VAHŞİ GREVLER VE DİRENİŞLERE DOĞRU
ÇAYKUR’dan sonra AKP Hükümeti, şimdi de THY’deki grevi kırarak, sendikal harekete yeni bir darbe vurmayı amaçlamıştır. Önceki gün bir kez daha görülmüştür ki, hükümet; valisiyle, emniyetiyle, THY bürokrasisiyle, basınıyla THY çalışanlarının ve Hava-İş’in üstüne çullanarak, greve katılmak isteyen çalışanları baskı altına alarak, işten atmakla tehdit ederek greve katılanların sayısını en aza indirmeye çalışmıştır.
ÇAYKUR’dan sonra AKP Hükümeti, şimdi de THY’deki grevi kırarak, sendikal harekete yeni bir darbe vurmayı amaçlamıştır. Önceki gün bir kez daha görülmüştür ki, hükümet; valisiyle, emniyetiyle, THY bürokrasisiyle, basınıyla THY çalışanlarının ve Hava-İş’in üstüne çullanarak, greve katılmak isteyen çalışanları baskı altına alarak, işten atmakla tehdit ederek greve katılanların sayısını en aza indirmeye çalışmıştır.
İktidarı boyunca “krizin yarattığı sorunları” bir avantaj olarak kullanan AKP iktidarı, “hedeflenen enflasyon” ve çalışma hayatının esnekleştirilmesi” dayatmalarıyla sendikaların örgütlüğünü ve işlevini sürekli zayıflatıp ve TİS’leri anlamsızlaştırırken şimdi de grevleri kırarak sendikal örgütlülüklerin tümüyle çözülmesi için son hamlesini yapmaktadır.
Ulaştırma Bakanı, THY yöneticileri ve basındaki sermaye sözcüleri, emekçinin grev hakkını kullanamaması için yapılan baskıları “normal önlemler” olarak göstererek, “Evet emekçinin grev hakkı vardır ama çalışma hakkı da vardır. THY çalışanlarının çoğunluğu çalışma hakkını kullanarak greve katılmamıştır” diyerek devletin güçlerini kullanarak grev kırıcılığı yapmasını meşru, yasal, hatta devletin göreviymiş gibi gösteremeye çalışmaktadırlar.
Oysa şu bir gerçek ki, grev hakkı bireysel, kişinin isterse greve çıkıp isterse greve çıkmadığı biçiminde kullanılan bir hak değil, kolektif bir hak, bir sınıf hakkıdır. Ve bu yüzden grev kararı alınıp uygulamaya sokulduktan sonra, devletin görevi, patronların grevi kırma, grevciler üstünde baskı oluşturma girişimlerine karşı grev hakkının özgürce kullanılmasını sağlamaktır. Ne var ki gerek ÇAYKUR’da gerekse THY’de devlet güçleri grev hakkının kullanılması için değil grevin kırılması için maddi manevi tüm gücünü seferber etmiştir.
Elbette hükümet ÇAYKUR ve THY grevine saldırırken oradaki çalışanların ve sendikaların zayıflıklarından yararlanmıştır ama amaç elbette tüm greve hazırlanan ve hak mücadelesi veren işçilere gözdağı vermektir. Özellikle de metal iş kolundaki işçileri greve çıkmaktan caydırma amaçlıdır. Ancak metal iş kolu ÇAYKUR ve THY’den çok farklıdır ve orada eğer grev kararı alınırsa kırılması öyle çok kolay olmayacaktır. Dahası artık patronların ve hükümetin TİS’leri uzlaşmazlığa sürüklemesinin, grevleri devlet gücüyle önlemesinin sendikalara yönelik ve işçi haklarına yönelik bir operasyona dönüşmesinden sonra artık “fiili sözleşmeler” ve “vahşi grevler” dönemi de açılmıştır!
Çünkü;
1- Hükümet ve patronlar TİS’leri işlevsizleştirerek, grevleri de devlet gücüyle baskı altına alarak, işçilerin yasalarda yazılı haklarını bile kullandırmamaktadır.
2- İşçi ve emekçilerin kazanılmış hakları hızla gasbedilirken, sendikalaşma hakkı, sigorta hakkı, sekiz saat çalışma gibi en temel yasal haklar bile kullandırılmamaktadır.
3- TİS’ler anlamsızlaştırılıp sendikalar işlevsizleştirilirken emekçilerin sendikalaşma ve hak mücadeleleri vahşice toplu işten çıkarmalarla, emniyet ve mahkemeler kanalıyla bastırılmaktadır ama aynı zamanda işçi yığınları arasındaki hoşnutsuzluk ve hak arama mücadelesi isteği de hızla büyümektedir.
Bu gelişmeler dikkate alındığında, emek mücadelesinin düne göre bugün daha çok “fiili olarak” sendikal hakları kullanma; yaygın, zamanı, süresi belirsiz direniş ve grevlerin yaygınlaşmasının meşru zeminini de son derece genişletmektedir.
Elbette bugün TİS yapma, yasal grevlerin hayata geçirilmesi çok önemlidir, bu hakların kullanılmasından asla geri adım atılamaz, atılmamalı da ancak koşullar, yasalara sıkışmış bu mücadeleyi artık yetersiz kıldığı gibi patronlar ve hükümetlerin işçilerin yasal ve anayasal haklarını yok saymasıyla “vahşi grevlerin”, direnişlerin ve hak mücadelelerinin zeminini daha da genişletmiştir. Sendikalar da mücadelelerini bu gerçeği dikkate alarak yeniden değerlendirmek durumundadır. Örneğin THY ve ÇAYKUR’da grevlerin büyük ölçüde kırılmış olmasının mücadelenin ve grevin bitmesi olarak görülmesi yerine tersine her yeni durumda grevi yeniden başlatmak, başka eylem biçimleriyle mücadeleyi sürdürerek daha güçlü grevler ve direnişler için güç biriktiren, gücünü meşruiyetinden alan bir mücadele çizgisi izlemek artık vazgeçilmezdir.
Olup bitenler, herkesin hesaplarını bu gelişmelere göre yapmasını gerektirmektedir.