalar, lokantalar, marketler olan binaların üst katında Üniversite yazıyor.
Vakıf üniversitesi kurmak isteyenler, bir kaç istisna dışında, önce karar verip, sonra bir vakıf kuruyorlar. Kâr amaçlı kuruluyor. Söz gelimi vakıf Üniversitesinin İnşaat işlerini patronun inşaat şirketleri yapıyor ve bu yolla gelir transferi yapılıyor.
Sonuç, EĞİTİM bir milletin geleceğidir. Maalesef biz eğitim sistemini oy hesabı ve popülizme kurban ettik.